ز ي ل

KÖK HARFLER: ز ي ل

ANLAM: 

زَالَ : Bir şeyi yerinden ayrı bir yere koymak; o şeyi yerinden kaydırmak, o şeyi ayırmak.  

AÇIKLAMA:

“Onu, aralarında belli bir aralık oluşacak şekilde diğerinden tefrik etti; ayırdı, bir tarafa veya bir kenara koydu ya da kaldırdı” anlamında زَالَهُ-يَزِيلُهُ denmiştir. Bu fiilin mastarı زَيْلٌ şeklinde gelir. 

زَوَالٌ kelimesi ise, “tasarruf, dilediği şekilde davranma, hareket etme” anlamındadır. Bunun Arapların أَسْكَتَ اللهُ نَأْمَتَهُ (Allah onun sesini sustursun!) sözleri gibi olduğu söylenmiştir.

زَالَ fiilinin geçişli olmadığını savunanlar زَوَالَهَا kelimesinin mastar olduğundan mansup olduğunu söylemiştir. Yüce Allah şöyle buyurmuştur: لَوْتَزَيَّلُوا : Eğer birbirinden ayrılmış olsalardı (48/Fetih 25). 

Yine şöyle buyurmuştur: فَزَيَّلْنَا بَيْنَهُمْ : Aralarını ayırmışızdır (10/28). زِلْتُ fiilinin geçişli olduğunu savunanlara göre buradaki فَزَيَّلْنَا fiili, tıpkı مِزْتُهُ ve مَيَّزْتُهُ fiillerinde olduğu gibi teksir ifade eder.

Arapların مَا زَالَ ve لاَ يَزَالُ ifadeleri özellikle cümlelerde kullanılır ve ismin ref edilmesinde ve haberin de nasb edilmesinde كَانَ gibi görev yaparlar. Bu زَالَ-يَزَالُ fiilinin aslı ي’li kökten gelir. Zira Araplar bunun تَفْعِيلٌ veznindeki türevinde زَيَّلْتُ derler. Bunlar مَا بَرِحْتُ ile aynı anlama gelir. Bu çerçevede Yüce Allah şöyle buyurmuştur: وَلاَ يَزَالُونَ مُخْتَلِفِينَ : Birbiriyle tartışmaya devam edeceklerdir (11/118); لاَ يَزَالُ بُنْيَانُهُمُ الَّذِي بَنَوْا رِيبَةً فِي قُلُوبِهِمْ إِلاَّ أَنْ تَقَطَّعَ قُلُوبُهُمْ : Kurdukları bina, kalpleri parçalanıncaya kadar yüreklerinde bir kuşku olmaya devam edecektir (9/110); وَلاَ يَزَالُ الَّذِينَ كَفَرُوا تُصِيبُهُمْ بِمَا صَنَعُوا قَارِعَةٌ : Yaptıkları işler yüzünden inkâr edenlerin başlarına âni bir belâ gelmeye devam edecek (13/31); فَمَا زِلْتُمْ فِي شَكٍّ مِمَّا جَاءكُمْ بِهِ : Onun getirdiklerinden de kuşkulanıp duruyordunuz (40/34).

مَا كَانَ زَيْدٌ إِلاَّ مُنْطَلِقًا (Zeyd hep serbest idi) dendiği gibi مَا زَالَ زَيْدٌ إِلاَّ مُنْطَلِقًا denemez. Çünkü زَالَ kelimesi sebatın zıddı olduğundan olumsuzluk anlamı verir. مَا ve لاَ edatları da olumsuzluk anlamı verir. İki olumsuz bir araya geldiğinde de olumlu bir anlam ifade ederler. Böylece مَا زَالَ ifadesi olumluluk anlamı taşıması itibari ile كَانَ fiil ile aynı görevi yapar. Dolayısıyla كَانَ زَيْدٌ إِلاَّ مُنْطَلِقًا denemediği gibi aynı şekilde مَا زَالَ زَيْدٌ إِلاَّ مُنْطَلِقًا de denemez. (Müfredât)

DİĞER BAZI TÜREVLER:

زَالَ (geniş zaman يَزَالُ ve يَزِيلُ mastar isim زَيْلٌ):

زَالَهُ عَنْ مَكَانِهِ : Onu yerinden ayrı bir yere koydu; o şeyi yerinden kaydırdı ya da o şeyi ayırdı (aynı zamanda şu şekilde: اَزَالَهُ).

مَازَالَ زَيْدٌ يَفْعَلُ كَذَا : Zeyd vazgeçmedi, böyle bir şeyi yapmaya devam etti.

مَازَالَ زَيْدٌ قَائِمًا : Zeyd ayakta durmaya devam etti. ماَ زَالَ ve لَا يَزَالُ fiilleri كَانَ manasında kullanılmıştır.

زَيَّلَهُ : O şeyi (bir grup adamı) tamamen ayırdı ya da onu dağıttı.

تَزَيَّلَ : O ayrılmış oldu.

KUR’ÂN’DA GEÇEN TÜREVLERİ: 

Aşağıdaki tabloda Kur’ân’da geçen ve bu kökten gelen kelime türevleri, bunların gramatik adlandırılışları, Kur’ân’da kaç kere geçmiş olduğu belirtilmiş ve örnek bir ayet için, sûre/âyet numarası verilmiştir.


Tür Adet Anlam Örnek
زَالَ fiil-I 8 Nefy (olumsuzluk) edatı ile birlikte kullanılır. (Edatla birlikte) “devam etmek, zail olmamak” manasında. 21/15
زَيَّلَ fiil-II 1 Ayırdı. (بَيْنَ ile): Arayı açtı. 10/28
تَزَيَّلَ fiil-V 1 Ayrıldı, dağıldı. 48/25

Toplam 10

BENZERLİKLER VE FARKLILIKLAR: 

Mahreci Benzeyen Kökler

Benzer Manada Kelimeler

Zıt Manada Kelimeler

TÜRKÇEYE GEÇEN KELİMELER: 

Aşağıdaki tabloda bu kökten Türkçeye geçmiş olan kelimeler, bunların Arapça yazılışları, Türkçe anlamları verilmiştir. Bu kelimelerin bazılarına günümüz Türkçesinde pek rastlanmaz. Daha çok Osmanlıca metinlerde görülmektedir.

Müzâyele مُزَايَلَة Birbirinden ayrılma.

ÂYETLER:

DİKKAT! İncelediğimiz kökten gelen kelimeleri, Kur’an-ı Kerim’deki yerlerinde, yakın çevresindeki kelimelerle ilişkilerini gösterecek şekilde listeliyoruz. Uzun ayetlerin sadece bir bölümünü ele aldık. Bazı ayetlerin sadece bir kısmını gördüğümüz için, ayetler hakkında yanlış bir hüküm verilmemesi gerekir. Tamamını ele aldığımız ayetlerin meallerinin sonuna bir yıldız (*) işareti konmuştur.

زَالَ : Fiil-I.

2:217 وَلَا يَزَالُونَ يُقَاتِلُونَكُمْ حَتَّىٰ يَرُدُّوكُمْ عَنْ دِينِكُمْ إِنِ اسْتَطَاعُوا
Diyanet Meali: Onlar, güç yetirebilseler, sizi dininizden döndürünceye kadar sizinle savaşmaya devam ederler.
5:13 وَلَا تَزَالُ تَطَّلِعُ عَلَىٰ خَائِنَةٍ مِنْهُمْ إِلَّا قَلِيلًا مِنْهُمْ
Diyanet Meali: (Ey Muhammed!) İçlerinden pek azı hariç, onların daima bir hainliğini görüyorsun.
9:110 لَا يَزَالُ بُنْيَانُهُمُ الَّذِي بَنَوْا رِيبَةً فِي قُلُوبِهِمْ
Diyanet Meali: Kurmuş oldukları binaları, (ölüp de kalpleri paramparça olmadıkça) yüreklerinde sürekli bir kuşku olarak kalmaya devam edecektir.
11:118 وَلَوْ شَاءَ رَبُّكَ لَجَعَلَ النَّاسَ أُمَّةً وَاحِدَةً وَلَا يَزَالُونَ مُخْتَلِفِينَ
Diyanet Meali: Rabbin dileseydi, insanları (aynı inanca bağlı) tek bir ümmet yapardı. Fakat onlar ihtilafa devam edeceklerdir. 
13:31 وَلَا يَزَالُ الَّذِينَ كَفَرُوا تُصِيبُهُمْ بِمَا صَنَعُوا قَارِعَةٌ
Diyanet Meali: İnkâr edenlere yaptıkları işler sebebiyle devamlı olarak, ya büyük bir felaket gelecek veya …
21:15 فَمَا زَالَتْ تِلْكَ دَعْوَاهُمْ حَتَّىٰ جَعَلْنَاهُمْ حَصِيدًا خَامِدِينَ
Diyanet Meali: Biz onları biçilmiş ekin, sönmüş ateş gibi yapıncaya kadar bu feryatları devam etti. *
22:55 وَلَا يَزَالُ الَّذِينَ كَفَرُوا فِي مِرْيَةٍ مِنْهُ حَتَّىٰ تَأْتِيَهُمُ السَّاعَةُ
Diyanet Meali: İnkâr edenler, kendilerine kıyamet (ansızın) gelinceye dek o Kur’an’dan bir şüphe içinde kalırlar.
40:34 وَلَقَدْ جَاءَكُمْ يُوسُفُ مِنْ قَبْلُ بِالْبَيِّنَاتِ فَمَا زِلْتُمْ فِي شَكٍّ مِمَّا جَاءَكُمْ بِهِ
Diyanet Meali: Andolsun, daha önce Yûsuf da size apaçık deliller getirmişti de, onun size getirdikleri hakkında şüphe edip durmuştunuz.

زَيَّلَ : Fiil-II.

10:28 فَزَيَّلْنَا بَيْنَهُمْ وَقَالَ شُرَكَاؤُهُمْ مَا كُنْتُمْ إِيَّانَا تَعْبُدُونَ
Diyanet Meali: Artık onların (ortak koştuklarıyla) aralarını tamamen ayırırız ve ortak koştukları derler ki: “Siz bize ibadet etmiyordunuz.”

تَزَيَّلَ : Fiil-V.

48:25 لَوْ تَزَيَّلُوا لَعَذَّبْنَا الَّذِينَ كَفَرُوا مِنْهُمْ عَذَابًا أَلِيمًا
Diyanet Meali: Eğer, inananlarla inkârcılar birbirinden ayrılmış olsalardı, onlardan inkâr edenleri elem dolu bir azaba uğratırdık.