ث ق ل

KÖK HARFLER:  ث ق ل

ANLAM: 

ثَقُلَ : Ağır olmak.

AÇIKLAMA:

Tartılan veya ölçülen her şeyin ağır basanına sakîl adı verilir. Hafifin zıddıdır. Asıl olan cisimler için kullanılmasıdır fakat soyut manalar için de kullanılır. Sevapların veya günahların ağırlığı gibi. Bu kelime insanlar için bazen yermek, bazen de övmek için; ama daha çok yermek için kullanılmıştır. Kulaklardaki ağırlık ile iyi işitememek kastedilir. (Müfredât)

DİĞER BAZI TÜREVLER:

ثَقُلَ (geniş zamanlı يَثْقُلُ mastar isim ثِقْلٌ ve ثَقِلٌ): anlamalrı: (1) O (şey) ağır, yüklü veya hantaldı ya da öyle oldu; (2) ideal olarak ağır, yüklü veya baskındı ya da o hale geldi; (3) külfetli, bunaltıcı veya ıstırap veren anlamlarında, ağır veya yüklüydü ya da o hale geldi.

ثَقُلَ ayrıca: (1) Ağır, yavaş, tembeldi; eylemde, çeviklikte veya anlamada isteksizdi ya da o hale geldi: (2) ahmaklaştı.

ثَقُلَ عَلَيْهِ : Onun canını sıkacak hale geldi.

ثَقُلَ سَمْعُهُ : Ağır işitmeye başladı, kısmen sağır oldu.

ثَقُلَ الْمَرِيضُ : Hastanın durumu daha da ciddileşti veya can sıkıcı hale geldi.

ثَقُلَتِ الْمَرْاَةُ اَوْ اَثْقَلَتْ : Hamileliği iyice belirgin hale geldi.

اثَّاقَلَ fiilinin aslı تَثَاقَلَ olup yavaş olmak, ağır davranmak manasını ifade eder. Aynı zamanda meyletmek ve durakalmak, çakılı kalmak.
اِثَّاقَلَ اِلَى الدُّنْيَا : Dünyevi şeylere meylettirildi.

اَثْقَلَهُ : Ona fazla yüklendi.

ثَقَلٌ : anlamları: (1) Ev eşyaları; (2) yolcunun bavulu (eşyaları); (3) yüksek itibarı olan, yoğun talep gören veya itinayla muhafaza edilen herhangi bir şey.

اِنِّى تَارِكٌ فِيكُمُ الثَّقَلَيْنِ : Size yüksek itibarlı iki objeyi veya oldukça beğenilen iki şeyi (miras olarak) bırakıyorum.

اَلثَّقَلَانِ : İki topluluk (insan ve cin). (Bunlar, şanları büyük olduklarından veya yeryüzünde birer yük gibi olduklarından böyle isimlendirilmişlerdir.)

ثِقْلٌ : anlamları: (1) Ağırlık; (2) çeki (3) bir yük veya külfet ( اَثْقَالٌ çoğul hali).

اَثْقَالٌ ayrıca: (1) yeryüzündeki ağırlıklar veya gömülü hazineler; (2) o şeyin ölüsü (3) yükler, mecazen de günahlar anlamlarına gelir. Zira günahlar, günahkârlara şiddetli bir baskı ve ağırlık yapar.

ثَقِيلٌ : anlamları: (1) Yüklü, ağır veya hantal; (2) külfetli, bunaltıcı, mühim veya zorlu anlamlarında, ‘ağır’ (ideal şeyler için kullanılır).

قَوْلٌ ثَقِيلٌ : Ağır veya mühim söz.

ثَقِيلٌ : diğer anlamları: (1) Servet sahibi, ahmak adamlar için kullanılır; (2) şiddetli bir hastalıktan muzdarip olma; (3) istenmeyen; (4) ağır, sabit, durgun ve sürekli (çoğulu ثِقَالٌ).

اَنْتَ ثَقِيلٌ عَلَى جُلَسَائِكَ  : Yoldaşların arasında istenmezsin.

مُثْقَلٌ (çoğul: مُثْقَلُونَ ve مُثْقَلَةٌ dişi hali) : Ağır yüklü veya aşırı yüklenmiş; ezilmiş veya bastırılmış.

مُثْقَلَةٌ : hamileliği gözle görülür hale gelmiş kadın.

مِثْقَالٌ : Ağırlık; birinin ağırlığını ölçtüğü şey; dirhem veya onun bir parçası gibi belirli bir çeki; belirli bir madeni para, örn. دِينَار . Aslı terazi, tartı âleti olup her türlü ağırlık ölçülerinin ismi olmuştur. Mutlak manada bununla miktar kast edilir.

KUR’ÂN’DA GEÇEN TÜREVLERİ: 

Aşağıdaki tabloda Kur’ân’da geçen ve bu kökten gelen kelime türevleri, bunların gramatik adlandırılışları, Kur’ân’da kaç kere geçmiş olduğu belirtilmiş ve örnek bir ayet için, sûre/âyet numarası verilmiştir.


Tür Adet Anlam Örnek Açıklama
ثَقُلَ fiil-I 4 Ağır oldu 101/6
أَثْقَلَ fiil-IV 1 Ağırlık verdi (borç veya günah), (kadın) hamile kaldı 7/189
اَثَّاقَلَ fiil-VI 1 Yavaş oldu, ağır davrandı 9/38 Aslı: تَثَاقَلَ
ثَقِيلٌ isim 5 Ağır 76/27
Çoğulu: ثِقَالٌ
مُثْقَلٌ isim 2 Ağır yüklü veya aşırı yüklenmiş 52/40
مُثْقَلَةٌ isim 1 Ağırlık verilen (Müennes) 35/18
أَثْقَالٌ isim 6 1) Ev eşyaları. 2) Yolcunun eşyaları 3) Yüksek itibarı olan, yoğun talep gören veya itinayla muhafaza edilen herhangi bir şey (Çoğul)
İkilisi: Cin ve insan.
55/31 Tekili: ثَقَلٌ İkilisi: ثَقَلَانِ
مِثْقَالٌ isim 8 Tartı, terazi, her türlü ağırlık ölçüsü, miktar 99/7

Toplam 28


BENZERLİKLER VE FARKLILIKLAR: 

Benzer Manada Kelimeler

  • ثَقُلَ
  • ثَقِيلٌ
    • شَدِيدٌ > bak: ش د د
    • كَبِيرٌ > bak: ك ب ر
    • غَلِيظٌ > bak: غ ل ظ
    • فَظٌّ > bak: ف ظ ظ
    • خَشِنٌ
    • مُزْعِجٌ
    • بَاهِظٌ
    • فَادِحٌ

Zıt Manada Kelimeler

TÜRKÇEYE GEÇEN KELİMELER: 

Aşağıdaki tabloda bu kökten Türkçeye geçmiş olan kelimeler, bunların Arapça yazılışları, Türkçe anlamları verilmiştir. Bu kelimelerin bazılarına günümüz Türkçesinde pek rastlanmaz. Daha çok Osmanlıca metinlerde görülmektedir.

Sikl (Sikal) ثِقْل Ağırlık, yük.  Çoğul: Sikâl, Eskâl
Eskal أَثْقَل Daha ağır. Kaba, can sıkıcı.
Sakîl ثَقِيل Ağır. Çoğul: Sükelâ’
Sıklet ثِقْلَة Ağırlık.
Sakaleyn (Sakalân) ثَقَلَيْن İnsanlar ve cinler.
Teskîl تَثْقِيل Ağırlaştırma. Ağırlığını artırma.
İskâl إِثْقَال Ağır bir şey yüklemek.
Miskâl مِثْقَال 4,5 g değerinde eski bir ağırlık ölçü birimi. Çoğul: Mesâkil
Tesâkul تَثَاقُل Ağırdan alma, oyalanma, tembellik etme.
Mütesâkil مُتَثَاقِل Üşenip ağırlaşan. Muharebeye girmeye teşvik edilmişken oyalanıp kalan.
İstiskâl اِسْتِثْقَال Soğuk davranışlarla hoşlanmadığını belli etme.
Müsteskıl مُسْتَثْقِل İstiskal eden. Birine karşı kovarcasına muamelede bulunan.
Müsteskal مُسْتَثْقَل İstiskal edilen. Soğuk muamelede bulunulan. Kendisine kovarcasına muamele yapılan.
Ceraskal جَرُّ الْأَثْقَال Ağır yükleri kaldırmak ve indirmek için kullanılan bir çeşit vinç.

Ceraskal, cerri eskâl (جَرُّ الْأَثْقَال), iki Arapça kelimeden oluşan bir terimdir. “Yük kaldırma fenni ve sanatı, mekanik” anlamındadır. Cerr: “çekmek”, eskâl: “ağırlıklar, yükler” demektir. (Nişanyan Sözlük) 

Arapça kökenli olan şakül (çekül) kelimesi, bu kök ile eş kökenli olan, İbranice ve Akatça “tartmak, ağır olmak” kökünden gelmektedir ve Aramice/Süryanice “ağır” sözcüğünden alıntıdır. (Nişanyan Sözlük) 

ÂYETLER:

DİKKAT! İncelediğimiz kökten gelen kelimeleri, Kur’an-ı Kerim’deki yerlerinde, yakın çevresindeki kelimelerle ilişkilerini gösterecek şekilde listeliyoruz. Uzun ayetlerin sadece bir bölümünü ele aldık. Bazı ayetlerin sadece bir kısmını gördüğümüz için, ayetler hakkında yanlış bir hüküm verilmemesi gerekir. Tamamını ele aldığımız ayetlerin meallerinin sonuna bir yıldız (*) işareti konmuştur.

ثَقُلَ : Fiil-I.

7:8 وَالْوَزْنُ يَوْمَئِذٍ الْحَقُّ فَمَنْ ثَقُلَتْ مَوَازِينُهُ فَأُولَٰئِكَ هُمُ الْمُفْلِحُونَ
Diyanet Meali: O gün amellerin tartılması da haktır. Kimlerin sevabı ağır basarsa, işte onlar kurtuluşa erenlerdir. *
7:187 ثَقُلَتْ فِي السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ لَا تَأْتِيكُمْ إِلَّا بَغْتَةً
Diyanet Meali: (Sana kıyametin ne zaman kopacağını soruyorlar. De ki: “Onun bilgisi ancak Rabbimin katındadır. Onu vaktinde ancak Allah ortaya çıkaracaktır.) O göklere de, yere de ağır basmıştır. O, size ancak ansızın gelecektir.” 
23:102 فَمَنْ ثَقُلَتْ مَوَازِينُهُ فَأُولَٰئِكَ هُمُ الْمُفْلِحُونَ
Diyanet Meali: Artık kimin tartıları ağır gelirse, işte onlar kurtuluşa erenlerin ta kendileridir. *
101:6 فَأَمَّا مَنْ ثَقُلَتْ مَوَازِينُهُ
Diyanet Meali: İşte o vakit, kimin tartıları ağır gelmişse…*

أَثْقَلَ : Fiil-IV.

7:189 فَلَمَّا أَثْقَلَتْ دَعَوَا اللَّهَ رَبَّهُمَا لَئِنْ آتَيْتَنَا صَالِحًا لَنَكُونَنَّ مِنَ الشَّاكِرِينَ
Diyanet Meali: Gebeliği ağırlaşınca her ikisi de Rableri Allah’a, “Eğer bize iyi ve sağlıklı bir çocuk verirsen, elbette şükredenlerden olacağız” diye dua ederler.

 اَثَّاقَلَ : Fiil-VI.  Aslı: تَثَاقَلَ

9:38 مَا لَكُمْ إِذَا قِيلَ لَكُمُ انْفِرُوا فِي سَبِيلِ اللَّهِ اثَّاقَلْتُمْ إِلَى الْأَرْضِ
Diyanet Meali: Ne oldunuz ki, size “Allah yolunda sefere çıkın” denilince, yere çakılıp kaldınız. 

ثَقِيلٌ : İsim. Çoğulu: ثِقَالٌ

7:57: حَتَّىٰ إِذَا أَقَلَّتْ سَحَابًا ثِقَالًا سُقْنَاهُ لِبَلَدٍ مَيِّتٍ
Diyanet Meali: Nihayet rüzgârlar ağır bulutları yüklendiği vakit, onları ölü bir belde(yi diriltmek) için sevk ederiz.
13:12 هُوَ الَّذِي يُرِيكُمُ الْبَرْقَ خَوْفًا وَطَمَعًا وَيُنْشِئُ السَّحَابَ الثِّقَالَ
Diyanet Meali: O, korku ve ümit vermek için size şimşeği gösterendir, yağmur yüklü bulutları meydana getirendir. *
73:5 إِنَّا سَنُلْقِي عَلَيْكَ قَوْلًا ثَقِيلًا
Diyanet Meali: Şüphesiz biz sana (sorumluluğu) ağır bir söz vahyedeceğiz. *
76:27 إِنَّ هَٰؤُلَاءِ يُحِبُّونَ الْعَاجِلَةَ وَيَذَرُونَ وَرَاءَهُمْ يَوْمًا ثَقِيلًا
Diyanet Meali: Şunlar (inanmayanlar) dünyayı tercih ediyorlar ve çetin bir günü arkalarına atıyorlar. *
9:41 انْفِرُوا خِفَافًا وَثِقَالًا وَجَاهِدُوا بِأَمْوَالِكُمْ وَأَنْفُسِكُمْ فِي سَبِيلِ اللَّهِ
Diyanet Meali: Gerek yaya olarak, gerek binek üzerinde  Allah yolunda sefere çıkın. Mallarınızla, canlarınızla Allah yolunda cihad edin. 

مُثْقَلُونَ : İsim. İsm-i Mef’ul. İf’âl Bâbı (IV. Bâb). Kurallı ErkekÇoğul. Tekili: مُثْقَلٌ

52:40 أَمْ تَسْأَلُهُمْ أَجْرًا فَهُمْ مِنْ مَغْرَمٍ مُثْقَلُونَ
Diyanet Meali: Yoksa sen onlardan (tebliğ görevine karşılık) bir ücret istiyorsun da onlar, borçtan ağır bir yük altında mı kalmışlardır? *
68:46 أَمْ تَسْأَلُهُمْ أَجْرًا فَهُمْ مِنْ مَغْرَمٍ مُثْقَلُونَ
Diyanet Meali: Yoksa sen onlardan bir ücret istiyorsun da onlar bu yüzden ağır bir borç yükü altına mı girmişlerdir? *

مُثْقَلَةٌ : İsim. İsm-i Mef’ul. İf’âl Bâbı (IV. Bâb). Müennes. Müzekkeri: مُثْقَلٌ

35:18 وَإِنْ تَدْعُ مُثْقَلَةٌ إِلَىٰ حِمْلِهَا لَا يُحْمَلْ مِنْهُ شَيْءٌ وَلَوْ كَانَ ذَا قُرْبَىٰ
Diyanet Meali: Günah yükü ağır olan kimse, (bir başkasını), günahını yüklenmeye çağırırsa, ondan hiçbir şey yüklenilmez, çağırdığı kimse yakını da olsa. 

أَثْقَالٌ : İsim. Çoğul. Tekili: ثِقْلٌ ve ثَقَلٌ . İkilisi: ثَقَلَانِ

16:7 وَتَحْمِلُ أَثْقَالَكُمْ إِلَىٰ بَلَدٍ لَمْ تَكُونُوا بَالِغِيهِ إِلَّا بِشِقِّ الْأَنْفُسِ
Diyanet Meali: Onlar ağırlıklarınızı, sizin ancak zorlukla varabileceğiniz beldelere taşırlar. 
29:13 وَلَيَحْمِلُنَّ أَثْقَالَهُمْ
Diyanet Meali: Andolsun, onlar mutlaka kendi yüklerini … yükleneceklerdir.
29:13 وَلَيَحْمِلُنَّ أَثْقَالَهُمْ وَأَثْقَالًا مَعَ أَثْقَالِهِمْ
Diyanet Meali: Andolsun, onlar mutlaka kendi yüklerini ve kendi yükleriyle beraber nice ağır yükleri yükleneceklerdir.
29:13 وَأَثْقَالًا مَعَ أَثْقَالِهِمْ
Diyanet Meali: Kendi yükleriyle beraber nice ağır yükleri…
55:31 سَنَفْرُغُ لَكُمْ أَيُّهَ الثَّقَلَانِ
Diyanet Meali: Yakında sizi de hesaba çekeceğiz, ey cinler ve insanlar! *
99:2 وَأَخْرَجَتِ الْأَرْضُ أَثْقَالَهَا
Diyanet Meali: Yeryüzü içindekileri dışarıya çıkarıp attığı zaman…*

مِثْقَالٌ : İsim. 

4:40 إِنَّ اللَّهَ لَا يَظْلِمُ مِثْقَالَ ذَرَّةٍ
Diyanet Meali: Şüphesiz Allah (hiç kimseye) zerre kadar zulüm etmez. 
10:61 وَمَا يَعْزُبُ عَنْ رَبِّكَ مِنْ مِثْقَالِ ذَرَّةٍ فِي الْأَرْضِ وَلَا فِي السَّمَاءِ
Diyanet Meali: Ne yerde, ne de gökte, zerre ağırlığınca … hiçbir şey Rabbinden uzak (ve gizli) olmaz.
21:47 وَإِنْ كَانَ مِثْقَالَ حَبَّةٍ مِنْ خَرْدَلٍ أَتَيْنَا بِهَا وَكَفَىٰ بِنَا حَاسِبِينَ
Diyanet Meali: (Yapılan iş) bir hardal tanesi ağırlığınca da olsa, onu getirip ortaya koyacağız. Hesap görücü olarak biz yeteriz.
31:16 يَا بُنَيَّ إِنَّهَا إِنْ تَكُ مِثْقَالَ حَبَّةٍ مِنْ خَرْدَلٍ فَتَكُنْ فِي صَخْرَةٍ أَوْ فِي السَّمَاوَاتِ أَوْ فِي الْأَرْضِ يَأْتِ بِهَا اللَّهُ
Diyanet Meali: (Lokmân, öğütlerine şöyle devam etti:) “Yavrum! Şüphesiz yapılan iş bir hardal tanesi ağırlığında olsa ve bir kayanın içinde, yahut göklerde ya da yerin içinde bile olsa, Allah onu çıkarır getirir. 
34:3 لَا يَعْزُبُ عَنْهُ مِثْقَالُ ذَرَّةٍ فِي السَّمَاوَاتِ وَلَا فِي الْأَرْضِ
Diyanet Meali: Ne göklerde ve ne de yerde zerre ağırlığında bir şey bile O’ndan gizli kalmaz. 
34:22 لَا يَمْلِكُونَ مِثْقَالَ ذَرَّةٍ فِي السَّمَاوَاتِ وَلَا فِي الْأَرْضِ
Diyanet Meali: Göklerde ve yerde zerre kadar bir şeye sahip değillerdir. 
99:7 فَمَنْ يَعْمَلْ مِثْقَالَ ذَرَّةٍ خَيْرًا يَرَهُ
Diyanet Meali: Artık kim zerre ağırlığınca bir hayır işlerse, onun mükâfatını görecektir. *
99:8 وَمَنْ يَعْمَلْ مِثْقَالَ ذَرَّةٍ شَرًّا يَرَهُ
Diyanet Meali: Kim de zerre ağırlığınca bir kötülük işlerse, onun cezasını görecektir. *