KÖK HARFLER: م ن ن
ANLAM:
مَنَّ : Birisine bir lütufta bulunmak. Başa kakmak. (Zıt anlamlı.)
AÇIKLAMA:
xx
DİĞER BAZI TÜREVLER:
مَنٌّ : Lütuf; hayır; ihsan; başa kakma; suçlama; armağan; zayıflık.
KUR’ÂN’DA GEÇEN TÜREVLERİ:
Aşağıdaki tabloda Kur’ân’da geçen ve bu kökten gelen kelime türevleri, bunların gramatik adlandırılışları, Kur’ân’da kaç kere geçmiş olduğu belirtilmiş ve örnek bir ayet için, sûre/âyet numarası verilmiştir.
Tür | Adet | Anlam | Örnek | |
مَنَّ | fiil-I | 16 | Nimetlendirdi, başa kaktı, kesti | 3/164 |
مَنٌّ | isim | 6 | Kudret helvası, minnet, fıdye almaksızın serbest bırakma | 2/57 |
مَمْنُونٌ | isim | 4 | Zayıf; kesilmiş; kuvvetli | 68/3 |
مَنُونٌ | isim | 1 | Zaman, ölüm | 52/30 |
Toplam | 27 |
BENZERLİKLER VE FARKLILIKLAR:
Kök Harflerinin Yer Değişimi
Benzer Manada Kelimeler
- مَنَّ
- مَنٌّ
- مَنُونٌ (a)
- مَنُونٌ (b)
Zıt Manada Kelimeler
TÜRKÇEYE GEÇEN KELİMELER:
Aşağıdaki tabloda bu kökten Türkçeye geçmiş olan kelimeler, bunların Arapça yazılışları, Türkçe anlamları verilmiştir. Bu kelimelerin bazılarına günümüz Türkçesinde pek rastlanmaz. Daha çok Osmanlıca metinlerde görülmektedir.
Menn | مَنّ | Kudret helvası. Nimet vermek. İyilik etmek. Minnet. | |
Menûn | مَنُون | Kesmek. Vakit, zaman, ömür vs kesen. | |
Memnûn | مَمْنُون | Hoşnud. Razı. Minnet altında bulunan. | |
Memnûniyyet | مَمْنُونِيَّة | Memnun olma, sevinç duyma, sevinme. | |
Mennân | مَنَّان | Çok ihsan eden, veren. | |
Minnet | مِنَّة | İyiliğe karşı duyulan şükür hissi. | Çoğulu: Minen |
İmtinân | اِمْتِنَان | Birisine yaptığı ihsan ve iyiliği başına kakmak. |
ÂYETLER:
DİKKAT! İncelediğimiz kökten gelen kelimeleri, Kur’an-ı Kerim’deki yerlerinde, yakın çevresindeki kelimelerle ilişkilerini gösterecek şekilde listeliyoruz. Uzun ayetlerin sadece bir bölümünü ele aldık. Bazı ayetlerin sadece bir kısmını gördüğümüz için, ayetler hakkında yanlış bir hüküm verilmemesi gerekir. Tamamını ele aldığımız ayetlerin meallerinin sonuna bir yıldız (*) işareti konmuştur.
مَنَّ : Fiil-I.
3:164 | لَقَدْ مَنَّ اللَّهُ عَلَى الْمُؤْمِنِينَ إِذْ بَعَثَ فِيهِمْ رَسُولًا مِنْ أَنْفُسِهِمْ |
Diyanet Meali: | Andolsun, Allah, mü’minlere kendi içlerinden bir peygamber göndermekle büyük bir lütufta bulunmuştur. |
4:94 | كَذَٰلِكَ كُنْتُمْ مِنْ قَبْلُ فَمَنَّ اللَّهُ عَلَيْكُمْ فَتَبَيَّنُوا |
Diyanet Meali: | Daha önce siz de öyle idiniz de Allah size lütufta bulundu (müslüman oldunuz). Onun için iyice araştırın. |
6:53 | أَهَٰؤُلَاءِ مَنَّ اللَّهُ عَلَيْهِمْ مِنْ بَيْنِنَا |
Diyanet Meali: | “Allah, aramızdan şu adamları mı iman nimetine lâyık gördü?” |
12:90 | قَالَ أَنَا يُوسُفُ وَهَٰذَا أَخِي قَدْ مَنَّ اللَّهُ عَلَيْنَا |
Diyanet Meali: | O da, “Ben Yûsuf’um, bu da kardeşim. Allah, bize iyilikte bulundu.” dedi. |
14:11 | وَلَٰكِنَّ اللَّهَ يَمُنُّ عَلَىٰ مَنْ يَشَاءُ مِنْ عِبَادِهِ |
Diyanet Meali: | Fakat Allah, kullarından dilediğine (peygamberlik) nimetini bahşeder. |
20:37 | وَلَقَدْ مَنَنَّا عَلَيْكَ مَرَّةً أُخْرَىٰ |
Diyanet Meali: | “Andolsun, biz sana bir kere daha iyilikte bulunmuştuk.” * |
26:22 | وَتِلْكَ نِعْمَةٌ تَمُنُّهَا عَلَيَّ أَنْ عَبَّدْتَ بَنِي إِسْرَائِيلَ |
Diyanet Meali: | “Senin başıma kaktığın bu nimet (gerçekte) İsrailoğullarını köleleştirmen(in neticesi)dir.” * |
28:5 | وَنُرِيدُ أَنْ نَمُنَّ عَلَى الَّذِينَ اسْتُضْعِفُوا فِي الْأَرْضِ |
Diyanet Meali: | Biz ise, istiyorduk ki yeryüzünde ezilmekte olanlara lütufta bulunalım. |
28:82 | لَوْلَا أَنْ مَنَّ اللَّهُ عَلَيْنَا لَخَسَفَ بِنَا |
Diyanet Meali: | “Allah, bize lütfetmiş olmasaydı, bizi de yerin dibine geçirirdi.” |
37:114 | وَلَقَدْ مَنَنَّا عَلَىٰ مُوسَىٰ وَهَارُونَ |
Diyanet Meali: | Andolsun, biz Mûsâ’ya ve Hârûn’a da lütufta bulunduk. * |
38:39 | هَٰذَا عَطَاؤُنَا فَامْنُنْ أَوْ أَمْسِكْ بِغَيْرِ حِسَابٍ |
Diyanet Meali: | “İşte bu bizim ihsanımızdır. Artık sen de (istediğine) hesapsızca ver yahut verme” dedik. * |
49:17 | يَمُنُّونَ عَلَيْكَ أَنْ أَسْلَمُوا قُلْ لَا تَمُنُّوا عَلَيَّ إِسْلَامَكُمْ |
Diyanet Meali: | Müslüman olmalarını bir lütufta bulunmuş gibi sana hatırlatıyorlar. De ki: “Müslüman olmanızı bir lütuf gibi bana hatırlatıp durmayın.” |
49:17 | يَمُنُّونَ عَلَيْكَ أَنْ أَسْلَمُوا قُلْ لَا تَمُنُّوا عَلَيَّ إِسْلَامَكُمْ |
Diyanet Meali: | Müslüman olmalarını bir lütufta bulunmuş gibi sana hatırlatıyorlar. De ki: “Müslüman olmanızı bir lütuf gibi bana hatırlatıp durmayın.” |
49:17 | بَلِ اللَّهُ يَمُنُّ عَلَيْكُمْ أَنْ هَدَاكُمْ لِلْإِيمَانِ إِنْ كُنْتُمْ صَادِقِينَ |
Diyanet Meali: | Tam tersine eğer doğru kimselerseniz sizi imana erdirmesinden dolayı Allah size lütufta bulunmuş oluyor.” |
52:27 | فَمَنَّ اللَّهُ عَلَيْنَا وَوَقَانَا عَذَابَ السَّمُومِ |
Diyanet Meali: | “Allah da bize lütfetti ve bizi iliklere işleyen cehennem azabından korudu.” * |
74:6 | وَلَا تَمْنُنْ تَسْتَكْثِرُ |
Diyanet Meali: | İyiliği, daha fazlasını bekleyerek (bir kazanç elde etmek için) yapma. * |
مَنٌّ : İsim.
2:57 | وَظَلَّلْنَا عَلَيْكُمُ الْغَمَامَ وَأَنْزَلْنَا عَلَيْكُمُ الْمَنَّ وَالسَّلْوَىٰ |
Diyanet Meali: | Bulutu üstünüze gölge yaptık. Size, kudret helvası ile bıldırcın indirdik. |
2:262 | الَّذِينَ يُنْفِقُونَ أَمْوَالَهُمْ فِي سَبِيلِ اللَّهِ ثُمَّ لَا يُتْبِعُونَ مَا أَنْفَقُوا مَنًّا وَلَا أَذًى لَهُمْ أَجْرُهُمْ عِنْدَ رَبِّهِمْ |
Diyanet Meali: | Mallarını Allah yolunda harcayan, sonra da harcadıklarının peşinden (bunları) başa kakmayan ve gönül incitmeyenlerin, Rab’leri katında mükâfatları vardır. |
2:264 | يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا لَا تُبْطِلُوا صَدَقَاتِكُمْ بِالْمَنِّ وَالْأَذَىٰ |
Diyanet Meali: | Ey iman edenler! Sadakalarınızı başa kakmak ve gönül kırmak suretiyle boşa çıkarmayın. |
7:160 | وَظَلَّلْنَا عَلَيْهِمُ الْغَمَامَ وَأَنْزَلْنَا عَلَيْهِمُ الْمَنَّ وَالسَّلْوَىٰ |
Diyanet Meali: | Üzerlerine bulutu da gölgelik yaptık ve onlara kudret helvası ve bıldırcın indirdik. |
20:80 | وَوَاعَدْنَاكُمْ جَانِبَ الطُّورِ الْأَيْمَنَ وَنَزَّلْنَا عَلَيْكُمُ الْمَنَّ وَالسَّلْوَىٰ |
Diyanet Meali: | “Size Tûr’un sağ yanını va’dettik ve size kudret helvası ile bıldırcın indirdik.” |
47:4 | حَتَّىٰ إِذَا أَثْخَنْتُمُوهُمْ فَشُدُّوا الْوَثَاقَ فَإِمَّا مَنًّا بَعْدُ وَإِمَّا فِدَاءً |
Diyanet Meali: | Nihayet onları çökertip etkisiz hâle getirdiğinizde bağı sıkı bağlayın (sağ kalanlarını esir alın). Artık bundan sonra (esirleri) ya karşılıksız ya da fidye karşılığı salıverin. |
مَمْنُونٌ : İsim. İsm-i Mef’ûl.
41:8 | إِنَّ الَّذِينَ آمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ لَهُمْ أَجْرٌ غَيْرُ مَمْنُونٍ |
Diyanet Meali: | Şüphesiz iman edip salih ameller işleyenler için ise kesintisiz bir mükâfat vardır. * |
68:3 | وَإِنَّ لَكَ لَأَجْرًا غَيْرَ مَمْنُونٍ |
Diyanet Meali: | Şüphesiz sana tükenmez bir mükâfat vardır. * |
84:25 | إِلَّا الَّذِينَ آمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ لَهُمْ أَجْرٌ غَيْرُ مَمْنُونٍ |
Diyanet Meali: | Ancak iman edip de sâlih ameller işleyenler başka. Onlar için, bitmez tükenmez bir mükâfat vardır. * |
95:6 | إِلَّا الَّذِينَ آمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ فَلَهُمْ أَجْرٌ غَيْرُ مَمْنُونٍ |
Diyanet Meali: | Ancak, iman edip salih ameller işleyenler başka. Onlar için devamlı bir mükâfat vardır. * |
مَنُونٌ : İsim.
52:30 | أَمْ يَقُولُونَ شَاعِرٌ نَتَرَبَّصُ بِهِ رَيْبَ الْمَنُونِ |
Diyanet Meali: | Yoksa onlar, “O bir şairdir; onun, zamanın felaketlerine uğramasını bekliyoruz” mu diyorlar? * |