KÖK HARFLER: م ل ك
ANLAM:
مَلَكَ : Sahip olmak. Zapt etmek, gücü yetmek. Hüküm ve söz sahibi olmak.
AÇIKLAMA:
xx
DİĞER BAZI TÜREVLER:
مَلَكَ (geniş zaman يَمْلِكُ mastar isim مَلَكٌ ve مُلْكٌ ve مِلْكٌ):
مَلَكَهُ : O şeye haizdi ya da o şeye sahipti; o şey üzerinde yetkiyi kullanıyordu.
مَلَكَتْ يَمِينُهُ : Eli altında olmak, sahip olmak.
مَلَكٌ ya da مُلْكٌ : Hükümranlık; egemenlik; krallık; hakimiyet; melekut; sahiplik; mülkiyet hakkı; yetki; yönetim.
مَلْكٌ : Tasarruf, iktidar.
مَلَكٌ : Melek. Lâtif, nurani cisimlere sahip olup istedikleri suretlere girebilen ruh ve akıl sahibi mahlûklar. Her biri çeşitli vazifelerle vazifelendirilmişlerdir. Peygamberlere vahyi taşımak, ibadette bulunmak, emrolunan işleri infaz etmek, âlemin tedbir ve tanziminde çalıştırılmak gibi (çoğulu: مَلٰائِكَةٌ).
مَلِكٌ : Kral. Melik, sultan, hükümdar (çoğul hali مُلُوكٌ). Melik, Allah’ın isimlerindendir: Mülkünde istediği gibi tasarruf eden, her şeye hükmedebilen.
مَالِكٌ : Sahip veya malik. Cehenneme bakan meleklerden birinin adı.
مَالِكِ يَوْمِ الدِّينِ : Hesap gününün Malik’i/Sahibi (1:4).
مَلَكُوتٌ : Melekut, hükümranlık. Azim mülkiyet, muhteşem saltanat, idare ve hâkimiyet altında tutulan, (eşyanın) iç yüzü.
مَلَكُوتُ السَّمَاوَاتِ وَالاَرْضِ : Göklerin ve yerin acayip nizamı.
مَلِيكٌ : Hükümdar. Melik.
مَمْلُوكٌ : Bir köle, bir esir. Mülk edinilen köle.
KUR’ÂN’DA GEÇEN TÜREVLERİ:
Aşağıdaki tabloda Kur’ân’da geçen ve bu kökten gelen kelime türevleri, bunların gramatik adlandırılışları, Kur’ân’da kaç kere geçmiş olduğu belirtilmiş ve örnek bir ayet için, sûre/âyet numarası verilmiştir.
Tür | Adet | Anlam | Örnek | Açıklama | |
مَلَكَ | fiil-I | 44 | Sahip oldu | 4/3 | |
مَلْكٌ | isim | 1 | Tasarruf, iktidar | 20/87 | |
مُلْكٌ | isim | 48 | Saltanat, hükümdarlık, mülk, mülkiyet | 24/42 | |
مَلِكٌ | isim | 15 | Melik, sultan, hükümdar | 18/79 | |
مَليِكٌ | isim | 1 | Melik | 54/55 | |
مَالِكٌ | isim | 3 | Tasarruf sahibi, mülk sahibi | 1/4 | |
مَالِكٌ | özel isim | 1 | Mâlik (Cehennem bekçisi, görevli melek) | 43/77 | |
مَمْلُوكٌ | isim | 1 | Memluk: Mülk edinilen köle | 16/75 | |
مَلَكُوتٌ | isim | 4 | Azim, mülkiyet | 6/75 | |
مَلَكٌ | isim | 88 | Melek | 6/8 | Çoğul: مَلَائِكَةٌ |
Toplam | 206 |
BENZERLİKLER VE FARKLILIKLAR:
Kök Harflerinin Yer Değişimi
Mahreci Benzeyen Kökler
Benzer Manada Kelimeler
- مَلَكَ (a)
- مَلَكَ (b)
- مُلْكٌ (a)
- مُلْكٌ (b)
- مَالٌ > bak: م و ل
- مِلْكٌ (a)
- مِلْكٌ (b)
- مَالٌ > bak: م و ل
- مَلَكَةٌ
- مَوْهِبَةٌ > bak: و ه ب
- مَمْلُوكٌ
Zıt Manada Kelimeler
- مَلَكَ (a)
- مَلَكَ (b)
- مُلْكٌ
- مَمْلُوكٌ
AÇIKLAMA:
MELİK ile SULTÂN kelimeleri arasındaki fark, (Mülk ve Sultan kelimeleri arasında)
( م ل ك – س ل ط )
Sultân, büyük kalabalıkları ya da küçük toplulukları zorla elinde tutma kuvveti ve bu kuvvete sahip olan kişi demektir. Bir beldenin emîri için, sultânu’l beledidenildiği halde,meliku’l beledidenilmez. Çünkü melik, güç ve hükümranlığı geniş olan kimsedir. Mülk de, “çok sayıda varlık üzerinde yönetim ve tasarruf gücü” anlamına gelir. Sultan ise, “çok olsun, az olsun bir takım varlıklar üzerindeki yönetim ve tasarruf gücü” anlamına gelir (Farklar Sözlüğü 273) Bknz: ( س ل ط )
‘ABD ile MEMLÛK kelimeleri arasındaki fark
( ع ب د – م ل ك )
Her ‘abd “memlûk”tur; oysa her memlûk “‘abd” değildir. Çünkü mal ve eşya, mülk edinilmiş olmaları bakımından memlûk olabilirler. Oysa bunlar, ‘abd (köle/cariye) değildirler. ‘Abd, “akleder türden bir memlûk”tur; çocuk ve akıl hastası olan da bu kapsama girer. Allah’ın ‘ibâdı (kulları), “melekler, insanlar ve cinler”dir. (Farklar Sözlüğü 325) Bknz: ( ع ب د )
TÜRKÇEYE GEÇEN KELİMELER:
Aşağıdaki tabloda bu kökten Türkçeye geçmiş olan kelimeler, bunların Arapça yazılışları, Türkçe anlamları verilmiştir. Bu kelimelerin bazılarına günümüz Türkçesinde pek rastlanmaz. Daha çok Osmanlıca metinlerde görülmektedir.
Mülk | مُلْك | Mal. Yer. Bina. Hükum ile bir şeyin zabt ve tasarrufu. İzzet, azamet, şevket. | |
Melk | مَلْك | Kuvvet, iktidar. | |
Melek | مَلَك | Melek. | Çoğulu: Melâike |
Melik | مَلِك | Mülk ve melekut sahibi. Padişah. Mutasarrıf. | Çoğulu: Mülûk |
Melîk | مَلِيك | Hakim-i mutlak. Hükümdar. | Müennesi: Melîke |
Mâlik | مَالِك | Sahip. | |
Mâlikî | مَالِكِى | İslamiyette dört Sünni mezhepten biri. | |
Mâlikâne | ——— | Geniş bir alana kurulmuş, büyük ve gösterişli ev, yurtluk. | |
Meleke | مَلَكَة | Tekrar tekrar yapılan bir iş veya tecrübeden sonra hasıl olan bilgi ve meharet. Yatkınlık, yordam. | |
Melekût | مَلَكُوت | Hükümdarlık. Saltanat. Ruhların ve meleklerin alemi. | |
Mülkiyet | مُلْكِيَة | Mülk sahipliği. | |
Memleket | مَمْلَكَة | Bir devletin toprağı, ülke, yurt. | Çoğulu: Memâlik |
Memlûk | مَمْلُوك | Köle. Kul. Esir. | |
Emlâk | أَمْلَاك | Mülkler. | |
Temlîk | تَمْلِيك | Mal sahibi etmek. Birine mülkü kazandırmak, sahib etmek. | |
İmlâk | إِمْلَاك | Mülk sahibi olmak. | |
Temellük | تَمَلُّك | Mülk edinmek. | |
Mütemellik | مُتَمَلِّك | Mülk edinen. | |
Temâlük | تَمَالُك | Nefsini zaptetme. Kendine hakim olma. | |
Mütemâlik | مُتَمَالِك | Kendini tutan, nefsine hakim olan. | |
İstimlâk | اِسْتِمْلَاك | Kamulaştırma. | |
Müstemleke | مُسْتَمْلَكَة | Başka bir devletin idaresi altında bulunan memleket. Hicret etmişlerle iskan edilmiş yerler. Sömürge. | |
Mamelek | مَامَلَكَ | Mal varlığı. |
Mamelek kelimesi, “sahip olduğu şey(ler)” anlamına gelen mâ meleke (ما ملك) deyiminden gelmektedir. (Nişanyan Sözlük)
Malikane kelimesi, “mülk sahibi” anlamına gelen mâlik (مالك) kelimesine, “-âne” eki getirilerek türetilmiştir. Arapça isimden Farsça kurala göre yapılan zarf iken geç dönem Osmanlıcada isim anlamı kazanmıştır. (Nişanyan Sözlük)
ÂYETLER:
DİKKAT! İncelediğimiz kökten gelen kelimeleri, Kur’an-ı Kerim’deki yerlerinde, yakın çevresindeki kelimelerle ilişkilerini gösterecek şekilde listeliyoruz. Uzun ayetlerin sadece bir bölümünü ele aldık. Bazı ayetlerin sadece bir kısmını gördüğümüz için, ayetler hakkında yanlış bir hüküm verilmemesi gerekir. Tamamını ele aldığımız ayetlerin meallerinin sonuna bir yıldız (*) işareti konmuştur.
مَلَكَ : Fiil-I.
4:3 | فَإِنْ خِفْتُمْ أَلَّا تَعْدِلُوا فَوَاحِدَةً أَوْ مَا مَلَكَتْ أَيْمَانُكُمْ |
Diyanet Meali: | Eğer (o kadınlar arasında da) adaletli davranmayacağınızdan korkarsanız, o taktirde bir tane alın veya sahip olduğunuz (cariyeler) ile yetinin. |
4:24 | وَالْمُحْصَنَاتُ مِنَ النِّسَاءِ إِلَّا مَا مَلَكَتْ أَيْمَانُكُمْ |
Diyanet Meali: | (Savaş esiri olarak) sahip olduklarınız hariç, evli kadınlar (da size) haram kılındı. |
4:25 | فَمِنْ مَا مَلَكَتْ أَيْمَانُكُمْ مِنْ فَتَيَاتِكُمُ الْمُؤْمِنَاتِ |
Diyanet Meali: | (Sizden kimin, hür mü’min kadınlarla evlenmeye gücü yetmezse) sahip olduğunuz mü’min genç kızlarınızdan (cariyelerinizden) alsın. |
4:36 | وَالصَّاحِبِ بِالْجَنْبِ وَابْنِ السَّبِيلِ وَمَا مَلَكَتْ أَيْمَانُكُمْ |
Diyanet Meali: | Yanınızdaki arkadaşa, yolcuya, elinizin altındakilere (iyilik edin). |
5:17 | قُلْ فَمَنْ يَمْلِكُ مِنَ اللَّهِ شَيْئًا إِنْ أَرَادَ أَنْ يُهْلِكَ الْمَسِيحَ ابْنَ مَرْيَمَ وَأُمَّهُ وَمَنْ فِي الْأَرْضِ جَمِيعًا |
Diyanet Meali: | De ki: “Şâyet Allah, Meryem oğlu Mesih’i, onun anasını ve yeryüzünde olanların hepsini yok etmek istese, Allah’a karşı kim ne yapabilir?” |
5:25 | قَالَ رَبِّ إِنِّي لَا أَمْلِكُ إِلَّا نَفْسِي وَأَخِي |
Diyanet Meali: | Mûsa, “Ey Rabbim! Ben ancak kendime ve kardeşime söz geçirebilirim…” dedi. |
5:41 | وَمَنْ يُرِدِ اللَّهُ فِتْنَتَهُ فَلَنْ تَمْلِكَ لَهُ مِنَ اللَّهِ شَيْئًا |
Diyanet Meali: | Allah, kimin azaba uğramasını istemişse artık sen onun için asla Allah’a karşı hiçbir şey yapamazsın. |
5:76 | قُلْ أَتَعْبُدُونَ مِنْ دُونِ اللَّهِ مَا لَا يَمْلِكُ لَكُمْ ضَرًّا وَلَا نَفْعًا |
Diyanet Meali: | (Ey Muhammed!) De ki: “Allah’ı bırakıp da, sizin için ne bir zarara ne de bir yarara gücü yeten şeylere mi tapıyorsunuz?” |
7:188 | قُلْ لَا أَمْلِكُ لِنَفْسِي نَفْعًا وَلَا ضَرًّا إِلَّا مَا شَاءَ اللَّهُ |
Diyanet Meali: | De ki: “Allah dilemedikçe ben kendime bir zarar verme ve bir fayda sağlama gücüne sahip değilim.” |
10:31 | قُلْ مَنْ يَرْزُقُكُمْ مِنَ السَّمَاءِ وَالْأَرْضِ أَمَّنْ يَمْلِكُ السَّمْعَ وَالْأَبْصَارَ |
Diyanet Meali: | De ki: “Sizi gökten ve yerden kim rızıklandırıyor? Ya da işitme ve görme yetisi üzerinde kim mutlak hâkimdir?” |
10:49 | قُلْ لَا أَمْلِكُ لِنَفْسِي ضَرًّا وَلَا نَفْعًا إِلَّا مَا شَاءَ اللَّهُ |
Diyanet Meali: | De ki: “Allah dilemedikçe, ben kendime bile ne bir zarar, ne de fayda verme gücüne sahibim.” |
13:16 | لَا يَمْلِكُونَ لِأَنْفُسِهِمْ نَفْعًا وَلَا ضَرًّا |
Diyanet Meali: | “(O’nu bırakıp da) kendilerine (bile) bir faydası ve zararı olmayan (dostlar, mabutlar mı edindiniz)?” |
16:71 | فَمَا الَّذِينَ فُضِّلُوا بِرَادِّي رِزْقِهِمْ عَلَىٰ مَا مَلَكَتْ أَيْمَانُهُمْ |
Diyanet Meali: | (Allah, rızık konusunda kiminizi kiminizden üstün kıldı). Üstün kılınanlar, rızıklarını ellerinin altındakilere vermezler (ki rızıkta hep eşit olsunlar). |
16:73 | وَيَعْبُدُونَ مِنْ دُونِ اللَّهِ مَا لَا يَمْلِكُ لَهُمْ رِزْقًا |
Diyanet Meali: | Allah’ı bırakıp da, kendilerine hiçbir rızık sağlayamayan şeylere tapıyorlar. |
17:56 | فَلَا يَمْلِكُونَ كَشْفَ الضُّرِّ عَنْكُمْ وَلَا تَحْوِيلًا |
Diyanet Meali: | (De ki: “Onu bırakıp da ilâh diye ileri sürdüklerinizi çağırın). Onlar, başınızdaki sıkıntıyı ne kaldırabilirler ne de değiştirebilirler.” |
17:100 | قُلْ لَوْ أَنْتُمْ تَمْلِكُونَ خَزَائِنَ رَحْمَةِ رَبِّي إِذًا لَأَمْسَكْتُمْ خَشْيَةَ الْإِنْفَاقِ |
Diyanet Meali: | De ki: “Eğer siz Rabbimin rahmet hazinelerine sahip olsaydınız, o zaman da tükenir korkusuyla cimrilik ederdiniz.” |
19:87 | لَا يَمْلِكُونَ الشَّفَاعَةَ إِلَّا مَنِ اتَّخَذَ عِنْدَ الرَّحْمَٰنِ عَهْدًا |
Diyanet Meali: | Rahmân’ın katında söz almış olanlardan başkaları şefaat hakkına sahip olmayacaklardır. * |
20:89 | أَفَلَا يَرَوْنَ أَلَّا يَرْجِعُ إِلَيْهِمْ قَوْلًا وَلَا يَمْلِكُ لَهُمْ ضَرًّا وَلَا نَفْعًا |
Diyanet Meali: | Onlar bu heykelin, sözlerine karşılık vermediğini, kendilerinden hiçbir zararı uzaklaştıramayacağını ve onlara hiçbir fayda sağlayamayacağını görmezler mi? * |
23:6 | إِلَّا عَلَىٰ أَزْوَاجِهِمْ أَوْ مَا مَلَكَتْ أَيْمَانُهُمْ فَإِنَّهُمْ غَيْرُ مَلُومِينَ |
Diyanet Meali: | Ancak eşleri ve ellerinin altında bulunan cariyeleri bunun dışındadır. Onlarla ilişkilerinden dolayı kınanmazlar. * |
24:31 | أَوْ بَنِي أَخَوَاتِهِنَّ أَوْ نِسَائِهِنَّ أَوْ مَا مَلَكَتْ أَيْمَانُهُنَّ |
Diyanet Meali: | Yahut kız kardeşlerinin oğullarından, yahut müslüman kadınlardan, yahut sahip oldukları kölelerden… |
24:33 | وَالَّذِينَ يَبْتَغُونَ الْكِتَابَ مِمَّا مَلَكَتْ أَيْمَانُكُمْ فَكَاتِبُوهُمْ |
Diyanet Meali: | Sahip olduğunuz kölelerden “mükâtebe” yapmak isteyenlere gelince, (eğer onlarda bir hayır görürseniz) onlarla mükâtebe yapın. |
24:58 | يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا لِيَسْتَأْذِنْكُمُ الَّذِينَ مَلَكَتْ أَيْمَانُكُمْ |
Diyanet Meali: | Ey iman edenler! Ellerinizin altında bulunanlar (köleleriniz) … sizden izin istesinler. |
24:61 | أَوْ بُيُوتِ خَالَاتِكُمْ أَوْ مَا مَلَكْتُمْ مَفَاتِحَهُ أَوْ صَدِيقِكُمْ |
Diyanet Meali: | Veya teyzelerinizin evlerinde veya anahtarlarına sahip olduğunuz evlerde ya da dostlarınızın evlerinde (yemek yemenizde de bir sakınca yoktur). |
25:3 | وَلَا يَمْلِكُونَ لِأَنْفُسِهِمْ ضَرًّا وَلَا نَفْعًا |
Diyanet Meali: | Üstelik kendilerine fayda ve zararları dokunmayan… |
25:3 | وَلَا يَمْلِكُونَ مَوْتًا وَلَا حَيَاةً وَلَا نُشُورًا |
Diyanet Meali: | Öldürmeye, yaşatmaya ve ölüleri diriltip kabirden çıkarmaya güçleri yetmeyen (ilâhlar edindiler). |
27:23 | إِنِّي وَجَدْتُ امْرَأَةً تَمْلِكُهُمْ وَأُوتِيَتْ مِنْ كُلِّ شَيْءٍ |
Diyanet Meali: | “Ben, onlara (Sebe halkına) hükümdarlık eden, kendisine her şeyden bolca verilmiş bir kadın gördüm.” |
29:17 | إِنَّ الَّذِينَ تَعْبُدُونَ مِنْ دُونِ اللَّهِ لَا يَمْلِكُونَ لَكُمْ رِزْقًا |
Diyanet Meali: | “Allah’ı bırakarak taptıklarınızın size hiçbir rızık vermeye güçleri yetmez.” |
30:28 | هَلْ لَكُمْ مِنْ مَا مَلَكَتْ أَيْمَانُكُمْ مِنْ شُرَكَاءَ فِي مَا رَزَقْنَاكُمْ |
Diyanet Meali: | Kölelerinizden, verdiğimiz rızıklarda (sizinle eşit haklara sahip olan ve birbirinizden çekindiğiniz gibi kendilerinden çekindiğiniz) ortaklarınız var mı? |
33:50 | وَمَا مَلَكَتْ يَمِينُكَ مِمَّا أَفَاءَ اللَّهُ عَلَيْكَ |
Diyanet Meali: | (Ey Peygamber! Biz sana mehirlerini verdiğin eşlerini), Allah’ın sana ganimet olarak verdiklerinden elinin altında bulunan kadınları … (helâl kıldık). |
33:50 | قَدْ عَلِمْنَا مَا فَرَضْنَا عَلَيْهِمْ فِي أَزْوَاجِهِمْ وَمَا مَلَكَتْ أَيْمَانُهُمْ |
Diyanet Meali: | Mü’minlere eşleri ve sahip oldukları cariyeleri hakkında farz kıldığımız şeyleri elbette bilmekteyiz. |
33:52 | وَلَا أَنْ تَبَدَّلَ بِهِنَّ مِنْ أَزْوَاجٍ وَلَوْ أَعْجَبَكَ حُسْنُهُنَّ إِلَّا مَا مَلَكَتْ يَمِينُكَ |
Diyanet Meali: | (Bundan sonra), güzellikleri hoşuna gitse bile (başka kadınlarla evlenmek), eşlerini boşayıp başka eşler almak (sana helâl değildir). Ancak sahip olduğun cariyeler başka. |
33:55 | وَلَا أَبْنَاءِ أَخَوَاتِهِنَّ وَلَا نِسَائِهِنَّ وَلَا مَا مَلَكَتْ أَيْمَانُهُنَّ |
Diyanet Meali: | Kız kardeşlerinin oğullarından, mü’min kadınlardan ve sahip oldukları cariyelerden ötürü (bir günah yoktur). |
34:22 | لَا يَمْلِكُونَ مِثْقَالَ ذَرَّةٍ فِي السَّمَاوَاتِ وَلَا فِي الْأَرْضِ |
Diyanet Meali: | Göklerde ve yerde zerre kadar bir şeye sahip değillerdir. |
34:42 | فَالْيَوْمَ لَا يَمْلِكُ بَعْضُكُمْ لِبَعْضٍ نَفْعًا وَلَا ضَرًّا |
Diyanet Meali: | İşte bugün birbirinize ne fayda ne de zarar verebilirsiniz. |
35:13 | وَالَّذِينَ تَدْعُونَ مِنْ دُونِهِ مَا يَمْلِكُونَ مِنْ قِطْمِيرٍ |
Diyanet Meali: | Allah’ı bırakıp da ibadet ettikleriniz, bir çekirdek zarına bile hükmedemezler. |
39:43 | قُلْ أَوَلَوْ كَانُوا لَا يَمْلِكُونَ شَيْئًا وَلَا يَعْقِلُونَ |
Diyanet Meali: | (Yoksa Allah’tan başka şefaatçiler mi edindiler?) De ki: “Hiçbir şeye güçleri yetmese ve düşünemiyor olsalar da mı?” |
43:86 | وَلَا يَمْلِكُ الَّذِينَ يَدْعُونَ مِنْ دُونِهِ الشَّفَاعَةَ |
Diyanet Meali: | O’nu bırakıp taptıkları şeyler şefaat edemezler. |
46:8 | قُلْ إِنِ افْتَرَيْتُهُ فَلَا تَمْلِكُونَ لِي مِنَ اللَّهِ شَيْئًا |
Diyanet Meali: | De ki: “Eğer ben onu uydurmuşsam, Allah’tan gelecek olana (cezaya) karşı siz benim için hiçbir şey yapamazsınız.” |
48:11 | قُلْ فَمَنْ يَمْلِكُ لَكُمْ مِنَ اللَّهِ شَيْئًا إِنْ أَرَادَ بِكُمْ ضَرًّا |
Diyanet Meali: | De ki: “Allah, sizin bir zarara uğramanızı dilerse, … O’na karşı kimin bir şeye gücü yeter?” |
60:4 | لَأَسْتَغْفِرَنَّ لَكَ وَمَا أَمْلِكُ لَكَ مِنَ اللَّهِ مِنْ شَيْءٍ |
Diyanet Meali: | “Senin için mutlaka bağışlama dileyeceğim. Fakat Allah’tan sana gelecek herhangi bir şeyi önlemeye gücüm yetmez.” |
70:30 | إِلَّا عَلَىٰ أَزْوَاجِهِمْ أَوْ مَا مَلَكَتْ أَيْمَانُهُمْ فَإِنَّهُمْ غَيْرُ مَلُومِينَ |
Diyanet Meali: | Ancak eşleri, yahut sahip oldukları cariyeleri başka. Çünkü onlar (eşleri ve cariyeleri ile olan ilişkileri konusunda) kınanmazlar. * |
72:21 | قُلْ إِنِّي لَا أَمْلِكُ لَكُمْ ضَرًّا وَلَا رَشَدًا |
Diyanet Meali: | De ki: “Şüphesiz ben, size ne zarar verebilir ne de fayda sağlayabilirim.” * |
78:37 | رَبِّ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ وَمَا بَيْنَهُمَا الرَّحْمَٰنِ لَا يَمْلِكُونَ مِنْهُ خِطَابًا |
Diyanet Meali: | O, göklerin, yerin ve ikisi arasında olanların Rabbidir. O, önünde kimsenin konuşmayacağı Rahman olan Allah’tır. * |
82:19 | يَوْمَ لَا تَمْلِكُ نَفْسٌ لِنَفْسٍ شَيْئًا وَالْأَمْرُ يَوْمَئِذٍ لِلَّهِ |
Diyanet Meali: | O gün kimse kimseye hiçbir fayda sağlayamayacaktır. O gün buyruk, yalnız Allah’ındır.* |
مَلْكٌ : İsim.
20:87 | قَالُوا مَا أَخْلَفْنَا مَوْعِدَكَ بِمَلْكِنَا |
Diyanet Meali: | Şöyle dediler: “Sana verdiğimiz sözden kendi isteğimizle caymış değiliz.” |
مُلْكٌ : İsim.
2:102 | وَاتَّبَعُوا مَا تَتْلُو الشَّيَاطِينُ عَلَىٰ مُلْكِ سُلَيْمَانَ |
Diyanet Meali: | Süleyman’ın hükümranlığı hakkında şeytanların (ve şeytan tıynetli insanların) uydurdukları yalanların ardına düştüler. |
2:107 | أَلَمْ تَعْلَمْ أَنَّ اللَّهَ لَهُ مُلْكُ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ |
Diyanet Meali: | Bilmez misin ki, göklerin ve yerin hükümranlığı Allah’ındır. |
2:247 | قَالُوا أَنَّىٰ يَكُونُ لَهُ الْمُلْكُ عَلَيْنَا |
Diyanet Meali: | (Peygamberleri onlara, “Allah, size Tâlût’u hükümdar olarak gönderdi” dedi). Onlar, “O bizim üzerimize nasıl hükümdar olabilir?” dediler. |
2:247 | وَنَحْنُ أَحَقُّ بِالْمُلْكِ مِنْهُ |
Diyanet Meali: | “Biz hükümdarlığa ondan daha lâyığız.” |
2:247 | وَاللَّهُ يُؤْتِي مُلْكَهُ مَنْ يَشَاءُ وَاللَّهُ وَاسِعٌ عَلِيمٌ |
Diyanet Meali: | Allah, mülkünü dilediğine verir. Allah, lütfu geniş olandır, hakkıyla bilendir. |
2:248 | إِنَّ آيَةَ مُلْكِهِ أَنْ يَأْتِيَكُمُ التَّابُوتُ فِيهِ سَكِينَةٌ مِنْ رَبِّكُمْ |
Diyanet Meali: | “Onun hükümdarlığının alameti, size o sandığın gelmesidir. Onda Rabbinizden bir güven duygusu … vardır.” |
2:251 | وَآتَاهُ اللَّهُ الْمُلْكَ وَالْحِكْمَةَ وَعَلَّمَهُ مِمَّا يَشَاءُ |
Diyanet Meali: | Allah, ona (Davud’a) hükümdarlık ve hikmet verdi ve ona dilediğini öğretti. |
2:258 | أَلَمْ تَرَ إِلَى الَّذِي حَاجَّ إِبْرَاهِيمَ فِي رَبِّهِ أَنْ آتَاهُ اللَّهُ الْمُلْكَ |
Diyanet Meali: | Allah, kendisine hükümdarlık verdi diye (şımarıp böbürlenerek) Rabbi hakkında İbrahim ile tartışanı görmedin mi? |
3:26 | قُلِ اللَّهُمَّ مَالِكَ الْمُلْكِ |
Diyanet Meali: | De ki: “Ey mülkün sahibi olan Allah’ım!” |
3:26 | تُؤْتِي الْمُلْكَ مَنْ تَشَاءُ |
Diyanet Meali: | “Sen mülkü dilediğine verirsin.” |
3:26 | وَتَنْزِعُ الْمُلْكَ مِمَّنْ تَشَاءُ |
Diyanet Meali: | “Dilediğinden de mülkü çeker alırsın.” |
3:189 | وَلِلَّهِ مُلْكُ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ وَاللَّهُ عَلَىٰ كُلِّ شَيْءٍ قَدِيرٌ |
Diyanet Meali: | Göklerin ve yerin hükümranlığı Allah’ındır. Allah, her şeye hakkıyla gücü yetendir. * |
4:53 | أَمْ لَهُمْ نَصِيبٌ مِنَ الْمُلْكِ فَإِذًا لَا يُؤْتُونَ النَّاسَ نَقِيرًا |
Diyanet Meali: | Yoksa onların hükümranlıkta bir payı mı var? Öyle olsa, insanlara bir zerre bile vermezler. * |
4:54 | فَقَدْ آتَيْنَا آلَ إِبْرَاهِيمَ الْكِتَابَ وَالْحِكْمَةَ وَآتَيْنَاهُمْ مُلْكًا عَظِيمًا |
Diyanet Meali: | Şüphesiz biz, İbrahim ailesine de kitap ve hikmet vermişizdir. Onlara büyük bir hükümranlık da vermiştik. |
5:17 | وَلِلَّهِ مُلْكُ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ وَمَا بَيْنَهُمَا يَخْلُقُ مَا يَشَاءُ |
Diyanet Meali: | “Göklerin, yerin ve bunların arasında bulunan her şeyin hükümranlığı Allah’ındır. Dilediğini yaratır.” |
5:18 | وَلِلَّهِ مُلْكُ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ وَمَا بَيْنَهُمَا وَإِلَيْهِ الْمَصِيرُ |
Diyanet Meali: | Göklerin, yerin ve bunların arasında bulunanların da hükümranlığı Allah’ındır. Dönüş de ancak O’nadır. |
5:40 | أَلَمْ تَعْلَمْ أَنَّ اللَّهَ لَهُ مُلْكُ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ |
Diyanet Meali: | Bilmez misin ki, göklerin ve yerin hükümranlığı Allah’a aittir. |
5:120 | لِلَّهِ مُلْكُ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ وَمَا فِيهِنَّ |
Diyanet Meali: | Göklerin, yerin ve bunlardaki her şeyin hükümranlığı yalnızca Allah’ındır. |
6:73 | قَوْلُهُ الْحَقُّ وَلَهُ الْمُلْكُ يَوْمَ يُنْفَخُ فِي الصُّورِ |
Diyanet Meali: | O’nun sözü gerçektir. Sûr’a üflendiği gün de mülk (hükümranlık) O’nundur. |
7:158 | إِنِّي رَسُولُ اللَّهِ إِلَيْكُمْ جَمِيعًا الَّذِي لَهُ مُلْكُ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ |
Diyanet Meali: | “Şüphesiz ben, yer ve göklerin hükümranlığı kendisine ait olan Allah’ın hepinize gönderdiği peygamberiyim.” |
9:116 | إِنَّ اللَّهَ لَهُ مُلْكُ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ يُحْيِي وَيُمِيتُ |
Diyanet Meali: | Şüphesiz göklerin ve yerin hükümranlığı yalnız Allah’ındır. O, diriltir ve öldürür. |
12:101 | رَبِّ قَدْ آتَيْتَنِي مِنَ الْمُلْكِ وَعَلَّمْتَنِي مِنْ تَأْوِيلِ الْأَحَادِيثِ |
Diyanet Meali: | “Rabbim! Gerçekten bana mülk verdin ve bana sözlerin yorumunu öğrettin.” |
17:111 | وَقُلِ الْحَمْدُ لِلَّهِ الَّذِي لَمْ يَتَّخِذْ وَلَدًا وَلَمْ يَكُنْ لَهُ شَرِيكٌ فِي الْمُلْكِ |
Diyanet Meali: | “Hamd, çocuk edinmeyen, mülkte ortağı olmayan Allah’a mahsustur” de. |
20:120 | قَالَ يَا آدَمُ هَلْ أَدُلُّكَ عَلَىٰ شَجَرَةِ الْخُلْدِ وَمُلْكٍ لَا يَبْلَىٰ |
Diyanet Meali: | (Nihayet şeytan ona vesvese verip) şöyle dedi: “Ey Âdem! Sana ebedîlik ağacını ve yok olmayan bir saltanatı göstereyim mi?” |
22:56 | الْمُلْكُ يَوْمَئِذٍ لِلَّهِ يَحْكُمُ بَيْنَهُمْ |
Diyanet Meali: | İşte o gün mülk (hükümranlık) Allah’ındır. O, insanların arasında hükmünü verir. |
24:42 | وَلِلَّهِ مُلْكُ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ وَإِلَى اللَّهِ الْمَصِيرُ |
Diyanet Meali: | Göklerin ve yerin hükümranlığı Allah’ındır. Dönüş de ancak Allah’adır. * |
25:2 | الَّذِي لَهُ مُلْكُ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ وَلَمْ يَتَّخِذْ وَلَدًا |
Diyanet Meali: | O, göklerin ve yeryüzünün mülkü (hükümranlığı) kendisine ait olandır. Çocuk edinmemiştir. |
25:2 | وَلَمْ يَكُنْ لَهُ شَرِيكٌ فِي الْمُلْكِ |
Diyanet Meali: | Mülkünde hiçbir ortağı da yoktur. |
25:26 | الْمُلْكُ يَوْمَئِذٍ الْحَقُّ لِلرَّحْمَٰنِ |
Diyanet Meali: | O gün gerçek hükümranlık Rahmân’ındır. |
35:13 | ذَٰلِكُمُ اللَّهُ رَبُّكُمْ لَهُ الْمُلْكُ |
Diyanet Meali: | İşte bu, Allah’tır, Rabbinizdir. Mülk yalnızca O’nundur. |
38:10 | أَمْ لَهُمْ مُلْكُ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ وَمَا بَيْنَهُمَا |
Diyanet Meali: | Yoksa göklerin, yerin ve ikisi arasındakilerin hükümranlığı onların mıdır? |
38:20 | وَشَدَدْنَا مُلْكَهُ وَآتَيْنَاهُ الْحِكْمَةَ وَفَصْلَ الْخِطَابِ |
Diyanet Meali: | Biz Davud’un mülkünü güçlendirdik, ona hikmet ve hakla batılı ayıran söz (hüküm verme) yeteneği verdik. * |
38:35 | قَالَ رَبِّ اغْفِرْ لِي وَهَبْ لِي مُلْكًا لَا يَنْبَغِي لِأَحَدٍ مِنْ بَعْدِي |
Diyanet Meali: | Süleyman, “Ey Rabbim! Beni bağışla. Bana, benden sonra kimseye lâyık olmayacak bir mülk (hükümranlık) bahşet!” dedi. |
39:6 | ذَٰلِكُمُ اللَّهُ رَبُّكُمْ لَهُ الْمُلْكُ لَا إِلَٰهَ إِلَّا هُوَ فَأَنَّىٰ تُصْرَفُونَ |
Diyanet Meali: | İşte Rabbiniz olan Allah budur. Mülk (mutlak hâkimiyet) yalnız O’nundur. O’ndan başka hiçbir ilâh yoktur. O hâlde, nasıl oluyor da haktan döndürülüyorsunuz? |
39:44 | قُلْ لِلَّهِ الشَّفَاعَةُ جَمِيعًا لَهُ مُلْكُ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ |
Diyanet Meali: | De ki: “Şefaat tümüyle Allah’a aittir. Göklerin ve yerin hükümranlığı O’nundur.” |
40:16 | لِمَنِ الْمُلْكُ الْيَوْمَ لِلَّهِ الْوَاحِدِ الْقَهَّارِ |
Diyanet Meali: | Bugün mülk (hükümranlık) kimindir? Tek olan, her şeyi kudret ve hâkimiyeti altında tutan Allah’ındır. |
40:29 | يَا قَوْمِ لَكُمُ الْمُلْكُ الْيَوْمَ ظَاهِرِينَ فِي الْأَرْضِ |
Diyanet Meali: | “Ey kavmim! Bugün yeryüzüne hâkim kimseler olarak iktidar ve saltanat sizindir.” |
42:49 | لِلَّهِ مُلْكُ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ يَخْلُقُ مَا يَشَاءُ |
Diyanet Meali: | Göklerin ve yerin mülkü (hükümranlığı) Allah’ındır. O, dilediğini yaratır. |
43:51 | قَالَ يَا قَوْمِ أَلَيْسَ لِي مُلْكُ مِصْرَ وَهَٰذِهِ الْأَنْهَارُ تَجْرِي مِنْ تَحْتِي |
Diyanet Meali: | Firavun, kavmine seslenerek dedi ki: “Ey kavmim! Mısır hükümdarlığı benim değil mi? Şu nehirler de benim altımdan akıyor (değil mi?)” |
43:85 | وَتَبَارَكَ الَّذِي لَهُ مُلْكُ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ وَمَا بَيْنَهُمَا |
Diyanet Meali: | Göklerin, yerin ve ikisi arasındaki her şeyin hükümranlığı kendisine ait olan Allah yücedir! |
45:27 | وَلِلَّهِ مُلْكُ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ |
Diyanet Meali: | Göklerin ve yerin hükümranlığı Allah’ındır. |
48:14 | وَلِلَّهِ مُلْكُ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ يَغْفِرُ لِمَنْ يَشَاءُ وَيُعَذِّبُ مَنْ يَشَاءُ |
Diyanet Meali: | Göklerin ve yerin hükümranlığı Allah’ındır. O, dilediğini bağışlar, dilediğine ceza verir. |
57:2 | لَهُ مُلْكُ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ يُحْيِي وَيُمِيتُ وَهُوَ عَلَىٰ كُلِّ شَيْءٍ قَدِيرٌ |
Diyanet Meali: | Göklerin ve yerin hükümranlığı yalnızca O’nundur. Diriltir, öldürür. O, her şeye hakkıyla gücü yetendir. * |
57:5 | لَهُ مُلْكُ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ وَإِلَى اللَّهِ تُرْجَعُ الْأُمُورُ |
Diyanet Meali: | Göklerin ve yerin hükümranlığı O’nundur. Bütün işler ancak O’na döndürülür. * |
64:1 | يُسَبِّحُ لِلَّهِ مَا فِي السَّمَاوَاتِ وَمَا فِي الْأَرْضِ لَهُ الْمُلْكُ وَلَهُ الْحَمْدُ |
Diyanet Meali: | Göklerdeki ve yerdeki her şey Allah’ı tespih eder. Mülk yalnızca O’nundur, hamd de O’na mahsustur. |
67:1 | تَبَارَكَ الَّذِي بِيَدِهِ الْمُلْكُ وَهُوَ عَلَىٰ كُلِّ شَيْءٍ قَدِيرٌ |
Diyanet Meali: | Hükümranlık elinde olan Allah, yücedir. O, her şeye hakkıyla gücü yetendir. * |
76:20 | وَإِذَا رَأَيْتَ ثَمَّ رَأَيْتَ نَعِيمًا وَمُلْكًا كَبِيرًا |
Diyanet Meali: | Orada, görünce (sonsuz) nimetler ve büyük bir mülk (hükümranlık) görürsün. * |
85:9 | الَّذِي لَهُ مُلْكُ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ وَاللَّهُ عَلَىٰ كُلِّ شَيْءٍ شَهِيدٌ |
Diyanet Meali: | Göklerin ve yerin hükümranlığı kendisine ait olan Allah’a (iman ettikleri için kızıyorlardı). Allah, her şeye şahittir. |
مَلِكٌ : İsim.
2:246 | إِذْ قَالُوا لِنَبِيٍّ لَهُمُ ابْعَثْ لَنَا مَلِكًا نُقَاتِلْ فِي سَبِيلِ اللَّهِ |
Diyanet Meali: | Hani, peygamberlerinden birine, “Bize bir hükümdar gönder de Allah yolunda savaşalım” demişlerdi. |
2:247 | وَقَالَ لَهُمْ نَبِيُّهُمْ إِنَّ اللَّهَ قَدْ بَعَثَ لَكُمْ طَالُوتَ مَلِكًا |
Diyanet Meali: | Peygamberleri onlara, “Allah, size Tâlût’u hükümdar olarak gönderdi” dedi. |
5:20 | اذْكُرُوا نِعْمَةَ اللَّهِ عَلَيْكُمْ إِذْ جَعَلَ فِيكُمْ أَنْبِيَاءَ وَجَعَلَكُمْ مُلُوكًا |
Diyanet Meali: | “(Ey kavmim!) Allah’ın, üzerinizdeki nimetini hatırlayın. Hani içinizden peygamberler çıkarmıştı. Sizi hükümdarlar kılmıştı.” |
12:43 | وَقَالَ الْمَلِكُ إِنِّي أَرَىٰ سَبْعَ بَقَرَاتٍ سِمَانٍ يَأْكُلُهُنَّ سَبْعٌ عِجَافٌ |
Diyanet Meali: | Kral, “Ben rüyamda yedi semiz ineği, yedi zayıf ineğin yediğini görüyorum…” dedi. |
12:50 | وَقَالَ الْمَلِكُ ائْتُونِي بِهِ فَلَمَّا جَاءَهُ الرَّسُولُ قَالَ ارْجِعْ إِلَىٰ رَبِّكَ |
Diyanet Meali: | Kral, “Onu bana getirin” dedi. Elçi, Yûsuf’a gelince (Yûsuf) dedi ki: “Efendine dön de…” |
12:54 | وَقَالَ الْمَلِكُ ائْتُونِي بِهِ أَسْتَخْلِصْهُ لِنَفْسِي |
Diyanet Meali: | Kral, “Onu bana getirin, onu özel olarak yanıma alayım”, dedi. |
12:72 | قَالُوا نَفْقِدُ صُوَاعَ الْمَلِكِ وَلِمَنْ جَاءَ بِهِ حِمْلُ بَعِيرٍ |
Diyanet Meali: | Onlar, “Hükümdar’ın su kabını yitirdik. Onu getirene bir deve yükü ödül var.” dediler. |
12:76 | مَا كَانَ لِيَأْخُذَ أَخَاهُ فِي دِينِ الْمَلِكِ إِلَّا أَنْ يَشَاءَ اللَّهُ |
Diyanet Meali: | Yoksa kralın kanunlarına göre kardeşini alıkoyamazdı. Ancak Allah’ın dilemesi başka. |
18:79 | وَكَانَ وَرَاءَهُمْ مَلِكٌ يَأْخُذُ كُلَّ سَفِينَةٍ غَصْبًا |
Diyanet Meali: | “Çünkü onların ilerisinde, her gemiyi zorla ele geçiren bir kral vardı.” |
20:114 | فَتَعَالَى اللَّهُ الْمَلِكُ الْحَقُّ |
Diyanet Meali: | Gerçek hükümdar olan Allah yücedir. |
23:116 | فَتَعَالَى اللَّهُ الْمَلِكُ الْحَقُّ لَا إِلَٰهَ إِلَّا هُوَ رَبُّ الْعَرْشِ الْكَرِيمِ |
Diyanet Meali: | Gerçek hükümdar olan Allah, yücedir. O’ndan başka hiç ilâh yoktur. O, şerefli ve yüce Arş’ın Rabbidir. * |
27:34 | قَالَتْ إِنَّ الْمُلُوكَ إِذَا دَخَلُوا قَرْيَةً أَفْسَدُوهَا |
Diyanet Meali: | (Kraliçe Belkıs) şöyle dedi: “Krallar bir memlekete girdi mi, orayı harap ederler…” |
114:2 | مَلِكِ النَّاسِ |
Diyanet Meali: | “İnsanların Melik’ine…” * |
59:23 | هُوَ اللَّهُ الَّذِي لَا إِلَٰهَ إِلَّا هُوَ الْمَلِكُ الْقُدُّوسُ |
Diyanet Meali: | O, kendisinden başka hiçbir ilâh bulunmayan Allah’tır. O, mülkün gerçek sahibi, kutsal (her türlü eksiklikten uzak) olan Allah’tır. |
62:1 | يُسَبِّحُ لِلَّهِ مَا فِي السَّمَاوَاتِ وَمَا فِي الْأَرْضِ الْمَلِكِ الْقُدُّوسِ |
Diyanet Meali: | Göklerdeki ve yerdeki her şey, mülkün sahibi, mukaddes olan Allah’ı tespih eder. |
مَليِكٌ : İsim.
54:55 | فِي مَقْعَدِ صِدْقٍ عِنْدَ مَلِيكٍ مُقْتَدِرٍ |
Diyanet Meali: | Muktedir bir hükümdarın katında, doğruluk meclisindedirler. * |
مَالِكٌ : İsim. İsm-i Fâil.
1:4 | مَالِكِ يَوْمِ الدِّينِ |
Diyanet Meali: | Ceza gününün (ahiret gününün) mâliki…* |
3:26 | قُلِ اللَّهُمَّ مَالِكَ الْمُلْكِ تُؤْتِي الْمُلْكَ مَنْ تَشَاءُ |
Diyanet Meali: | De ki: “Ey mülkün sahibi olan Allah’ım! Sen mülkü dilediğine verirsin.” |
36:71 | أَوَلَمْ يَرَوْا أَنَّا خَلَقْنَا لَهُمْ مِمَّا عَمِلَتْ أَيْدِينَا أَنْعَامًا فَهُمْ لَهَا مَالِكُونَ |
Diyanet Meali: | Görmediler mi ki, biz onlar için, ellerimizin (kudretimizin) eseri olan hayvanlar yarattık da onlar bu hayvanlara sahip oluyorlar. * |
مَالِكٌ : Özel İsim.
43:77 | وَنَادَوْا يَا مَالِكُ لِيَقْضِ عَلَيْنَا رَبُّكَ قَالَ إِنَّكُمْ مَاكِثُونَ |
Diyanet Meali: | (Görevli meleğe şöyle seslenirler:) “Ey Mâlik! Rabbin bizim işimizi bitirsin.” O da, “Siz hep böyle kalacaksınız” der. * |
مَمْلُوكٌ : İsim. İsm-i Mef’ûl.
16:75 | ضَرَبَ اللَّهُ مَثَلًا عَبْدًا مَمْلُوكًا لَا يَقْدِرُ عَلَىٰ شَيْءٍ |
Diyanet Meali: | Allah, hiçbir şeye gücü yetmeyen ve başkasının malı olan bir köle ile, (kendisine verdiğimiz güzel rızıktan gizli ve açık olarak Allah yolunda harcayan kimseyi) misal verir. |
مَلَكُوتٌ : İsim.
6:75 | وَكَذَٰلِكَ نُرِي إِبْرَاهِيمَ مَلَكُوتَ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ |
Diyanet Meali: | İşte böylece İbrahim’e göklerdeki ve yerdeki hükümranlığı ve nizamı gösteriyorduk ki (kesin ilme erenlerden olsun). |
7:185 | أَوَلَمْ يَنْظُرُوا فِي مَلَكُوتِ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ |
Diyanet Meali: | Onlar göklerdeki ve yerdeki sınırsız hükümranlık ve nizama hiç bakmadılar mı? |
23:88 | قُلْ مَنْ بِيَدِهِ مَلَكُوتُ كُلِّ شَيْءٍ وَهُوَ يُجِيرُ وَلَا يُجَارُ عَلَيْهِ |
Diyanet Meali: | De ki: “Her şeyin hükümranlığı elinde olan, kendisi koruyan, kendisine karşı korunulamaz olan kimdir?” |
36:83 | فَسُبْحَانَ الَّذِي بِيَدِهِ مَلَكُوتُ كُلِّ شَيْءٍ وَإِلَيْهِ تُرْجَعُونَ |
Diyanet Meali: | Her şeyin hükümranlığı elinde olan Allah’ın şanı yücedir! Siz yalnız O’na döndürüleceksiniz.* |
مَلَكٌ : İsim. Çoğulu: مَلَائِكَةٌ
2:30 | وَإِذْ قَالَ رَبُّكَ لِلْمَلَائِكَةِ إِنِّي جَاعِلٌ فِي الْأَرْضِ خَلِيفَةً |
Diyanet Meali: | Hani, Rabbin meleklere, “Ben yeryüzünde bir halife yaratacağım” demişti. |
2:31 | وَعَلَّمَ آدَمَ الْأَسْمَاءَ كُلَّهَا ثُمَّ عَرَضَهُمْ عَلَى الْمَلَائِكَةِ |
Diyanet Meali: | Allah, Âdem’e bütün varlıkların isimlerini öğretti. Sonra onları meleklere gösterdi… |
2:34 | وَإِذْ قُلْنَا لِلْمَلَائِكَةِ اسْجُدُوا لِآدَمَ فَسَجَدُوا إِلَّا إِبْلِيسَ أَبَىٰ |
Diyanet Meali: | Hani meleklere, “Âdem için saygı ile eğilin” demiştik de İblis hariç bütün melekler hemen saygı ile eğilmişler, İblis (bundan) kaçınmıştı. |
2:98 | مَنْ كَانَ عَدُوًّا لِلَّهِ وَمَلَائِكَتِهِ وَرُسُلِهِ وَجِبْرِيلَ وَمِيكَالَ فَإِنَّ اللَّهَ عَدُوٌّ لِلْكَافِرِينَ |
Diyanet Meali: | Her kim Allah’a, meleklerine, peygamberlerine, Cebrail’e ve Mîkâil’e düşman olursa bilsin ki, Allah da inkâr edenlerin düşmanıdır. * |
2:102 | يُعَلِّمُونَ النَّاسَ السِّحْرَ وَمَا أُنْزِلَ عَلَى الْمَلَكَيْنِ |
Diyanet Meali: | (Fakat şeytanlar), insanlara sihri ve (özellikle de Babil’deki Hârût ve Mârût adlı) iki meleğe ilham edilen (sihr)i öğretmek suretiyle (küfre girdiler). |
2:161 | أُولَٰئِكَ عَلَيْهِمْ لَعْنَةُ اللَّهِ وَالْمَلَائِكَةِ وَالنَّاسِ أَجْمَعِينَ |
Diyanet Meali: | İşte Allah’ın, meleklerin ve bütün insanların lâneti onların üstünedir. |
2:177 | وَلَٰكِنَّ الْبِرَّ مَنْ آمَنَ بِاللَّهِ وَالْيَوْمِ الْآخِرِ وَالْمَلَائِكَ |
Diyanet Meali: | Asıl iyilik, Allah’a, ahiret gününe, meleklere, (kitap ve peygamberlere) iman edenlerin … tutum ve davranışlarıdır. |
2:210 | هَلْ يَنْظُرُونَ إِلَّا أَنْ يَأْتِيَهُمُ اللَّهُ فِي ظُلَلٍ مِنَ الْغَمَامِ وَالْمَلَائِكَةُ |
Diyanet Meali: | Onlar (böyle davranmakla), bulut gölgeleri içinde Allah’ın (azabının) ve meleklerin kendilerine gelmesini mi bekliyorlar? |
2:248 | وَبَقِيَّةٌ مِمَّا تَرَكَ آلُ مُوسَىٰ وَآلُ هَارُونَ تَحْمِلُهُ الْمَلَائِكَةُ |
Diyanet Meali: | “Mûsâ ailesinin, Hârûn ailesinin geriye bıraktığından kalıntılar vardır. Onu melekler taşımaktadır.” |
2:285 | كُلٌّ آمَنَ بِاللَّهِ وَمَلَائِكَتِهِ وَكُتُبِهِ وَرُسُلِهِ |
Diyanet Meali: | Her biri; Allah’a, meleklerine, kitaplarına ve peygamberlerine iman ettiler. |
3:18 | شَهِدَ اللَّهُ أَنَّهُ لَا إِلَٰهَ إِلَّا هُوَ وَالْمَلَائِكَةُ وَأُولُو الْعِلْمِ قَائِمًا بِالْقِسْطِ |
Diyanet Meali: | Allah, melekler ve ilim sahipleri, ondan başka ilâh olmadığına adaletle şâhitlik ettiler. |
3:39 | فَنَادَتْهُ الْمَلَائِكَةُ وَهُوَ قَائِمٌ يُصَلِّي فِي الْمِحْرَابِ |
Diyanet Meali: | Zekeriya mabedde namaz kılarken melekler ona seslendiler. |
3:42 | وَإِذْ قَالَتِ الْمَلَائِكَةُ يَا مَرْيَمُ إِنَّ اللَّهَ اصْطَفَاكِ وَطَهَّرَكِ |
Diyanet Meali: | Hani melekler, “Ey Meryem! Allah, seni seçti. Seni tertemiz yaptı…” dediler. |
3:45 | إِذْ قَالَتِ الْمَلَائِكَةُ يَا مَرْيَمُ إِنَّ اللَّهَ يُبَشِّرُكِ بِكَلِمَةٍ مِنْهُ |
Diyanet Meali: | Hani melekler şöyle demişti: “Ey Meryem! Allah, seni kendi tarafından bir kelime ile müjdeliyor…” |
3:80 | وَلَا يَأْمُرَكُمْ أَنْ تَتَّخِذُوا الْمَلَائِكَةَ وَالنَّبِيِّينَ أَرْبَابًا |
Diyanet Meali: | Onun size, “Melekleri ve peygamberleri ilâhlar edinin.” diye emretmesi de düşünülemez. |
3:87 | أُولَٰئِكَ جَزَاؤُهُمْ أَنَّ عَلَيْهِمْ لَعْنَةَ اللَّهِ وَالْمَلَائِكَةِ وَالنَّاسِ أَجْمَعِينَ |
Diyanet Meali: | İşte onların cezası; Allah’ın, meleklerin ve bütün insanların lânetinin üzerlerine olmasıdır. * |
3:124 | أَلَنْ يَكْفِيَكُمْ أَنْ يُمِدَّكُمْ رَبُّكُمْ بِثَلَاثَةِ آلَافٍ مِنَ الْمَلَائِكَةِ مُنْزَلِينَ |
Diyanet Meali: | “Rabbinizin, indirilmiş üç bin melek ile yardım etmesi size yetmez mi?” |
3:125 | يُمْدِدْكُمْ رَبُّكُمْ بِخَمْسَةِ آلَافٍ مِنَ الْمَلَائِكَةِ مُسَوِّمِينَ |
Diyanet Meali: | Rabbiniz nişanlı beş bin melekle size yardım eder. |
4:97 | إِنَّ الَّذِينَ تَوَفَّاهُمُ الْمَلَائِكَةُ ظَالِمِي أَنْفُسِهِمْ قَالُوا فِيمَ كُنْتُمْ |
Diyanet Meali: | Kendilerine zulmetmekteler iken meleklerin canlarını aldığı kimseler var ya; melekler onlara şöyle derler: “Ne durumdaydınız? (Niçin hicret etmediniz?)” |
4:136 | وَمَنْ يَكْفُرْ بِاللَّهِ وَمَلَائِكَتِهِ وَكُتُبِهِ وَرُسُلِهِ وَالْيَوْمِ الْآخِرِ فَقَدْ ضَلَّ ضَلَالًا بَعِيدًا |
Diyanet Meali: | Kim Allah’ı, meleklerini, kitaplarını, peygamberlerini ve ahiret gününü inkâr ederse, derin bir sapıklığa düşmüş olur. |
4:166 | لَٰكِنِ اللَّهُ يَشْهَدُ بِمَا أَنْزَلَ إِلَيْكَ أَنْزَلَهُ بِعِلْمِهِ وَالْمَلَائِكَةُ يَشْهَدُونَ |
Diyanet Meali: | Fakat Allah, sana indirdiğini kendi ilmiyle indirmiş olduğuna şahitlik eder. Melekler de buna şahitlik eder. |
4:172 | لَنْ يَسْتَنْكِفَ الْمَسِيحُ أَنْ يَكُونَ عَبْدًا لِلَّهِ وَلَا الْمَلَائِكَةُ الْمُقَرَّبُونَ |
Diyanet Meali: | Mesih de, Allah’a yakın melekler de, Allah’a kul olmaktan asla çekinmezler. |
6:8 | وَقَالُوا لَوْلَا أُنْزِلَ عَلَيْهِ مَلَكٌ |
Diyanet Meali: | Bir de dediler ki: “Ona (açıktan göreceğimiz) bir melek indirilse ya!” |
6:8 | وَلَوْ أَنْزَلْنَا مَلَكًا لَقُضِيَ الْأَمْرُ ثُمَّ لَا يُنْظَرُونَ |
Diyanet Meali: | Eğer (öyle) bir melek indirseydik artık iş bitirilmiş olurdu, sonra da kendilerine göz açtırılmazdı. (Hemen helâk edilirlerdi.) |
6:9 | وَلَوْ جَعَلْنَاهُ مَلَكًا لَجَعَلْنَاهُ رَجُلًا وَلَلَبَسْنَا عَلَيْهِمْ مَا يَلْبِسُونَ |
Diyanet Meali: | Eğer onu (Peygamberi) bir melek kılsaydık yine onu bir adam (suretinde) yapardık ve onları yine içinde bulundukları karmaşaya düşürmüş olurduk. * |
6:50 | وَلَا أَعْلَمُ الْغَيْبَ وَلَا أَقُولُ لَكُمْ إِنِّي مَلَكٌ |
Diyanet Meali: | “Ben gaybı da bilmem. Size ‘Ben bir meleğim’ de demiyorum.” |
6:93 | وَلَوْ تَرَىٰ إِذِ الظَّالِمُونَ فِي غَمَرَاتِ الْمَوْتِ وَالْمَلَائِكَةُ بَاسِطُو أَيْدِيهِمْ |
Diyanet Meali: | Zalimlerin şiddetli ölüm sancıları içinde çırpındığı; meleklerin, ellerini uzatmış, (… diyecekleri zaman) hâllerini bir görsen! |
6:111 | وَلَوْ أَنَّنَا نَزَّلْنَا إِلَيْهِمُ الْمَلَائِكَةَ وَكَلَّمَهُمُ الْمَوْتَىٰ وَحَشَرْنَا عَلَيْهِمْ كُلَّ شَيْءٍ قُبُلًا مَا كَانُوا لِيُؤْمِنُوا |
Diyanet Meali: | Biz onlara melekleri de indirseydik, kendileriyle ölüler de konuşsaydı ve her şeyi karşılarında (hakikatın şahidleri olarak) toplasaydık, (Allah dilemedikçe) yine de iman edecek değillerdi. |
6:158 | هَلْ يَنْظُرُونَ إِلَّا أَنْ تَأْتِيَهُمُ الْمَلَائِكَةُ أَوْ يَأْتِيَ رَبُّكَ |
Diyanet Meali: | (Ey Muhammed!) Onlar (iman etmek için) ancak kendilerine meleklerin gelmesini veya Rabbinin gelmesini … mi gözlüyorlar? |
7:11 | وَلَقَدْ خَلَقْنَاكُمْ ثُمَّ صَوَّرْنَاكُمْ ثُمَّ قُلْنَا لِلْمَلَائِكَةِ اسْجُدُوا لِآدَمَ |
Diyanet Meali: | Andolsun, sizi yarattık. Sonra size şekil verdik. Sonra da meleklere, “Âdem için saygı ile eğilin” dedik. |
7:20 | وَقَالَ مَا نَهَاكُمَا رَبُّكُمَا عَنْ هَٰذِهِ الشَّجَرَةِ إِلَّا أَنْ تَكُونَا مَلَكَيْنِ |
Diyanet Meali: | Ve dedi ki: “Rabbiniz size bu ağacı ancak, melek olmayasınız … diye yasakladı.” |
8:9 | فَاسْتَجَابَ لَكُمْ أَنِّي مُمِدُّكُمْ بِأَلْفٍ مِنَ الْمَلَائِكَةِ مُرْدِفِينَ |
Diyanet Meali: | O da, “Ben size ard arda bin melekle yardım ediyorum” diye cevap vermişti. |
8:12 | إِذْ يُوحِي رَبُّكَ إِلَى الْمَلَائِكَةِ أَنِّي مَعَكُمْ |
Diyanet Meali: | Hani Rabbin meleklere, “Ben sizinle beraberim…” diye vahyediyordu. |
8:50 | وَلَوْ تَرَىٰ إِذْ يَتَوَفَّى الَّذِينَ كَفَرُوا الْمَلَائِكَةُ يَضْرِبُونَ وُجُوهَهُمْ وَأَدْبَارَهُمْ |
Diyanet Meali: | Melekler, kâfirlerin yüzlerine ve artlarına vura vura canlarını alırken bir görseydin. |
11:12 | لَوْلَا أُنْزِلَ عَلَيْهِ كَنْزٌ أَوْ جَاءَ مَعَهُ مَلَكٌ |
Diyanet Meali: | “Ona bir hazine indirilseydi veya beraberinde bir melek gelseydi ya!” |
11:31 | وَلَا أَعْلَمُ الْغَيْبَ وَلَا أَقُولُ إِنِّي مَلَكٌ |
Diyanet Meali: | “Gaybı da bilmem. “Ben bir meleğim” de demiyorum.” |
12:31 | وَقُلْنَ حَاشَ لِلَّهِ مَا هَٰذَا بَشَرًا إِنْ هَٰذَا إِلَّا مَلَكٌ كَرِيمٌ |
Diyanet Meali: | “Hâşâ! Allah için, bu bir insan değil, ancak şerefli bir melektir” dediler. |
13:13 | وَيُسَبِّحُ الرَّعْدُ بِحَمْدِهِ وَالْمَلَائِكَةُ مِنْ خِيفَتِهِ |
Diyanet Meali: | Gök gürlemesi O’na hamd ederek tespih eder. Melekler de O’nun korkusundan tespih ederler. |
13:23 | وَالْمَلَائِكَةُ يَدْخُلُونَ عَلَيْهِمْ مِنْ كُلِّ بَابٍ |
Diyanet Meali: | Melekler de her bir kapıdan yanlarına girerler (ve şöyle derler): |
15:7 | لَوْ مَا تَأْتِينَا بِالْمَلَائِكَةِ إِنْ كُنْتَ مِنَ الصَّادِقِينَ |
Diyanet Meali: | “Eğer doğru söyleyenlerden isen bize melekleri getirsene!” * |
15:8 | مَا نُنَزِّلُ الْمَلَائِكَةَ إِلَّا بِالْحَقِّ وَمَا كَانُوا إِذًا مُنْظَرِينَ |
Diyanet Meali: | Biz, melekleri ancak hak ve hikmete uygun olarak indiririz. O zaman da onlara mühlet verilmez. * |
15:28 | وَإِذْ قَالَ رَبُّكَ لِلْمَلَائِكَةِ إِنِّي خَالِقٌ بَشَرًا مِنْ صَلْصَالٍ |
Diyanet Meali: | (28-29) Hani Rabbin meleklere, “Ben kuru bir çamurdan bir insan yaratacağım.” demişti. |
15:30 | فَسَجَدَ الْمَلَائِكَةُ كُلُّهُمْ أَجْمَعُونَ |
Diyanet Meali: | Bunun üzerine bütün melekler saygı ile eğildiler. * |
16:2 | يُنَزِّلُ الْمَلَائِكَةَ بِالرُّوحِ مِنْ أَمْرِهِ عَلَىٰ مَنْ يَشَاءُ مِنْ عِبَادِهِ |
Diyanet Meali: | Allah, (insanları) uyarmaları için emrini içeren vahiy ile melekleri kullarından dilediğine indirir. |
16:28 | الَّذِينَ تَتَوَفَّاهُمُ الْمَلَائِكَةُ ظَالِمِي أَنْفُسِهِمْ |
Diyanet Meali: | O kâfirler, nefislerine zulmederlerken melekler onların canlarını alır da… |
16:32 | الَّذِينَ تَتَوَفَّاهُمُ الْمَلَائِكَةُ طَيِّبِينَ يَقُولُونَ سَلَامٌ عَلَيْكُمُ |
Diyanet Meali: | Melekler, onların canlarını iyi kimseler olarak alırken, “Selâm size!…” derler. |
16:33 | هَلْ يَنْظُرُونَ إِلَّا أَنْ تَأْتِيَهُمُ الْمَلَائِكَةُ أَوْ يَأْتِيَ أَمْرُ رَبِّكَ |
Diyanet Meali: | (O kâfirler) kendilerine ancak meleklerin veya senin Rabbinin helâk emrinin gelmesini bekliyorlar. |
16:49 | وَلِلَّهِ يَسْجُدُ مَا فِي السَّمَاوَاتِ وَمَا فِي الْأَرْضِ مِنْ دَابَّةٍ وَالْمَلَائِكَةُ وَهُمْ لَا يَسْتَكْبِرُونَ |
Diyanet Meali: | Göklerde ve yerde bulunan canlılar ve melekler büyüklük taslamadan Allah’a secde ederler (boyun eğerler). * |
17:40 | أَفَأَصْفَاكُمْ رَبُّكُمْ بِالْبَنِينَ وَاتَّخَذَ مِنَ الْمَلَائِكَةِ إِنَاثًا |
Diyanet Meali: | Rabbiniz erkek çocukları size seçip ayırdı da kendisine meleklerden kız çocukları mı edindi? |
17:61 | وَإِذْ قُلْنَا لِلْمَلَائِكَةِ اسْجُدُوا لِآدَمَ فَسَجَدُوا إِلَّا إِبْلِيسَ |
Diyanet Meali: | Hani meleklere, “Âdem için saygı ile eğilin” demiştik, onlar da saygı ile eğilmişlerdi. Yalnız İblis saygı ile eğilmemişti. |
17:92 | أَوْ تُسْقِطَ السَّمَاءَ كَمَا زَعَمْتَ عَلَيْنَا كِسَفًا أَوْ تَأْتِيَ بِاللَّهِ وَالْمَلَائِكَةِ قَبِيلًا |
Diyanet Meali: | “Yahut da iddia ettiğin gibi, göğü tepemize parça parça düşürmeli, ya da Allah’ı ve melekleri karşımıza getirmelisin.” * |
17:95 | قُلْ لَوْ كَانَ فِي الْأَرْضِ مَلَائِكَةٌ يَمْشُونَ مُطْمَئِنِّينَ لَنَزَّلْنَا عَلَيْهِمْ مِنَ السَّمَاءِ مَلَكًا رَسُولًا |
Diyanet Meali: | De ki: “Eğer yeryüzünde, (insanlar yerine) yerleşip dolaşan melekler olsaydı, elbette onlara gökten bir melek peygamber indirirdik.” * |
17:95 | قُلْ لَوْ كَانَ فِي الْأَرْضِ مَلَائِكَةٌ يَمْشُونَ مُطْمَئِنِّينَ لَنَزَّلْنَا عَلَيْهِمْ مِنَ السَّمَاءِ مَلَكًا رَسُولًا |
Diyanet Meali: | De ki: “Eğer yeryüzünde, (insanlar yerine) yerleşip dolaşan melekler olsaydı, elbette onlara gökten bir melek peygamber indirirdik.” * |
18:50 | وَإِذْ قُلْنَا لِلْمَلَائِكَةِ اسْجُدُوا لِآدَمَ فَسَجَدُوا إِلَّا إِبْلِيسَ |
Diyanet Meali: | Hani biz meleklere, “Âdem için saygı ile eğilin” demiştik de İblis’ten başka hepsi saygı ile eğilmişlerdi. |
20:116 | وَإِذْ قُلْنَا لِلْمَلَائِكَةِ اسْجُدُوا لِآدَمَ فَسَجَدُوا إِلَّا إِبْلِيسَ أَبَىٰ |
Diyanet Meali: | Hani meleklere, “Âdem için saygı ile eğilin” demiştik de, İblis’ten başka melekler hemen saygı ile eğilmişler; İblis bundan kaçınmıştı. * |
21:103 | وَتَتَلَقَّاهُمُ الْمَلَائِكَةُ هَٰذَا يَوْمُكُمُ الَّذِي كُنْتُمْ تُوعَدُونَ |
Diyanet Meali: | Ve melekler onları, “İşte bu, size vaad edilen (mutlu) gününüzdür” diyerek karşılarlar. |
22:75 | اللَّهُ يَصْطَفِي مِنَ الْمَلَائِكَةِ رُسُلًا وَمِنَ النَّاسِ |
Diyanet Meali: | Allah, meleklerden de resûller seçer, insanlardan da. |
23:24 | وَلَوْ شَاءَ اللَّهُ لَأَنْزَلَ مَلَائِكَةً مَا سَمِعْنَا بِهَٰذَا فِي آبَائِنَا الْأَوَّلِينَ |
Diyanet Meali: | “Eğer Allah dileseydi, bir melek gönderirdi. Biz önceki atalarımızdan böyle bir şey duymadık.” |
25:7 | لَوْلَا أُنْزِلَ إِلَيْهِ مَلَكٌ فَيَكُونَ مَعَهُ نَذِيرًا |
Diyanet Meali: | “Ona bir melek indirilseydi de, bu onunla beraber bir uyarıcı olsaydı ya!” |
25:21 | وَقَالَ الَّذِينَ لَا يَرْجُونَ لِقَاءَنَا لَوْلَا أُنْزِلَ عَلَيْنَا الْمَلَائِكَةُ أَوْ نَرَىٰ رَبَّنَا |
Diyanet Meali: | Bize kavuşacaklarını ummayanlar, “Bize melekler indirilseydi, yahut Rabbimizi görseydik ya!” dediler. |
25:22 | يَوْمَ يَرَوْنَ الْمَلَائِكَةَ لَا بُشْرَىٰ يَوْمَئِذٍ لِلْمُجْرِمِينَ |
Diyanet Meali: | Fakat melekleri görecekleri gün, işte o gün suçlulara hiçbir müjde yoktur. |
25:25 | وَيَوْمَ تَشَقَّقُ السَّمَاءُ بِالْغَمَامِ وَنُزِّلَ الْمَلَائِكَةُ تَنْزِيلًا |
Diyanet Meali: | O gün gök bulutlarla yarılıp parçalanacak ve melekler bölük bölük indirilecektir. * |
32:11 | قُلْ يَتَوَفَّاكُمْ مَلَكُ الْمَوْتِ الَّذِي وُكِّلَ بِكُمْ ثُمَّ إِلَىٰ رَبِّكُمْ تُرْجَعُونَ |
Diyanet Meali: | De ki: “Sizin için görevlendirilen ölüm meleği canınızı alacak, sonra Rabbinize döndürüleceksiniz.”* |
33:43 | هُوَ الَّذِي يُصَلِّي عَلَيْكُمْ وَمَلَائِكَتُهُ لِيُخْرِجَكُمْ مِنَ الظُّلُمَاتِ إِلَى النُّورِ |
Diyanet Meali: | O, sizi karanlıklardan aydınlığa çıkarmak için size merhamet eden; melekleri de sizin için bağışlanma dileyendir. |
33:56 | إِنَّ اللَّهَ وَمَلَائِكَتَهُ يُصَلُّونَ عَلَى النَّبِيِّ |
Diyanet Meali: | Şüphesiz Allah ve melekleri Peygamber’e salât ediyorlar. |
34:40 | ثُمَّ يَقُولُ لِلْمَلَائِكَةِ أَهَٰؤُلَاءِ إِيَّاكُمْ كَانُوا يَعْبُدُونَ |
Diyanet Meali: | Sonra da meleklere, “Bunlar mı size ibadet ediyorlardı?” (diyeceği günü bir hatırla)! |
35:1 | الْحَمْدُ لِلَّهِ فَاطِرِ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ جَاعِلِ الْمَلَائِكَةِ رُسُلًا |
Diyanet Meali: | Hamd, gökleri ve yeri yaratan, melekleri (ikişer, üçer, dörder kanatlı) elçiler yapan Allah’a mahsustur. |
37:150 | أَمْ خَلَقْنَا الْمَلَائِكَةَ إِنَاثًا وَهُمْ شَاهِدُونَ |
Diyanet Meali: | Yoksa biz melekleri dişi olarak yaratmışız da onlar şahid mi bulunuyorlarmış? * |
38:71 | إِذْ قَالَ رَبُّكَ لِلْمَلَائِكَةِ إِنِّي خَالِقٌ بَشَرًا مِنْ طِينٍ |
Diyanet Meali: | Hani, Rabbin meleklere şöyle demişti: “Muhakkak ben çamurdan bir insan yaratacağım.”* |
38:73 | فَسَجَدَ الْمَلَائِكَةُ كُلُّهُمْ أَجْمَعُونَ |
Diyanet Meali: | Derken bütün melekler topluca saygı ile eğildiler. * |
39:75 | وَتَرَى الْمَلَائِكَةَ حَافِّينَ مِنْ حَوْلِ الْعَرْشِ يُسَبِّحُونَ بِحَمْدِ رَبِّهِمْ |
Diyanet Meali: | Melekleri de, Rablerini hamd ile tesbih edip yücelterek Arş’ın etrafını kuşatmış hâlde görürsün. |
41:14 | قَالُوا لَوْ شَاءَ رَبُّنَا لَأَنْزَلَ مَلَائِكَةً فَإِنَّا بِمَا أُرْسِلْتُمْ بِهِ كَافِرُونَ |
Diyanet Meali: | Onlar da, “Eğer Rabbimiz dileseydi (Peygamber olarak) melekler indirirdi. Bu sebeple, biz sizinle gönderilenleri inkâr ediyoruz” demişlerdi. |
41:30 | إِنَّ الَّذِينَ قَالُوا رَبُّنَا اللَّهُ ثُمَّ اسْتَقَامُوا تَتَنَزَّلُ عَلَيْهِمُ الْمَلَائِكَةُ |
Diyanet Meali: | Şüphesiz “Rabbimiz Allah’tır” deyip de, sonra dosdoğru olanlar var ya, onların üzerine akın akın melekler iner… |
42:5 | وَالْمَلَائِكَةُ يُسَبِّحُونَ بِحَمْدِ رَبِّهِمْ وَيَسْتَغْفِرُونَ لِمَنْ فِي الْأَرْضِ |
Diyanet Meali: | Melekler ise, Rablerini hamd ile tespih ederler ve yeryüzündekiler için bağışlanma dilerler. |
43:19 | وَجَعَلُوا الْمَلَائِكَةَ الَّذِينَ هُمْ عِبَادُ الرَّحْمَٰنِ إِنَاثًا |
Diyanet Meali: | Onlar, Rahmân’ın kulları olan melekleri de dişi saydılar. |
43:53 | فَلَوْلَا أُلْقِيَ عَلَيْهِ أَسْوِرَةٌ مِنْ ذَهَبٍ أَوْ جَاءَ مَعَهُ الْمَلَائِكَةُ مُقْتَرِنِينَ |
Diyanet Meali: | “(Eğer doğru söylüyorsa) ona altın bilezikler atılmalı, yahut onunla beraber bulunmak üzere melekler gelmeli değil miydi?” * |
43:60 | وَلَوْ نَشَاءُ لَجَعَلْنَا مِنْكُمْ مَلَائِكَةً فِي الْأَرْضِ يَخْلُفُونَ |
Diyanet Meali: | Eğer dileseydik, içinizden yeryüzünde sizin yerinize geçecek melekler yaratırdık.* |
47:27 | فَكَيْفَ إِذَا تَوَفَّتْهُمُ الْمَلَائِكَةُ يَضْرِبُونَ وُجُوهَهُمْ وَأَدْبَارَهُمْ |
Diyanet Meali: | Melekler, onların yüzlerine ve sırtlarına vurarak canlarını alırken hâlleri nasıl olacak?* |
53:26 | وَكَمْ مِنْ مَلَكٍ فِي السَّمَاوَاتِ لَا تُغْنِي شَفَاعَتُهُمْ شَيْئًا |
Diyanet Meali: | Göklerde nice melekler vardır ki onların şefaatleri; (ancak Allah’ın izniyle, dilediği ve hoşnut olduğu kimselere) yarar sağlar. |
53:27 | إِنَّ الَّذِينَ لَا يُؤْمِنُونَ بِالْآخِرَةِ لَيُسَمُّونَ الْمَلَائِكَةَ تَسْمِيَةَ الْأُنْثَىٰ |
Diyanet Meali: | Şüphesiz ahirete iman etmeyenler, meleklere dişi isimleri veriyorlar.* |
66:4 | وَالْمَلَائِكَةُ بَعْدَ ذَٰلِكَ ظَهِيرٌ |
Diyanet Meali: | Bunlardan sonra melekler de ona arka çıkarlar. |
66:6 | عَلَيْهَا مَلَائِكَةٌ غِلَاظٌ شِدَادٌ لَا يَعْصُونَ اللَّهَ مَا أَمَرَهُمْ |
Diyanet Meali: | O ateşin başında gayet katı, çetin, Allah’ın kendilerine verdiği emirlere karşı gelmeyen melekler vardır. |
69:17 | وَالْمَلَكُ عَلَىٰ أَرْجَائِهَا وَيَحْمِلُ عَرْشَ رَبِّكَ فَوْقَهُمْ يَوْمَئِذٍ ثَمَانِيَةٌ |
Diyanet Meali: | Melekler onun kıyılarındadır. O gün Rabbinin Arş’ını, bunların da üstünde sekiz taşıyıcı taşır. * |
70:4 | تَعْرُجُ الْمَلَائِكَةُ وَالرُّوحُ إِلَيْهِ فِي يَوْمٍ كَانَ مِقْدَارُهُ خَمْسِينَ أَلْفَ سَنَةٍ |
Diyanet Meali: | Melekler ve Ruh (Cebrail) ona süresi elli bin yıl olan bir günde yükselir .* |
74:31 | وَمَا جَعَلْنَا أَصْحَابَ النَّارِ إِلَّا مَلَائِكَةً |
Diyanet Meali: | Biz, cehennemin görevlilerini ancak meleklerden kıldık. |
78:38 | يَوْمَ يَقُومُ الرُّوحُ وَالْمَلَائِكَةُ صَفًّا |
Diyanet Meali: | Cebrail ve meleklerin dizi dizi durdukları gün… |
89:22 | وَجَاءَ رَبُّكَ وَالْمَلَكُ صَفًّا صَفًّا |
Diyanet Meali: | Melekler sıra sıra dizilip, Rabbinin buyruğu gelince…* |
97:4 | تَنَزَّلُ الْمَلَائِكَةُ وَالرُّوحُ فِيهَا بِإِذْنِ رَبِّهِمْ مِنْ كُلِّ أَمْرٍ |
Diyanet Meali: | Melekler ve Ruh (Cebrail) o gecede, Rablerinin izniyle her türlü iş için iner de iner. * |