KÖK HARFLER: ف ق ه
ANLAM:
فَقِهَ : Anlayışa, bilgiye, zekaya sahip olmak.
AÇIKLAMA:
xx
DİĞER BAZI TÜREVLER:
xx
KUR’ÂN’DA GEÇEN TÜREVLERİ:
Aşağıdaki tabloda Kur’ân’da geçen ve bu kökten gelen kelime türevleri, bunların gramatik adlandırılışları, Kur’ân’da kaç kere geçmiş olduğu belirtilmiş ve örnek bir ayet için, sûre/âyet numarası verilmiştir.
| Tür | Adet | Anlam | Örnek |
فَقِهَ | fiil-I | 19 | İyice anladı, güzelce anladı, çözdü | 17/44 |
تَفَقَّهَ | fiil-V | 1 | Fakih; derin anlayışlı oldu | 9/122 |
| Toplam | 20 |
|
|
BENZERLİKLER VE FARKLILIKLAR:
Mahreci Benzeyen Kökler
Benzer Manada Kelimeler
- فَقِهَ
- فِقْهٌ
- فَقِيهٌ
Zıt Manada Kelimeler
TÜRKÇEYE GEÇEN KELİMELER:
Aşağıdaki tabloda bu kökten Türkçeye geçmiş olan kelimeler, bunların Arapça yazılışları, Türkçe anlamları verilmiştir. Bu kelimelerin bazılarına günümüz Türkçesinde pek rastlanmaz. Daha çok Osmanlıca metinlerde görülmektedir.
Fıkh (Fıkıh) | فِقْه | Derin ve ince anlayış. Bir şeyi, hakkı ile, künhü ile bilmek. |
|
Fakîh | فَقِيه | Fıkıh bilgini. İslam hukuk bilgini. Anlayışlı, zeki (kimse). |
|
Fukahâ’ | فُقَهَاء | Fakihler. Fıkıh alimleri. | Fakîh’in çoğulu |
Fıkhî | فِقْهِى | Fıkha müteallik. |
|
Tefkîh | تَفْقِيه | Öğretme, anlatma. |
|
İfkâh | إِفْقَاه | Öğretme. |
|
Tefekkuh | تَفَقُّه | Fıkıh ilmini tahsil etmek. |
|
Mütefakkıh | مُتَفَقِّه | Fıkıh alimi. Fıkıh ilmiyle uğraşan kimse. |
|
ÂYETLER:
DİKKAT! İncelediğimiz kökten gelen kelimeleri, Kur’an-ı Kerim’deki yerlerinde, yakın çevresindeki kelimelerle ilişkilerini gösterecek şekilde listeliyoruz. Uzun ayetlerin sadece bir bölümünü ele aldık. Bazı ayetlerin sadece bir kısmını gördüğümüz için, ayetler hakkında yanlış bir hüküm verilmemesi gerekir. Tamamını ele aldığımız ayetlerin meallerinin sonuna bir yıldız (*) işareti konmuştur.
فَقِهَ : Fiil-I.
4:78 | فَمَالِ هَٰؤُلَاءِ الْقَوْمِ لَا يَكَادُونَ يَفْقَهُونَ حَدِيثًا |
Diyanet Meali: | Bu topluma ne oluyor ki, neredeyse hiçbir sözü anlamıyorlar! |
6:25 | وَجَعَلْنَا عَلَىٰ قُلُوبِهِمْ أَكِنَّةً أَنْ يَفْقَهُوهُ وَفِي آذَانِهِمْ وَقْرًا |
Diyanet Meali: | Onu anlamamaları için kalpleri üzerine perdeler (gereriz), kulaklarına ağırlık koyarız. |
6:65 | انْظُرْ كَيْفَ نُصَرِّفُ الْآيَاتِ لَعَلَّهُمْ يَفْقَهُونَ |
Diyanet Meali: | Bak, anlasınlar diye, âyetleri değişik biçimlerde nasıl açıklıyoruz. |
6:98 | قَدْ فَصَّلْنَا الْآيَاتِ لِقَوْمٍ يَفْقَهُونَ |
Diyanet Meali: | Biz anlayan bir toplum için âyetleri ayrı ayrı açıklamışızdır. |
7:179 | لَهُمْ قُلُوبٌ لَا يَفْقَهُونَ بِهَا |
Diyanet Meali: | Kalpleri vardır fakat bunlarla anlamazlar. |
8:65 | يَغْلِبُوا أَلْفًا مِنَ الَّذِينَ كَفَرُوا بِأَنَّهُمْ قَوْمٌ لَا يَفْقَهُونَ |
Diyanet Meali: | (Eğer içinizde sabırlı yüz kişi bulunursa), inkâr edenlerden bin kişiye galip gelirler. Çünkü onlar anlamayan bir kavimdir. |
9:81 | قُلْ نَارُ جَهَنَّمَ أَشَدُّ حَرًّا لَوْ كَانُوا يَفْقَهُونَ |
Diyanet Meali: | De ki: “Cehennemin ateşi daha sıcaktır.” Keşke anlasalardı. |
9:87 | وَطُبِعَ عَلَىٰ قُلُوبِهِمْ فَهُمْ لَا يَفْقَهُونَ |
Diyanet Meali: | Kalpleri mühürlendi. Artık onlar anlamazlar. |
9:127 | صَرَفَ اللَّهُ قُلُوبَهُمْ بِأَنَّهُمْ قَوْمٌ لَا يَفْقَهُونَ |
Diyanet Meali: | Anlamayan bir toplum olmalarından dolayı, Allah onların kalplerini çevirmiştir. |
11:91 | قَالُوا يَا شُعَيْبُ مَا نَفْقَهُ كَثِيرًا مِمَّا تَقُولُ |
Diyanet Meali: | Dediler ki: “Ey Şu’ayb! Dediklerinin çoğunu anlamıyoruz.” |
17:44 | وَلَٰكِنْ لَا تَفْقَهُونَ تَسْبِيحَهُمْ |
Diyanet Meali: | Ancak, siz onların tespihlerini anlamazsınız. |
17:46 | عَلَىٰ قُلُوبِهِمْ أَكِنَّةً أَنْ يَفْقَهُوهُ وَفِي آذَانِهِمْ وَقْرًا |
Diyanet Meali: | Kur’an’ı anlamamaları için kalpleri üzerine perdeler, kulaklarına da ağırlık (koyarız). |
18:57 | إِنَّا جَعَلْنَا عَلَىٰ قُلُوبِهِمْ أَكِنَّةً أَنْ يَفْقَهُوهُ وَفِي آذَانِهِمْ وَقْرًا |
Diyanet Meali: | Şüphesiz biz, onu anlamamaları için, kalplerine perdeler gerdik, kulaklarına da ağırlıklar koyduk. |
18:93 | وَجَدَ مِنْ دُونِهِمَا قَوْمًا لَا يَكَادُونَ يَفْقَهُونَ قَوْلًا |
Diyanet Meali: | (İki dağ arasına ulaşınca), bunların önünde, neredeyse hiçbir sözü anlamayan bir halk buldu. |
20:28 | يَفْقَهُوا قَوْلِي |
Diyanet Meali: | “(Dilimdeki tutukluğu çöz ki) sözümü anlasınlar.” * |
48:15 | فَسَيَقُولُونَ بَلْ تَحْسُدُونَنَا بَلْ كَانُوا لَا يَفْقَهُونَ إِلَّا قَلِيلًا |
Diyanet Meali: | Onlar, “Bizi kıskanıyorsunuz” diyeceklerdir. Hayır, onlar pek az anlarlar. |
59:13 | ذَٰلِكَ بِأَنَّهُمْ قَوْمٌ لَا يَفْقَهُونَ |
Diyanet Meali: | Bu, onların anlamaz bir toplum olmaları sebebiyledir. |
63:3 | ذَٰلِكَ بِأَنَّهُمْ آمَنُوا ثُمَّ كَفَرُوا فَطُبِعَ عَلَىٰ قُلُوبِهِمْ فَهُمْ لَا يَفْقَهُونَ |
Diyanet Meali: | Bu, onların önce iman edip sonra inkâr etmeleri, bu yüzden de kalplerine mühür vurulması sebebiyledir. Artık onlar anlamazlar. * |
63:7 | وَلَٰكِنَّ الْمُنَافِقِينَ لَا يَفْقَهُونَ |
Diyanet Meali: | Fakat münafıklar (bunu) anlamazlar. |
تَفَقَّهَ : Fiil-V
9:122 | فَلَوْلَا نَفَرَ مِنْ كُلِّ فِرْقَةٍ مِنْهُمْ طَائِفَةٌ لِيَتَفَقَّهُوا فِي الدِّينِ |
Diyanet Meali: | (Ne var ki mü’minlerin hepsi toptan seferber olacak değillerdir.) Öyleyse onların her kesiminden bir grup da, din konusunda köklü ve derin bilgi sahibi olmak için geri kalsa ya! |