KÖK HARFLER: ج ب ل
ANLAM:
جَبَلَ:
- Büyüklükte, kalınlıkta veya sertlikte bir dağ gibi olmak.
- Bir şeyi Allah’ın (c.c.) yaratmış olması.
AÇIKLAMA:
Cebel kelimesi “dağ” anlamındadır. “Kalıp döktü, şekil verdi” kökünden gelir. “Dağ gibi adam” dediğimiz zaman, dağın sebatına, sarsılmazlık manasına benzetme yapılır.
Bu kelimenin aslında “büyüklük ve azamet” manası vardır. Bu yüzden dağa “cebel” denmiştir. (Farklar Sözlüğü 410)
Cibilliyet kelimesi, “karakter, yaratılış, huy” demektir. Kişinin özel doğasına, değiştirilmek istense de değiştirilemeyecek olan yapısına işaret eder.
Cibill kelimesi, “insanlardan bir grup, cemaat” manasındadır. Büyüklükte dağa benzetilerek böyle denilmiştir. (Müfredât)
DİĞER BAZI TÜREVLER:
جَبَلَ (geniş zamanlı يَجْبُلُ mastar isim جَبَلٌ):
جَبَلَهُ : Onu Allah (c.c.) yarattı.
جَبَلَهُ عَلَى كَذَا : Allah (c.c.) onu yarattı ve onu o şeye benimsetti.
جُبِلَتِ الْقُلُوبُ عَلَى حُبِّ مَنْ اَحْسَنَ اِلَيْهَا : Gönüller, kendilerine iyilik eden onu sevme tabiatıyla yaratılmıştır.
جَبَلَهُ عَلَى الْاَمْرِ : O şeyi, onun rızası olmadan yapmaya zorladı.
جَبِلَ : Büyüklükte, kalınlıkta veya sertlikte bir dağ gibi oldu.
جَبْلٌ : Büyük, kalın, iri veya kaba bir şey.
اِمْرَاَةٌ جَبْلَةٌ : Büyük, kalın veya iri kadın.
جَبَلٌ (çoğul hali جِبَالٌ ) : Dağ, yeryüzündeki herhangi bir dağ; uzun veya yaman dağ; kayalık bir arazi; kayalık bir yükselti; yerinden hiç kıpırdamayan bir adam (هُوَ جَبَلٌ : O adeta bir dağ gibidir ve yerinden kıpırdamaz); tamahkâr kimse; bir kavmin başı veya şefi; onların bilginleri; aşılmaz engeller; felaket veya talihsizlik; yankı.
اِبْنَةُ الْجَبَلِ : Yılan anlamındadır.
جَبِلَّةٌ : Doğa; mahiyet; hilkat; asıl yaradılış; ulus veya halk; büyük bir birlik; nesil; yaratılan varlıklar.
جِبِلٌّ : Büyük bir birlik veya bölük; bir ulus; topluluk; nesil.
جَبِلٌّ ile جِبِلَّةٌ eşanlamlı ifadelerdir.
KUR’ÂN’DA GEÇEN TÜREVLERİ:
Aşağıdaki tabloda Kur’ân’da geçen ve bu kökten gelen kelime türevleri, bunların gramatik adlandırılışları, Kur’ân’da kaç kere geçmiş olduğu belirtilmiş ve örnek bir ayet için, sûre/âyet numarası verilmiştir.
| Tür | Adet | Anlam | Örnek | Açıklama |
جَبَلٌ | isim | 39 | Dağ | 78/7 | Çoğulu: جِبَالٌ |
جِبِلَّةٌ | isim | 2 | Hilkat, yaratılış, tabiat, nesil | 26/184 | Eş anlamlısı: جِبِلٌّ |
| Toplam | 41 |
|
|
|
BENZERLİKLER VE FARKLILIKLAR:
Kök Harflerinin Yer Değişimi
Benzer Manada Kelimeler
- جَبَلٌ
- جِبِلَّةَ
Zıt Manada Kelimeler
AÇIKLAMA:
CEBL ile HALK arasındaki fark
( ج ب ل – خ ل ق )
Yaratılış manasındaki “cebl”, “halk” etmenin öncesindedir. (Farklar Sözlüğü 410) O yüzden cibilliyet dediğimiz yaratılışları, fıtratı ve kökleşmiş huyları değiştirmek mümkün olmamaktadır. Çünkü bunlar kişinin halk edilmesinden önce kalıbına dökülmüş olan unsurlardır. Bknz: ( خ ل ق )
TÜRKÇEYE GEÇEN KELİMELER:
Aşağıdaki tabloda bu kökten Türkçeye geçmiş olan kelimeler, bunların Arapça yazılışları, Türkçe anlamları verilmiştir. Bu kelimelerin bazılarına günümüz Türkçesinde pek rastlanmaz. Daha çok Osmanlıca metinlerde görülmektedir.
Cebl | جَبْل | İhtira, ibda. Yoktan yaratma. |
|
Cebel | جَبَل | 1: Sahipsiz, boş toprak. 2: Ekilmemiş tarla, ekime elverişli olmayan yer. 3: Dağ. | Çoğul: Cibâl |
Cebelî | جَبَلِي | Savaş sırasında tımar, zeamet sahiplerinin, dirlikleri oranına göre yanlarında götürmekle yükümlü bulundukları atlı asker. | Cebeliyye |
Cibill | جِبِلّ | 1: Yaratılmak. 2: İnsanlardan bir grup. |
|
Cibillî | جِبِلِّي | Cibilliyet. Yaratılıştan olan. Asıl maya, huy, tabiat, tıynet. |
|
Cibillet | جِبِلَّة | Huy, fıtrat, yaradılış, tabiat, cibilliyet. |
|
Cibilliyet | جِبِلِّيَّة | Yaradılış. | Cibilliyetsiz |
Cebelistân | ——— | Dağlık, dağlık yer. |
|
ÂYETLER:
DİKKAT! İncelediğimiz kökten gelen kelimeleri, Kur’an-ı Kerim’deki yerlerinde, yakın çevresindeki kelimelerle ilişkilerini gösterecek şekilde listeliyoruz. Uzun ayetlerin sadece bir bölümünü ele aldık. Bazı ayetlerin sadece bir kısmını gördüğümüz için, ayetler hakkında yanlış bir hüküm verilmemesi gerekir. Tamamını ele aldığımız ayetlerin meallerinin sonuna bir yıldız (*) işareti konmuştur.
جَبَلٌ : İsim. Çoğulu: جِبَالٌ
2:260 | ثُمَّ اجْعَلْ عَلَىٰ كُلِّ جَبَلٍ مِنْهُنَّ جُزْءًا |
Diyanet Meali: | Sonra (onları parçalayıp) her bir parçasını bir dağın üzerine bırak. |
7:74 | تَتَّخِذُونَ مِنْ سُهُولِهَا قُصُورًا وَتَنْحِتُونَ الْجِبَالَ بُيُوتًا |
Diyanet Meali: | Yerin ovalarında köşkler kuruyor, dağları oyup evler yapıyorsunuz. |
7:143 | وَلَٰكِنِ انْظُرْ إِلَى الْجَبَلِ فَإِنِ اسْتَقَرَّ مَكَانَهُ فَسَوْفَ تَرَانِي |
Diyanet Meali: | Fakat (şu) dağa bak, eğer o yerinde durursa sen de beni görebilirsin. |
7:143 | فَلَمَّا تَجَلَّىٰ رَبُّهُ لِلْجَبَلِ جَعَلَهُ دَكًّا وَخَرَّ مُوسَىٰ صَعِقًا |
Diyanet Meali: | Rabbi, dağa tecelli edince onu darmadağın ediverdi. Mûsâ da baygın düştü. |
7:171 | وَإِذْ نَتَقْنَا الْجَبَلَ فَوْقَهُمْ كَأَنَّهُ ظُلَّةٌ |
Diyanet Meali: | Hani dağı sanki bir gölgelikmiş gibi onların üstüne kaldırmıştık … |
11:42 | وَهِيَ تَجْرِي بِهِمْ فِي مَوْجٍ كَالْجِبَالِ |
Diyanet Meali: | Gemi, dağlar gibi dalgalar arasında onları götürüyordu. |
11:43 | قَالَ سَآوِي إِلَىٰ جَبَلٍ يَعْصِمُنِي مِنَ الْمَاءِ |
Diyanet Meali: | O, “Ben, kendimi sudan koruyacak bir dağa sığınacağım” dedi. |
13:31 | وَلَوْ أَنَّ قُرْآنًا سُيِّرَتْ بِهِ الْجِبَالُ أَوْ قُطِّعَتْ بِهِ الْأَرْضُ أَوْ كُلِّمَ بِهِ الْمَوْتَىٰ |
Diyanet Meali: | Kendisiyle dağların yürütüleceği veya yeryüzünün parçalanacağı, ya da ölülerin konuşturulacağı bir Kur’an olacak olsaydı (o yine bu kitap olurdu). |
14:46 | وَإِنْ كَانَ مَكْرُهُمْ لِتَزُولَ مِنْهُ الْجِبَالُ |
Diyanet Meali: | Tuzakları yüzünden dağlar yerinden oynayacak olsa bile, (tuzakları Allah katındadır (Allah, onu bilir)). |
15:82 | وَكَانُوا يَنْحِتُونَ مِنَ الْجِبَالِ بُيُوتًا آمِنِينَ |
Diyanet Meali: | Onlar güven içinde dağlardan evler yontuyorlardı. * |
16:68 | وَأَوْحَىٰ رَبُّكَ إِلَى النَّحْلِ أَنِ اتَّخِذِي مِنَ الْجِبَالِ بُيُوتًا |
Diyanet Meali: | Rabbin, bal arısına şöyle ilham etti: “Dağlardan … kendine evler edin.” |
16:81 | وَاللَّهُ جَعَلَ لَكُمْ مِمَّا خَلَقَ ظِلَالًا وَجَعَلَ لَكُمْ مِنَ الْجِبَالِ أَكْنَانًا |
Diyanet Meali: | Allah, yarattıklarından sizin için gölgeler yaptı ve dağlarda da sizin için barınaklar var etti. |
17:37 | إِنَّكَ لَنْ تَخْرِقَ الْأَرْضَ وَلَنْ تَبْلُغَ الْجِبَالَ طُولًا |
Diyanet Meali: | (Yeryüzünde böbürlenerek yürüme.) Çünkü sen yeri asla yaramazsın, boyca da dağlara asla erişemezsin. |
18:47 | وَيَوْمَ نُسَيِّرُ الْجِبَالَ وَتَرَى الْأَرْضَ بَارِزَةً وَحَشَرْنَاهُمْ فَلَمْ نُغَادِرْ مِنْهُمْ أَحَدًا |
Diyanet Meali: | Dağları yürüteceğimiz ve senin yeryüzünü çırılçıplak göreceğin günü bir hatırla. Biz onları mahşerde toplarız da içlerinden hiçbirini bırakmayız. * |
19:90 | تَكَادُ السَّمَاوَاتُ يَتَفَطَّرْنَ مِنْهُ وَتَنْشَقُّ الْأَرْضُ وَتَخِرُّ الْجِبَالُ هَدًّا |
Diyanet Meali: | (Rahman’a çocuk isnat etmelerinden dolayı) neredeyse gökler parçalanacak, yer yarılacak, dağlar yıkılıp çökecektir! * |
20:105 | وَيَسْأَلُونَكَ عَنِ الْجِبَالِ فَقُلْ يَنْسِفُهَا رَبِّي نَسْفًا |
Diyanet Meali: | (Ey Muhammed!) Sana dağların (kıyamet günündeki) hâlini soruyorlar. De ki: “Rabbim onları toz edip savuracak.” * |
21:79 | وَسَخَّرْنَا مَعَ دَاوُودَ الْجِبَالَ يُسَبِّحْنَ وَالطَّيْرَ |
Diyanet Meali: | Dâvûd ile birlikte, Allah’ı tespih etmeleri için dağları ve kuşları onun emrine verdik. |
22:18 | أَلَمْ تَرَ أَنَّ اللَّهَ يَسْجُدُ لَهُ مَنْ فِي السَّمَاوَاتِ وَمَنْ فِي الْأَرْضِ وَالشَّمْسُ وَالْقَمَرُ وَالنُّجُومُ وَالْجِبَالُ |
Diyanet Meali: | Görmedin mi ki şüphesiz, göklerde ve yerde olanlar, güneş, ay, yıldızlar, dağlar … Allah’a secde etmektedir. |
24:43 | وَيُنَزِّلُ مِنَ السَّمَاءِ مِنْ جِبَالٍ فِيهَا مِنْ بَرَدٍ |
Diyanet Meali: | O, gökten, oradaki dağ (gibi bulut)lardan dolu indirir. |
26:149 | وَتَنْحِتُونَ مِنَ الْجِبَالِ بُيُوتًا فَارِهِينَ |
Diyanet Meali: | “Bir de dağlardan ustalıkla evler yontuyorsunuz.” * |
27:88 | وَتَرَى الْجِبَالَ تَحْسَبُهَا جَامِدَةً وَهِيَ تَمُرُّ مَرَّ السَّحَابِ |
Diyanet Meali: | Dağları görürsün, onları hareketsiz sanırsın. Hâlbuki onlar bulutların geçişi gibi hareket ederler. |
33:72 | إِنَّا عَرَضْنَا الْأَمَانَةَ عَلَى السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ وَالْجِبَالِ فَأَبَيْنَ أَنْ يَحْمِلْنَهَا |
Diyanet Meali: | Şüphesiz biz emaneti göklere, yere ve dağlara teklif ettik de onlar onu yüklenmek istemediler, ondan çekindiler. |
34:10 | وَلَقَدْ آتَيْنَا دَاوُودَ مِنَّا فَضْلًا يَا جِبَالُ أَوِّبِي مَعَهُ وَالطَّيْرَ |
Diyanet Meali: | Andolsun, Davud’a tarafımızdan bir lütuf verdik. “Ey dağlar! Kuşların eşliğinde onunla birlikte tespih edin” dedik… |
35:27 | وَمِنَ الْجِبَالِ جُدَدٌ بِيضٌ وَحُمْرٌ مُخْتَلِفٌ أَلْوَانُهَا |
Diyanet Meali: | Dağlardan da beyaz, kırmızı (birbirinden farklı) çeşitli renklerde yollar (katmanlar) var… |
38:18 | إِنَّا سَخَّرْنَا الْجِبَالَ مَعَهُ يُسَبِّحْنَ بِالْعَشِيِّ وَالْإِشْرَاقِ |
Diyanet Meali: | Kendisiyle birlikte tesbih etsinler diye biz, dağları Dâvûd’un emrine verdik. * |
52:10 | وَتَسِيرُ الْجِبَالُ سَيْرًا |
Diyanet Meali: | Dağlar yürüdükçe yürür. * |
56:5 | وَبُسَّتِ الْجِبَالُ بَسًّا |
Diyanet Meali: | Dağlar parça parça dağılıp saçılmış toz olduğu zaman…* |
59:21 | لَوْ أَنْزَلْنَا هَٰذَا الْقُرْآنَ عَلَىٰ جَبَلٍ لَرَأَيْتَهُ خَاشِعًا مُتَصَدِّعًا مِنْ خَشْيَةِ اللَّهِ |
Diyanet Meali: | Eğer biz, bu Kur’an’ı bir dağa indirseydik, elbette sen onu Allah korkusundan başını eğerek parça parça olmuş görürdün. |
69:14 | وَحُمِلَتِ الْأَرْضُ وَالْجِبَالُ فَدُكَّتَا دَكَّةً وَاحِدَةً |
Diyanet Meali: | Yeryüzü ve dağlar kaldırılıp birbirine bir çarptırılınca…* |
70:9 | وَتَكُونُ الْجِبَالُ كَالْعِهْنِ |
Diyanet Meali: | Dağların atılmış renkli yün gibi olacağı günü hatırla. * |
73:14 | يَوْمَ تَرْجُفُ الْأَرْضُ وَالْجِبَالُ |
Diyanet Meali: | Yerin ve dağların sarsılacağı… |
73:14 | وَكَانَتِ الْجِبَالُ كَثِيبًا مَهِيلًا |
Diyanet Meali: | ve dağların akıp giden kum yığını olacağı günü (kıyameti) hatırla. |
77:10 | وَإِذَا الْجِبَالُ نُسِفَتْ |
Diyanet Meali: | Dağlar ufalanıp savrulduğu zaman...* |
78:7 | وَالْجِبَالَ أَوْتَادًا |
Diyanet Meali: | Dağları da birer kazık yapmadık mı? * |
78:20 | وَسُيِّرَتِ الْجِبَالُ فَكَانَتْ سَرَابًا |
Diyanet Meali: | Dağlar yürütülür, serap hâline gelir. * |
79:32 | وَالْجِبَالَ أَرْسَاهَا |
Diyanet Meali: | Dağları sağlam bir şekilde yerleştirdi. * |
81:3 | وَإِذَا الْجِبَالُ سُيِّرَتْ |
Diyanet Meali: | Dağlar yürütüldüğü zaman...* |
88:19 | وَإِلَى الْجِبَالِ كَيْفَ نُصِبَتْ |
Diyanet Meali: | Dağlara bakmıyorlar mı, nasıl dikilmişlerdir! * |
101:5 | وَتَكُونُ الْجِبَالُ كَالْعِهْنِ الْمَنْفُوشِ |
Diyanet Meali: | Dağlar da atılmış renkli yünler gibi olacaktır. * |
جِبِلَّةٌ : İsim. Eş anlamlısı: جِبِلٌّ
26:184 | وَاتَّقُوا الَّذِي خَلَقَكُمْ وَالْجِبِلَّةَ الْأَوَّلِينَ |
Diyanet Meali: | “Sizi ve önceki nesilleri yaratana karşı gelmekten sakının.” * |
36:62 | وَلَقَدْ أَضَلَّ مِنْكُمْ جِبِلًّا كَثِيرًا |
Diyanet Meali: | Andolsun, o sizden pek çok nesli saptırmıştı. |