ك ي د

KÖK HARFLER: ك ي د

ANLAM: 

كَادَ : Aldatmak, aklını çelmek, tuzağa düşürmek; gizlice veya nereden geldiğini bilmeden birisine bir hile veya kötü bir eylemde bulunmayı arzu etmek. Sinsice, hilekarca davranmak; bir kaçamak veya sıyrılma, bir bahane, bir düzen, bir hile, bir tuzak, bir taktik uygulamak. Birisine aldatmayı, aklını çelmeyi veya tuzağa düşürmeyi öğretmek. İster iyi ister kötü, ister yanlış ister doğru olsun bir şey kurmak ya da planlamak. Olağanüstü zahmete katlanmak.

AÇIKLAMA:

xx

DİĞER BAZI TÜREVLER:

xx

KUR’ÂN’DA GEÇEN TÜREVLERİ: 

Aşağıdaki tabloda Kur’ân’da geçen ve bu kökten gelen kelime türevleri, bunların gramatik adlandırılışları, Kur’ân’da kaç kere geçmiş olduğu belirtilmiş ve örnek bir ayet için, sûre/âyet numarası verilmiştir.


Tür Adet Anlam Örnek
كَادَ fiil-I 8 Hile yaptı, tuzak kurdu 86/16
كَيْدٌ isim 26 Hile yapmak, tuzak kurmak 4/76
مَكِيدٌ isim 1 Hilesi boşa çıkarılan 52/42

Toplam 35

BENZERLİKLER VE FARKLILIKLAR: 

Kök Harflerinin Yer Değişimi

Mahreci Benzeyen Kökler

Benzer Manada Kelimeler

Zıt Manada Kelimeler

AÇIKLAMA:

HAD‘ ile KEYD kelimeleri arasındaki fark

( خ د عك ي د )

Had‘ (aldatmak), kişinin “bir menfaat celbetmek ya da bir zararı defetmek iradesi ile, söylediğinin aksini ortaya koyması”dır. Herhangi bir düşünme gerektirmez. Nitekim bir fikir veya nazar olmaksızın, kişi birine insaflı göründüğü ve yumuşak bir sesle alışverişte onu aldattığı zaman, hada‘ahû fi’l bey‘i (alışverişte onu aldattı) denir. 

Oysa keyd, ancak bir tedebbür, fikir ve nazardan sonra olur. Arab dili alimleri şöyle demişlerdir: Keyd, “düşmana karşı önlem alma ve onu helak etme iradesi”dir. Düşmanlarını helâk kasdıyla savaşçıların yaptıkları hileler, tedebbür ve nazardan sonra yapıldığı için, mekâyid (hileler) olarak isimlendirilmiştir. 

Had‘ (aldatma) ile keyd (tuzak) arasındaki fark şu şekilde de gösterilebilir: Keyd, “birinin başkasına zor kullanarak yaptığı kötü fiilin ismi”dir. Kâyedenî fulânun (falan bana keyd yaptı) ifadesi, “bana zorla zarar verdi” demektir. Hadî‘a ise, “birinin başkasına zor kullanmaksızın, kendisine menfaat celbetme iradesi ile yaptığı kötü fiilin ismi”dir. Bu anlamından dolayı hadî‘a “alışveriş muamelesi” için kullanılır. Yüce Allah Fîl suresinde Fîl Ashabı’nın Mekke’ye kasdını, keyd diye isimlendirmiştir çünkü bu, “zor kullanılarak yapılmak istenen birşey”dir. (Farklar Sözlüğü 382) Bknz: ( خ د ع )

KEYD ile MEKR kelimeleri arasındaki fark

( ك ي دم ك ر )

Mekr, tedebbür ve fikr ile birlikte olması bakımından keyd gibidir. Ne var ki keyd, mekr’den daha kuvvetlidir. Bunun delili, keyd’in bizzat geçişli olması, mekr’in ise harf ile geçişli olmasıdır.

Aynı zamanda mekr, “başkasına verilecek olan zararın takdir edilmesi”dir. Nitekim biri, “Sana şunu yapabilirim” dediğinde, bu mekr olmaz, ancak karşı tarafın bilmemesi durumunda mekr olur. Keyd ise, “bilinsin veya bilinmesin, bir başkasına zor kullanarak kötülük yapmak”tır. (Farklar Sözlüğü 384) Bknz: ( م ك ر )

TÜRKÇEYE GEÇEN KELİMELER: 

Aşağıdaki tabloda bu kökten Türkçeye geçmiş olan kelimeler, bunların Arapça yazılışları, Türkçe anlamları verilmiştir. Bu kelimelere günümüz Türkçesinde pek rastlanmaz. Daha çok Osmanlıca metinlerde görülmektedir.

Keyd كَيْد Tuzak. Kötülük, hile. Men etmek. Kusmak.
Mekîd مَكِيد Tuzağa düşen veye düşecek olan.
Mekîde مَكِيدَة Hile, aldatma, düzen, dalavere. Çoğulu: Mekâid
Mekîdet مَكِيدَة Düzen, hile, fesad.
Mükâyede مُكَايَدَة Hile tertip etme, tuzak yapma.
Tekâyüd تَكَايُد Birbirine hile yapma.
Mütekâyid مُتَكَايِد Birbirine hile yapan.
İktiyâd اِكْتِيَاد Hile yapma, dalavere ve oyun etme.

ÂYETLER:

DİKKAT! İncelediğimiz kökten gelen kelimeleri, Kur’an-ı Kerim’deki yerlerinde, yakın çevresindeki kelimelerle ilişkilerini gösterecek şekilde listeliyoruz. Uzun ayetlerin sadece bir bölümünü ele aldık. Bazı ayetlerin sadece bir kısmını gördüğümüz için, ayetler hakkında yanlış bir hüküm verilmemesi gerekir. Tamamını ele aldığımız ayetlerin meallerinin sonuna bir yıldız (*) işareti konmuştur.

كَادَ : Fiil-I. 

7:195 قُلِ ادْعُوا شُرَكَاءَكُمْ ثُمَّ كِيدُونِ فَلَا تُنْظِرُونِ
Diyanet Meali: De ki: “Haydi, çağırın ortaklarınızı, sonra bana tuzak kurun da bana göz açtırmayın bakalım!”
11:55 مِنْ دُونِهِ فَكِيدُونِي جَمِيعًا ثُمَّ لَا تُنْظِرُونِ
Diyanet Meali: (Siz de şâhit olun ki, ben sizin Allah’ı bırakıp da) O’na ortak koştuğunuz şeylerden (uzağım). Haydi hepiniz toptan bana tuzak kurun, sonra da bana göz açtırmayın.”
12:5 لَا تَقْصُصْ رُؤْيَاكَ عَلَىٰ إِخْوَتِكَ فَيَكِيدُوا لَكَ كَيْدًا
Diyanet Meali: “Rüyanı kardeşlerine anlatma. Yoksa, sana tuzak kurarlar.”
12:76 كَذَٰلِكَ كِدْنَا لِيُوسُفَ
Diyanet Meali: İşte biz Yûsuf’a böyle bir plan öğrettik.
21:57 وَتَاللَّهِ لَأَكِيدَنَّ أَصْنَامَكُمْ بَعْدَ أَنْ تُوَلُّوا مُدْبِرِينَ
Diyanet Meali: Allah’a yemin ederim ki, siz arkanızı dönüp gittikten sonra ben putlarınıza muhakkak bir tuzak kuracağım. *
77:39 فَإِنْ كَانَ لَكُمْ كَيْدٌ فَكِيدُونِ
Diyanet Meali: Eğer bir tuzağınız varsa, haydi bana tuzak kurun! *
86:15 إِنَّهُمْ يَكِيدُونَ كَيْدًا
Diyanet Meali: Şüphesiz onlar bir tuzak kurarlar, *
86:16 وَأَكِيدُ كَيْدًا
Diyanet Meali: Ben de bir tuzak kurarım. *

كَيْدٌ : İsim. 

3:120 وَإِنْ تَصْبِرُوا وَتَتَّقُوا لَا يَضُرُّكُمْ كَيْدُهُمْ شَيْئًا
Diyanet Meali: Eğer siz sabırlı olur, Allah’a karşı gelmekten sakınırsanız, onların hileleri size hiçbir zarar vermez.
4:76 فَقَاتِلُوا أَوْلِيَاءَ الشَّيْطَانِ إِنَّ كَيْدَ الشَّيْطَانِ كَانَ ضَعِيفًا
Diyanet Meali: O hâlde, siz şeytanın dostlarına karşı savaşın. Şüphesiz şeytanın hilesi zayıftır.
7:183 وَأُمْلِي لَهُمْ إِنَّ كَيْدِي مَتِينٌ
Diyanet Meali: Ben onlara mühlet veririm. Şüphesiz benim tuzağım çetindir. *
8:18 ذَٰلِكُمْ وَأَنَّ اللَّهَ مُوهِنُ كَيْدِ الْكَافِرِينَ
Diyanet Meali: İşte durum bu: (Allah, mü’minleri güzel bir şekilde dener). Bir de Allah, kâfirlerin tuzağını zayıf düşürendir. *
12:5 لَا تَقْصُصْ رُؤْيَاكَ عَلَىٰ إِخْوَتِكَ فَيَكِيدُوا لَكَ كَيْدًا
Diyanet Meali: “Rüyanı kardeşlerine anlatma. Yoksa, sana tuzak kurarlar.”
12:28 فَلَمَّا رَأَىٰ قَمِيصَهُ قُدَّ مِنْ دُبُرٍ قَالَ إِنَّهُ مِنْ كَيْدِكُنَّ
Diyanet Meali: Kadının kocası Yûsuf’un gömleğinin arkadan yırtıldığını görünce, dedi ki: “Şüphesiz bu, siz kadınların tuzağıdır.”
12:28 إِنَّ كَيْدَكُنَّ عَظِيمٌ
Diyanet Meali: “Şüphesiz sizin tuzağınız çok büyüktür.”
12:33 وَإِلَّا تَصْرِفْ عَنِّي كَيْدَهُنَّ أَصْبُ إِلَيْهِنَّ
Diyanet Meali: “Onların tuzaklarını benden uzaklaştırmazsan, onlara meyleder (ve cahillerden olurum).”
12:34 فَاسْتَجَابَ لَهُ رَبُّهُ فَصَرَفَ عَنْهُ كَيْدَهُنَّ
Diyanet Meali: Rabbi, onun duasını kabul etti ve kadınların tuzaklarını ondan uzaklaştırdı.
12:50 مَا بَالُ النِّسْوَةِ اللَّاتِي قَطَّعْنَ أَيْدِيَهُنَّ إِنَّ رَبِّي بِكَيْدِهِنَّ عَلِيمٌ
Diyanet Meali: “(Efendine dön de), ellerini kesen o kadınların derdi ne idi, (diye sor). Şüphesiz Rabbim onların hilesini hakkıyla bilendir.”
12:52 ذَٰلِكَ لِيَعْلَمَ أَنِّي لَمْ أَخُنْهُ بِالْغَيْبِ وَأَنَّ اللَّهَ لَا يَهْدِي كَيْدَ الْخَائِنِينَ
Diyanet Meali: (Yûsuf), “Benim böyle yapmam, Aziz’in; yokluğunda, benim kendisine hainlik etmediğimi ve Allah’ın, hainlerin tuzaklarını başarıya ulaştırmayacağını bilmesi içindi” dedi. *
20:60 فَتَوَلَّىٰ فِرْعَوْنُ فَجَمَعَ كَيْدَهُ ثُمَّ أَتَىٰ
Diyanet Meali: Bunun üzerine Firavun ayrılıp, hilesini kuracak sihirbazlarını topladı, sonra geldi. *
20:64 فَأَجْمِعُوا كَيْدَكُمْ ثُمَّ ائْتُوا صَفًّا
Diyanet Meali: “Öyleyse, hilelerinizi toplayın (birbirinize destek olun) sonra sıra hâlinde  gelin.”
20:69 إِنَّمَا صَنَعُوا كَيْدُ سَاحِرٍ وَلَا يُفْلِحُ السَّاحِرُ حَيْثُ أَتَىٰ
Diyanet Meali: “Şüphesiz yaptıkları bir sihirbaz hilesidir. Sihirbaz ise nereye varsa kurtuluşa eremez.”
21:70 وَأَرَادُوا بِهِ كَيْدًا فَجَعَلْنَاهُمُ الْأَخْسَرِينَ
Diyanet Meali: Ona böyle bir tuzak kurmak istediler. Fakat biz onları en çok zarar edenler durumuna düşürdük. *
22:15 ثُمَّ لْيَقْطَعْ فَلْيَنْظُرْ هَلْ يُذْهِبَنَّ كَيْدُهُ مَا يَغِيظُ
Diyanet Meali: Sonra kendini assın da bir baksın; başvurduğu (bu yöntem), öfkelendiği şeyi giderecek mi?
37:98 فَأَرَادُوا بِهِ كَيْدًا فَجَعَلْنَاهُمُ الْأَسْفَلِينَ
Diyanet Meali: Böylece ona bir tuzak kurmak istediler. Biz de onları en alçak kimseler kıldık. *
40:25 وَمَا كَيْدُ الْكَافِرِينَ إِلَّا فِي ضَلَالٍ
Diyanet Meali: Fakat kâfirlerin tuzağı hep boşa çıkmıştır.
40:37 وَمَا كَيْدُ فِرْعَوْنَ إِلَّا فِي تَبَابٍ
Diyanet Meali: Firavun’un tuzağı, tamamen sonuçsuz kaldı.
52:42 أَمْ يُرِيدُونَ كَيْدًا فَالَّذِينَ كَفَرُوا هُمُ الْمَكِيدُونَ
Diyanet Meali: Yoksa, bir tuzak mı kurmak istiyorlar? Asıl, inkâr edenler tuzağa düşecek olanlardır. *
52:46 يَوْمَ لَا يُغْنِي عَنْهُمْ كَيْدُهُمْ شَيْئًا وَلَا هُمْ يُنْصَرُونَ
Diyanet Meali: O gün tuzakları kendilerine hiçbir fayda vermeyecektir ve kendilerine yardım da edilmeyecektir. *
68:45 وَأُمْلِي لَهُمْ إِنَّ كَيْدِي مَتِينٌ
Diyanet Meali: Onlara mühlet veriyorum. Şüphesiz benim tuzağım sağlamdır. *
77:39 فَإِنْ كَانَ لَكُمْ كَيْدٌ فَكِيدُونِ
Diyanet Meali: Eğer bir tuzağınız varsa, haydi bana tuzak kurun! *
86:15 إِنَّهُمْ يَكِيدُونَ كَيْدًا
Diyanet Meali: Şüphesiz onlar bir tuzak kurarlar, *
86:16 وَأَكِيدُ كَيْدًا
Diyanet Meali: Ben de bir tuzak kurarım. *
105:2 أَلَمْ يَجْعَلْ كَيْدَهُمْ فِي تَضْلِيلٍ
Diyanet Meali: Onların tuzaklarını boşa çıkarmadı mı? *

مَكِيدُونَ : İsim. İsm-i Mef’ûl. Kurallı Erkek Çoğul. Tekili: مَكِيدٌ

52:42 أَمْ يُرِيدُونَ كَيْدًا فَالَّذِينَ كَفَرُوا هُمُ الْمَكِيدُونَ
Diyanet Meali: Yoksa, bir tuzak mı kurmak istiyorlar? Asıl, inkâr edenler tuzağa düşecek olanlardır. *