KÖK HARFLER: أ ي ي
ANLAM:
اَىَّ : Bir kişi veya şeyin tanınabileceği işaret, simge veya iz bırakmak veya hazırlamak. اَىْ : Seslenme durum eki.
AÇIKLAMA:
xx
DİĞER BAZI TÜREVLER:
اَىَّ اٰيَةً Bir kişi veya şeyin tanınabileceği işaret, simge veya iz bıraktı veya hazırladı.
اَىْ : Seslenme durum eki.
اَىْ زَيْدُ اَقْبِلْ : Ey Zeyd, gel.
اِىْ : Cevap ifade eden bir ektir, anlamı şudur: نَعَمْ : (tamam veya evet). Bir ifadeye dair gerçekleri belirtmek ve bir şeyi onun hakkında bilgi edinmek isteyen kişi için bilinir kılmak; çabalayan ve soran kişiye verilen bir söz.
اِىْ وَاللّٰهِ : Eyvallah (Evet, Rabbim hakkı için).
اَىٌّ : Beş farklı manada kullanılan bir isimdir. (1) Soru anlamında “kim”, “hangi” ve “ne” şekillerinde kullanılır. (2) Bir şartı ifade eder. (3) Aynı zamanda bir bağlaçtır. (4) Mükemmeliyet ifade eder. (5) Ayrıca ön ek olarak كَ ‘i alır; bu şekliyle çokluk ifade eder ve şu sözcük ile eşanlamlıdır: كَمْ. (6) Aynı zamanda seslenme durumu olan يا ‘nın bağlacıdır, çağrılan kişiyi simgeleyen isim ile kullanılır ve bu durumda bu isim ال önekini alır.
اَيُّهُمْ اَخُوكَ : Onlardan kim veya hangisi senin (erkek) kardeşin.
اَيُّهُمْ يُكْرِمْنِى اُكْرِمْهُ : Hangisi beni el üstünde tutarsa, ben de ona aynı şekilde davranacağım.
زَيْدٌ رَجُلٌ اَىُّ رَجُلٍ : Zeyd öyle bir adamdır ki, ne adam ama.
وَكَاَيِّنْ مِنْ اٰيَةٍ فِى السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِ : Göklerde ve yerde nice ayetler var ki (12:105)
يَا اَيُّهَ السَّاحِرُ : Ey büyücü (43:49).
اَيَّانَ : Ne zaman; saat kaçta.
اٰيَةٌ : Bir kişi veya şeyin tanındığı işaret, simge veya iz; bir kişiden diğerine gönderilen mesaj veya ileti; erkek vücudu; kişinin uzaktan gördüğü şey; kişi veya birey; tüm insan topluluğu; arkada hiçbir şey bırakmama; Kuranı Kerim’in ayetleri; Kuranı Kerim’de Allah’ın c.c. emir ve hükümlerini işaret eden bir kısım; Kuranı Kerim’den bir bölüm ( سُورَةٌ ) ; mucize anlamına gelen bir işaret; belirti anlamına gelen bir işaret; bir kanıt veya delil; ibret veya uyarı; اٰيَاتٌ (çoğul hali).
اٰيَاتُ اللّٰهِ : Allah’ın c.c. işaretleri; Allah’ın c.c. harikaları; Allah’ın c.c. ayetleri, İlahi mucizeler; Allah’ın c.c. uyarıları; Allah’ın c.c. emirleri.
اِيَّا : Bazılarına göre bu, belirsiz anlam taşıyan bir isimdir, ismin i halini belirten ekli adılların tümüyle bağlantılı olan, i halindeki bir isim için düz değişmeceli olarak kullanılır: اِيَّاكَ (seni/sana), اِيَّاهُ (onu/ona (erkek)), اِيَّاىَ (beni/bana) ve اِيَّانَا (bizi/bize).
اِيَّاكَ وَالْاَسَدَ : Arslana dikkat et.
KUR’ÂN’DA GEÇEN TÜREVLERİ:
Aşağıdaki tabloda Kur’ân’da geçen ve bu kökten gelen kelime türevleri, bunların gramatik adlandırılışları, Kur’ân’da kaç kere geçmiş olduğu belirtilmiş ve örnek bir ayet için, sûre/âyet numarası verilmiştir.
| Tür | Adet | Anlam | Örnek |
آيَةٌ | isim | 382 | Âyet, açık alâmet, yüksek bina, mucize | 78/28 |
| Toplam | 382 |
|
|
BENZERLİKLER VE FARKLILIKLAR:
Mahreci Benzeyen Kökler
Benzer Manada Kelimeler
TÜRKÇEYE GEÇEN KELİMELER:
Aşağıdaki tabloda bu kökten Türkçeye geçmiş olan kelimeler, bunların Arapça yazılışları, Türkçe anlamları verilmiştir.
Âyet | آيَة | 1: Kur’ân-ı Kerim surelerini oluşturan cümlelerden her biri. 2: Belirti, nişan. Eser. | Çoğul: Âyât |
ÂYETLER:
DİKKAT! İncelediğimiz kökten gelen kelimeleri, Kur’an-ı Kerim’deki yerlerinde, yakın çevresindeki kelimelerle ilişkilerini gösterecek şekilde listeliyoruz. Uzun ayetlerin sadece bir bölümünü ele aldık. Bazı ayetlerin sadece bir kısmını gördüğümüz için, ayetler hakkında yanlış bir hüküm verilmemesi gerekir. Tamamını ele aldığımız ayetlerin meallerinin sonuna bir yıldız (*) işareti konmuştur.
آيَةٌ : İsim. Kurallı Bayan Çoğul: آيَاتٌ
2:39 | وَالَّذِينَ كَفَرُوا وَكَذَّبُوا بِآيَاتِنَا أُولَٰئِكَ أَصْحَابُ النَّارِ |
Diyanet Meali: | İnkâr edenler ve âyetlerimizi yalanlayanlara gelince, işte bunlar cehennemliktir. |
2:41 | وَلَا تَشْتَرُوا بِآيَاتِي ثَمَنًا قَلِيلًا وَإِيَّايَ فَاتَّقُونِ |
Diyanet Meali: | Âyetlerimi az bir karşılığa değişmeyin ve bana karşı gelmekten sakının. |
2:61 | ذَٰلِكَ بِأَنَّهُمْ كَانُوا يَكْفُرُونَ بِآيَاتِ اللَّهِ وَيَقْتُلُونَ النَّبِيِّينَ |
Diyanet Meali: | Bunun sebebi, onların; Allah’ın âyetlerini inkâr ediyor, peygamberleri de (haksız yere) öldürüyor olmaları idi. |
2:73: | كَذَٰلِكَ يُحْيِي اللَّهُ الْمَوْتَىٰ وَيُرِيكُمْ آيَاتِهِ لَعَلَّكُمْ تَعْقِلُونَ |
Diyanet Meali: | şte, Allah ölüleri böyle diriltir, düşünesiniz diye mucizelerini de size böyle gösterir. |
2:99 | وَلَقَدْ أَنْزَلْنَا إِلَيْكَ آيَاتٍ بَيِّنَاتٍ وَمَا يَكْفُرُ بِهَا إِلَّا الْفَاسِقُونَ |
Diyanet Meali: | Andolsun, biz sana apaçık âyetler indirdik. Bunları ancak fasıklar inkâr eder.* |
2:106 | مَا نَنْسَخْ مِنْ آيَةٍ أَوْ نُنْسِهَا نَأْتِ بِخَيْرٍ مِنْهَا أَوْ مِثْلِهَا |
Diyanet Meali: | Biz herhangi bir âyetin hükmünü yürürlükten kaldırır veya onu unutturur (ya da ertelersek), yerine daha hayırlısını veya mislini getiririz. |
2:118 | وَقَالَ الَّذِينَ لَا يَعْلَمُونَ لَوْلَا يُكَلِّمُنَا اللَّهُ أَوْ تَأْتِينَا آيَةٌ |
Diyanet Meali: | Bilmeyenler, “Allah bizimle konuşsa, ya da bize bir mucize gelse ya!” derler. |
2:118 | تَشَابَهَتْ قُلُوبُهُمْ قَدْ بَيَّنَّا الْآيَاتِ لِقَوْمٍ يُوقِنُونَ |
Diyanet Meali: | Onların kalpleri (anlayışları) birbirine benziyor. Biz âyetleri, kesin olarak inanacak bir toplum için açıkladık. |
2:129 | رَبَّنَا وَابْعَثْ فِيهِمْ رَسُولًا مِنْهُمْ يَتْلُو عَلَيْهِمْ آيَاتِكَ |
Diyanet Meali: | “Rabbimiz! İçlerinden onlara bir peygamber gönder; onlara âyetlerini okusun…” |
2:145 | وَلَئِنْ أَتَيْتَ الَّذِينَ أُوتُوا الْكِتَابَ بِكُلِّ آيَةٍ مَا تَبِعُوا قِبْلَتَكَ |
Diyanet Meali: | Andolsun, sen kendilerine kitap verilenlere her türlü mucizeyi getirsen de, onlar yine senin kıblene uymazlar. |
2:151 | كَمَا أَرْسَلْنَا فِيكُمْ رَسُولًا مِنْكُمْ يَتْلُو عَلَيْكُمْ آيَاتِنَا |
Diyanet Meali: | Nitekim kendi aranızdan, size âyetlerimizi okuyan … bir peygamber gönderdik. |
2:164 | وَالسَّحَابِ الْمُسَخَّرِ بَيْنَ السَّمَاءِ وَالْأَرْضِ لَآيَاتٍ لِقَوْمٍ يَعْقِلُونَ |
Diyanet Meali: | (Şüphesiz, … rüzgârları) ve gökle yer arasındaki emre amade bulutları evirip çevirmesinde elbette düşünen bir topluluk için deliller vardır. |
2:187 | كَذَٰلِكَ يُبَيِّنُ اللَّهُ آيَاتِهِ لِلنَّاسِ لَعَلَّهُمْ يَتَّقُونَ |
Diyanet Meali: | Allah, kendine karşı gelmekten sakınsınlar diye, âyetlerini insanlara böylece açıklar. |
2:211 | سَلْ بَنِي إِسْرَائِيلَ كَمْ آتَيْنَاهُمْ مِنْ آيَةٍ بَيِّنَةٍ |
Diyanet Meali: | İsrailoğullarına sor; biz onlara nice açık mucizeler verdik. |
2:219 | كَذَٰلِكَ يُبَيِّنُ اللَّهُ لَكُمُ الْآيَاتِ لَعَلَّكُمْ تَتَفَكَّرُونَ |
Diyanet Meali: | Allah, size âyetleri böyle açıklıyor ki düşünesiniz. |
2:221 | وَيُبَيِّنُ آيَاتِهِ لِلنَّاسِ لَعَلَّهُمْ يَتَذَكَّرُونَ |
Diyanet Meali: | O, insanlara âyetlerini açıklar ki, öğüt alıp düşünsünler. |
2:231 | وَلَا تَتَّخِذُوا آيَاتِ اللَّهِ هُزُوًا وَاذْكُرُوا نِعْمَتَ اللَّهِ عَلَيْكُمْ |
Diyanet Meali: | Sakın Allah’ın âyetlerini eğlenceye almayın. Allah’ın üzerinizdeki nimetini hatırlayın. |
2:242 | كَذَٰلِكَ يُبَيِّنُ اللَّهُ لَكُمْ آيَاتِهِ لَعَلَّكُمْ تَعْقِلُونَ |
Diyanet Meali: | Düşünesiniz diye Allah size âyetlerini böyle açıklamaktadır.* |
2:248 | وَقَالَ لَهُمْ نَبِيُّهُمْ إِنَّ آيَةَ مُلْكِهِ أَنْ يَأْتِيَكُمُ التَّابُوتُ |
Diyanet Meali: | Peygamberleri onlara şöyle dedi: “Onun hükümdarlığının alameti, size o sandığın gelmesidir.” |
2:248 | إِنَّ فِي ذَٰلِكَ لَآيَةً لَكُمْ إِنْ كُنْتُمْ مُؤْمِنِينَ |
Diyanet Meali: | “Eğer inanmış kimselerseniz, bunda şüphesiz sizin için kesin bir delil vardır.” |
2:252 | تِلْكَ آيَاتُ اللَّهِ نَتْلُوهَا عَلَيْكَ بِالْحَقِّ |
Diyanet Meali: | İşte bunlar Allah’ın âyetleridir. Biz onları sana hak olarak okuyoruz. |
2:259 | وَانْظُرْ إِلَىٰ حِمَارِكَ وَلِنَجْعَلَكَ آيَةً لِلنَّاسِ |
Diyanet Meali: | “Bir de eşeğine bak! (Böyle yapmamız) seni insanlara ibret belgesi kılmamız içindir.” |
2:266 | كَذَٰلِكَ يُبَيِّنُ اللَّهُ لَكُمُ الْآيَاتِ لَعَلَّكُمْ تَتَفَكَّرُونَ |
Diyanet Meali: | Allah, düşünesiniz diye size âyetlerini böyle açıklıyor. |
3:4 | إِنَّ الَّذِينَ كَفَرُوا بِآيَاتِ اللَّهِ لَهُمْ عَذَابٌ شَدِيدٌ |
Diyanet Meali: | Şüphesiz, Allah’ın âyetlerini inkâr edenler için şiddetli bir azap vardır. |
3:7 | هُوَ الَّذِي أَنْزَلَ عَلَيْكَ الْكِتَابَ مِنْهُ آيَاتٌ مُحْكَمَاتٌ |
Diyanet Meali: | O, sana Kitab’ı indirendir. Onun (Kur’an’ın) bazı âyetleri muhkemdir… |
3:11 | كَذَّبُوا بِآيَاتِنَا فَأَخَذَهُمُ اللَّهُ بِذُنُوبِهِمْ |
Diyanet Meali: | Âyetlerimizi yalanladılar. Allah da onları günahlarıyla yakaladı. |
3:13 | قَدْ كَانَ لَكُمْ آيَةٌ فِي فِئَتَيْنِ الْتَقَتَا |
Diyanet Meali: | Şüphesiz, karşı karşıya gelen iki toplulukta sizin için bir ibret vardır. |
3:19 | وَمَنْ يَكْفُرْ بِآيَاتِ اللَّهِ فَإِنَّ اللَّهَ سَرِيعُ الْحِسَابِ |
Diyanet Meali: | Kim Allah’ın âyetlerini inkâr ederse, bilsin ki Allah hesabı çok çabuk görendir. |
3:21 | إِنَّ الَّذِينَ يَكْفُرُونَ بِآيَاتِ اللَّهِ وَيَقْتُلُونَ النَّبِيِّينَ بِغَيْرِ حَقٍّ |
Diyanet Meali: | Allah’ın âyetlerini inkâr edenler, Peygamberleri haksız yere öldürenler… |
3:41 | قَالَ رَبِّ اجْعَلْ لِي آيَةً قَالَ آيَتُكَ أَلَّا تُكَلِّمَ النَّاسَ |
Diyanet Meali: | Zekeriya, “Rabbim! (çocuğum olacağına dair) bana bir alâmet ver” dedi. Allah da şöyle dedi: “Senin için alâmet, insanlarla üç gün konuşamaman, (ancak işaretleşebilmendir).” |
3:41 | قَالَ آيَتُكَ أَلَّا تُكَلِّمَ النَّاسَ ثَلَاثَةَ أَيَّامٍ إِلَّا رَمْزًا |
Diyanet Meali: | Allah da şöyle dedi: “Senin için alâmet, insanlarla üç gün konuşamaman, ancak işaretleşebilmendir.” |
3:49 | أَنِّي قَدْ جِئْتُكُمْ بِآيَةٍ مِنْ رَبِّكُمْ |
Diyanet Meali: | “Şüphesiz ben size Rabbinizden bir mucize getirdim.” |
3:49 | إِنَّ فِي ذَٰلِكَ لَآيَةً لَكُمْ إِنْ كُنْتُمْ مُؤْمِنِينَ |
Diyanet Meali: | “Eğer mü’minler iseniz bunda sizin için elbette bir ibret vardır.” |
3:50 | وَجِئْتُكُمْ بِآيَةٍ مِنْ رَبِّكُمْ فَاتَّقُوا اللَّهَ وَأَطِيعُونِ |
Diyanet Meali: | “Rabbiniz tarafından size bir mucize de getirdim. Artık Allah’a karşı gelmekten sakının ve bana itaat edin.” |
3:58 | ذَٰلِكَ نَتْلُوهُ عَلَيْكَ مِنَ الْآيَاتِ وَالذِّكْرِ الْحَكِيمِ |
Diyanet Meali: | (Ey Muhammed!) Bunu (bildirdiklerimizi) biz sana âyetlerden ve hikmet dolu Kur’an’dan okuyoruz.* |
3:70 | يَا أَهْلَ الْكِتَابِ لِمَ تَكْفُرُونَ بِآيَاتِ اللَّهِ وَأَنْتُمْ تَشْهَدُونَ |
Diyanet Meali: | Ey Kitap ehli! (Gerçeğe) şahit olduğunuz hâlde, niçin Allah’ın âyetlerini inkâr ediyorsunuz?* |
3:97 | فِيهِ آيَاتٌ بَيِّنَاتٌ مَقَامُ إِبْرَاهِيمَ وَمَنْ دَخَلَهُ كَانَ آمِنًا |
Diyanet Meali: | Onda apaçık deliller, Makam-ı İbrahim vardır. Oraya kim girerse, güven içinde olur. |
3:98 | قُلْ يَا أَهْلَ الْكِتَابِ لِمَ تَكْفُرُونَ بِآيَاتِ اللَّهِ وَاللَّهُ شَهِيدٌ عَلٰى مَا تَعْمَلُونَ |
Diyanet Meali: | De ki: “Ey kitab ehli! Allah, yaptıklarınızı görüp dururken Allah’ın âyetlerini niçin inkâr ediyorsunuz?”* |
3:101 | وَكَيْفَ تَكْفُرُونَ وَأَنْتُمْ تُتْلَىٰ عَلَيْكُمْ آيَاتُ اللَّهِ |
Diyanet Meali: | Size Allah’ın âyetleri okunup dururken (ve Allah’ın Resûlü de aranızda iken) dönüp nasıl inkâr edersiniz? |
3:103 | كَذَٰلِكَ يُبَيِّنُ اللَّهُ لَكُمْ آيَاتِهِ لَعَلَّكُمْ تَهْتَدُونَ |
Diyanet Meali: | İşte Allah size âyetlerini böyle apaçık bildiriyor ki doğru yola eresiniz. |
3:108 | تِلْكَ آيَاتُ اللَّهِ نَتْلُوهَا عَلَيْكَ بِالْحَقِّ |
Diyanet Meali: | İşte bunlar Allah’ın, sana hak olarak okuduğumuz âyetleridir. |
3:112 | ذَٰلِكَ بِأَنَّهُمْ كَانُوا يَكْفُرُونَ بِآيَاتِ اللَّهِ وَيَقْتُلُونَ الْأَنْبِيَاءَ |
Diyanet Meali: | Bunun sebebi onların; Allah’ın âyetlerini inkâr ediyor ve peygamberleri haksız yere öldürüyor olmaları idi. |
3:113 | أُمَّةٌ قَائِمَةٌ يَتْلُونَ آيَاتِ اللَّهِ آنَاءَ اللَّيْلِ وَهُمْ يَسْجُدُونَ |
Diyanet Meali: | (Kitap ehli içinde), gece saatlerinde ayakta duran, secdeye kapanarak Allah’ın âyetlerini okuyan bir topluluk da vardır. |
3:118 | قَدْ بَيَّنَّا لَكُمُ الْآيَاتِ إِنْ كُنْتُمْ تَعْقِلُونَ |
Diyanet Meali: | Eğer düşünürseniz size âyetleri açıkladık. |
3:164 | يَتْلُو عَلَيْهِمْ آيَاتِهِ وَيُزَكِّيهِمْ وَيُعَلِّمُهُمُ الْكِتَابَ وَالْحِكْمَةَ |
Diyanet Meali: | (Andolsun, Allah, mü’minlere kendi içlerinden); onlara âyetlerini okuyan, onları arıtıp tertemiz yapan, onlara kitab ve hikmeti öğreten (bir peygamber göndermekle büyük bir lütufta bulunmuştur). |
3:190 | وَاخْتِلَافِ اللَّيْلِ وَالنَّهَارِ لَآيَاتٍ لِأُولِي الْأَلْبَابِ |
Diyanet Meali: | (Göklerin ve yerin yaratılışında), gece ile gündüzün birbiri ardınca gelip gidişinde selim akıl sahipleri için elbette ibretler vardır. |
3:199 | خَاشِعِينَ لِلَّهِ لَا يَشْتَرُونَ بِآيَاتِ اللَّهِ ثَمَنًا قَلِيلًا |
Diyanet Meali: | (Kitap ehlinden öyleleri var ki, Allah’a, size indirilene ve kendilerine indirilene), Allah’a derinden saygı duyarak (inanırlar). Allah’ın âyetlerini az bir değere satmazlar. |
4:56 | إِنَّ الَّذِينَ كَفَرُوا بِآيَاتِنَا سَوْفَ نُصْلِيهِمْ نَارًا |
Diyanet Meali: | Şüphesiz âyetlerimizi inkâr edenleri biz ateşe atacağız. |
4:140 | إِذَا سَمِعْتُمْ آيَاتِ اللَّهِ يُكْفَرُ بِهَا وَيُسْتَهْزَأُ بِهَا فَلَا تَقْعُدُوا مَعَهُمْ |
Diyanet Meali: | “Allah’ın âyetlerinin inkâr edildiğini ve onlarla alay edildiğini işittiğiniz zaman, (başka bir söze geçmedikleri müddetçe), onlarla oturmayın…” |
4:155 | فَبِمَا نَقْضِهِمْ مِيثَاقَهُمْ وَكُفْرِهِمْ بِآيَاتِ اللَّهِ وَقَتْلِهِمُ الْأَنْبِيَاءَ |
Diyanet Meali: | Verdikleri sağlam sözü bozmalarından, Allah’ın âyetlerini inkâr etmelerinden, peygamberleri haksız yere öldürmelerinden … dolayı (başlarına türlü belâlar verdik). |
5:10 | وَالَّذِينَ كَفَرُوا وَكَذَّبُوا بِآيَاتِنَا أُولَٰئِكَ أَصْحَابُ الْجَحِيمِ |
Diyanet Meali: | İnkâr edip âyetlerimizi yalanlayanlar var ya; işte onlar cehennemliklerdir.* |
5:44 | فَلَا تَخْشَوُا النَّاسَ وَاخْشَوْنِ وَلَا تَشْتَرُوا بِآيَاتِي ثَمَنًا قَلِيلًا |
Diyanet Meali: | Şu hâlde, siz de insanlardan korkmayın, benden korkun ve âyetlerimi az bir karşılığa değişmeyin. |
5:75 | انْظُرْ كَيْفَ نُبَيِّنُ لَهُمُ الْآيَاتِ ثُمَّ انْظُرْ أَنَّىٰ يُؤْفَكُونَ |
Diyanet Meali: | Bak, onlara âyetlerimizi nasıl açıklıyoruz. Sonra bak ki, nasıl da (haktan) çevriliyorlar. |
5:86 | وَالَّذِينَ كَفَرُوا وَكَذَّبُوا بِآيَاتِنَا أُولَٰئِكَ أَصْحَابُ الْجَحِيمِ |
Diyanet Meali: | İnkâr edenlere ve âyetlerimizi yalanlayanlara gelince, işte onlar cehennemliklerdir.* |
5:89 | كَذَٰلِكَ يُبَيِّنُ اللَّهُ لَكُمْ آيَاتِهِ لَعَلَّكُمْ تَشْكُرُونَ |
Diyanet Meali: | Allah, size âyetlerini işte böyle açıklıyor ki şükredesiniz. |
5:114 | تَكُونُ لَنَا عِيدًا لِأَوَّلِنَا وَآخِرِنَا وَآيَةً مِنْكَ |
Diyanet Meali: | “(Ey Allahım! Ey Rabbimiz! Bize gökten bir sofra indir ki); önce gelenlerimize (zamanımızdaki dindaşlarımıza) ve sonradan geleceklerimize bir bayram ve senden (gelen) bir mucize olsun.” |
6:4 | وَمَا تَأْتِيهِمْ مِنْ آيَةٍ مِنْ آيَاتِ رَبِّهِمْ إِلَّا كَانُوا عَنْهَا مُعْرِضِينَ |
Diyanet Meali: | Onlara Rablerinin âyetlerinden hiçbir âyet gelmez ki ondan yüz çevirmesinler.* |
6:4 | وَمَا تَأْتِيهِمْ مِنْ آيَةٍ مِنْ آيَاتِ رَبِّهِمْ إِلَّا كَانُوا عَنْهَا مُعْرِضِينَ |
Diyanet Meali: | Onlara Rablerinin âyetlerinden hiçbir âyet gelmez ki ondan yüz çevirmesinler.* |
6:21 | وَمَنْ أَظْلَمُ مِمَّنِ افْتَرَىٰ عَلَى اللَّهِ كَذِبًا أَوْ كَذَّبَ بِآيَاتِهِ |
Diyanet Meali: | Kim Allah’a karşı yalan uydurandan, ya da O’nun âyetlerini yalanlayandan daha zalimdir? |
6:25 | وَإِنْ يَرَوْا كُلَّ آيَةٍ لَا يُؤْمِنُوا بِهَا |
Diyanet Meali: | Her türlü mucizeyi görseler de onlara inanmazlar. |
6:27 | يَا لَيْتَنَا نُرَدُّ وَلَا نُكَذِّبَ بِآيَاتِ رَبِّنَا وَنَكُونَ مِنَ الْمُؤْمِنِينَ |
Diyanet Meali: | “Ah, keşke dünyaya geri döndürülsek de Rabbimizin âyetlerini yalanlamasak ve mü’minlerden olsak.” |
6:33 | فَإِنَّهُمْ لَا يُكَذِّبُونَكَ وَلَٰكِنَّ الظَّالِمِينَ بِآيَاتِ اللَّهِ يَجْحَدُونَ |
Diyanet Meali: | Onlar gerçekte seni yalanlamıyorlar; fakat o zalimler Allah’ın âyetlerini inadına inkâr ediyorlar. |
6:35 | أَنْ تَبْتَغِيَ نَفَقًا فِي الْأَرْضِ أَوْ سُلَّمًا فِي السَّمَاءِ فَتَأْتِيَهُمْ بِآيَةٍ |
Diyanet Meali: | (Eğer onların yüz çevirmeleri sana ağır geldiyse); bir delik açıp yerin dibine inerek, yahut bir merdiven kurup göğe çıkarak onlara bir mucize getirmeye gücün yetiyorsa durma, yap! |
6:37 | وَقَالُوا لَوْلَا نُزِّلَ عَلَيْهِ آيَةٌ مِنْ رَبِّهِ |
Diyanet Meali: | Dediler ki: “Ona Rabbinden bir mucize indirilse ya!” |
6:37 | قُلْ إِنَّ اللَّهَ قَادِرٌ عَلَىٰ أَنْ يُنَزِّلَ آيَةً وَلَٰكِنَّ أَكْثَرَهُمْ لَا يَعْلَمُونَ |
Diyanet Meali: | (Ey Muhammed!) De ki: “Şüphesiz Allah’ın, bir mucize indirmeğe gücü yeter. Fakat onların çoğu bilmiyor.” |
6:39 | وَالَّذِينَ كَذَّبُوا بِآيَاتِنَا صُمٌّ وَبُكْمٌ فِي الظُّلُمَاتِ |
Diyanet Meali: | Âyetlerimizi yalanlayanlar, karanlıklar içerisindeki birtakım sağırlar ve dilsizlerdir. |
6:46 | انْظُرْ كَيْفَ نُصَرِّفُ الْآيَاتِ ثُمَّ هُمْ يَصْدِفُونَ |
Diyanet Meali: | Bak, biz âyetleri değişik biçimlerde nasıl açıklıyoruz, sonra onlar nasıl yüz çeviriyorlar? |
6:49 | وَالَّذِينَ كَذَّبُوا بِآيَاتِنَا يَمَسُّهُمُ الْعَذَابُ بِمَا كَانُوا يَفْسُقُونَ |
Diyanet Meali: | Âyetlerimizi yalanlayanlara ise, yapmakta oldukları fasıklık sebebiyle azap dokunacaktır.* |
6:54 | وَإِذَا جَاءَكَ الَّذِينَ يُؤْمِنُونَ بِآيَاتِنَا فَقُلْ سَلَامٌ عَلَيْكُمْ |
Diyanet Meali: | Âyetlerimize iman edenler sana geldikleri zaman, de ki: “Selâm olsun size!” |
6:55 | وَكَذَٰلِكَ نُفَصِّلُ الْآيَاتِ وَلِتَسْتَبِينَ سَبِيلُ الْمُجْرِمِينَ |
Diyanet Meali: | Suçluların yolu da açığa çıksın diye âyetleri işte böyle ayrı ayrı açıklarız.* |
6:65 | انْظُرْ كَيْفَ نُصَرِّفُ الْآيَاتِ لَعَلَّهُمْ يَفْقَهُونَ |
Diyanet Meali: | Bak, anlasınlar diye, âyetleri değişik biçimlerde nasıl açıklıyoruz. |
6:68 | وَإِذَا رَأَيْتَ الَّذِينَ يَخُوضُونَ فِي آيَاتِنَا فَأَعْرِضْ عَنْهُمْ |
Diyanet Meali: | Âyetlerimiz hakkında dedikoduya dalanları gördüğün vakit (başka bir söze dalıncaya kadar) onlardan yüz çevir, uzaklaş. |
6:93 | وَكُنْتُمْ عَنْ آيَاتِهِ تَسْتَكْبِرُونَ |
Diyanet Meali: | “(Haydi canlarınızı kurtarın! Allah’a karşı doğru olmayanı söylediğiniz), ve O’nun âyetlerinden kibirlenerek yüz çevirdiğiniz için (bugün aşağılayıcı azap ile cezalandırılacaksınız.)” |
6:97 | قَدْ فَصَّلْنَا الْآيَاتِ لِقَوْمٍ يَعْلَمُونَ |
Diyanet Meali: | Bilen bir toplum için âyetleri ayrı ayrı açıkladık. |
6:98 | قَدْ فَصَّلْنَا الْآيَاتِ لِقَوْمٍ يَفْقَهُونَ |
Diyanet Meali: | Biz anlayan bir toplum için âyetleri ayrı ayrı açıklamışızdır. |
6:99 | إِنَّ فِي ذَٰلِكُمْ لَآيَاتٍ لِقَوْمٍ يُؤْمِنُونَ |
Diyanet Meali: | Şüphesiz bunda inanan bir topluluk için (Allah’ın varlığını gösteren) ibretler vardır. |
6:105 | وَكَذَٰلِكَ نُصَرِّفُ الْآيَاتِ وَلِيَقُولُوا دَرَسْتَ |
Diyanet Meali: | Onlar, “Sen iyi ders almışsın” desinler diye … âyetleri değişik biçimlerde işte böylece açıklıyoruz. |
6:109 | وَأَقْسَمُوا بِاللَّهِ جَهْدَ أَيْمَانِهِمْ لَئِنْ جَاءَتْهُمْ آيَةٌ لَيُؤْمِنُنَّ بِهَا |
Diyanet Meali: | Eğer kendilerine (başka) bir mucize gelirse, mutlaka ona inanacaklarına dair en güçlü yeminleriyle Allah’a yemin ettiler. |
6:109 | قُلْ إِنَّمَا الْآيَاتُ عِنْدَ اللَّهِ |
Diyanet Meali: | De ki: “Mucizeler ancak Allah katındadır.” |
6:118 | فَكُلُوا مِمَّا ذُكِرَ اسْمُ اللَّهِ عَلَيْهِ إِنْ كُنْتُمْ بِآيَاتِهِ مُؤْمِنِينَ |
Diyanet Meali: | Artık, âyetlerine inanan kimseler iseniz üzerine Allah’ın ismi anılarak kesilmiş hayvanlardan yiyin.* |
6:124 | وَإِذَا جَاءَتْهُمْ آيَةٌ قَالُوا لَنْ نُؤْمِنَ حَتَّىٰ نُؤْتَىٰ مِثْلَ مَا أُوتِيَ رُسُلُ اللّٰهِ |
Diyanet Meali: | Onlara bir âyet geldiği zaman, “Allah elçilerine verilenin bir benzeri bize de verilinceye kadar asla inanmayacağız” derler. |
6:126 | قَدْ فَصَّلْنَا الْآيَاتِ لِقَوْمٍ يَذَّكَّرُونَ |
Diyanet Meali: | Şüphesiz düşünüp öğüt alacak bir toplum için âyetleri ayrı ayrı açıkladık. |
6:130 | يَقُصُّونَ عَلَيْكُمْ آيَاتِي وَيُنْذِرُونَكُمْ لِقَاءَ يَوْمِكُمْ هَٰذَا |
Diyanet Meali: | (O gün Allah, şöyle diyecektir: “Ey cin ve insan topluluğu!) İçinizden size âyetlerimi anlatan ve bu gününüzün gelip çatacağı hakkında sizi uyaran (peygamberler gelmedi mi)?” |
6:150 | وَلَا تَتَّبِعْ أَهْوَاءَ الَّذِينَ كَذَّبُوا بِآيَاتِنَا |
Diyanet Meali: | Âyetlerimizi yalanlayanların (ve ahirete inanmayanların) arzularına uyma. |
6:157 | فَمَنْ أَظْلَمُ مِمَّنْ كَذَّبَ بِآيَاتِ اللَّهِ وَصَدَفَ عَنْهَا |
Diyanet Meali: | Artık Allah’ın âyetlerini yalanlayan ve (insanları) onlardan çeviren kimseden daha zalim kimdir!? |
6:157 | سَنَجْزِي الَّذِينَ يَصْدِفُونَ عَنْ آيَاتِنَا سُوءَ الْعَذَابِ |
Diyanet Meali: | İnsanları âyetlerimizden alıkoymaya kalkışanları, (yapmakta oldukları engellemeden dolayı) azabın en kötüsü ile cezalandıracağız. |
6:158 | أَوْ يَأْتِيَ رَبُّكَ أَوْ يَأْتِيَ بَعْضُ آيَاتِ رَبِّكَ |
Diyanet Meali: | (Ey Muhammed! Onlar iman etmek için ancak kendilerine meleklerin gelmesini) veya Rabbinin gelmesini ya da Rabbinin bazı âyetlerinin gelmesini (mi gözlüyorlar)? |
6:158 | يَوْمَ يَأْتِي بَعْضُ آيَاتِ رَبِّكَ لَا يَنْفَعُ نَفْسًا إِيمَانُهَا |
Diyanet Meali: | Rabbinin âyetlerinden bazısı geldiği gün, (daha önce iman etmemiş veya imanında bir hayır kazanmamış olan bir kimseye o günkü) imanı fayda vermez. |
7:9 | خَسِرُوا أَنْفُسَهُمْ بِمَا كَانُوا بِآيَاتِنَا يَظْلِمُونَ |
Diyanet Meali: | (Ama kimlerin sevabı da hafif gelirse, işte onlar) âyetlerimize haksızlık etmiş olmaları sebebiyle kendilerini ziyana sokanlardır. |
7:26 | ذَٰلِكَ مِنْ آيَاتِ اللَّهِ لَعَلَّهُمْ يَذَّكَّرُونَ |
Diyanet Meali: | Bu (giysiler), Allah’ın rahmetinin alametlerindendir. Belki öğüt alırlar (diye onları insanlara verdik). |
7:32 | كَذَٰلِكَ نُفَصِّلُ الْآيَاتِ لِقَوْمٍ يَعْلَمُونَ |
Diyanet Meali: | İşte bilen bir topluluk için âyetleri, ayrı ayrı açıklıyoruz.” |
7:35 | يَقُصُّونَ عَلَيْكُمْ آيَاتِي فَمَنِ اتَّقَىٰ وَأَصْلَحَ فَلَا خَوْفٌ عَلَيْهِمْ |
Diyanet Meali: | (Ey Âdemoğulları! İçinizden) size benim âyetlerimi anlatan (Peygamberler gelir de) her kim Allah’a karşı gelmekten sakınır ve hâlini düzeltirse, artık onlara korku yoktur… |
7:36 | وَالَّذِينَ كَذَّبُوا بِآيَاتِنَا وَاسْتَكْبَرُوا عَنْهَا أُولَٰئِكَ أَصْحَابُ النَّارِ |
Diyanet Meali: | Âyetlerimizi yalanlayanlar ve onlara uymayı kibirlerine yediremeyenlere gelince, işte onlar cehennemliklerdir. |
7:37 | فَمَنْ أَظْلَمُ مِمَّنِ افْتَرَىٰ عَلَى اللَّهِ كَذِبًا أَوْ كَذَّبَ بِآيَاتِهِ |
Diyanet Meali: | Kim, Allah’a karşı yalan uyduran veya O’nun âyetlerini yalanlayanlardan daha zalimdir? |
7:40 | إِنَّ الَّذِينَ كَذَّبُوا بِآيَاتِنَا وَاسْتَكْبَرُوا عَنْهَا لَا تُفَتَّحُ لَهُمْ أَبْوَابُ السَّمَاءِ |
Diyanet Meali: | Âyetlerimizi yalanlayanlar ve o âyetlere uymayı kibirlerine yediremeyenler var ya, onlara göklerin kapıları açılmaz. |
7:51 | كَمَا نَسُوا لِقَاءَ يَوْمِهِمْ هَٰذَا وَمَا كَانُوا بِآيَاتِنَا يَجْحَدُونَ |
Diyanet Meali: | İşte onlar bu günlerine kavuşacaklarını nasıl unuttular ve âyetlerimizi nasıl inkâr edip durdularsa, (biz de onları bugün öyle unuturuz). |
7:58 | كَذَٰلِكَ نُصَرِّفُ الْآيَاتِ لِقَوْمٍ يَشْكُرُونَ |
Diyanet Meali: | Şükredecek bir toplum için biz âyetleri işte böyle değişik biçimlerde açıklıyoruz. |
7:64 | وَأَغْرَقْنَا الَّذِينَ كَذَّبُوا بِآيَاتِنَا إِنَّهُمْ كَانُوا قَوْمًا عَمِينَ |
Diyanet Meali: | Âyetlerimizi yalanlayanları da suda boğduk. Çünkü onlar (vicdanları hakka kapalı) kör bir kavim idiler. |
7:72 | وَقَطَعْنَا دَابِرَ الَّذِينَ كَذَّبُوا بِآيَاتِنَا وَمَا كَانُوا مُؤْمِنِينَ |
Diyanet Meali: | Âyetlerimizi yalanlayan ve iman etmemiş olanların ise kökünü kestik. |
7:73 | هَٰذِهِ نَاقَةُ اللَّهِ لَكُمْ آيَةً فَذَرُوهَا تَأْكُلْ فِي أَرْضِ اللَّهِ |
Diyanet Meali: | “İşte size bir mucize olarak Allah’ın şu devesi.. Bırakın onu da Allah’ın mülkünde yesin, içsin.” |
7:103 | ثُمَّ بَعَثْنَا مِنْ بَعْدِهِمْ مُوسَىٰ بِآيَاتِنَا إِلَىٰ فِرْعَوْنَ وَمَلَئِهِ |
Diyanet Meali: | Sonra onların ardından Mûsâ’yı, apaçık mucizelerimizle Firavun’a ve onun ileri gelen adamlarına peygamber olarak gönderdik… |
7:106 | قَالَ إِنْ كُنْتَ جِئْتَ بِآيَةٍ فَأْتِ بِهَا إِنْ كُنْتَ مِنَ الصَّادِقِينَ |
Diyanet Meali: | Firavun, “Eğer açık bir delil getirdiysen haydi göster onu bakalım, şayet doğru söyleyenlerden isen” dedi.* |
7:126 | وَمَا تَنْقِمُ مِنَّا إِلَّا أَنْ آمَنَّا بِآيَاتِ رَبِّنَا لَمَّا جَاءَتْنَا |
Diyanet Meali: | “Sen sırf, Rabbimizin âyetleri bize geldiğinde iman ettiğimiz için bize hınç duyuyorsun.” |
7:132 | وَقَالُوا مَهْمَا تَأْتِنَا بِهِ مِنْ آيَةٍ لِتَسْحَرَنَا بِهَا فَمَا نَحْنُ لَكَ بِمُؤْمِنِينَ |
Diyanet Meali: | Dediler ki: “Bizi büyülemek için her ne getirirsen getir, biz sana inanacak değiliz.”* |
7:133 | وَالْقُمَّلَ وَالضَّفَادِعَ وَالدَّمَ آيَاتٍ مُفَصَّلَاتٍ |
Diyanet Meali: | (Biz de), her biri ayrı ayrı birer mucize olmak üzere (başlarına tufan, çekirge), ürün güvesi (haşarat), kurbağalar ve kan (gönderdik). |
7:136 | بِأَنَّهُمْ كَذَّبُوا بِآيَاتِنَا وَكَانُوا عَنْهَا غَافِلِينَ |
Diyanet Meali: | Âyetlerimizi yalanlamaları ve onları umursamamaları sebebiyle (kendilerini denizde boğduk). |
7:146 | سَأَصْرِفُ عَنْ آيَاتِيَ الَّذِينَ يَتَكَبَّرُونَ فِي الْأَرْضِ بِغَيْرِ الْحَقِّ |
Diyanet Meali: | Yeryüzünde haksız yere büyüklük taslayanları âyetlerimden uzaklaştıracağım. |
7:146 | وَإِنْ يَرَوْا كُلَّ آيَةٍ لَا يُؤْمِنُوا بِهَا |
Diyanet Meali: | Doğru yolu görseler onu yol edinmezler. |
7:146 | ذَٰلِكَ بِأَنَّهُمْ كَذَّبُوا بِآيَاتِنَا وَكَانُوا عَنْهَا غَافِلِينَ |
Diyanet Meali: | Bu, onların, âyetlerimizi yalanlamaları ve onlardan hep gafil olmaları sebebiyledir. |
7:147 | وَالَّذِينَ كَذَّبُوا بِآيَاتِنَا وَلِقَاءِ الْآخِرَةِ حَبِطَتْ أَعْمَالُهُمْ |
Diyanet Meali: | Âyetlerimizi ve ahirete kavuşmayı yalanlayanların amelleri boşa çıkmıştır. |
7:156 | وَيُؤْتُونَ الزَّكَاةَ وَالَّذِينَ هُمْ بِآيَاتِنَا يُؤْمِنُونَ |
Diyanet Meali: | (Allah, şöyle dedi: “Azabım var ya, dilediğim kimseyi ona uğratırım. Rahmetim ise her şeyi kapsamıştır. Onu, bana karşı gelmekten sakınanlara), zekâtı verenlere ve âyetlerimize inananlara (yazacağım).” |
7:174 | وَكَذَٰلِكَ نُفَصِّلُ الْآيَاتِ وَلَعَلَّهُمْ يَرْجِعُونَ |
Diyanet Meali: | Hakka dönsünler diye işte âyetleri böylece ayrı ayrı açıklıyoruz.* |
7:175 | وَاتْلُ عَلَيْهِمْ نَبَأَ الَّذِي آتَيْنَاهُ آيَاتِنَا فَانْسَلَخَ مِنْهَا |
Diyanet Meali: | Kendisine âyetlerimizi verdiğimiz hâlde, onlardan sıyrılıp da (şeytanın kendisini peşine taktığı, bu yüzden de azgınlardan olan) kimsenin haberini onlara anlat. |
7:176 | ذَٰلِكَ مَثَلُ الْقَوْمِ الَّذِينَ كَذَّبُوا بِآيَاتِنَا |
Diyanet Meali: | İşte bu, âyetlerimizi yalanlayan toplumun durumudur. |
7:177 | سَاءَ مَثَلًا الْقَوْمُ الَّذِينَ كَذَّبُوا بِآيَاتِنَا |
Diyanet Meali: | Âyetlerimizi yalan sayan (ve ancak kendilerine zulmeden) bir kavmin durumu ne kötüdür! |
7:182 | وَالَّذِينَ كَذَّبُوا بِآيَاتِنَا سَنَسْتَدْرِجُهُمْ مِنْ حَيْثُ لَا يَعْلَمُونَ |
Diyanet Meali: | Âyetlerimizi yalanlayanlara gelince, biz onları bilemeyecekleri bir yerden yavaş yavaş felakete götüreceğiz.* |
7:203 | وَإِذَا لَمْ تَأْتِهِمْ بِآيَةٍ قَالُوا لَوْلَا اجْتَبَيْتَهَا |
Diyanet Meali: | (Ey Muhammed!) Onlara (istedikleri) bir âyet getirmediğin zaman (alay ederek) derler ki: “Onu (da) bir yerlerden derleyip toplasaydın ya.” |
8:2 | وَإِذَا تُلِيَتْ عَلَيْهِمْ آيَاتُهُ زَادَتْهُمْ إِيمَانًا وَعَلَىٰ رَبِّهِمْ يَتَوَكَّلُونَ |
Diyanet Meali: | O’nun âyetleri kendilerine okunduğu zaman (bu) onların imanlarını artırır. Onlar sadece Rablerine tevekkül ederler. |
8:31 | وَإِذَا تُتْلَىٰ عَلَيْهِمْ آيَاتُنَا قَالُوا قَدْ سَمِعْنَا |
Diyanet Meali: | Onlara karşı âyetlerimiz okunduğu zaman, “Duyduk…” dediler. |
8:52 | كَفَرُوا بِآيَاتِ اللَّهِ فَأَخَذَهُمُ اللَّهُ بِذُنُوبِهِمْ |
Diyanet Meali: | Allah’ın âyetlerini inkâr etmişler, Allah da kendilerini günahları sebebiyle hemen yakalamıştı. |
8:54 | كَذَّبُوا بِآيَاتِ رَبِّهِمْ فَأَهْلَكْنَاهُمْ بِذُنُوبِهِمْ |
Diyanet Meali: | Onlar Rablerinin âyetlerini yalanlamışlar, biz de onları günahları sebebiyle helâk etmiştik. |
9:9 | اشْتَرَوْا بِآيَاتِ اللَّهِ ثَمَنًا قَلِيلًا فَصَدُّوا عَنْ سَبِيلِهِ |
Diyanet Meali: | Allah’ın âyetlerini az bir karşılığa değiştiler de insanları O’nun yolundan alıkoydular. |
9:11 | فَإِخْوَانُكُمْ فِي الدِّينِ وَنُفَصِّلُ الْآيَاتِ لِقَوْمٍ يَعْلَمُونَ |
Diyanet Meali: | (Fakat tövbe edip, namazı kılar ve zekâtı verirlerse), artık onlar sizin din kardeşlerinizdir. Bilen bir kavme âyetleri işte böyle ayrı ayrı açıklarız. |
9:65 | قُلْ أَبِاللَّهِ وَآيَاتِهِ وَرَسُولِهِ كُنْتُمْ تَسْتَهْزِئُونَ |
Diyanet Meali: | De ki: “Allah’la, O’nun âyetleriyle ve peygamberiyle mi eğleniyordunuz?” |
10:1 | الر تِلْكَ آيَاتُ الْكِتَابِ الْحَكِيمِ |
Diyanet Meali: | Elif, Lâm, Râ. Bunlar hikmet dolu Kitab’ın âyetleridir.* |
10:5 | مَا خَلَقَ اللَّهُ ذَٰلِكَ إِلَّا بِالْحَقِّ يُفَصِّلُ الْآيَاتِ لِقَوْمٍ يَعْلَمُونَ |
Diyanet Meali: | Allah, bunları (boş yere değil) ancak gerçek ile (hikmeti gereğince) yaratmıştır. O, âyetlerini, bilen bir topluma ayrı ayrı açıklamaktadır. |
10:6 | وَمَا خَلَقَ اللَّهُ فِي السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ لَآيَاتٍ لِقَوْمٍ يَتَّقُونَ |
Diyanet Meali: | (Şüphesiz gece ve gündüzün ard arda değişmesinde), Allah’ın göklerde ve yeryüzünde yarattığı şeylerde, Allah’a karşı gelmekten sakınan bir toplum için pek çok deliller vardır. |
10:7 | وَاطْمَأَنُّوا بِهَا وَالَّذِينَ هُمْ عَنْ آيَاتِنَا غَافِلُونَ |
Diyanet Meali: | (Şüphesiz bize kavuşacağını ummayan ve dünya hayatına razı olup) onunla yetinerek tatmin olan kimseler ile âyetlerimizden gafil olanlar var ya… |
10:15 | وَإِذَا تُتْلَىٰ عَلَيْهِمْ آيَاتُنَا بَيِّنَاتٍ قَالَ الَّذِينَ لَا يَرْجُونَ لِقَاءَنَا |
Diyanet Meali: | Âyetlerimiz kendilerine apaçık birer delil olarak okunduğunda, (öldükten sonra) bize kavuşmayı ummayanlar … dediler. |
10:17 | فَمَنْ أَظْلَمُ مِمَّنِ افْتَرَىٰ عَلَى اللَّهِ كَذِبًا أَوْ كَذَّبَ بِآيَاتِهِ |
Diyanet Meali: | Artık, Allah’a karşı yalan uydurandan veya O’nun âyetlerini yalanlayandan daha zâlim kimdir? |
10:20 | وَيَقُولُونَ لَوْلَا أُنْزِلَ عَلَيْهِ آيَةٌ مِنْ رَبِّهِ |
Diyanet Meali: | “Ona (peygambere) Rabbinden bir mucize indirilse ya!” diyorlar. |
10:21 | إِذَا لَهُمْ مَكْرٌ فِي آيَاتِنَا قُلِ اللَّهُ أَسْرَعُ مَكْرًا |
Diyanet Meali: | (Kendilerine dokunan bir sıkıntıdan sonra, insanlara bir rahmet tattırdığımız zaman), bir de bakarsın ki âyetlerimiz hakkında onların bir tuzakları (birtakım tertipleri ve asılsız iddiaları) vardır. De ki: “Allah, daha çabuk tuzak kurar.” |
10:24 | كَذَٰلِكَ نُفَصِّلُ الْآيَاتِ لِقَوْمٍ يَتَفَكَّرُونَ |
Diyanet Meali: | İşte düşünen bir toplum için, âyetleri böyle ayrı ayrı açıklıyoruz. |
10:67 | إِنَّ فِي ذَٰلِكَ لَآيَاتٍ لِقَوْمٍ يَسْمَعُونَ |
Diyanet Meali: | Şüphesiz bunda işiten bir toplum için ibretler vardır. |
10:71 | إِنْ كَانَ كَبُرَ عَلَيْكُمْ مَقَامِي وَتَذْكِيرِي بِآيَاتِ اللَّهِ |
Diyanet Meali: | “Eğer benim konumum ve Allah’ın âyetleriyle öğüt vermem size ağır geliyorsa, (biliniz ki ben sadece Allah’a dayanıp güvenmişim). |
10:73 | وَجَعَلْنَاهُمْ خَلَائِفَ وَأَغْرَقْنَا الَّذِينَ كَذَّبُوا بِآيَاتِنَا |
Diyanet Meali: | Ve onları ötekilerin yerine geçirdik. Âyetlerimizi yalanlayanları da suda boğduk. |
10:75 | ثُمَّ بَعَثْنَا مِنْ بَعْدِهِمْ مُوسٰى وَهٰرُونَ إِلَىٰ فِرْعَوْنَ وَمَلَئِهِ بِآيَاتِنَا فَاسْتَكْبَرُوا وَكَانُوا قَوْمًا مُجْرِمِينَ |
Diyanet Meali: | Sonra bunların ardından Firavun ile ileri gelenlerine de Mûsâ ve Hârûn’u mucizelerimizle gönderdik. Ama büyüklük tasladılar ve suçlu bir toplum oldular.* |
10:92 | فَالْيَوْمَ نُنَجِّيكَ بِبَدَنِكَ لِتَكُونَ لِمَنْ خَلْفَكَ آيَةً |
Diyanet Meali: | Biz de bugün bedenini, arkandan geleceklere ibret olman için, kurtaracağız. |
10:92 | وَإِنَّ كَثِيرًا مِنَ النَّاسِ عَنْ آيَاتِنَا لَغَافِلُونَ |
Diyanet Meali: | Çünkü insanlardan birçoğu âyetlerimizden gerçekten habersizdir. |
10:95 | وَلَا تَكُونَنَّ مِنَ الَّذِينَ كَذَّبُوا بِآيَاتِ اللَّهِ فَتَكُونَ مِنَ الْخَاسِرِينَ |
Diyanet Meali: | Sakın Allah’ın âyetlerini yalanlayanlardan da olma! Yoksa zarara uğrayanlardan olursun.* |
10:97 | وَلَوْ جَاءَتْهُمْ كُلُّ آيَةٍ حَتَّىٰ يَرَوُا الْعَذَابَ الْأَلِيمَ |
Diyanet Meali: | (Şüphesiz, haklarında Rabbinin sözü gerçekleşmiş olanlar), kendilerine bütün mucizeler gelse bile, elem dolu azabı görünceye kadar (inanmazlar). |
10:101 | وَمَا تُغْنِي الْآيَاتُ وَالنُّذُرُ عَنْ قَوْمٍ لَا يُؤْمِنُونَ |
Diyanet Meali: | Fakat âyetler ve uyarılar, inanmayan bir topluma hiçbir fayda sağlamaz. |
11:1 | الر كِتَابٌ أُحْكِمَتْ آيَاتُهُ ثُمَّ فُصِّلَتْ مِنْ لَدُنْ حَكِيمٍ خَبِيرٍ |
Diyanet Meali: | Elif. Lâm. Râ. (Bu sana indirilen), hikmet sahibi (ve) her şeyden haberdar olan (Allah) tarafından âyetleri sağlamlaştırılmış, sonra da açıklanmış bir kitaptır. |
11:59 | وَتِلْكَ عَادٌ جَحَدُوا بِآيَاتِ رَبِّهِمْ وَعَصَوْا رُسُلَهُ |
Diyanet Meali: | İşte Âd kavmi! Rablerinin âyetlerini inkâr ettiler. O’nun peygamberlerine karşı geldiler… |
11:64 | وَيَا قَوْمِ هَٰذِهِ نَاقَةُ اللَّهِ لَكُمْ آيَةً فَذَرُوهَا تَأْكُلْ ف۪ٓي اَرْضِ اللّٰهِ |
Diyanet Meali: | “Ey kavmim! İşte size mucize olarak Allah’ın dişi bir devesi. Bırakın onu, Allah’ın arzında yayılıp otlasın.” |
11:96 | وَلَقَدْ أَرْسَلْنَا مُوسَىٰ بِآيَاتِنَا وَسُلْطَانٍ مُبِينٍ |
Diyanet Meali: | Andolsun, biz Mûsâ’yı âyetlerimizle ve apaçık bir mucize ile (Firavun’a ve onun ileri gelen adamlarına) peygamber gönderdik. |
11:103 | إِنَّ فِي ذَٰلِكَ لَآيَةً لِمَنْ خَافَ عَذَابَ الْآخِرَةِ |
Diyanet Meali: | Şüphesiz, ahiret azabından korkanlar için bunda bir ibret vardır. |
12:1 | الر تِلْكَ آيَاتُ الْكِتَابِ الْمُبِينِ |
Diyanet Meali: | Elif Lâm Râ. Bunlar, apaçık Kitab’ın âyetleridir.* |
12:7 | لَقَدْ كَانَ فِي يُوسُفَ وَإِخْوَتِهِ آيَاتٌ لِلسَّائِلِينَ |
Diyanet Meali: | Andolsun, Yûsuf ve kardeşlerinde (hakikati arayıp) soranlar için ibretler vardır.* |
12:35 | ثُمَّ بَدَا لَهُمْ مِنْ بَعْدِ مَا رَأَوُا الْآيَاتِ لَيَسْجُنُنَّهُ حَتَّىٰ حِينٍ |
Diyanet Meali: | Sonra onlar, Yûsuf’un suçsuzluğunu ortaya koyan delilleri gördükten sonra yine de mutlaka onu bir süre zindana atmayı uygun buldular.* |
12:105 | وَكَأَيِّنْ مِنْ آيَةٍ فِي السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ يَمُرُّونَ عَلَيْهَا |
Diyanet Meali: | Göklerde ve yerde nice deliller vardır ki yanlarına uğrarlar (da onlardan yüzlerini çevirerek geçerler). |
13:1 | المر تِلْكَ آيَاتُ الْكِتَابِ وَالَّذِي أُنْزِلَ إِلَيْكَ مِنْ رَبِّكَ الْحَقُّ |
Diyanet Meali: | Elif Lâm Mîm Râ. İşte bunlar Kitab’ın âyetleridir. Sana Rabbinden indirilen gerçektir… |
13:2 | يُفَصِّلُ الْآيَاتِ لَعَلَّكُمْ بِلِقَاءِ رَبِّكُمْ تُوقِنُونَ |
Diyanet Meali: | O, (her işi hakkıyla düzenler, yürütür), âyetleri ayrı ayrı açıklar ki Rabbinize kavuşacağınıza kesin olarak inanasınız. |
13:3 | إِنَّ فِي ذَٰلِكَ لَآيَاتٍ لِقَوْمٍ يَتَفَكَّرُونَ |
Diyanet Meali: | Şüphesiz bunlarda, düşünen bir kavim için (Allah’ın varlığını gösteren) deliller vardır. |
13:4 | إِنَّ فِي ذَٰلِكَ لَآيَاتٍ لِقَوْمٍ يَعْقِلُونَ |
Diyanet Meali: | Şüphesiz bunda aklını kullanan bir kavim için (Allah’ın varlığını gösteren) deliller vardır. |
13:7 | وَيَقُولُ الَّذِينَ كَفَرُوا لَوْلَا أُنْزِلَ عَلَيْهِ آيَةٌ مِنْ رَبِّهِ |
Diyanet Meali: | İnkâr edenler, “Ona Rabbinden bir mucize indirilseydi ya!” diyorlar. |
13:27 | وَيَقُولُ الَّذِينَ كَفَرُوا لَوْلَا أُنْزِلَ عَلَيْهِ آيَةٌ مِنْ رَبِّهِ |
Diyanet Meali: | İnkâr edenler diyorlar ki: “Ona (Muhammed’e) Rabbinden bir mucize indirilseydi ya!” |
13:38 | وَمَا كَانَ لِرَسُولٍ أَنْ يَأْتِيَ بِآيَةٍ إِلَّا بِإِذْنِ اللَّهِ |
Diyanet Meali: | Allah’ın izni olmadan hiçbir peygamber bir mucize getiremez. |
14:5 | وَلَقَدْ أَرْسَلْنَا مُوسَىٰ بِآيَاتِنَا أَنْ أَخْرِجْ قَوْمَكَ مِنَ الظُّلُمَاتِ |
Diyanet Meali: | Andolsun, Mûsâ’yı da, “Kavmini karanlıklardan aydınlığa çıkar (ve onlara Allah’ın geçmiş milletleri cezalandırdığı günlerini hatırlat)” diye âyetlerimizle gönderdik. |
14:5 | إِنَّ فِي ذَٰلِكَ لَآيَاتٍ لِكُلِّ صَبَّارٍ شَكُورٍ |
Diyanet Meali: | Şüphesiz bunda çok sabreden, çok şükreden herkes için ibretler vardır. |
15:1 | الر تِلْكَ آيَاتُ الْكِتَابِ وَقُرْآنٍ مُبِينٍ |
Diyanet Meali: | Elif Lâm Râ. Bunlar, kitabın ve apaçık olan Kur’an’ın âyetleridir.* |
15:75 | إِنَّ فِي ذَٰلِكَ لَآيَاتٍ لِلْمُتَوَسِّمِينَ |
Diyanet Meali: | Şüphesiz bunda düşünüp görebilen kimseler için ibretler vardır.* |
15:77 | إِنَّ فِي ذَٰلِكَ لَآيَةً لِلْمُؤْمِنِينَ |
Diyanet Meali: | Şüphesiz bunda inananlar için bir ibret vardır.* |
15:81 | وَآتَيْنَاهُمْ آيَاتِنَا فَكَانُوا عَنْهَا مُعْرِضِينَ |
Diyanet Meali: | Biz, onlara âyetlerimizi vermiştik de onlardan yüz çevirmişlerdi.* |
16:11 | إِنَّ فِي ذَٰلِكَ لَآيَةً لِقَوْمٍ يَتَفَكَّرُونَ |
Diyanet Meali: | Elbette bunda düşünen bir kavim için bir ibret vardır. |
16:12 | إِنَّ فِي ذَٰلِكَ لَآيَاتٍ لِقَوْمٍ يَعْقِلُونَ |
Diyanet Meali: | Şüphesiz bunlarda aklını kullanan bir millet için ibretler vardır. |
16:13 | إِنَّ فِي ذَٰلِكَ لَآيَةً لِقَوْمٍ يَذَّكَّرُونَ |
Diyanet Meali: | Öğüt alan bir toplum için bunda ibretler vardır. |
16:65 | إِنَّ فِي ذَٰلِكَ لَآيَةً لِقَوْمٍ يَسْمَعُونَ |
Diyanet Meali: | Şüphesiz bunda dinleyecek bir toplum için bir ibret vardır. |
16:67 | إِنَّ فِي ذَٰلِكَ لَآيَةً لِقَوْمٍ يَعْقِلُونَ |
Diyanet Meali: | Elbette bunda aklını kullanan bir toplum için bir ibret vardır. |
16:69 | إِنَّ فِي ذَٰلِكَ لَآيَةً لِقَوْمٍ يَتَفَكَّرُونَ |
Diyanet Meali: | Şüphesiz bunda düşünen bir (toplum) için bir ibret vardır. |
16:79 | إِنَّ فِي ذَٰلِكَ لَآيَاتٍ لِقَوْمٍ يُؤْمِنُونَ |
Diyanet Meali: | Şüphesiz bunda inanan bir toplum için ibretler vardır. |
16:101 | وَإِذَا بَدَّلْنَا آيَةً |
Diyanet Meali: | Biz bir âyeti değiştirip (yerine başka bir âyet getirdiğimiz zaman…) |
16:101 | مَكَانَ آيَةٍ وَاللَّهُ أَعْلَمُ بِمَا يُنَزِّلُ قَالُوا إِنَّمَا أَنْتَ مُفْتَرٍ |
Diyanet Meali: | (Biz bir âyeti değiştirip) yerine başka bir âyet (getirdiğimiz zaman) -ki Allah, neyi indireceğini gayet iyi bilir- onlar Peygamber’e, “Sen ancak uyduruyorsun” derler. |
16:104 | إِنَّ الَّذِينَ لَا يُؤْمِنُونَ بِآيَاتِ اللَّهِ لَا يَهْدِيهِمُ اللَّهُ |
Diyanet Meali: | Allah’ın âyetlerine inanmayanları, Allah elbette doğru yola iletmez. |
16:105 | إِنَّمَا يَفْتَرِي الْكَذِبَ الَّذِينَ لَا يُؤْمِنُونَ بِآيَاتِ اللَّهِ |
Diyanet Meali: | Yalanı, ancak Allah’ın âyetlerine inanmayanlar uydurur. |
17:1 | إِلَى الْمَسْجِدِ الْأَقْصَى الَّذِي بَارَكْنَا حَوْلَهُ لِنُرِيَهُ مِنْ آيَاتِنَا |
Diyanet Meali: | Kendisine âyetlerimizden bir kısmını gösterelim diye (kulunu, Muhammed’i bir gece Mescid-i Haram’dan) çevresini bereketlendirdiğimiz Mescid-i Aksa’ya (götüren Allah’ın şanı yücedir). |
17:12 | وَجَعَلْنَا اللَّيْلَ وَالنَّهَارَ آيَتَيْنِ فَمَحَوْنَا آيَةَ اللَّيْلِ |
Diyanet Meali: | Biz geceyi ve gündüzü (kudretimizi gösteren) iki alâmet yaptık. (Rabbinizden lütuf isteyesiniz, yılların sayısını ve hesabını bilesiniz diye) gece alametini giderip (gündüz alametini aydınlatıcı kıldık). |
17:12 | وَجَعَلْنَا اللَّيْلَ وَالنَّهَارَ آيَتَيْنِ فَمَحَوْنَا آيَةَ اللَّيْلِ |
Diyanet Meali: | Biz geceyi ve gündüzü (kudretimizi gösteren) iki alâmet yaptık. (Rabbinizden lütuf isteyesiniz, yılların sayısını ve hesabını bilesiniz diye) gece alametini giderip (gündüz alametini aydınlatıcı kıldık). |
17:12 | وَجَعَلْنَا آيَةَ النَّهَارِ مُبْصِرَةً لِتَبْتَغُوا فَضْلًا مِنْ رَبِّكُمْ |
Diyanet Meali: | Rabbinizden lütuf isteyesiniz, (yılların sayısını ve hesabını bilesiniz diye gece alametini giderip) gündüz alametini aydınlatıcı kıldık. |
17:59 | وَمَا مَنَعَنَا أَنْ نُرْسِلَ بِالْآيَاتِ إِلَّا أَنْ كَذَّبَ بِهَا الْأَوَّلُونَ |
Diyanet Meali: | Bizi, (Kureyş’in istediği) mucizeleri göndermekten, ancak, öncekilerin onları yalanlamış olması alıkoydu. |
17:59 | وَمَا نُرْسِلُ بِالْآيَاتِ إِلَّا تَخْوِيفًا |
Diyanet Meali: | Oysa biz mucizeleri sırf korkutmak için göndeririz. |
17:98 | ذَٰلِكَ جَزَاؤُهُمْ بِأَنَّهُمْ كَفَرُوا بِآيَاتِنَا |
Diyanet Meali: | Bu, onların cezasıdır. Çünkü onlar âyetlerimizi inkâr ettiler… |
17:101 | وَلَقَدْ آتَيْنَا مُوسَىٰ تِسْعَ آيَاتٍ بَيِّنَاتٍ |
Diyanet Meali: | Andolsun, biz Mûsâ’ya apaçık dokuz mucize verdik. |
18:9 | أَمْ حَسِبْتَ أَنَّ أَصْحَابَ الْكَهْفِ وَالرَّقِيمِ كَانُوا مِنْ آيَاتِنَا عَجَبًا |
Diyanet Meali: | Yoksa sen, (sadece) Ashab-ı Kehf ve Ashab-ı Rakîm’i mi bizim ibret verici delillerimizden sandın?* |
18:17 | ذَٰلِكَ مِنْ آيَاتِ اللَّهِ مَنْ يَهْدِ اللَّهُ فَهُوَ الْمُهْتَدِ |
Diyanet Meali: | Bu, Allah’ın mucizelerindendir. Allah, kime hidayet ederse işte o, doğru yolu bulandır. |
18:56 | وَاتَّخَذُوا آيَاتِي وَمَا أُنْذِرُوا هُزُوًا |
Diyanet Meali: | Âyetlerimizi ve kendilerine yapılan uyarıları alaya alırlar. |
18:57 | وَمَنْ أَظْلَمُ مِمَّنْ ذُكِّرَ بِآيَاتِ رَبِّهِ فَأَعْرَضَ عَنْهَا |
Diyanet Meali: | Kim, kendisine Rabbinin âyetleri hatırlatılıp da onlardan yüz çeviren (ve elleriyle yaptığını unutan)dan daha zalimdir? |
18:105 | أُولَٰئِكَ الَّذِينَ كَفَرُوا بِآيَاتِ رَبِّهِمْ وَلِقَائِهِ |
Diyanet Meali: | Onlar, Rab’lerinin âyetlerini ve O’na kavuşacaklarını inkâr eden … kimselerdir. |
18:106 | ذَٰلِكَ جَزَاؤُهُمْ جَهَنَّمُ بِمَا كَفَرُوا وَاتَّخَذُوا آيَاتِي وَرُسُلِي هُزُوًا |
Diyanet Meali: | İşte böyle. İnkâr etmeleri, âyetlerimi ve Peygamberlerimi alay konusu yapmaları yüzünden onların cezası cehennemdir.* |
19:10 | قَالَ رَبِّ اجْعَلْ لِي آيَةً قَالَ آيَتُكَ أَلَّا تُكَلِّمَ النَّاسَ ثَلٰثَ لَيَالٍ سَوِيًّا |
Diyanet Meali: | Zekeriyya, “Rabbim, öyleyse bana (çocuğumun olacağına) bir işaret ver”, dedi. Allah da, “Senin işaretin, sapasağlam olduğun hâlde insanlarla (üç gün) üç gece konuşamamandır” dedi.* |
19:10 | قَالَ آيَتُكَ أَلَّا تُكَلِّمَ النَّاسَ ثَلَاثَ لَيَالٍ سَوِيًّا |
Diyanet Meali: | Allah da, “Senin işaretin, sapasağlam olduğun hâlde insanlarla (üç gün) üç gece konuşamamandır” dedi. |
19:21 | وَلِنَجْعَلَهُ آيَةً لِلنَّاسِ وَرَحْمَةً مِنَّا وَكَانَ أَمْرًا مَقْضِيًّا |
Diyanet Meali: | “Onu insanlara bir mucize, katımızdan bir rahmet kılmak için böyle takdir ettik. Bu, zaten (ezelde) hükme bağlanmış bir iştir.” |
19:58 | إِذَا تُتْلَىٰ عَلَيْهِمْ آيَاتُ الرَّحْمَٰنِ خَرُّوا سُجَّدًا وَبُكِيًّا |
Diyanet Meali: | Kendilerine Rahmân’ın âyetleri okunduğu zaman ağlayarak secdeye kapanırlardı. |
19:73 | وَإِذَا تُتْلَىٰ عَلَيْهِمْ آيَاتُنَا بَيِّنَاتٍ قَالَ الَّذِينَ كَفَرُوا |
Diyanet Meali: | Âyetlerimiz kendilerine apaçık bir şekilde okunduğu zaman, inkâr edenler … dediler. |
19:77 | أَفَرَأَيْتَ الَّذِي كَفَرَ بِآيَاتِنَا وَقَالَ لَأُوتَيَنَّ مَالًا وَوَلَدًا |
Diyanet Meali: | Âyetlerimizi inkâr edip “Bana elbette mal ve evlat verilecek!” diyen kimseyi gördün mü?* |
20:22 | تَخْرُجْ بَيْضَاءَ مِنْ غَيْرِ سُوءٍ آيَةً أُخْرَىٰ |
Diyanet Meali: | (“Sana büyük mucizelerimizden birini daha göstermemiz için elini koynuna sok ki) bir başka mucize olarak, (alaca hastalığı gibi) bir hastalık sebebiyle olmaksızın bembeyaz bir hâlde çıksın.” |
20:23 | لِنُرِيَكَ مِنْ آيَاتِنَا الْكُبْرَى |
Diyanet Meali: | “Sana büyük mucizelerimizden birini daha göstermemiz için…” |
20:42 | اذْهَبْ أَنْتَ وَأَخُوكَ بِآيَاتِي وَلَا تَنِيَا فِي ذِكْرِي |
Diyanet Meali: | “Sen ve kardeşin mucizelerim ile (desteklenmiş olarak) gidin ve beni anmakta gevşeklik göstermeyin.”* |
20:47 | قَدْ جِئْنَاكَ بِآيَةٍ مِنْ رَبِّكَ وَالسَّلَامُ عَلَىٰ مَنِ اتَّبَعَ الْهُدَىٰ |
Diyanet Meali: | “Sana Rabbinin katından bir mucize getirdik. Selâm, doğru yola uyanlara olsun.” |
20:54 | كُلُوا وَارْعَوْا أَنْعَامَكُمْ إِنَّ فِي ذَٰلِكَ لَآيَاتٍ لِأُولِي النُّهَىٰ |
Diyanet Meali: | Yiyin, hayvanlarınızı yayın. Şüphesiz bunda akıl sahipleri için (Allah’ın varlığını ve birliğini gösteren) deliller vardır.* |
20:56 | وَلَقَدْ أَرَيْنَاهُ آيَاتِنَا كُلَّهَا فَكَذَّبَ وَأَبَىٰ |
Diyanet Meali: | Andolsun, biz ona (Firavun’a) bütün mucizelerimizi gösterdik de o bunları yalanladı ve reddetti.* |
20:126 | قَالَ كَذَٰلِكَ أَتَتْكَ آيَاتُنَا فَنَسِيتَهَا وَكَذَٰلِكَ الْيَوْمَ تُنْسَىٰ |
Diyanet Meali: | Allah, “Evet, öyle. Âyetlerimiz sana geldi de sen onları unuttun. Aynı şekilde bugün de sen unutuluyorsun” der.* |
20:127 | وَكَذَٰلِكَ نَجْزِي مَنْ أَسْرَفَ وَلَمْ يُؤْمِنْ بِآيَاتِ رَبِّهِ |
Diyanet Meali: | Haddi aşan ve Rabbi’nin âyetlerine inanmayanları işte böyle cezalandırırız. |
20:128 | إِنَّ فِي ذَٰلِكَ لَآيَاتٍ لِأُولِي النُّهَىٰ |
Diyanet Meali: | Şüphesiz bunda akıl sahipleri için ibretler vardır. |
20:133 | وَقَالُوا لَوْلَا يَأْتِينَا بِآيَةٍ مِنْ رَبِّهِ |
Diyanet Meali: | İnanmayanlar, “Doğru söylediğine dair bize Rabbinden açık bir delil (bir mucize) getirse ya!” dediler. |
20:134 | لَوْلَا أَرْسَلْتَ إِلَيْنَا رَسُولًا فَنَتَّبِعَ آيَاتِكَ |
Diyanet Meali: | “Ey Rabbimiz! Keşke bize bir peygamber gönderseydin de (alçalıp rezil olmadan önce) âyetlerine uysaydık.” |
21:5 | بَلْ هُوَ شَاعِرٌ فَلْيَأْتِنَا بِآيَةٍ كَمَا أُرْسِلَ الْأَوَّلُونَ |
Diyanet Meali: | “(Hayır, bunlar karma karışık yalancı düşlerdir. Hayır, onu kendisi uydurdu); hayır, o bir şairdir. Eğer böyle değilse, önceki peygamberlerin (mucizelerle) gönderildikleri gibi o da bize bir mucize getirsin.” |
21:32 | وَجَعَلْنَا السَّمَاءَ سَقْفًا مَحْفُوظًا وَهُمْ عَنْ آيَاتِهَا مُعْرِضُونَ |
Diyanet Meali: | Gökyüzünü de korunmuş bir tavan yaptık. Onlar ise oradaki, (Allah’ın varlığını gösteren) delillerden yüz çevirmektedirler.* |
21:37 | خُلِقَ الْإِنْسَانُ مِنْ عَجَلٍ سَأُرِيكُمْ آيَاتِي فَلَا تَسْتَعْجِلُونِ |
Diyanet Meali: | İnsan çok aceleci (tez canlı) yaratılmıştır. Size yakında âyetlerimi göstereceğim. Şimdi acele etmeyin.* |
21:77 | وَنَصَرْنَاهُ مِنَ الْقَوْمِ الَّذِينَ كَذَّبُوا بِآيَاتِنَا |
Diyanet Meali: | Âyetlerimizi yalanlayanlara karşı ona yardım etmiştik. |
21:91 | فَنَفَخْنَا فِيهَا مِنْ رُوحِنَا وَجَعَلْنَاهَا وَابْنَهَا آيَةً لِلْعَالَمِينَ |
Diyanet Meali: | (Irzını korumuş olan kadını da hatırla.) Ona ruhumuzdan üflemiştik. Kendisini de, oğlunu da âlemlere (kudretimizi gösteren) birer delil yapmıştık. |
22:16 | وَكَذَٰلِكَ أَنْزَلْنَاهُ آيَاتٍ بَيِّنَاتٍ وَأَنَّ اللَّهَ يَهْدِي مَنْ يُرِيدُ |
Diyanet Meali: | Böylece biz Kur’an’ı apaçık âyetler hâlinde indirdik. Şüphesiz Allah, dilediğini doğru yola iletir.* |
22:51 | وَالَّذِينَ سَعَوْا فِي آيَاتِنَا مُعَاجِزِينَ أُولَٰئِكَ أَصْحَابُ الْجَحِيمِ |
Diyanet Meali: | Âyetlerimizi geçersiz kılmak için çaba gösterenler var ya, işte onlar cehennemliklerdir.* |
22:52 | فَيَنْسَخُ اللَّهُ مَا يُلْقِي الشَّيْطَانُ ثُمَّ يُحْكِمُ اللَّهُ آيَاتِهِ |
Diyanet Meali: | Ama Allah, şeytanın vesvesesini giderir. Sonra Allah, âyetlerini sağlamlaştırır. |
22:57 | وَالَّذِينَ كَفَرُوا وَكَذَّبُوا بِآيَاتِنَا فَأُولَٰئِكَ لَهُمْ عَذَابٌ مُهِينٌ |
Diyanet Meali: | İnkâr edip âyetlerimizi yalanlamış olanlara gelince, onlar için de alçaltıcı bir azap vardır.* |
22:72 | وَإِذَا تُتْلَىٰ عَلَيْهِمْ آيَاتُنَا بَيِّنَاتٍ تَعْرِفُ فِي وُجُوهِ الَّذِينَ كَفَرُوا الْمُنْكَرَ |
Diyanet Meali: | Kendilerine âyetlerimiz açık açık okunduğu zaman, o kâfirlerin yüz ifadelerinden inkârlarını anlarsın. |
22:72 | يَكَادُونَ يَسْطُونَ بِالَّذِينَ يَتْلُونَ عَلَيْهِمْ آيَاتِنَا |
Diyanet Meali: | Neredeyse, kendilerine âyetlerimizi okuyanlara hışımla saldıracaklar. |
23:30 | إِنَّ فِي ذَٰلِكَ لَآيَاتٍ وَإِنْ كُنَّا لَمُبْتَلِينَ |
Diyanet Meali: | Şüphesiz bu olayda ibretler vardır. Biz gerçekten (kullarımızı) imtihan ederiz.* |
23:45 | ثُمَّ أَرْسَلْنَا مُوسَىٰ وَأَخَاهُ هَارُونَ بِآيَاتِنَا وَسُلْطَانٍ مُبِينٍ |
Diyanet Meali: | Sonra Mûsâ ve kardeşi Hârûn’u mucizelerimizle ve apaçık bir delille (Firavun ve ileri gelenlerine) peygamber olarak gönderdik. |
23:50 | وَجَعَلْنَا ابْنَ مَرْيَمَ وَأُمَّهُ آيَةً وَآوَيْنَاهُمَا إِلَىٰ رَبْوَةٍ ذَاتِ قَرَارٍ وَمَعِينٍ |
Diyanet Meali: | Meryem oğlu İsa’yı ve annesini büyük bir mucize kıldık ve her ikisini de oturmaya elverişli, akarsulu yüksek bir yere yerleştirdik.* |
23:58 | وَالَّذِينَ هُمْ بِآيَاتِ رَبِّهِمْ يُؤْمِنُونَ |
Diyanet Meali: | Rablerinin âyetlerine inananlar…* |
23:66 | قَدْ كَانَتْ آيَاتِي تُتْلَىٰ عَلَيْكُمْ فَكُنْتُمْ عَلَىٰ أَعْقَابِكُمْ تَنْكِصُونَ |
Diyanet Meali: | Çünkü âyetlerim size okunurdu da siz (buna karşı büyüklük taslayarak) arkanızı dönerdiniz. |
23:105 | أَلَمْ تَكُنْ آيَاتِي تُتْلَىٰ عَلَيْكُمْ فَكُنْتُمْ بِهَا تُكَذِّبُونَ |
Diyanet Meali: | Allah, “Âyetlerim size okunuyordu da siz onları yalanlıyordunuz, değil mi?” der.* |
24:1 | سُورَةٌ أَنْزَلْنَاهَا وَفَرَضْنَاهَا وَأَنْزَلْنَا فِيهَا آيَاتٍ بَيِّنَاتٍ |
Diyanet Meali: | Bu, bizim indirdiğimiz ve (hükümlerini) farz kıldığımız bir sûredir. (Düşünüp öğüt almanız için) onda apaçık âyetler indirdik. |
24:18 | وَيُبَيِّنُ اللَّهُ لَكُمُ الْآيَاتِ وَاللَّهُ عَلِيمٌ حَكِيمٌ |
Diyanet Meali: | Allah, size âyetleri açıklıyor. Allah, her şeyi hakkıyla bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir.* |
24:34 | وَلَقَدْ أَنْزَلْنَا إِلَيْكُمْ آيَاتٍ مُبَيِّنَاتٍ |
Diyanet Meali: | Andolsun, biz size açıklayıcı âyetler … indirdik. |
24:46 | لَقَدْ أَنْزَلْنَا آيَاتٍ مُبَيِّنَاتٍ وَاللَّهُ يَهْدِي مَنْ يَشَاءُ اِلٰى صِرَاطٍ مُسْتَقِيمٍ |
Diyanet Meali: | Andolsun, biz açıklayıcı âyetler indirdik. Allah, dilediği kimseyi doğru yola iletir.* |
24:58 | كَذَٰلِكَ يُبَيِّنُ اللَّهُ لَكُمُ الْآيَاتِ وَاللَّهُ عَلِيمٌ حَكِيمٌ |
Diyanet Meali: | Allah, âyetlerini size işte böylece açıklar. Allah, hakkıyla bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir. |
24:59 | كَذَٰلِكَ يُبَيِّنُ اللَّهُ لَكُمْ آيَاتِهِ وَاللَّهُ عَلِيمٌ حَكِيمٌ |
Diyanet Meali: | İşte Allah âyetlerini size böyle açıklar. Allah, hakkıyla bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir. |
24:61 | كَذَٰلِكَ يُبَيِّنُ اللَّهُ لَكُمُ الْآيَاتِ لَعَلَّكُمْ تَعْقِلُونَ |
Diyanet Meali: | İşte Allah, düşünesiniz diye âyetleri size böyle açıklar. |
25:36 | فَقُلْنَا اذْهَبَا إِلَى الْقَوْمِ الَّذِينَ كَذَّبُوا بِآيَاتِنَا |
Diyanet Meali: | Onlara, “Âyetlerimizi yalanlayan topluluğa gidin” dedik. |
25:37 | وَقَوْمَ نُوحٍ لَمَّا كَذَّبُوا الرُّسُلَ أَغْرَقْنَاهُمْ وَجَعَلْنَاهُمْ لِلنَّاسِ آيَةً |
Diyanet Meali: | Nûh kavmini de, Peygamberleri yalanladıkları vakit suda boğduk. Onları insanlara bir ibret yaptık. |
25:73 | وَالَّذِينَ إِذَا ذُكِّرُوا بِآيَاتِ رَبِّهِمْ لَمْ يَخِرُّوا عَلَيْهَا صُمًّا وَعُمْيَانًا |
Diyanet Meali: | Onlar, kendilerine Rabblerinin âyetleri hatırlatıldığı zaman, onlara kör ve sağır kesilmezler.* |
26:2 | تِلْكَ آيَاتُ الْكِتَابِ الْمُبِينِ |
Diyanet Meali: | Bunlar, apaçık Kitab’ın âyetleridir.* |
26:4 | إِنْ نَشَأْ نُنَزِّلْ عَلَيْهِمْ مِنَ السَّمَاءِ آيَةً فَظَلَّتْ أَعْنَاقُهُمْ لَهَا خَاضِعِينَ |
Diyanet Meali: | Biz dilesek, onlara gökten bir mucize indiririz de, ona boyun eğmek zorunda kalırlar.* |
26:8 | إِنَّ فِي ذَٰلِكَ لَآيَةً وَمَا كَانَ أَكْثَرُهُمْ مُؤْمِنِينَ |
Diyanet Meali: | Şüphesiz bunlarda (Allah’ın varlığına) bir delil vardır, ama onların çoğu inanmamaktadırlar.* |
26:15 | قَالَ كَلَّا فَاذْهَبَا بِآيَاتِنَا إِنَّا مَعَكُمْ مُسْتَمِعُونَ |
Diyanet Meali: | Allah dedi ki, “Hayır, korkma! Mucizelerimizle gidin. Çünkü biz sizinle beraberiz, (her şeyi) işitmekteyiz.”* |
26:67 | إِنَّ فِي ذَٰلِكَ لَآيَةً وَمَا كَانَ أَكْثَرُهُمْ مُؤْمِنِينَ |
Diyanet Meali: | Bunda şüphesiz bir ibret vardır. Ama pek çokları iman etmiş değillerdi.* |
26:103 | إِنَّ فِي ذَٰلِكَ لَآيَةً وَمَا كَانَ أَكْثَرُهُمْ مُؤْمِنِينَ |
Diyanet Meali: | Elbet bunda bir ibret vardır. Onların çoğu iman etmiş değillerdi.* |
26:121 | إِنَّ فِي ذَٰلِكَ لَآيَةً وَمَا كَانَ أَكْثَرُهُمْ مُؤْمِنِينَ |
Diyanet Meali: | Şüphesiz bunda bir ibret vardır. Onların çoğu ise iman etmiş değillerdir.* |
26:128 | أَتَبْنُونَ بِكُلِّ رِيعٍ آيَةً تَعْبَثُونَ |
Diyanet Meali: | “Siz her yüksek yere bir alamet bina yapıp boş şeylerle eğleniyor musunuz?”* |
26:139 | إِنَّ فِي ذَٰلِكَ لَآيَةً وَمَا كَانَ أَكْثَرُهُمْ مُؤْمِنِينَ |
Diyanet Meali: | Şüphesiz bunda bir ibret vardır. Onların çoğu ise iman etmiş değillerdir. |
26:154 | مَا أَنْتَ إِلَّا بَشَرٌ مِثْلُنَا فَأْتِ بِآيَةٍ إِنْ كُنْتَ مِنَ الصَّادِقِينَ |
Diyanet Meali: | “Sen de ancak bizim gibi bir beşersin. Eğer doğru söyleyenlerden isen haydi bize bir mucize getir.”* |
26:158 | إِنَّ فِي ذَٰلِكَ لَآيَةً وَمَا كَانَ أَكْثَرُهُمْ مُؤْمِنِينَ |
Diyanet Meali: | Şüphesiz bunda bir ibret vardır. Onların çoğu ise iman etmiş değillerdir. |
26:174 | إِنَّ فِي ذَٰلِكَ لَآيَةً وَمَا كَانَ أَكْثَرُهُمْ مُؤْمِنِينَ |
Diyanet Meali: | Şüphesiz bunda büyük bir ibret vardır. Onların çoğu ise iman etmiş değillerdir.* |
26:190 | إِنَّ فِي ذَٰلِكَ لَآيَةً وَمَا كَانَ أَكْثَرُهُمْ مُؤْمِنِينَ |
Diyanet Meali: | Şüphesiz bunda bir ibret vardır. Onların çoğu ise iman etmiş değillerdir.* |
26:197 | أَوَلَمْ يَكُنْ لَهُمْ آيَةً أَنْ يَعْلَمَهُ عُلَمَاءُ بَنِي إِسْرَائِيلَ |
Diyanet Meali: | İsrailoğulları bilginlerinin onu bilmesi, onlar (Mekke müşrikleri) için bir delil değil midir?* |
27:1 | طس تِلْكَ آيَاتُ الْقُرْآنِ وَكِتَابٍ مُبِينٍ |
Diyanet Meali: | Tâ-Sîn. Bunlar Kur’an’ın, apaçık bir kitabın âyetleridir.* |
27:12 | فِي تِسْعِ آيَاتٍ إِلَىٰ فِرْعَوْنَ وَقَوْمِهِ |
Diyanet Meali: | “(Elini koynuna sok); Firavun’a ve onun kavmine gönderilen dokuz mucizeden biri olarak, (kusursuz bembeyaz olarak çıksın).” |
27:13 | فَلَمَّا جَاءَتْهُمْ آيَاتُنَا مُبْصِرَةً قَالُوا هَٰذَا سِحْرٌ مُبِينٌ |
Diyanet Meali: | Nitekim âyetlerimiz kendilerine gerçeği gösterecek biçimde gelince, “Bu apaçık bir sihirdir” dediler.* |
27:52 | إِنَّ فِي ذَٰلِكَ لَآيَةً لِقَوْمٍ يَعْلَمُونَ |
Diyanet Meali: | Şüphesiz bunda bilen bir kavim için bir ibret vardır. |
27:81 | إِنْ تُسْمِعُ إِلَّا مَنْ يُؤْمِنُ بِآيَاتِنَا فَهُمْ مُسْلِمُونَ |
Diyanet Meali: | Ancak âyetlerimize inanıp da müslüman olmuş olanlara duyurabilirsin. |
27:82 | أَنَّ النَّاسَ كَانُوا بِآيَاتِنَا لَا يُوقِنُونَ |
Diyanet Meali: | (Kıyametin kopacağına dair o söz başlarına gelince, onlar için yerden kendilerine bir dâbbe çıkarırız. O, onlara) insanların âyetlerimize kesin olarak inanmadıklarını (söyler). |
27:83 | وَيَوْمَ نَحْشُرُ مِنْ كُلِّ أُمَّةٍ فَوْجًا مِمَّنْ يُكَذِّبُ بِآيَاتِنَا فَهُمْيُوزَعُونَ |
Diyanet Meali: | Her ümmetten âyetlerimizi yalanlayanlarından bir grubu toplayacağımız ve bunların (topluca hesap yerine) sevk edilecekleri günü hatırla.* |
27:84 | حَتَّىٰ إِذَا جَاءُوا قَالَ أَكَذَّبْتُمْ بِآيَاتِي وَلَمْ تُحِيطُوا بِهَا عِلْمًا |
Diyanet Meali: | Hesap yerine geldiklerinde Allah şöyle der: “Siz benim âyetlerimi, onları ilmen kavramamışken yalanladınız öyle mi?” |
27:86 | إِنَّ فِي ذَٰلِكَ لَآيَاتٍ لِقَوْمٍ يُؤْمِنُونَ |
Diyanet Meali: | Şüphesiz bunda inanan bir toplum için elbette (Allah varlığını gösteren) deliller vardır. |
27:93 | وَقُلِ الْحَمْدُ لِلَّهِ سَيُرِيكُمْ آيَاتِهِ فَتَعْرِفُونَهَا |
Diyanet Meali: | De ki: “Hamd Allah’a mahsustur. O, âyetlerini size gösterecek ve siz de onları tanıyacaksınız.” |
28:2 | تِلْكَ آيَاتُ الْكِتَابِ الْمُبِينِ |
Diyanet Meali: | Bunlar apaçık Kitab’ın âyetleridir.* |
28:35 | فَلَا يَصِلُونَ إِلَيْكُمَا بِآيَاتِنَا أَنْتُمَا وَمَنِ اتَّبَعَكُمَا الْغَالِبُونَ |
Diyanet Meali: | (Allah, “Seni kardeşinle destekleyeceğiz ve size bir iktidar vereceğiz de) âyetlerimiz sayesinde size (kötü bir amaçla) ulaşamayacaklar. Siz ve size uyanlar, galip gelecek olanlardır” (dedi). |
28:36 | فَلَمَّا جَاءَهُمْ مُوسَىٰ بِآيَاتِنَا بَيِّنَاتٍ قَالُوا مَا هَٰذَا اِلَّا سِحْرٌ مُفْتَرًى |
Diyanet Meali: | Mûsâ, onlara delillerimizi apaçık olarak getirince onlar, “Bu, ancak uydurulmuş bir sihirdir…” dediler. |
28:45 | وَمَا كُنْتَ ثَاوِيًا فِي أَهْلِ مَدْيَنَ تَتْلُو عَلَيْهِمْ آيَاتِنَا |
Diyanet Meali: | Sen Medyen halkı arasında yaşıyor değildin, âyetlerimizi onlardan okuyup öğreniyor da değildin. |
28:47 | لَوْلَا أَرْسَلْتَ إِلَيْنَا رَسُولًا فَنَتَّبِعَ آيَاتِكَ |
Diyanet Meali: | “(Ey Rabbimiz!) Bize bir Peygamber gönderseydin de âyetlerine uysaydık (ve mü’minlerden olsaydık.)” |
28:59 | وَمَا كَانَ رَبُّكَ مُهْلِكَ الْقُرٰى حَتَّىٰ يَبْعَثَ فِي أُمِّهَا رَسُولًا يَتْلُو عَلَيْهِمْ آيَاتِنَا |
Diyanet Meali: | Rabbin, ülkelerin merkezî yerlerine, kendilerine âyetlerimizi okuyan bir peygamber göndermedikçe oraları helâk edici değildir. |
28:87 | وَلَا يَصُدُّنَّكَ عَنْ آيَاتِ اللَّهِ بَعْدَ إِذْ أُنْزِلَتْ إِلَيْكَ |
Diyanet Meali: | Allah’ın âyetleri sana indirildikten sonra, sakın seni onlardan çevirmesinler. |
29:15 | فَأَنْجَيْنَاهُ وَأَصْحَابَ السَّفِينَةِ وَجَعَلْنَاهَا آيَةً لِلْعَالَمِينَ |
Diyanet Meali: | Biz de onu (Nûh’u) ve gemide bulunanları kurtardık ve bunu âlemlere bir ibret kıldık.* |
29:23 | وَالَّذِينَ كَفَرُوا بِآيَاتِ اللَّهِ وَلِقَائِهِ أُولَٰئِكَ يَئِسُوا مِنْ رَحْمَتِي |
Diyanet Meali: | Allah’ın âyetlerini ve O’na kavuşmayı inkâr edenler var ya; işte onlar benim rahmetimden ümit kesmişlerdir. |
29:24 | إِنَّ فِي ذَٰلِكَ لَآيَاتٍ لِقَوْمٍ يُؤْمِنُونَ |
Diyanet Meali: | Şüphesiz bunda inanan bir toplum için ibretler vardır. |
29:35 | وَلَقَدْ تَرَكْنَا مِنْهَا آيَةً بَيِّنَةً لِقَوْمٍ يَعْقِلُونَ |
Diyanet Meali: | Andolsun biz, aklını kullanacak bir kavm için o memleketten ibret alınacak apaçık bir delil bıraktık.* |
29:44 | إِنَّ فِي ذَٰلِكَ لَآيَةً لِلْمُؤْمِنِينَ |
Diyanet Meali: | İşte bunda inananlar için bir ibret vardır. |
29:47 | وَمَا يَجْحَدُ بِآيَاتِنَا إِلَّا الْكَافِرُونَ |
Diyanet Meali: | Bizim âyetlerimizi ancak kâfirler inkâr ederler. |
29:49 | بَلْ هُوَ آيَاتٌ بَيِّنَاتٌ فِي صُدُورِ الَّذِينَ أُوتُوا الْعِلْمَ |
Diyanet Meali: | Hayır, o, kendilerine ilim verilenlerin kalplerindeki apaçık âyetlerdir. |
29:49 | وَمَا يَجْحَدُ بِآيَاتِنَا إِلَّا الظَّالِمُونَ |
Diyanet Meali: | Bizim âyetlerimizi ancak zalimler inkâr eder. |
29:50 | وَقَالُوا لَوْلَا أُنْزِلَ عَلَيْهِ آيَاتٌ مِنْ رَبِّهِ |
Diyanet Meali: | Dediler ki: “Ona Rabbinden mucizeler indirilseydi ya!” |
29:50 | قُلْ إِنَّمَا الْآيَاتُ عِنْدَ اللَّهِ وَإِنَّمَا أَنَا نَذِيرٌ مُبِينٌ |
Diyanet Meali: | De ki: “Mucizeler ancak Allah katındadır ve ben ancak apaçık bir uyarıcıyım.” |
30:10 | ثُمَّ كَانَ عَاقِبَةَ الَّذِينَ أَسَاءُوا السُّوأَىٰ أَنْ كَذَّبُوا بِآيَاتِ اللَّهِ |
Diyanet Meali: | Sonra, Allah’ın âyetlerini yalanladıkları (ve onlarla alay etmekte oldukları) için, kötülük işleyenin sonu daha da kötü oldu. |
30:16 | وَأَمَّا الَّذِينَ كَفَرُوا وَكَذَّبُوا بِآيَاتِنَا وَلِقَاءِ الْآخِرَةِ فَأُولَٰئِكَ فِي الْعَذَابِ مُحْضَرُونَ |
Diyanet Meali: | İnkâr edip âyetlerimizi ve ahirete kavuşmayı yalanlayanlara gelince, işte onlar azabın içine atılacaklardır.* |
30:20 | وَمِنْ آيَاتِهِ أَنْ خَلَقَكُمْ مِنْ تُرَابٍ ثُمَّ إِذَا أَنْتُمْ بَشَرٌ تَنْتَشِرُونَ |
Diyanet Meali: | Sizi topraktan yaratması, O’nun (varlığının ve kudretinin) delillerindendir. Sonra bir de gördünüz ki siz beşer olmuş (çoğalıp) yayılıyorsunuz.* |
30:21 | وَمِنْ آيَاتِهِ أَنْ خَلَقَ لَكُمْ مِنْ أَنْفُسِكُمْ أَزْوَاجًا لِتَسْكُنُوا إِلَيْهَا |
Diyanet Meali: | Kendileri ile huzur bulasınız diye sizin için türünüzden eşler yaratması (ve aranızda bir sevgi ve merhamet var etmesi de) O’nun (varlığının ve kudretinin) delillerindendir. |
30:21 | إِنَّ فِي ذَٰلِكَ لَآيَاتٍ لِقَوْمٍ يَتَفَكَّرُونَ |
Diyanet Meali: | Şüphesiz bunda düşünen bir toplum için elbette ibretler vardır. |
30:22 | وَمِنْ آيَاتِهِ خَلْقُ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ وَاخْتِلَافُ أَلْسِنَتِكُمْ |
Diyanet Meali: | Göklerin ve yerin yaratılması, dillerinizin (ve renklerinizin) farklı olması da O’nun (varlığının ve kudretinin) delillerindendir. |
30:22 | إِنَّ فِي ذَٰلِكَ لَآيَاتٍ لِلْعَالِمِينَ |
Diyanet Meali: | Şüphesiz bunda bilenler için elbette ibretler vardır. |
30:23 | وَمِنْ آيَاتِهِ مَنَامُكُمْ بِاللَّيْلِ وَالنَّهَارِ وَابْتِغَاؤُكُمْ مِنْ فَضْلِهِ |
Diyanet Meali: | Geceleyin uyumanız ve gündüzün O’nun lütfundan istemeniz de O’nun (varlığının ve kudretinin) delillerindendir. |
30:23 | إِنَّ فِي ذَٰلِكَ لَآيَاتٍ لِقَوْمٍ يَسْمَعُونَ |
Diyanet Meali: | Şüphesiz bunda işiten bir toplum için ibretler vardır. |
30:24 | وَمِنْ آيَاتِهِ يُرِيكُمُ الْبَرْقَ خَوْفًا وَطَمَعًا |
Diyanet Meali: | Korku ve ümit kaynağı olarak şimşeği size göstermesi … O’nun (varlığının ve kudretinin) delillerindendir. |
30:24 | إِنَّ فِي ذَٰلِكَ لَآيَاتٍ لِقَوْمٍ يَعْقِلُونَ |
Diyanet Meali: | Şüphesiz bunda aklını kullanan bir toplum için elbette ibretler vardır. |
30:25 | وَمِنْ آيَاتِهِ أَنْ تَقُومَ السَّمَاءُ وَالْأَرْضُ بِأَمْرِهِ |
Diyanet Meali: | Emriyle göğün ve yerin (kendi düzenlerinde) durması da O’nun (varlığının ve kudretinin) delillerindendir. |
30:28 | كَذَٰلِكَ نُفَصِّلُ الْآيَاتِ لِقَوْمٍ يَعْقِلُونَ |
Diyanet Meali: | Düşünen bir topluluk için âyetleri böyle ayrı ayrı açıklıyoruz. |
30:37 | إِنَّ فِي ذَٰلِكَ لَآيَاتٍ لِقَوْمٍ يُؤْمِنُونَ |
Diyanet Meali: | Bunda inanan bir toplum için elbette ibretler vardır. |
30:46 | وَمِنْ آيَاتِهِ أَنْ يُرْسِلَ الرِّيَاحَ مُبَشِّرَاتٍ وَلِيُذِيقَكُمْ مِنْ رَحْمَتِهِ |
Diyanet Meali: | Rüzgârları, yağmurun müjdecileri olarak göndermesi, Allah’ın (varlık ve kudretinin) delillerindendir. O, bunu, size rahmetinden tattırmak … için yapar. |
30:53 | إِنْ تُسْمِعُ إِلَّا مَنْ يُؤْمِنُ بِآيَاتِنَا فَهُمْ مُسْلِمُونَ |
Diyanet Meali: | Sen, çağrını ancak âyetlerimize inanıp müslüman olan kimselere işittirebilirsin. |
30:58 | وَلَئِنْ جِئْتَهُمْ بِآيَةٍ لَيَقُولَنَّ الَّذِينَ كَفَرُوا إِنْ أَنْتُمْ إِلَّا مُبْطِلُونَ |
Diyanet Meali: | Andolsun, eğer sen onlara bir âyet getirsen, inkâr edenler mutlaka, “Siz ancak asılsız şeyler uyduranlarsınız” derler. |
31:2 | تِلْكَ آيَاتُ الْكِتَابِ الْحَكِيمِ |
Diyanet Meali: | Bunlar, hikmet dolu Kitab’ın âyetleridir.* |
31:7 | وَإِذَا تُتْلَىٰ عَلَيْهِ آيَاتُنَا وَلَّىٰ مُسْتَكْبِرًا كَأَنْ لَمْ يَسْمَعْهَا |
Diyanet Meali: | Ona âyetlerimiz okunduğu zaman; onları hiç işitmemiş gibi büyüklenerek arkasını döner. |
31:31 | أَلَمْ تَرَ أَنَّ الْفُلْكَ تَجْرِي فِي الْبَحْرِ بِنِعْمَتِ اللَّهِ لِيُرِيَكُمْ مِنْ آيَاتِهِ |
Diyanet Meali: | Görmedin mi ki, gemiler Allah’ın nimetiyle denizde akıp gitmektedir. Allah, bunu âyetlerinden bir kısmını size göstermek için yapmaktadır. |
31:31 | إِنَّ فِي ذَٰلِكَ لَآيَاتٍ لِكُلِّ صَبَّارٍ شَكُورٍ |
Diyanet Meali: | Şüphesiz ki bunda hakkıyla sabreden, hakkıyla şükreden herkes için ibretler vardır. |
31:32 | وَمَا يَجْحَدُ بِآيَاتِنَا إِلَّا كُلُّ خَتَّارٍ كَفُورٍ |
Diyanet Meali: | Bizim âyetlerimizi ise ancak son derece kaypak, son derece nankör olanlar inkâr eder. |
32:15 | إِنَّمَا يُؤْمِنُ بِآيَاتِنَا الَّذِينَ إِذَا ذُكِّرُوا بِهَا خَرُّوا سُجَّدًا |
Diyanet Meali: | Bizim âyetlerimize ancak, kendilerine bu âyetlerle öğüt verildiği zaman secdeye kapanan, (kibirlenmeksizin Rablerine hamd ederek tespih eden)ler inanırlar. |
32:22 | وَمَنْ أَظْلَمُ مِمَّنْ ذُكِّرَ بِآيَاتِ رَبِّهِ ثُمَّ أَعْرَضَ عَنْهَا |
Diyanet Meali: | Kim, Rabbinin âyetleri kendisine hatırlatıldıktan sonra onlardan yüz çevirenden daha zalimdir? |
32:24 | وَجَعَلْنَا مِنْهُمْ اَئِمَّةً يَهْدُونَ بِأَمْرِنَا لَمَّا صَبَرُوا وَكَانُوا بِآيَاتِنَا يُوقِنُونَ |
Diyanet Meali: | Sabredip âyetlerimize kesin olarak inandıkları zaman, içlerinden emrimizle doğru yola ileten önderler çıkardık.* |
32:26 | إِنَّ فِي ذَٰلِكَ لَآيَاتٍ أَفَلَا يَسْمَعُونَ |
Diyanet Meali: | Şüphesiz bunda ibretler vardır. Hâlâ duymayacaklar mı? |
33:34 | وَاذْكُرْنَ مَا يُتْلَىٰ فِي بُيُوتِكُنَّ مِنْ آيَاتِ اللَّهِ وَالْحِكْمَةِ |
Diyanet Meali: | Siz evlerinizde okunan Allah’ın âyetlerini ve hikmeti hatırlayın. |
34:5 | وَالَّذِينَ سَعَوْا فِي آيَاتِنَا مُعَاجِزِينَ أُولَٰئِكَ لَهُمْ عَذَابٌ مِنْ رِجْزٍ اَلِيمٌ |
Diyanet Meali: | Âyetlerimizi geçersiz kılmak için yarışırcasına çaba harcayanlar var ya; işte onlar için elem dolu, çok kötü bir azap vardır.* |
34:9 | إِنَّ فِي ذَٰلِكَ لَآيَةً لِكُلِّ عَبْدٍ مُنِيبٍ |
Diyanet Meali: | Bunda, Rabbine yönelen her kul için bir ibret vardır. |
34:15 | لَقَدْ كَانَ لِسَبَإٍ فِي مَسْكَنِهِمْ آيَةٌ |
Diyanet Meali: | Andolsun, Sebe’ halkı için kendi yurtlarında bir ibret vardı. |
34:19 | إِنَّ فِي ذَٰلِكَ لَآيَاتٍ لِكُلِّ صَبَّارٍ شَكُورٍ |
Diyanet Meali: | Şüphesiz ki bunda çok sabreden, çok şükreden herkes için ibretler vardır. |
34:38 | وَالَّذِينَ يَسْعَوْنَ فِي آيَاتِنَا مُعَاجِزِينَ أُولَٰئِكَ فِي الْعَذَابِ مُحْضَرُونَ |
Diyanet Meali: | Âyetlerimizi geçersiz kılmak için yarışanlar var ya, işte onlar azap için hazır bulundurulacaklar.* |
34:43 | وَإِذَا تُتْلَىٰ عَلَيْهِمْ آيَاتُنَا بَيِّنَاتٍ قَالُوا مَا هَٰذَا إِلَّا رَجُلٌ |
Diyanet Meali: | Âyetlerimiz apaçık bir şekilde onlara okunduğunda, “Bu sadece, (atalarınızın tapmakta olduğu şeylerden sizi alıkoymak isteyen) bir adamdır” dediler. |
36:33 | وَآيَةٌ لَهُمُ الْأَرْضُ الْمَيْتَةُ أَحْيَيْنَاهَا وَأَخْرَجْنَا مِنْهَا حَبًّا فَمِنْهُ يَأْكُلُونَ |
Diyanet Meali: | Ölü toprak onlar için bir delildir. Biz, onu diriltir ve ondan taneler çıkarırız da onlardan yerler.* |
36:37 | وَآيَةٌ لَهُمُ اللَّيْلُ نَسْلَخُ مِنْهُ النَّهَارَ فَإِذَا هُمْ مُظْلِمُونَ |
Diyanet Meali: | Gece de onlar için bir delildir. Gündüzü ondan çıkarırız, bir de bakarsın karanlık içinde kalmışlardır.* |
36:41 | وَآيَةٌ لَهُمْ أَنَّا حَمَلْنَا ذُرِّيَّتَهُمْ فِي الْفُلْكِ الْمَشْحُونِ |
Diyanet Meali: | Onların soylarını dolu gemide taşımamız da onlar için bir delildir.* |
36:46 | وَمَا تَأْتِيهِمْ مِنْ آيَةٍ مِنْ آيَاتِ رَبِّهِمْ إِلَّا كَانُوا عَنْهَا مُعْرِضِينَ |
Diyanet Meali: | Onlara Rablerinin âyetlerinden bir âyet gelmez ki ondan yüz çeviriyor olmasınlar.* |
36:46 | وَمَا تَأْتِيهِمْ مِنْ آيَةٍ مِنْ آيَاتِ رَبِّهِمْ إِلَّا كَانُوا عَنْهَا مُعْرِضِينَ |
Diyanet Meali: | Onlara Rablerinin âyetlerinden bir âyet gelmez ki ondan yüz çeviriyor olmasınlar.* |
37:14 | وَإِذَا رَأَوْا آيَةً يَسْتَسْخِرُونَ |
Diyanet Meali: | Bir mucize gördükleri zaman onu alaya alıyorlar.* |
38:29 | كِتَابٌ أَنْزَلْنَاهُ إِلَيْكَ مُبَارَكٌ لِيَدَّبَّرُوا آيَاتِهِ |
Diyanet Meali: | Bu Kur’an, âyetlerini düşünsünler (ve akıl sahipleri öğüt alsınlar) diye sana indirdiğimiz mübarek bir kitaptır. |
39:42 | إِنَّ فِي ذَٰلِكَ لَآيَاتٍ لِقَوْمٍ يَتَفَكَّرُونَ |
Diyanet Meali: | Şüphesiz bunda düşünen bir toplum için elbette ibretler vardır. |
39:52 | إِنَّ فِي ذَٰلِكَ لَآيَاتٍ لِقَوْمٍ يُؤْمِنُونَ |
Diyanet Meali: | Şüphesiz bunda inanan bir toplum için elbette ibretler vardır. |
39:59 | بَلَىٰ قَدْ جَاءَتْكَ آيَاتِي فَكَذَّبْتَ بِهَا وَاسْتَكْبَرْتَ وَكُنْتَ مِنَ الْكَافِرِينَ |
Diyanet Meali: | (Allah, şöyle diyecek:) “Hayır, öyle değil! Âyetlerim sana geldi de sen onları yalanladın, büyüklük tasladın ve inkârcılardan oldun.”* |
39:63 | وَالَّذِينَ كَفَرُوا بِآيَاتِ اللَّهِ أُولَٰئِكَ هُمُ الْخَاسِرُونَ |
Diyanet Meali: | Allah’ın âyetlerini inkâr edenler var ya, işte onlar ziyana uğrayanların ta kendileridir. |
39:71 | يَتْلُونَ عَلَيْكُمْ آيَاتِ رَبِّكُمْ وَيُنْذِرُونَكُمْ لِقَاءَ يَوْمِكُمْ هَٰذَا |
Diyanet Meali: | “(Size içinizden), Rabbinizin âyetlerini size okuyan ve bu gününüze kavuşacağınıza dair sizi uyaran (peygamberler gelmedi mi)?” |
40:4 | مَا يُجَادِلُ فِي آيَاتِ اللَّهِ إِلَّا الَّذِينَ كَفَرُوا |
Diyanet Meali: | Allah’ın âyetleri hakkında inkâr edenlerden başkası tartışmaya girişmez. |
40:13 | هُوَ الَّذِي يُرِيكُمْ آيَاتِهِ وَيُنَزِّلُ لَكُمْ مِنَ السَّمَاءِ رِزْقًا |
Diyanet Meali: | O, size âyetlerini gösteren, sizin için gökten bir rızık indirendir. |
40:23 | وَلَقَدْ أَرْسَلْنَا مُوسَىٰ بِآيَاتِنَا وَسُلْطَانٍ مُبِينٍ |
Diyanet Meali: | Andolsun ki biz Mûsâ’yı mucizelerimizle ve apaçık bir delille (Firavun’a, Hâmân’a ve Kârûn’a) gönderdik. |
40:35 | الَّذِينَ يُجَادِلُونَ فِي آيَاتِ اللَّهِ بِغَيْرِ سُلْطَانٍ أَتَاهُمْ |
Diyanet Meali: | Onlar kendilerine gelmiş hiçbir delil olmaksızın, Allah’ın âyetleri hakkında tartışan kimselerdir. |
40:56 | إِنَّ الَّذِينَ يُجَادِلُونَ فِي آيَاتِ اللَّهِ بِغَيْرِ سُلْطَانٍ أَتَاهُمْ |
Diyanet Meali: | Allah’ın âyetleri hakkında, kendilerine gelmiş bir delilleri olmaksızın tartışanlar var ya… |
40:63 | كَذَٰلِكَ يُؤْفَكُ الَّذِينَ كَانُوا بِآيَاتِ اللَّهِ يَجْحَدُونَ |
Diyanet Meali: | Allah’ın âyetlerini inkâr etmekte olanlar, işte böyle döndürülürler.* |
40:69 | أَلَمْ تَرَ إِلَى الَّذِينَ يُجَادِلُونَ فِي آيَاتِ اللَّهِ أَنَّىٰ يُصْرَفُونَ |
Diyanet Meali: | Allah’ın âyetleri hakkında tartışanları görmedin mi? Nasıl da döndürülüyorlar?* |
40:78 | وَمَا كَانَ لِرَسُولٍ أَنْ يَأْتِيَ بِآيَةٍ إِلَّا بِإِذْنِ اللَّهِ |
Diyanet Meali: | Hiçbir peygamber, Allah’ın izni olmadan bir mûcize getiremez. |
40:81 | وَيُرِيكُمْ آيَاتِهِ فَأَيَّ آيَاتِ اللَّهِ تُنْكِرُونَ |
Diyanet Meali: | Allah, size âyetlerini gösteriyor. Allah’ın hangi âyetlerini inkâr edersiniz?* |
40:81 | وَيُرِيكُمْ آيَاتِهِ فَأَيَّ آيَاتِ اللَّهِ تُنْكِرُونَ |
Diyanet Meali: | Allah, size âyetlerini gösteriyor. Allah’ın hangi âyetlerini inkâr edersiniz?* |
41:3 | كِتَابٌ فُصِّلَتْ آيَاتُهُ قُرْآنًا عَرَبِيًّا لِقَوْمٍ يَعْلَمُونَ |
Diyanet Meali: | Bu, bilen bir toplum için Arapça bir Kur’an olarak âyetleri genişçe açıklanmış bir kitaptır.* |
41:15 | هُوَ أَشَدُّ مِنْهُمْ قُوَّةً وَكَانُوا بِآيَاتِنَا يَجْحَدُونَ |
Diyanet Meali: | (Onlar, kendilerini yaratan Allah’ın) onlardan daha güçlü olduğunu (görmediler mi)? Onlar bizim âyetlerimizi inkâr ediyorlardı. |
41:28 | لَهُمْ فِيهَا دَارُ الْخُلْدِ جَزَاءً بِمَا كَانُوا بِآيَاتِنَا يَجْحَدُونَ |
Diyanet Meali: | Âyetlerimizi inkâr etmelerinin cezası olarak orada onlar için ebedîlik yurdu vardır. |
41:37 | وَمِنْ آيَاتِهِ اللَّيْلُ وَالنَّهَارُ وَالشَّمْسُ وَالْقَمَرُ |
Diyanet Meali: | Gece, gündüz, güneş ve ay Allah’ın varlığının delillerindendir. |
41:39 | وَمِنْ آيَاتِهِ أَنَّكَ تَرَى الْأَرْضَ خَاشِعَةً |
Diyanet Meali: | Allah’ın varlığının delillerinden biri de şudur: Sen yeryüzünü boynu bükük (kupkuru) görürsün. |
41:40 | إِنَّ الَّذِينَ يُلْحِدُونَ فِي آيَاتِنَا لَا يَخْفَوْنَ عَلَيْنَا |
Diyanet Meali: | Âyetlerimiz konusunda (yalanlama amacıyla) doğruluktan sapanlar bize gizli kalmaz. |
41:44 | وَلَوْ جَعَلْنَاهُ قُرْآنًا أَعْجَمِيًّا لَقَالُوا لَوْلَا فُصِّلَتْ آيَاتُهُ |
Diyanet Meali: | Eğer biz onu başka dilde bir Kur’an yapsaydık onlar mutlaka, “Onun âyetleri genişçe açıklanmalı değil miydi?” derlerdi. |
41:53 | سَنُرِيهِمْ آيَاتِنَا فِي الْآفَاقِ وَفِي أَنْفُسِهِمْ |
Diyanet Meali: | Varlığımızın delillerini, (kâinattaki uçsuz bucaksız) ufuklarda ve kendi nefislerinde onlara göstereceğiz… |
42:29 | وَمِنْ آيَاتِهِ خَلْقُ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ وَمَا بَثَّ فِيهِمَا مِنْ دَابَّةٍ |
Diyanet Meali: | Gökleri, yeri ve bu ikisi içinde yaydığı canlıları yaratması, O’nun varlığının delillerindendir. |
42:32 | وَمِنْ آيَاتِهِ الْجَوَارِ فِي الْبَحْرِ كَالْأَعْلَامِ |
Diyanet Meali: | Denizde dağlar gibi yüzen gemiler, O’nun varlığının delillerindendir.* |
42:33 | إِنَّ فِي ذَٰلِكَ لَآيَاتٍ لِكُلِّ صَبَّارٍ شَكُورٍ |
Diyanet Meali: | Elbette bunda çok sabreden, çok şükreden herkes için ibretler vardır. |
42:35 | وَيَعْلَمَ الَّذِينَ يُجَادِلُونَ فِي آيَاتِنَا مَا لَهُمْ مِنْ مَحِيصٍ |
Diyanet Meali: | Allah, böyle yapar ki, âyetlerimiz hakkında tartışanlar, kendileri için kaçacak bir yer olmadığını bilsinler.* |
43:46 | وَلَقَدْ أَرْسَلْنَا مُوسَىٰ بِآيَاتِنَا إِلَىٰ فِرْعَوْنَ وَمَلَئِهِ |
Diyanet Meali: | Andolsun, biz Mûsâ’yı mucizelerimizle Firavun’a ve ileri gelen adamlarına göndermiştik… |
43:47 | فَلَمَّا جَاءَهُمْ بِآيَاتِنَا إِذَا هُمْ مِنْهَا يَضْحَكُونَ |
Diyanet Meali: | (Mûsâ) mucizelerimizi kendilerine getirince, bir de bakmışsın, o mucizelere gülüyorlar!* |
43:48 | وَمَا نُرِيهِمْ مِنْ آيَةٍ إِلَّا هِيَ أَكْبَرُ مِنْ أُخْتِهَا |
Diyanet Meali: | Onlara gösterdiğimiz her bir mucize önceki benzerinden daha büyüktü. |
43:69 | الَّذِينَ آمَنُوا بِآيَاتِنَا وَكَانُوا مُسْلِمِينَ |
Diyanet Meali: | (Allah, şöyle der: “Ey) âyetlerimize iman eden ve müslüman olan (kullarım)!” |
44:33 | وَآتَيْنَاهُمْ مِنَ الْآيَاتِ مَا فِيهِ بَلَاءٌ مُبِينٌ |
Diyanet Meali: | Onlara, içinde açık bir imtihan bulunan mûcizeler verdik.* |
45:3 | إِنَّ فِي السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ لَآيَاتٍ لِلْمُؤْمِنِينَ |
Diyanet Meali: | Şüphesiz, göklerde ve yerde, inananlar için (Allah’ın varlığını ve birliğini gösteren) nice deliller vardır.* |
45:4 | وَفِي خَلْقِكُمْ وَمَا يَبُثُّ مِنْ دَابَّةٍ آيَاتٌ لِقَوْمٍ يُوقِنُونَ |
Diyanet Meali: | Sizin yaratılışınızda ve Allah’ın (yeryüzüne) yaydığı her bir canlıda da kesin olarak inanan bir toplum için elbette nice deliller vardır.* |
45:5 | وَتَصْرِيفِ الرِّيَاحِ آيَاتٌ لِقَوْمٍ يَعْقِلُونَ |
Diyanet Meali: | (Geceyle gündüzün birbiri ardınca gelişinde, Allah’ın gökten rızık indirip, onunla yeryüzünü ölümünden sonra diriltmesinde), rüzgârları evirip çevirmesinde aklını kullanan bir toplum için deliller vardır. |
45:6 | تِلْكَ آيَاتُ اللَّهِ نَتْلُوهَا عَلَيْكَ بِالْحَقِّ |
Diyanet Meali: | İşte bunlar, Allah’ın âyetleridir. Onları sana gerçek olarak okuyoruz. |
45:6 | فَبِأَيِّ حَدِيثٍ بَعْدَ اللَّهِ وَآيَاتِهِ يُؤْمِنُونَ |
Diyanet Meali: | Artık Allah’tan ve O’nun âyetlerinden sonra hangi söze inanacaklar? |
45:8 | يَسْمَعُ آيَاتِ اللَّهِ تُتْلَىٰ عَلَيْهِ ثُمَّ يُصِرُّ مُسْتَكْبِرًا كَاَنْ لَمْ يَسْمَعْهَا |
Diyanet Meali: | Kendisine Allah’ın âyetlerinin okunduğunu işitir de, sonra büyüklük taslayarak sanki onları hiç duymamış gibi direnir. |
45:9 | وَإِذَا عَلِمَ مِنْ آيَاتِنَا شَيْئًا اتَّخَذَهَا هُزُوًا |
Diyanet Meali: | Âyetlerimizden bir şey öğrenince onu alaya alır. |
45:11 | وَالَّذِينَ كَفَرُوا بِآيَاتِ رَبِّهِمْ لَهُمْ عَذَابٌ مِنْ رِجْزٍ أَلِيمٌ |
Diyanet Meali: | Rablerinin âyetlerini inkâr edenlere ise elem dolu çok kötü bir azap vardır. |
45:13 | إِنَّ فِي ذَٰلِكَ لَآيَاتٍ لِقَوْمٍ يَتَفَكَّرُونَ |
Diyanet Meali: | Elbette bunda düşünen bir toplum için deliller vardır. |
45:25 | وَإِذَا تُتْلَىٰ عَلَيْهِمْ آيَاتُنَا بَيِّنَاتٍ مَا كَانَ حُجَّتَهُمْ إِلَّا أَنْ قَالُوا ائْتُوا بِآبَائِنَا |
Diyanet Meali: | Onlara âyetlerimiz açıkça okunduğu zaman onların delilleri ancak, “(Doğru söyleyenler iseniz) babalarımızı getirin” demek oldu. |
45:31 | أَفَلَمْ تَكُنْ آيَاتِي تُتْلَىٰ عَلَيْكُمْ فَاسْتَكْبَرْتُمْ وَكُنْتُمْ قَوْمًا مُجْرِمِينَ |
Diyanet Meali: | “Âyetlerim size okunmuştu da sizler büyüklük taslamış ve günahkâr bir kavim olmuş değil miydiniz?” |
45:35 | ذَٰلِكُمْ بِأَنَّكُمُ اتَّخَذْتُمْ آيَاتِ اللَّهِ هُزُوًا |
Diyanet Meali: | “Bunun sebebi, Allah’ın âyetlerini alaya almanız (ve dünya hayatının sizi aldatması)dır.” |
46:7 | وَإِذَا تُتْلَىٰ عَلَيْهِمْ آيَاتُنَا بَيِّنَاتٍ قَالَ الَّذِينَ كَفَرُوا لِلْحَقِّ لَمَّا جَاءَهُمْ هَٰذَا سِحْرٌ مُبِينٌ |
Diyanet Meali: | Âyetlerimiz onlara açıkça okunduğu zaman, o küfredenler kendilerine geldiğinde Hak (kitap Kur’an) için, düşünmeden “Bu, apaçık bir büyüdür” dediler.* |
46:26 | إِذْ كَانُوا يَجْحَدُونَ بِآيَاتِ اللَّهِ وَحَاقَ بِهِمْ مَا كَانُوا بِهِ يَسْتَهْزِئُونَ |
Diyanet Meali: | Çünkü Allah’ın âyetlerini inkâr ediyorlardı. Alaya aldıkları şey onları kuşattı. |
46:27 | وَصَرَّفْنَا الْآيَاتِ لَعَلَّهُمْ يَرْجِعُونَ |
Diyanet Meali: | (Doğru yola) dönsünler diye âyetleri tekrar tekrar açıkladık. |
48:20 | وَلِتَكُونَ آيَةً لِلْمُؤْمِنِينَ وَيَهْدِيَكُمْ صِرَاطًا مُسْتَقِيمًا |
Diyanet Meali: | (Allah, böyle yaptı) ki, bunlar mü’minler için bir delil olsun, sizi de doğru bir yola iletsin. |
51:20 | وَفِي الْأَرْضِ آيَاتٌ لِلْمُوقِنِينَ |
Diyanet Meali: | Kesin olarak inananlar için yeryüzünde (ve kendi nefislerinizde) birçok alametler vardır.* |
51:37 | وَتَرَكْنَا فِيهَا آيَةً لِلَّذِينَ يَخَافُونَ الْعَذَابَ الْأَلِيمَ |
Diyanet Meali: | Orada, elem dolu azaptan korkacaklar için bir ibret bıraktık.* |
53:18 | لَقَدْ رَأَىٰ مِنْ آيَاتِ رَبِّهِ الْكُبْرَىٰ |
Diyanet Meali: | Andolsun, o, Rabbinin en büyük alametlerinden bir kısmını gördü.* |
54:2 | وَإِنْ يَرَوْا آيَةً يُعْرِضُوا وَيَقُولُوا سِحْرٌ مُسْتَمِرٌّ |
Diyanet Meali: | Onlar bir mucize görseler yüz çevirirler ve “Süregelen bir sihirdir” derler.* |
54:15 | وَلَقَدْ تَرَكْنَاهَا آيَةً فَهَلْ مِنْ مُدَّكِرٍ |
Diyanet Meali: | Andolsun, biz onu (tufan olayını) bir ibret olarak bıraktık. Var mı düşünüp öğüt alan?* |
54:42 | كَذَّبُوا بِآيَاتِنَا كُلِّهَا فَأَخَذْنَاهُمْ أَخْذَ عَزِيزٍ مُقْتَدِرٍ |
Diyanet Meali: | Bütün âyetlerimizi yalanladılar. Biz de onları mutlak güç ve iktidar sahibinin yakalaması gibi yakaladık.* |
57:9 | هُوَ الَّذِي يُنَزِّلُ عَلَىٰ عَبْدِهِ آيَاتٍ بَيِّنَاتٍ |
Diyanet Meali: | O, (sizi karanlıklardan aydınlığa çıkarmak için) kulu Muhammed’e apaçık âyetler indirendir. |
57:17 | قَدْ بَيَّنَّا لَكُمُ الْآيَاتِ لَعَلَّكُمْ تَعْقِلُونَ |
Diyanet Meali: | Düşünesiniz diye gerçekten, size âyetleri açıkladık. |
57:19 | وَالَّذِينَ كَفَرُوا وَكَذَّبُوا بِآيَاتِنَا أُولَٰئِكَ أَصْحَابُ الْجَحِيمِ |
Diyanet Meali: | İnkâr edip âyetlerimizi yalanlayanlara gelince; işte onlar cehennemliklerdir. |
58:5 | وَقَدْ أَنْزَلْنَا آيَاتٍ بَيِّنَاتٍ وَلِلْكَافِرِينَ عَذَابٌ مُهِينٌ |
Diyanet Meali: | Oysa biz apaçık âyetler indirdik. Kâfirler için alçaltıcı bir azap vardır. |
62:2 | يَتْلُو عَلَيْهِمْ آيَاتِهِ وَيُزَكِّيهِمْ وَيُعَلِّمُهُمُ الْكِتَابَ وَالْحِكْمَةَ |
Diyanet Meali: | (O, ümmîlere, içlerinden), kendilerine âyetlerini okuyan, onları temizleyen, onlara kitabı ve hikmeti öğreten (bir peygamber gönderendir). |
62:5 | بِئْسَ مَثَلُ الْقَوْمِ الَّذِينَ كَذَّبُوا بِآيَاتِ اللَّهِ |
Diyanet Meali: | Allah’ın âyetlerini inkâr eden topluluğun hâli ne kötüdür! |
64:10 | وَالَّذِينَ كَفَرُوا وَكَذَّبُوا بِآيَاتِنَا أُولَٰئِكَ أَصْحَابُ النَّارِ |
Diyanet Meali: | İnkâr eden ve âyetlerimizi yalanlayanlara gelince, işte onlar, (içinde ebedî kalmak üzere) cehennemliklerdir. |
65:11 | رَسُولًا يَتْلُو عَلَيْكُمْ آيَاتِ اللَّهِ مُبَيِّنَاتٍ |
Diyanet Meali: | (İman edip salih amel işleyenleri, karanlıklardan aydınlığa çıkarmak için) size Allah’ın apaçık âyetlerini okuyan bir peygamber gönderdi. |
68:15 | إِذَا تُتْلَىٰ عَلَيْهِ آيَاتُنَا قَالَ أَسَاطِيرُ الْأَوَّلِينَ |
Diyanet Meali: | Âyetlerimiz kendisine okunduğu zaman, “Öncekilerin masalları!” der.* |
74:16 | كَلَّا إِنَّهُ كَانَ لِآيَاتِنَا عَنِيدًا |
Diyanet Meali: | Hayır, umduğu gibi olmayacak. Çünkü o, bizim âyetlerimize karşı inatçıdır.* |
78:28 | وَكَذَّبُوا بِآيَاتِنَا كِذَّابًا |
Diyanet Meali: | Âyetlerimizi de alabildiğine yalanlamışlardı.* |
79:20 | فَأَرَاهُ الْآيَةَ الْكُبْرَىٰ |
Diyanet Meali: | Derken Mûsâ ona en büyük mucizeyi gösterdi.* |
83:13 | إِذَا تُتْلَىٰ عَلَيْهِ آيَاتُنَا قَالَ أَسَاطِيرُ الْأَوَّلِينَ |
Diyanet Meali: | Ona âyetlerimiz okununca, “Eskilerin masalları” der.* |
90:19 | وَالَّذِينَ كَفَرُوا بِآيَاتِنَا هُمْ أَصْحَابُ الْمَشْأَمَةِ |
Diyanet Meali: | Âyetlerimizi inkâr edenler ise; kötülüğe batmış kimselerdir.* |