KÖK HARFLER: ح س ب
ANLAM:
حَسَبَ : Bir şeyi numaralandırmak, saymak, hesaplamak, hesap etmek, hesabını yapmak.
AÇIKLAMA:
xx
DİĞER BAZI TÜREVLER:
حَسَبَ (geniş zamanlı يَحْسُبُ mastar ismi حَسْبًا ve حِسَابًا ve حِسْبَانًا ve حُسْبَانًا ve حِسْبَةً ve حِسَابَةً):
حَسَبَهُ : O şeyi numaralandırdı, saydı, hesapladı, ya da hesap etti ya da hesabını yaptı. (حُسْبَانًا)
حِسَابٌ numaralandırma, sayma, hesaplama, hesap etme; hesabını yapma anlamına gelmektedir.
حَسِيبٌ : Hesap gören; yeterli olanı veren.
كَفَى بِاللّٰهِ حَسِيبًا : Allah, hesabı yeterince görendir ya da gerekli olanı verendir ya da lütfedendir.
حِسَابٌ : Birinin yaptıklarına karşı ödülü kafi gelen şey; büyük bir ödül; hatırlanmaya değer ameller; bir çok zaferinin nedenlerinin ya da sayılanların hesaplanması; bir rakam veya miktar.
حَسْبٌ : Yeterlilik; yeterli.
حَسْبُكَ ذٰلِكَ : Bu sana kafidir.
حَسْبُكَ اللّٰهُ : Allah (c.c.) sana yeter; Allah (c.c.) seni cezalandırsın = حَسِيبُكَ اللّٰه
حَاسِبٌ = حَسِيبٌ hesap gören; muhasip.
حُسْبَانٌ : Yıldırımlar, afet, küçük oklar. İnsanın sınandığı bir ceza; bir felaket; şer; kötülük; çekirge; toz veya duman; ateş.
حَسِبَهُ (geniş zamanlı يَحْسَبُ ve يَحْسِبُ): O kişinin veya şeyin öyle olduğunu sandı, düşündü ya da varsaydı.
حَسِبْتُهُ صَالِحًا : Onun iyi olduğunu düşündüm.
حَاسَبَهُ : Onunla hesaplaştı.
حَاسَبَهُ عَلَيْهِ : O şey için onu hesaba çekti.
احْتَسَبَ : Zannetti, saydı, hesap etti, umdu, tahmin etti.
اِحْتَسَبَ الْاَمْرَ : İşi düşündü ve hesaba kattı.
اِحْتَسَبَ اَجْرًا : Bir mükafata güvendi ya da Allah’tan (c.c.) bir mükafat bekledi.
اِحْتَسَبْتُ مَا عِنْدَهُ : Sahip olduğu bilgiyi öğrendim ya da öğrenmek için çabaladım.
حَسُبَ (geniş zamanlı يَحْسُبُ): İyi amelleri olan ya da asil biriydi ya da o hale geldi.
حَسَبٌ (çoğul: اَحْسَابٌ ): Ölçü, miktar; miktar, değer; şeref, imtiyaz; erdem; asil soy.
يُجْزَى الْمَرْءُ عَلَى حَسَبِ عَمَلِهِ : Kişiye, yaptığı işin miktarına veya kalitesine göre karşılığı verilecektir.
حَسْبُ : Kâfi, kefil manasına gelir.
KUR’ÂN’DA GEÇEN TÜREVLERİ:
Aşağıdaki tabloda Kur’ân’da geçen ve bu kökten gelen kelime türevleri, bunların gramatik adlandırılışları, Kur’ân’da kaç kere geçmiş olduğu belirtilmiş ve örnek bir ayet için, sûre/âyet numarası verilmiştir.
| Tür | Adet | Anlam | Örnek |
حَسِبَ | fiil-I | 44 | Zannetti, varsaydı | 104/3 |
حَاسَبَ | fiil-III | 3 | Muhasabe etti, hesaba çekti | 84/8 |
اِحْتَسَبَ | fiil-VIII | 3 | Zannetti, saydı, hesap etti, umdu | 65/3 |
حَاسِبٌ | isim | 2 | Hesap eden, sayan | 21/47 |
حِسَابٌ | isim | 39 | Sayma, hesap etme, muhasebe etme | 2/212 |
حَسِيبٌ | isim | 4 | Muhasib, hesaba çekici | 17/14 |
حُسْبَانٌ | isim | 3 | Sayma, azap, bela | 55/5 |
حَسْبٌ | isim | 11 | Kafi, kefil | 39/38 |
| Toplam | 109 |
|
|
BENZERLİKLER VE FARKLILIKLAR:
Kök Harflerinin Yer Değişimi
Mahreci Benzeyen Kökler
Benzer Manada Kelimeler
- حَسِبَ
- حَسَبٌ
- حُسْبَان
Zıt Manada Kelimeler
TÜRKÇEYE GEÇEN KELİMELER:
Aşağıdaki tabloda bu kökten Türkçeye geçmiş olan kelimeler, bunların Arapça yazılışları, Türkçe anlamları verilmiştir. Bu kelimelerin bazılarına günümüz Türkçesinde pek rastlanmaz. Daha çok Osmanlıca metinlerde görülmektedir.
Hisâb / Hesâb | حِسَاب | Hesap, aritmetik. |
|
Haseb | حَسَب | 1: Birisinin sülalesi cihetinden iftihar yolu ile saydığı iyilik. Mal, din, millet. Kerem, fiil ve amelde yüksek şeref, iyi iş, salih amel. Şeref, asalet, şan, kadr ve haysiyet. 2: (Bir şeyden) dolayı, (bir şey) cihetiyle, gereğince. | Hasebiyle, Hasbelkader, Hasbıhal |
Hasîb | حَسِيب | 1: Hayır sahibi, eli açık, cömert. 2: Değerli, itibarlı, soyu temiz, muhterem, saygın, şahsi meziyet sahibi. |
|
Hâsib | حَاسِب | Hesap eden. |
|
Hasbî | حَسْبِي | Gönüllü ve karşılıksız yapılan. Allah rızası için. | Hasbeten |
Hasbü | حَسْبُ | Yeter. Kâfi. |
|
Hisbe | حِسْبَة | Ecir, sevap. İyi tedbir. Muhasebe dairesi. |
|
Hüsbân | حُسْبَان | Sayma, hesap etme. Azap. |
|
Mahsûb | مَحْسُوب | Hesâba katma. |
|
Muhâsebe | مُحَاسَبَة | Hesablaşmak. Hesab görmek. Hesab işi ile uğraşmak. Hesab işini gören resmi makam. | Çoğul: Muhâsebât |
Muhâsib | مُحَاسِب | Hesab eden. Hesap işi ile uğraşan. Muhasib. |
|
İhtisâb | اِحْتِسَاب | Hesab sorma, mes’uliyet. |
|
Muhtesib | مُحْتَسِب | Belediye işlerine bakan memur. |
|
ÂYETLER:
DİKKAT! İncelediğimiz kökten gelen kelimeleri, Kur’an-ı Kerim’deki yerlerinde, yakın çevresindeki kelimelerle ilişkilerini gösterecek şekilde listeliyoruz. Uzun ayetlerin sadece bir bölümünü ele aldık. Bazı ayetlerin sadece bir kısmını gördüğümüz için, ayetler hakkında yanlış bir hüküm verilmemesi gerekir. Tamamını ele aldığımız ayetlerin meallerinin sonuna bir yıldız (*) işareti konmuştur.
حَسِبَ : Fiil-I.
2:214 | أَمْ حَسِبْتُمْ أَنْ تَدْخُلُوا الْجَنَّةَ وَلَمَّا يَأْتِكُمْ مَثَلُ الَّذِينَ خَلَوْا مِنْ قَبْلِكُمْ |
Diyanet Meali: | Yoksa siz, sizden öncekilerin başına gelenler, sizin de başınıza gelmeden cennete gireceğinizi mi sandınız? |
2:273 | يَحْسَبُهُمُ الْجَاهِلُ أَغْنِيَاءَ مِنَ التَّعَفُّفِ |
Diyanet Meali: | İffetlerinden dolayı (dilenmedikleri için), bilmeyen onları zengin sanır. |
3:78 | وَإِنَّ مِنْهُمْ لَفَرِيقًا يَلْوُونَ أَلْسِنَتَهُمْ بِالْكِتَابِ لِتَحْسَبُوهُ مِنَ الْكِتَابِ |
Diyanet Meali: | Onlardan (Kitap ehlinden) bir grup var ki, (Kitab’dan olmadığı hâlde) Kitab’dan sanasınız diye (okudukları) Kitap’tanmış gibi dillerini eğip bükerler… |
3:142 | أَمْ حَسِبْتُمْ أَنْ تَدْخُلُوا الْجَنَّةَ وَلَمَّا يَعْلَمِ اللَّهُ الَّذِينَ جَاهَدُوا مِنْكُمْ |
Diyanet Meali: | Yoksa siz; Allah, içinizden cihad edenleri (sınayıp) ayırt etmeden cennete gireceğinizi mi sandınız? |
3:169 | وَلَا تَحْسَبَنَّ الَّذِينَ قُتِلُوا فِي سَبِيلِ اللَّهِ أَمْوَاتًا |
Diyanet Meali: | Allah yolunda öldürülenleri sakın ölüler sanma. |
3:178 | وَلَا يَحْسَبَنَّ الَّذِينَ كَفَرُوا أَنَّمَا نُمْلِي لَهُمْ خَيْرٌ لِأَنْفُسِهِمْ |
Diyanet Meali: | İnkâr edenler, kendilerine vermiş olduğumuz mühletin, sakın kendileri için hayırlı olduğunu sanmasınlar. |
3:180 | وَلَا يَحْسَبَنَّ الَّذِينَ يَبْخَلُونَ بِمَا آتَاهُمُ اللَّهُ مِنْ فَضْلِهِ هُوَ خَيْرًا لَهُمْ |
Diyanet Meali: | Allah’ın kendilerine lütfundan verdiği nimetlerde cimrilik edenler, bunun, kendileri için hayırlı olduğunu sanmasınlar. |
3:188 | لَا تَحْسَبَنَّ الَّذِينَ يَفْرَحُونَ بِمَا أَتَوْا وَيُحِبُّونَ أَنْ يُحْمَدُوا بِمَا لَمْ يَفْعَلُوا فَلَا تَحْسَبَنَّهُمْ بِمَفَازَةٍ مِنَ الْعَذَابِ |
Diyanet Meali: | Ettiklerine sevinen ve yapmadıkları şeylerle övülmeyi seven kimselerin, sakın azaptan kurtulacaklarını sanma. |
3:188 | فَلَا تَحْسَبَنَّهُمْ بِمَفَازَةٍ مِنَ الْعَذَابِ |
Diyanet Meali: | Sakın azaptan kurtulacaklarını sanma. |
5:71 | وَحَسِبُوا أَلَّا تَكُونَ فِتْنَةٌ فَعَمُوا وَصَمُّوا ثُمَّ تَابَ اللَّهُ عَلَيْهِمْ |
Diyanet Meali: | (Bu yaptıklarında) bir belâ olmayacağını sandılar da kör ve sağır kesildiler. Sonra (tövbe ettiler), Allah da onların tövbesini kabul etti. |
7:30 | إِنَّهُمُ اتَّخَذُوا الشَّيَاطِينَ أَوْلِيَاءَ مِنْ دُونِ اللَّهِ وَيَحْسَبُونَ أَنَّهُمْ مُهْتَدُونَ |
Diyanet Meali: | Çünkü onlar Allah’ı bırakıp şeytanları dost edinmişlerdi. Kendilerinin de doğru yolda olduklarını sanıyorlardı. |
8:59 | وَلَا يَحْسَبَنَّ الَّذِينَ كَفَرُوا سَبَقُوا إِنَّهُمْ لَا يُعْجِزُونَ |
Diyanet Meali: | İnkâr edenler, asla yakayı kurtardıklarını zannetmesinler. Çünkü onlar (sizi) âciz bırakamazlar. * |
9:16 | أَمْ حَسِبْتُمْ أَنْ تُتْرَكُوا وَلَمَّا يَعْلَمِ اللَّهُ الَّذِينَ جَاهَدُوا مِنْكُمْ |
Diyanet Meali: | Yoksa; Allah içinizden cihad edenleri ayırt etmeden bırakılacağınızı mı sandınız? |
14:42 | وَلَا تَحْسَبَنَّ اللَّهَ غَافِلًا عَمَّا يَعْمَلُ الظَّالِمُونَ |
Diyanet Meali: | Sakın, Allah’ı zalimlerin yaptıklarından habersiz sanma! |
14:47 | فَلَا تَحْسَبَنَّ اللَّهَ مُخْلِفَ وَعْدِهِ رُسُلَهُ إِنَّ اللَّهَ عَزِيزٌ ذُو انْتِقَامٍ |
Diyanet Meali: | Sakın Allah’ın, peygamberlerine verdiği sözden cayacağını sanma! Şüphesiz Allah, mutlak güç sahibidir, intikam sahibidir. * |
18:9 | أَمْ حَسِبْتَ أَنَّ أَصْحَابَ الْكَهْفِ وَالرَّقِيمِ كَانُوا مِنْ آيَاتِنَا عَجَبًا |
Diyanet Meali: | Yoksa sen, (sadece) Ashab-ı Kehf ve Ashab-ı Rakîm’i mi bizim ibret verici delillerimizden sandın? * |
18:18 | وَتَحْسَبُهُمْ أَيْقَاظًا وَهُمْ رُقُودٌ وَنُقَلِّبُهُمْ ذَاتَ الْيَمِينِ وَذَاتَ الشِّمَالِ |
Diyanet Meali: | Uykuda oldukları hâlde, sen onları uyanık sanırsın. Biz onları sağa sola çeviriyorduk. |
18:102 | أَفَحَسِبَ الَّذِينَ كَفَرُوا أَنْ يَتَّخِذُوا عِبَادِي مِنْ دُونِي أَوْلِيَاءَ |
Diyanet Meali: | İnkâr edenler, beni bırakıp da kullarımı dost edineceklerini mi sandılar? |
18:104 | وَهُمْ يَحْسَبُونَ أَنَّهُمْ يُحْسِنُونَ صُنْعًا |
Diyanet Meali: | Oysa onlar güzel iş yaptıklarını sanıyorlardı. |
23:55 | أَيَحْسَبُونَ أَنَّمَا نُمِدُّهُمْ بِهِ مِنْ مَالٍ وَبَنِينَ |
Diyanet Meali: | Kendilerine bol bol verdiğimiz mal ve evlatla (onların iyiliğine koştuğumuzu) mu sanıyorlar? |
23:115 | أَفَحَسِبْتُمْ أَنَّمَا خَلَقْنَاكُمْ عَبَثًا وَأَنَّكُمْ إِلَيْنَا لَا تُرْجَعُونَ |
Diyanet Meali: | “Sizi boşuna yarattığımızı ve bize tekrar döndürülmeyeceğinizi mi sandınız?” * |
24:11 | إِنَّ الَّذِينَ جَاءُوا بِالْإِفْكِ عُصْبَةٌ مِنْكُمْ لَا تَحْسَبُوهُ شَرًّا لَكُمْ |
Diyanet Meali: | O ağır iftirayı uyduranlar, sizin içinizden bir güruhtur. Bu iftirayı kendiniz için kötü bir şey sanmayın. |
24:15 | وَتَحْسَبُونَهُ هَيِّنًا وَهُوَ عِنْدَ اللَّهِ عَظِيمٌ |
Diyanet Meali: | Ve bunu önemsiz bir iş sanıyordunuz. Hâlbuki bu, Allah katında büyük bir günahtır. |
24:39 | وَالَّذِينَ كَفَرُوا أَعْمَالُهُمْ كَسَرَابٍ بِقِيعَةٍ يَحْسَبُهُ الظَّمْآنُ مَاءً |
Diyanet Meali: | İnkâr edenlere gelince; onların amelleri ıssız bir çöldeki serap gibidir. Susamış kimse onu su sanır. |
24:57 | لَا تَحْسَبَنَّ الَّذِينَ كَفَرُوا مُعْجِزِينَ فِي الْأَرْضِ |
Diyanet Meali: | İnkâr edenlerin (Allah’ı) yeryüzünde âciz bırakacaklarını sanma! |
25:44 | أَمْ تَحْسَبُ أَنَّ أَكْثَرَهُمْ يَسْمَعُونَ أَوْ يَعْقِلُونَ |
Diyanet Meali: | Yoksa sen onların çoğunun (söz) dinleyeceklerini yahut akıllarını kullanacaklarını mı sanıyorsun? |
27:44 | فَلَمَّا رَأَتْهُ حَسِبَتْهُ لُجَّةً وَكَشَفَتْ عَنْ سَاقَيْهَا |
Diyanet Meali: | Köşkü görünce onu (zeminini) derin bir su sandı ve eteklerini topladı. |
27:88 | وَتَرَى الْجِبَالَ تَحْسَبُهَا جَامِدَةً وَهِيَ تَمُرُّ مَرَّ السَّحَابِ |
Diyanet Meali: | Dağları görürsün, onları hareketsiz sanırsın. Hâlbuki onlar bulutların geçişi gibi hareket ederler. |
29:2 | أَحَسِبَ النَّاسُ أَنْ يُتْرَكُوا أَنْ يَقُولُوا آمَنَّا وَهُمْ لَا يُفْتَنُونَ |
Diyanet Meali: | İnsanlar, “İnandık” demekle imtihan edilmeden bırakılacaklarını mı zannederler. * |
29:4 | أَمْ حَسِبَ الَّذِينَ يَعْمَلُونَ السَّيِّئَاتِ أَنْ يَسْبِقُونَا |
Diyanet Meali: | Yoksa kötülük yapanlar, bizden kaçıp kurtulacaklarını mı sandılar. |
33:20 | يَحْسَبُونَ الْأَحْزَابَ لَمْ يَذْهَبُوا |
Diyanet Meali: | Düşman birliklerinin gitmediğini sanıyorlar. |
43:37 | وَإِنَّهُمْ لَيَصُدُّونَهُمْ عَنِ السَّبِيلِ وَيَحْسَبُونَ أَنَّهُمْ مُهْتَدُونَ |
Diyanet Meali: | Şüphesiz bu şeytanlar onları doğru yoldan saptırırlar. Onlar ise doğru yolda olduklarını sanırlar. * |
43:80 | أَمْ يَحْسَبُونَ أَنَّا لَا نَسْمَعُ سِرَّهُمْ وَنَجْوَاهُمْ |
Diyanet Meali: | Yoksa onların sırlarını ve gizli konuşmalarını duymadığımızı mı sanıyorlar? |
45:21 | أَمْ حَسِبَ الَّذِينَ اجْتَرَحُوا السَّيِّئَاتِ أَنْ نَجْعَلَهُمْ كَالَّذِينَ آمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ سَوَاءً |
Diyanet Meali: | Yoksa kötülük işleyenler, kendilerini, inanıp salih amel işleyenler gibi kılacağımızı mı sanıyorlar? |
47:29 | أَمْ حَسِبَ الَّذِينَ فِي قُلُوبِهِمْ مَرَضٌ أَنْ لَنْ يُخْرِجَ اللَّهُ أَضْغَانَهُمْ |
Diyanet Meali: | Yoksa, kalplerinde hastalık olanlar Allah’ın, kinlerini ortaya çıkarmayacağını mı sandılar? * |
58:18 | فَيَحْلِفُونَ لَهُ كَمَا يَحْلِفُونَ لَكُمْ وَيَحْسَبُونَ أَنَّهُمْ عَلَىٰ شَيْءٍ |
Diyanet Meali: | (Allah’ın onları hep birden dirilteceği), onların da (kendilerini kurtaracak) bir iş üzerinde olduklarını sanarak size yemin ettikleri gibi Allah’a da yemin edecekleri günü düşün! |
59:14 | بَأْسُهُمْ بَيْنَهُمْ شَدِيدٌ تَحْسَبُهُمْ جَمِيعًا وَقُلُوبُهُمْ شَتَّىٰ |
Diyanet Meali: | Kendi aralarındaki çekişmeleri şiddetlidir. Sen onları toplu sanırsın. Hâlbuki kalpleri darmadağınıktır. |
63:4 | يَحْسَبُونَ كُلَّ صَيْحَةٍ عَلَيْهِمْ هُمُ الْعَدُوُّ فَاحْذَرْهُمْ |
Diyanet Meali: | Her kuvvetli sesi kendi aleyhlerine sanırlar. Onlar düşmandır, onlardan sakın! |
75:3 | أَيَحْسَبُ الْإِنْسَانُ أَلَّنْ نَجْمَعَ عِظَامَهُ |
Diyanet Meali: | İnsan, kendisinin kemiklerini bir araya getiremeyeceğimizi mi sanır? * |
75:36 | أَيَحْسَبُ الْإِنْسَانُ أَنْ يُتْرَكَ سُدًى |
Diyanet Meali: | İnsan, kendisinin başıboş bırakılacağını mı zanneder. * |
76:19 | وَيَطُوفُ عَلَيْهِمْ وِلْدَانٌ مُخَلَّدُونَ إِذَا رَأَيْتَهُمْ حَسِبْتَهُمْ لُؤْلُؤًا مَنْثُورًا |
Diyanet Meali: | Çevrelerinde, gördüğünde saçılmış inciler sanacağın, hep aynı gençlik ve güzellikte kalacak hizmetçiler dolaşır. * |
90:5 | أَيَحْسَبُ أَنْ لَنْ يَقْدِرَ عَلَيْهِ أَحَدٌ |
Diyanet Meali: | İnsanoğlu, kendisine kimsenin güç yetiremeyeceğini mi sanıyor? * |
90:7 | أَيَحْسَبُ أَنْ لَمْ يَرَهُ أَحَدٌ |
Diyanet Meali: | Kendisini kimsenin görmediğini mi sanıyor? * |
104:3 | يَحْسَبُ أَنَّ مَالَهُ أَخْلَدَهُ |
Diyanet Meali: | O, malının, kendisini ebedîleştirdiğini sanır. * |
حَاسَبَ : Fiil-III.
2:284 | وَإِنْ تُبْدُوا مَا فِي أَنْفُسِكُمْ أَوْ تُخْفُوهُ يُحَاسِبْكُمْ بِهِ اللَّهُ |
Diyanet Meali: | İçinizdekini açığa vursanız da, gizleseniz de Allah sizi, onunla sorguya çeker… |
65:8 | وَكَأَيِّنْ مِنْ قَرْيَةٍ عَتَتْ عَنْ أَمْرِ رَبِّهَا وَرُسُلِهِ فَحَاسَبْنَاهَا حِسَابًا شَدِيدًا |
Diyanet Meali: | Nice kentlerin halkı Rablerinin ve O’nun elçilerinin emrinden uzaklaşıp azdılar. Bu yüzden kendilerini çetin bir hesaba çektik. |
84:8 | فَسَوْفَ يُحَاسَبُ حِسَابًا يَسِيرًا |
Diyanet Meali: | Hesabı çok kolay bir şekilde görülecek, * |
اِحْتَسَبَ : Fiil-VIII.
39:47 | وَبَدَا لَهُمْ مِنَ اللَّهِ مَا لَمْ يَكُونُوا يَحْتَسِبُونَ |
Diyanet Meali: | Artık, hiç hesap etmedikleri şeyler Allah tarafından karşılarına çıkmıştır. |
59:2 | فَأَتَاهُمُ اللَّهُ مِنْ حَيْثُ لَمْ يَحْتَسِبُوا |
Diyanet Meali: | Ama Allah’ın emri onlara ummadıkları yerden geldi. |
65:3 | وَيَرْزُقْهُ مِنْ حَيْثُ لَا يَحْتَسِبُ |
Diyanet Meali: | Onu beklemediği yerden rızıklandırır. |
حَاسِبِينَ : İsim. İsm-i Fâil. Kurallı Erkek Çoğul. Nasb / Cerr Hali. Tekili: حَاسِبٌ
6:62 | أَلَا لَهُ الْحُكْمُ وَهُوَ أَسْرَعُ الْحَاسِبِينَ |
Diyanet Meali: | İyi bilin ki hüküm yalnız O’nundur. O, hesap görenlerin en çabuğudur. |
21:47 | وَإِنْ كَانَ مِثْقَالَ حَبَّةٍ مِنْ خَرْدَلٍ أَتَيْنَا بِهَا وَكَفَىٰ بِنَا حَاسِبِينَ |
Diyanet Meali: | (Yapılan iş) bir hardal tanesi ağırlığınca da olsa, onu getirip ortaya koyacağız. Hesap görücü olarak biz yeteriz. |
حِسَابٌ : İsim. Mastar. Mufâale Bâbı (III. Bâb).
2:202 | أُولَٰئِكَ لَهُمْ نَصِيبٌ مِمَّا كَسَبُوا وَاللَّهُ سَرِيعُ الْحِسَابِ |
Diyanet Meali: | İşte onlara kazandıklarından bir nasip vardır. Allah, hesabı pek çabuk görendir.* |
2:212 | وَاللَّهُ يَرْزُقُ مَنْ يَشَاءُ بِغَيْرِ حِسَابٍ |
Diyanet Meali: | Allah, dilediğine hesapsız rızık verir. |
3:19 | وَمَنْ يَكْفُرْ بِآيَاتِ اللَّهِ فَإِنَّ اللَّهَ سَرِيعُ الْحِسَابِ |
Diyanet Meali: | Kim Allah’ın âyetlerini inkâr ederse, bilsin ki Allah hesabı çok çabuk görendir. |
3:27 | وَتَرْزُقُ مَنْ تَشَاءُ بِغَيْرِ حِسَابٍ |
Diyanet Meali: | “Dilediğine de hesapsız rızık verirsin.” |
3:37 | إِنَّ اللَّهَ يَرْزُقُ مَنْ يَشَاءُ بِغَيْرِ حِسَابٍ |
Diyanet Meali: | Zira Allah, dilediğine hesapsız rızık verir. |
3:199 | أُولَٰئِكَ لَهُمْ أَجْرُهُمْ عِنْدَ رَبِّهِمْ إِنَّ اللَّهَ سَرِيعُ الْحِسَابِ |
Diyanet Meali: | Onlar var ya, işte onların, Rableri katında mükâfatları vardır. Şüphesiz Allah, hesabı çabuk görendir. |
5:4 | وَاذْكُرُوا اسْمَ اللَّهِ عَلَيْهِ وَاتَّقُوا اللَّهَ إِنَّ اللَّهَ سَرِيعُ الْحِسَابِ |
Diyanet Meali: | Onu (av için) salarken üzerine Allah’ın adını anın (besmele çekin). Allah’a karşı gelmekten sakının. Şüphesiz Allah, hesabı çabuk görendir. |
6:52 | مَا عَلَيْكَ مِنْ حِسَابِهِمْ مِنْ شَيْءٍ |
Diyanet Meali: | Onların hesabından sana bir şey yok… |
6:52 | مَا عَلَيْكَ مِنْ حِسَابِهِمْ مِنْ شَيْءٍ وَمَا مِنْ حِسَابِكَ عَلَيْهِمْ مِنْ شَيْءٍ |
Diyanet Meali: | Onların hesabından sana bir şey yok, senin hesabından da onlara bir şey yok… |
6:69 | وَمَا عَلَى الَّذِينَ يَتَّقُونَ مِنْ حِسَابِهِمْ مِنْ شَيْءٍ |
Diyanet Meali: | Allah’a karşı gelmekten sakınanlara, onların hesabından bir şey (sorumluluk) yoktur. |
10:5 | وَقَدَّرَهُ مَنَازِلَ لِتَعْلَمُوا عَدَدَ السِّنِينَ وَالْحِسَابَ |
Diyanet Meali: | (O, güneşi bir ışık kaynağı, ayı da geceleyin bir aydınlık kaynağı kılan), yılların sayısını ve hesabı bilmeniz için ona menziller takdir edendir. |
13:18 | أُولَٰئِكَ لَهُمْ سُوءُ الْحِسَابِ وَمَأْوَاهُمْ جَهَنَّمُ وَبِئْسَ الْمِهَادُ |
Diyanet Meali: | İşte hesabın kötüsü bunlar içindir. Varacakları yer de cehennemdir. O ne kötü yataktır! |
13:21 | وَيَخْشَوْنَ رَبَّهُمْ وَيَخَافُونَ سُوءَ الْحِسَابِ |
Diyanet Meali: | Onlar, … Rablerine saygı besleyen ve kötü hesaptan korkanlardır. |
13:40 | فَإِنَّمَا عَلَيْكَ الْبَلَاغُ وَعَلَيْنَا الْحِسَابُ |
Diyanet Meali: | Senin görevin sadece tebliğ etmektir. Hesap görmek ise bize aittir. |
13:41 | وَاللَّهُ يَحْكُمُ لَا مُعَقِّبَ لِحُكْمِهِ وَهُوَ سَرِيعُ الْحِسَابِ |
Diyanet Meali: | Allah, hükmeder. O’nun hükmünü bozacak hiçbir kimse yoktur. O, hesabı çabuk görendir. |
14:41 | رَبَّنَا اغْفِرْ لِي وَلِوَالِدَيَّ وَلِلْمُؤْمِنِينَ يَوْمَ يَقُومُ الْحِسَابُ |
Diyanet Meali: | “Rabbimiz! Hesap görülecek günde, beni, ana babamı ve inananları bağışla.” * |
14:51 | لِيَجْزِيَ اللَّهُ كُلَّ نَفْسٍ مَا كَسَبَتْ إِنَّ اللَّهَ سَرِيعُ الْحِسَابِ |
Diyanet Meali: | Allah, herkese kazandığının karşılığını vermek için böyle yapar. Şüphesiz Allah, hesabı çabuk görendir. * |
17:12 | لِتَبْتَغُوا فَضْلًا مِنْ رَبِّكُمْ وَلِتَعْلَمُوا عَدَدَ السِّنِينَ وَالْحِسَابَ |
Diyanet Meali: | Rabbinizden lütuf isteyesiniz, yılların sayısını ve hesabını bilesiniz diye (gece alametini giderip gündüz alametini aydınlatıcı kıldık). |
21:1 | اقْتَرَبَ لِلنَّاسِ حِسَابُهُمْ وَهُمْ فِي غَفْلَةٍ مُعْرِضُونَ |
Diyanet Meali: | İnsanların hesaba çekilmeleri yaklaştı. Hâlbuki onlar gaflet içinde yüz çevirmekteler. * |
23:117 | وَمَنْ يَدْعُ مَعَ اللَّهِ إِلَٰهًا آخَرَ لَا بُرْهَانَ لَهُ بِهِ فَإِنَّمَا حِسَابُهُ عِنْدَ رَبِّهِ |
Diyanet Meali: | Kim, hakkında hiçbir delili olmadığı hâlde Allah ile birlikte başka bir ilâha taparsa, onun hesabı ancak Rabbi katındadır. |
24:38 | وَيَزِيدَهُمْ مِنْ فَضْلِهِ وَاللَّهُ يَرْزُقُ مَنْ يَشَاءُ بِغَيْرِ حِسَابٍ |
Diyanet Meali: | (Bütün bunları Allah, kendilerini yaptıklarının en güzeli ile mükâfatlandırsın) ve lütfundan onlara daha da fazlasını versin diye (yaparlar). Allah, dilediğini hesapsız olarak rızıklandırır. |
24:39 | حَتَّىٰ إِذَا جَاءَهُ لَمْ يَجِدْهُ شَيْئًا وَوَجَدَ اللَّهَ عِنْدَهُ فَوَفَّاهُ حِسَابَهُ |
Diyanet Meali: | (İnkâr edenlere gelince; onların amelleri ıssız bir çöldeki serap gibidir. Susamış kimse onu su sanır.) Yanına geldiğinde hiçbir şey bulamaz. (Tıpkı bunun gibi kâfir de hesap günü amellerinden bir şey bulamaz). Ancak Allah’ı yanında bulur da Allah onun hesabını tastamam görür. |
24:39 | وَوَجَدَ اللَّهَ عِنْدَهُ فَوَفَّاهُ حِسَابَهُ وَاللَّهُ سَرِيعُ الْحِسَابِ |
Diyanet Meali: | Ancak Allah’ı yanında bulur da Allah onun hesabını tastamam görür. Allah, hesabı çabuk görendir. |
26:113 | إِنْ حِسَابُهُمْ إِلَّا عَلَىٰ رَبِّي لَوْ تَشْعُرُونَ |
Diyanet Meali: | “Onların hesaplarını görmek ancak Rabbime aittir. Bir anlayabilseniz!” * |
38:16 | وَقَالُوا رَبَّنَا عَجِّلْ لَنَا قِطَّنَا قَبْلَ يَوْمِ الْحِسَابِ |
Diyanet Meali: | Müşrikler (alay ederek) şöyle dediler: “Ey Rabbimiz! Hesap gününden önce payımızı hemen ver!” * |
38:26 | إِنَّ الَّذِينَ يَضِلُّونَ عَنْ سَبِيلِ اللَّهِ لَهُمْ عَذَابٌ شَدِيدٌ بِمَا نَسُوا يَوْمَ الْحِسَابِ |
Diyanet Meali: | “Allah’ın yolundan sapanlar için hesap gününü unutmaları sebebiyle şiddetli bir azap vardır.” |
38:39 | هَٰذَا عَطَاؤُنَا فَامْنُنْ أَوْ أَمْسِكْ بِغَيْرِ حِسَابٍ |
Diyanet Meali: | “İşte bu bizim ihsanımızdır. Artık sen de (istediğine) hesapsızca ver yahut verme” dedik. * |
38:53 | هَٰذَا مَا تُوعَدُونَ لِيَوْمِ الْحِسَابِ |
Diyanet Meali: | İşte bunlar, hesap günü için size vaad edilenlerdir. * |
39:10 | إِنَّمَا يُوَفَّى الصَّابِرُونَ أَجْرَهُمْ بِغَيْرِ حِسَابٍ |
Diyanet Meali: | “Sabredenlere mükâfatları elbette hesapsız olarak verilir.” |
40:17 | لَا ظُلْمَ الْيَوْمَ إِنَّ اللَّهَ سَرِيعُ الْحِسَابِ |
Diyanet Meali: | Bugün asla zulüm yoktur. Şüphesiz Allah, hesabı çabuk görendir. |
40:27 | وَقَالَ مُوسَىٰ إِنِّي عُذْتُ بِرَبِّي وَرَبِّكُمْ مِنْ كُلِّ مُتَكَبِّرٍ لَا يُؤْمِنُ بِيَوْمِ الْحِسَابِ |
Diyanet Meali: | Mûsâ da, “Ben, hesap gününe inanmayan her kibirliden, benim de Rabbim sizin de Rabbiniz olan Allah’a sığınırım” dedi. * |
40:40 | فَأُولَٰئِكَ يَدْخُلُونَ الْجَنَّةَ يُرْزَقُونَ فِيهَا بِغَيْرِ حِسَابٍ |
Diyanet Meali: | “İşte onlar cennete girecek ve orada hesapsız olarak rızıklandırılacaklardır.” |
65:8 | فَحَاسَبْنَاهَا حِسَابًا شَدِيدًا وَعَذَّبْنَاهَا عَذَابًا نُكْرًا |
Diyanet Meali: | Bu yüzden kendilerini çetin bir hesaba çektik ve görülmedik bir azaba çarptırdık. |
69:20 | إِنِّي ظَنَنْتُ أَنِّي مُلَاقٍ حِسَابِيَهْ |
Diyanet Meali: | “Çünkü ben, hesabımla karşılaşacağımı zaten biliyordum.” * |
69:26 | وَلَمْ أَدْرِ مَا حِسَابِيَهْ |
Diyanet Meali: | “Hesabımın ne olduğunu da bilmeseydim.” * |
78:27 | إِنَّهُمْ كَانُوا لَا يَرْجُونَ حِسَابًا |
Diyanet Meali: | Çünkü onlar hesaba çekilmeyi ummuyorlardı. * |
84:8 | فَسَوْفَ يُحَاسَبُ حِسَابًا يَسِيرًا |
Diyanet Meali: | Hesabı çok kolay bir şekilde görülecek, * |
88:26 | ثُمَّ إِنَّ عَلَيْنَا حِسَابَهُمْ |
Diyanet Meali: | Sonra onların sorguya çekilmesi de sadece bize aittir. * |
78:36 | جَزَاءً مِنْ رَبِّكَ عَطَاءً حِسَابًا |
Diyanet Meali: | Bunlar kendilerine; Rabbinden bir mükâfat, yeterli bir ihsan olarak verilmiştir. * |
حَسِيبٌ : İsim.
4:6 | وَكَفَىٰ بِاللَّهِ حَسِيبًا |
Diyanet Meali: | Hesap görücü olarak Allah yeter. |
4:86 | إِنَّ اللَّهَ كَانَ عَلَىٰ كُلِّ شَيْءٍ حَسِيبًا |
Diyanet Meali: | Şüphesiz Allah, her şeyin hesabını gereği gibi yapandır. |
17:14 | اقْرَأْ كِتَابَكَ كَفَىٰ بِنَفْسِكَ الْيَوْمَ عَلَيْكَ حَسِيبًا |
Diyanet Meali: | “Oku kitabını! Bugün hesap sorucu olarak sana nefsin yeter” denilecektir. * |
33:39 | وَلَا يَخْشَوْنَ أَحَدًا إِلَّا اللَّهَ وَكَفَىٰ بِاللَّهِ حَسِيبًا |
Diyanet Meali: | (Daha önce gelip geçen o peygamberler, Allah’ın vahiylerini tebliğ eden, Allah’tan korkan), Allah’tan başka hiç kimseden korkmayan kimselerdir. Allah, hesap görücü olarak yeter. |
حُسْبَانٌ : İsim.
6:96 | فَالِقُ الْإِصْبَاحِ وَجَعَلَ اللَّيْلَ سَكَنًا وَالشَّمْسَ وَالْقَمَرَ حُسْبَانًا |
Diyanet Meali: | O, karanlığı yarıp sabahı çıkarandır. Geceyi dinlenme zamanı, güneşi ve ayı da ince birer hesap ölçüsü kıldı. |
18:40 | فَعَسَىٰ رَبِّي أَنْ يُؤْتِيَنِ خَيْرًا مِنْ جَنَّتِكَ وَيُرْسِلَ عَلَيْهَا حُسْبَانًا مِنَ السَّمَاءِ |
Diyanet Meali: | “Belki Rabbim bana, senin bağından daha iyisini verir. Seninkinin üzerine de gökten bir afet indirir…” |
55:5 | الشَّمْسُ وَالْقَمَرُ بِحُسْبَانٍ |
Diyanet Meali: | Güneş ve ay bir hesaba göre hareket etmektedir. * |
حَسْبٌ : İsim.
2:206 | وَإِذَا قِيلَ لَهُ اتَّقِ اللَّهَ أَخَذَتْهُ الْعِزَّةُ بِالْإِثْمِ فَحَسْبُهُ جَهَنَّمُ |
Diyanet Meali: | Ona “Allah’tan kork” denildiği zaman, gururu onu daha da günaha sürükler. Artık böylesinin hakkından cehennem gelir. |
3:173 | فَزَادَهُمْ إِيمَانًا وَقَالُوا حَسْبُنَا اللَّهُ وَنِعْمَ الْوَكِيلُ |
Diyanet Meali: | (Bu söz) onların imanını artırdı ve “Allah bize yeter, O ne güzel vekildir!” dediler. |
5:104 | قَالُوا حَسْبُنَا مَا وَجَدْنَا عَلَيْهِ |
Diyanet Meali: | “Babalarımızı üzerinde bulduğumuz din bize yeter” derler. |
8:62 | وَإِنْ يُرِيدُوا أَنْ يَخْدَعُوكَ فَإِنَّ حَسْبَكَ اللَّهُ |
Diyanet Meali: | Eğer seni aldatmak isterlerse bilmiş ol ki sana yetecek Allah’tır. |
8:64 | يَا أَيُّهَا النَّبِيُّ حَسْبُكَ اللَّهُ وَمَنِ اتَّبَعَكَ مِنَ الْمُؤْمِنِينَ |
Diyanet Meali: | Ey Peygamber! Sana ve sana tabi olan mü’minlere Allah yeter. * |
9:59 | وَقَالُوا حَسْبُنَا اللَّهُ سَيُؤْتِينَا اللَّهُ مِنْ فَضْلِهِ وَرَسُولُهُ |
Diyanet Meali: | “Bize Allah yeter. Lütuf ve ihsanıyla Allah ve Resûlü ileride bize yine verir.” deselerdi, (kendileri için daha hayırlı olurdu). |
9:68 | وَعَدَ اللَّهُ الْمُنَافِقِينَ وَالْمُنَافِقَاتِ وَالْكُفَّارَ نَارَ جَهَنَّمَ خَالِدِينَ فِيهَا هِيَ حَسْبُهُمْ |
Diyanet Meali: | Allah, erkek münafıklara, kadın münafıklara ve kâfirlere, içinde ebedî kalmak üzere cehennem ateşini va’detti. O, onlara yeter. |
9:129 | فَإِنْ تَوَلَّوْا فَقُلْ حَسْبِيَ اللَّهُ لَا إِلَٰهَ إِلَّا هُوَ عَلَيْهِ تَوَكَّلْتُ |
Diyanet Meali: | Eğer yüz çevirirlerse de ki: “Bana Allah yeter. O’ndan başka hiçbir ilâh yoktur. Ben ancak O’na tevekkül ettim.” |
39:38 | قُلْ حَسْبِيَ اللَّهُ عَلَيْهِ يَتَوَكَّلُ الْمُتَوَكِّلُونَ |
Diyanet Meali: | De ki: “Allah bana yeter. Tevekkül edenler ancak O’na tevekkül ederler.” |
58:8 | حَسْبُهُمْ جَهَنَّمُ يَصْلَوْنَهَا فَبِئْسَ الْمَصِيرُ |
Diyanet Meali: | Cehennem onlara yeter! Oraya girecekler. Ne kötü varış yeridir orası! |
65:3 | وَمَنْ يَتَوَكَّلْ عَلَى اللَّهِ فَهُوَ حَسْبُهُ |
Diyanet Meali: | Kim Allah’a tevekkül ederse, O kendisine yeter. |