KÖK HARFLER: س و م
ANLAM:
سَامَ : İstediği biçimde yapmak. (Hayvanlar) istedikleri yerde otlamak. Hayvanları istedikleri biçimde otlamaya bırakmak; hayvanları otlamaya götürmek. Bir işi bir görev olarak birisine yüklemek. Zorluğa, sıkıntıya, güçlüğe rağmen; zor veya zahmetli olan bir şeyi yapmayı ona buyurmak ya da mecbur etmek. Birisine bir meseleyi veya işi yaptırmak; yapmaya veya girmeye teşvik etmek.
AÇIKLAMA:
xx
DİĞER BAZI TÜREVLER:
سَامَ : Keni başına olup istediği yere gitti. Bir şeyin peşine düştü.
سَامَتِ الْمَاشِيَةُ : Serbest otladı.
سَامَ الْخَيْلَ : Atları gönderdi.
سَامَهُ الْأَمْرُ : Zor bir iş teklif etti.
سَامَ اِلَيْهِ بِبَصَرِهِ : Bir şeye bakışını çevirdi.
سَامَ فُلَانًا : Mihnetli bir işe soktu, mihnetli bir iş teklif etti.
سَامَ الْفَرَسَ : Ata nişan için bir damga bastı.
سَاوَمَ : Bir eşyaya kıymet artırarak pahaya çıkardı, pazarladı.
اِسْتَامَ : Satılık eşyanın parasını sordu.
تَسَوَّمَ : Tanınmak için nişane edindi.
سَائِمَةٌ (Çoğulu: سَوَائِمُ): Yem yemeksizin otlayarak geçinen sürü. Kendi halinde otlağa salıverilmiş develer.
سَامٌ : Ölüm. Zehirli, zehirleyici. Altın. Kayalarda su biriken çukurlar.
سُومَةٌ : Alamet. Nişane. Kıymet.
سِيمَى ve سِيمَا ve سِيمَاءٌ ve سِيمَةٌ: Alamet. Nişane.
مُسَوَّمٌ: Üzerinde mühür gibi nakışlar olan. Alamet ve nişaneli.
KUR’ÂN’DA GEÇEN TÜREVLERİ:
Aşağıdaki tabloda Kur’ân’da geçen ve bu kökten gelen kelime türevleri, bunların gramatik adlandırılışları, Kur’ân’da kaç kere geçmiş olduğu belirtilmiş ve örnek bir ayet için, sûre/âyet numarası verilmiştir.
| Tür | Adet | Anlam | Örnek | Açıklama |
سَامَ | fiil-I | 4 | İleri sürdü, itti, zorladı | 7/141 |
|
أَسَامَ | fiil-IV | 1 | Otlattı, saldı | 16/10 |
|
مُسَوَّمٌ | isim | 3 | İşaretli, damgalanmış, nişaneli | 11/83 | Müennes: مُسَوَّمَةٌ |
مُسَوِّمٌ | isim | 1 | Damgalayan, nişane koyan | 3/125 |
|
سِيمَى | isim | 6 | Sima, çehre | 55/41 |
|
| Toplam | 15 |
|
|
|
BENZERLİKLER VE FARKLILIKLAR:
Kök Harflerinin Yer Değişimi
Mahreci Benzeyen Kökler
Benzer Manada Kelimeler
- سَامَ
- أَذَاقَ > bak: ذ و ق
- سِيمَاءُ
Zıt Manada Kelimeler
TÜRKÇEYE GEÇEN KELİMELER:
Aşağıdaki tabloda bu kökten Türkçeye geçmiş olan kelimeler, bunların Arapça yazılışları, Türkçe anlamları verilmiştir. Bu kelimelerin bazılarına günümüz Türkçesinde pek rastlanmaz. Daha çok Osmanlıca metinlerde görülmektedir.
Sevm | سَوْم | Satılık bir şeye kıymet takdir etme, paha biçme. |
Sîmâ | سِيمَا | Yüz, çehre, beniz. |
Müsevvem(e) | مُسَوَّم(ة) | 1: Alametli, işaretli. 2: Talim ve terbiye görmüş. |
Müsâveme | مُسَاوَمَة | Pazarlık etme. |
Müsâvim | مُسَاوِم | Sıkı pazarlık eden. |
Sima kelimesi, “yüz, çehre” anlamına gelen sîmâ (سيما/سيمة) sözcüğünden gelmektedir. Bu kelime, وسم kökünden gelen ve “1. dağlama, mühür basma, 2. damga, mühür, marka, tip, karakter, çehre” anlamında olan sime (سمة) ile eş kökenlidir. وسم fiili, “dağladı, mühür bastı” anlamındadır. (Nişanyan Sözlük)
ÂYETLER:
DİKKAT! İncelediğimiz kökten gelen kelimeleri, Kur’an-ı Kerim’deki yerlerinde, yakın çevresindeki kelimelerle ilişkilerini gösterecek şekilde listeliyoruz. Uzun ayetlerin sadece bir bölümünü ele aldık. Bazı ayetlerin sadece bir kısmını gördüğümüz için, ayetler hakkında yanlış bir hüküm verilmemesi gerekir. Tamamını ele aldığımız ayetlerin meallerinin sonuna bir yıldız (*) işareti konmuştur.
سَامَ : Fiil-I.
2:49 | يَسُومُونَكُمْ سُوءَ الْعَذَابِ يُذَبِّحُونَ أَبْنَاءَكُمْ وَيَسْتَحْيُونَ نِسَاءَكُمْ |
Diyanet Meali: | Hani, sizi azabın en kötüsüne uğratan, kadınlarınızı sağ bırakıp, oğullarınızı boğazlayan.. |
7:141 | يَسُومُونَكُمْ سُوءَ الْعَذَابِ يُقَتِّلُونَ أَبْنَاءَكُمْ وَيَسْتَحْيُونَ نِسَاءَكُمْ |
Diyanet Meali: | Onlar size en kötü işkenceyi uyguluyorlardı. Oğullarınızı öldürüyor, kadınlarınızı sağ bırakıyorlardı. |
7:167 | وَإِذْ تَأَذَّنَ رَبُّكَ لَيَبْعَثَنَّ عَلَيْهِمْ إِلَىٰ يَوْمِ الْقِيَامَةِ مَنْ يَسُومُهُمْ سُوءَ الْعَذَابِ |
Diyanet Meali: | Hani Rabbin, elbette kıyamet gününe kadar onlara azabın en kötüsünü tattıracak kimseleri göndereceğini bildirmişti. |
14:6 | يَسُومُونَكُمْ سُوءَ الْعَذَابِ وَيُذَبِّحُونَ أَبْنَاءَكُمْ وَيَسْتَحْيُونَ نِسَاءَكُمْ |
Diyanet Meali: | Onlar sizi işkencenin en ağırına uğratıyorlar, oğullarınızı boğazlayıp kadınlarınızı sağ bırakıyorlardı. |
أَسَامَ : Fiil-IV.
16:10 | لَكُمْ مِنْهُ شَرَابٌ وَمِنْهُ شَجَرٌ فِيهِ تُسِيمُونَ |
Diyanet Meali: | İçilecek su ondandır. Hayvanlarınızı otlattığınız bitkiler de onunla meydana gelir. |
مُسَوَّمَةٌ : İsim. İsm-i Mef’ûl. Tef’îl Bâbı (II. Bâb). Müennes. Müzekkeri: مُسَوَّمٌ
11:83 | مُسَوَّمَةً عِنْدَ رَبِّكَ وَمَا هِيَ مِنَ الظَّالِمِينَ بِبَعِيدٍ |
Diyanet Meali: | Rabbinin katında işaretlenmiş (taşlar). Bunlar zalimlerden uzak değildir. |
51:34 | مُسَوَّمَةً عِنْدَ رَبِّكَ لِلْمُسْرِفِينَ |
Diyanet Meali: | Rabbinin katında haddi aşanlar için belirlenmiş taşlar..* |
3:14 | زُيِّنَ لِلنَّاسِ حُبُّ الشَّهَوَاتِ مِنَ النِّسَاءِ وَالْبَنِينَ وَالْقَنَاطِيرِ الْمُقَنْطَرَةِ مِنَ الذَّهَبِ وَالْفِضَّةِ وَالْخَيْلِ الْمُسَوَّمَةِ |
Diyanet Meali: | Kadınlar, oğullar, yük yük altın ve gümüş, salma atlar.. gibi nefsin şiddetle arzuladığı şeyler insana süslü gösterildi. |
مُسَوِّمِينَ : İsim. İsm-i Fâil. Tef’îl Bâbı (II. Bâb). Kurallı Erkek Çoğul. Nasb / Cerr Hali. Tekili: مُسَوِّمٌ
3:125 | يُمْدِدْكُمْ رَبُّكُمْ بِخَمْسَةِ آلَافٍ مِنَ الْمَلَائِكَةِ مُسَوِّمِينَ |
Diyanet Meali: | Rabbiniz nişanlı beş bin melekle size yardım eder. |
سِيمَى : İsim.
2:273 | تَعْرِفُهُمْ بِسِيمَاهُمْ لَا يَسْأَلُونَ النَّاسَ إِلْحَافًا |
Diyanet Meali: | Sen onları yüzlerinden tanırsın. İnsanlardan arsızca (bir şey) istemezler. |
7:46 | وَعَلَى الْأَعْرَافِ رِجَالٌ يَعْرِفُونَ كُلًّا بِسِيمَاهُمْ |
Diyanet Meali: | A’râf üzerinde de birtakım adamlar vardır. Cennet ve cehennemliklerin hepsini simalarından tanımaktadırlar. |
7:48 | وَنَادَىٰ أَصْحَابُ الْأَعْرَافِ رِجَالًا يَعْرِفُونَهُمْ بِسِيمَاهُمْ |
Diyanet Meali: | A’râftakiler, simalarından tanıdıkları birtakım adamlara da seslenir ve şöyle derler. |
47:30 | وَلَوْ نَشَاءُ لَأَرَيْنَاكَهُمْ فَلَعَرَفْتَهُمْ بِسِيمَاهُمْ |
Diyanet Meali: | Biz dileseydik, onları sana gösterirdik de, sen onları yüzlerinden tanırdın. |
48:29 | سِيمَاهُمْ فِي وُجُوهِهِمْ مِنْ أَثَرِ السُّجُودِ |
Diyanet Meali: | Onların secde eseri olan alametleri yüzlerindedir. |
55:41 | يُعْرَفُ الْمُجْرِمُونَ بِسِيمَاهُمْ فَيُؤْخَذُ بِالنَّوَاصِي وَالْأَقْدَامِ |
Diyanet Meali: | Suçlular simalarından tanınır da, perçemlerinden ve ayaklarından yakalanırlar. * |