2:60 | فَقُلْنَا اضْرِبْ بِعَصَاكَ الْحَجَرَ فَانْفَجَرَتْ مِنْهُ اثْنَتَا عَشْرَةَ عَيْنًا |
Diyanet Meali: | Biz de, “Asanı kayaya vur” demiştik, böylece kayadan on iki pınar fışkırmıştı. |
3:13 | يَرَوْنَهُمْ مِثْلَيْهِمْ رَأْيَ الْعَيْنِ |
Diyanet Meali: | (Onları) göz bakışıyla kendilerinin iki katı görüyorlardı. |
5:45 | وَكَتَبْنَا عَلَيْهِمْ فِيهَا أَنَّ النَّفْسَ بِالنَّفْسِ وَالْعَيْنَ |
Diyanet Meali: | Onda (Tevrat’ta) üzerlerine şunu da yazdık: Cana can, (göze) göz… |
5:45 | بِالْعَيْنِ وَالْأَنْفَ بِالْأَنْفِ وَالْأُذُنَ بِالْأُذُنِ وَالسِّنَّ بِالسِّنِّ |
Diyanet Meali: | Göze (göz), buruna burun, kulağa kulak, dişe diş (kısas edilir). |
5:83 | تَرَىٰ أَعْيُنَهُمْ تَفِيضُ مِنَ الدَّمْعِ |
Diyanet Meali: | Gözlerinin yaşla dolup taştığını görürsün. |
7:116 | فَلَمَّا أَلْقَوْا سَحَرُوا أَعْيُنَ النَّاسِ وَاسْتَرْهَبُوهُمْ |
Diyanet Meali: | Bunun üzerine onlar (ellerindekini) atınca insanların gözlerini büyülediler ve onlara korku saldılar. |
7:160 | فَانْبَجَسَتْ مِنْهُ اثْنَتَا عَشْرَةَ عَيْنًا |
Diyanet Meali: | (Vurunca) taştan on iki pınar fışkırdı. |
7:179 | لَهُمْ قُلُوبٌ لَا يَفْقَهُونَ بِهَا وَلَهُمْ أَعْيُنٌ لَا يُبْصِرُونَ بِهَا |
Diyanet Meali: | Kalpleri olup da bunlarla anlamayan, gözleri olup da bunlarla görmeyen … (birçoklarını cehennem için var ettik). |
7:195 | أَمْ لَهُمْ أَيْدٍ يَبْطِشُونَ بِهَا أَمْ لَهُمْ أَعْيُنٌ يُبْصِرُونَ بِهَا |
Diyanet Meali: | Yahut tutacak elleri mi var? Veya görecek gözleri mi var? |
8:44 | وَإِذْ يُرِيكُمُوهُمْ إِذِ الْتَقَيْتُمْ فِي أَعْيُنِكُمْ قَلِيلًا |
Diyanet Meali: | Hani karşılaştığınız zaman onları gözlerinize az gösteriyordu. |
8:44 | وَيُقَلِّلُكُمْ فِي أَعْيُنِهِمْ لِيَقْضِيَ اللَّهُ أَمْرًا كَانَ مَفْعُولًا |
Diyanet Meali: | Sizi de onların gözlerinde azaltıyordu ki Allah, olacak bir işi gerçekleştirsin. |
9:92 | تَوَلَّوْا وَأَعْيُنُهُمْ تَفِيضُ مِنَ الدَّمْعِ حَزَنًا أَلَّا يَجِدُوا مَا يُنْفِقُونَ |
Diyanet Meali: | Bu uğurda harcayacakları bir şey bulamadıklarından dolayı üzüntüden gözleri yaş döke döke geri dönen kimselere (de bir sorumluluk yoktur). |
11:31 | وَلَا أَقُولُ لِلَّذِينَ تَزْدَرِي أَعْيُنُكُمْ لَنْ يُؤْتِيَهُمُ اللَّهُ خَيْرًا |
Diyanet Meali: | Sizin hor gördüğünüz kimseler için, “Allah, onlara asla hiçbir hayır vermez” de diyemem. |
11:37 | وَاصْنَعِ الْفُلْكَ بِأَعْيُنِنَا وَوَحْيِنَا |
Diyanet Meali: | “Gözetimimiz altında ve vahyimize göre gemiyi yap.” |
12:84 | وَابْيَضَّتْ عَيْنَاهُ مِنَ الْحُزْنِ فَهُوَ كَظِيمٌ |
Diyanet Meali: | Ve üzüntüden iki gözüne ak düştü. O artık acısını içinde saklıyordu. |
15:45 | إِنَّ الْمُتَّقِينَ فِي جَنَّاتٍ وَعُيُونٍ |
Diyanet Meali: | Şüphesiz Allah’a karşı gelmekten sakınanlar, cennetler içinde ve pınarlar başındadır. * |
15:88 | لَا تَمُدَّنَّ عَيْنَيْكَ إِلَىٰ مَا مَتَّعْنَا بِهِ أَزْوَاجًا مِنْهُمْ |
Diyanet Meali: | Kâfirlerden bir kısmını faydalandırdığımız şeylerde sakın gözün kalmasın. |
18:28 | وَلَا تَعْدُ عَيْنَاكَ عَنْهُمْ تُرِيدُ زِينَةَ الْحَيَاةِ الدُّنْيَا |
Diyanet Meali: | Dünya hayatının zînetini arzu edip de gözlerini onlardan ayırma. |
18:86 | حَتَّىٰ إِذَا بَلَغَ مَغْرِبَ الشَّمْسِ وَجَدَهَا تَغْرُبُ فِي عَيْنٍ حَمِئَةٍ |
Diyanet Meali: | Güneşin battığı yere varınca, onu siyah balçıklı bir su gözesinde batar (gibi) buldu. |
18:101 | الَّذِينَ كَانَتْ أَعْيُنُهُمْ فِي غِطَاءٍ عَنْ ذِكْرِي |
Diyanet Meali: | (O gün cehennemi) gözleri Zikr’ime (Kur’an’a) karşı perdeli olan (ve onu dinleme zahmetine dahi katlanamayan kâfirlerin karşısına bütün dehşetiyle dikeriz)! |
19:26 | فَكُلِي وَاشْرَبِي وَقَرِّي عَيْنًا |
Diyanet Meali: | “Ye, iç, gözün aydın olsun.” |
20:39 | وَأَلْقَيْتُ عَلَيْكَ مَحَبَّةً مِنِّي وَلِتُصْنَعَ عَلَىٰ عَيْنِي |
Diyanet Meali: | “Sana da, ey Mûsâ, sevilesin ve gözetimimizde yetiştirilesin diye tarafımızdan bir sevgi bırakmıştım.” |
20:40 | فَرَجَعْنَاكَ إِلَىٰ أُمِّكَ كَيْ تَقَرَّ عَيْنُهَا وَلَا تَحْزَنَ |
Diyanet Meali: | Derken, gözü aydın olsun, üzülmesin diye seni annene döndürdük. |
20:131 | وَلَا تَمُدَّنَّ عَيْنَيْكَ إِلَىٰ مَا مَتَّعْنَا بِهِ أَزْوَاجًا مِنْهُمْ |
Diyanet Meali: | Onlardan bazı kesimlere, (kendilerini sınamak için dünya hayatının süsü olarak) verdiğimiz şeylere gözünü dikme. |
21:61 | قَالُوا فَأْتُوا بِهِ عَلَىٰ أَعْيُنِ النَّاسِ لَعَلَّهُمْ يَشْهَدُونَ |
Diyanet Meali: | (Bir kısmı da) “O hâlde haydi, onu insanların gözü önüne getirin. Belki (bu konuda) şahitlik ederler” dediler. * |
23:27 | فَأَوْحَيْنَا إِلَيْهِ أَنِ اصْنَعِ الْفُلْكَ بِأَعْيُنِنَا وَوَحْيِنَا |
Diyanet Meali: | Bunun üzerine Nûh’a, “Bizim gözetimimiz altında ve vahyimize göre o gemiyi yap” diye vahyettik. |
25:74 | رَبَّنَا هَبْ لَنَا مِنْ أَزْوَاجِنَا وَذُرِّيَّاتِنَا قُرَّةَ أَعْيُنٍ |
Diyanet Meali: | “Ey Rabbimiz! Eşlerimizi ve çocuklarımızı bize göz aydınlığı kıl…” |
26:57 | فَأَخْرَجْنَاهُمْ مِنْ جَنَّاتٍ وَعُيُونٍ |
Diyanet Meali: | Biz de (Firavun’un kavmini) bahçelerden, pınar başlarından, (servetlerden ve iyi bir konumdan) çıkardık. * |
26:134 | وَجَنَّاتٍ وَعُيُونٍ |
Diyanet Meali: | Bahçeler ve pınarlar… |
26:147 | فِي جَنَّاتٍ وَعُيُونٍ |
Diyanet Meali: | Bahçelerde, pınar başlarında…* |
28:9 | وَقَالَتِ امْرَأَتُ فِرْعَوْنَ قُرَّتُ عَيْنٍ لِي وَلَكَ |
Diyanet Meali: | Firavun’un karısı şöyle dedi: “Bana da, sana da göz aydınlığı (bir çocuk)!” |
28:13 | فَرَدَدْنَاهُ إِلَىٰ أُمِّهِ كَيْ تَقَرَّ عَيْنُهَا وَلَا تَحْزَنَ |
Diyanet Meali: | Böylece biz, anasının gözü aydın olsun ve üzülmesin, (Allah’ın va’dinin hak olduğunu bilsin) diye onu anasına geri döndürdük. |
32:17 | فَلَا تَعْلَمُ نَفْسٌ مَا أُخْفِيَ لَهُمْ مِنْ قُرَّةِ أَعْيُنٍ |
Diyanet Meali: | Hiç kimse, (yapmakta olduklarına karşılık olarak), onlar için saklanan göz aydınlıklarını bilemez. |
33:19 | تَدُورُ أَعْيُنُهُمْ كَالَّذِي يُغْشَىٰ عَلَيْهِ مِنَ الْمَوْتِ |
Diyanet Meali: | (Korku geldiğinde ise), üzerine ölüm baygınlığı çökmüş kimse gibi gözleri dönerek (sana baktıklarını görürsün). |
33:51 | ذَٰلِكَ أَدْنَىٰ أَنْ تَقَرَّ أَعْيُنُهُنَّ وَلَا يَحْزَنَّ |
Diyanet Meali: | Bu onların gözlerinin aydın olması, üzülmemeleri … için daha uygundur. |
34:12 | وَلِسُلَيْمَانَ الرِّيحَ غُدُوُّهَا شَهْرٌ وَرَوَاحُهَا شَهْرٌ وَأَسَلْنَا لَهُ عَيْنَ الْقِطْرِ |
Diyanet Meali: | Süleyman’ın emrine de, sabah esişi bir ay, akşam esişi de bir ay(lık yol) olan rüzgârı verdik. Erimiş bakır ocağını da ona sel gibi akıttık. |
36:34 | وَجَعَلْنَا فِيهَا جَنَّاتٍ مِنْ نَخِيلٍ وَأَعْنَابٍ وَفَجَّرْنَا فِيهَا مِنَ الْعُيُونِ |
Diyanet Meali: | Orada hurmalıklar, üzüm bağları var ettik ve içlerinde pınarlar fışkırttık. * |
36:66 | وَلَوْ نَشَاءُ لَطَمَسْنَا عَلَىٰ أَعْيُنِهِمْ فَاسْتَبَقُوا الصِّرَاطَ فَأَنَّىٰ يُبْصِرُونَ |
Diyanet Meali: | Eğer dileseydik, onların gözlerini büsbütün kör ederdik de (bu hâlde) yola koyulmak için didişirlerdi. Fakat nasıl görecekler ki?! * |
40:19 | يَعْلَمُ خَائِنَةَ الْأَعْيُنِ وَمَا تُخْفِي الصُّدُورُ |
Diyanet Meali: | Allah, gözlerin hain bakışını ve kalplerin gizlediğini bilir. * |
43:71 | وَفِيهَا مَا تَشْتَهِيهِ الْأَنْفُسُ وَتَلَذُّ الْأَعْيُنُ |
Diyanet Meali: | Canlarının istediği ve gözlerinin hoşlandığı her şey oradadır. |
44:25 | كَمْ تَرَكُوا مِنْ جَنَّاتٍ وَعُيُونٍ |
Diyanet Meali: | Onlar geride nice bahçeler, nice pınarlar bıraktılar. * |
44:52 | فِي جَنَّاتٍ وَعُيُونٍ |
Diyanet Meali: | Bahçelerde ve pınar başlarındadırlar. * |
51:15 | إِنَّ الْمُتَّقِينَ فِي جَنَّاتٍ وَعُيُونٍ |
Diyanet Meali: | Şüphesiz Allah’a karşı gelmekten sakınanlar … cennetlerde ve pınar başlarında bulunurlar. * |
52:48 | وَاصْبِرْ لِحُكْمِ رَبِّكَ فَإِنَّكَ بِأَعْيُنِنَا |
Diyanet Meali: | Rabbinin hükmüne sabret. Çünkü sen gözlerimizin önündesin… |
54:12 | وَفَجَّرْنَا الْأَرْضَ عُيُونًا فَالْتَقَى الْمَاءُ عَلَىٰ أَمْرٍ قَدْ قُدِرَ |
Diyanet Meali: | Yeryüzünü pınar pınar fışkırttık. Derken sular takdir edilmiş bir iş için birleşti. * |
54:14 | تَجْرِي بِأَعْيُنِنَا جَزَاءً لِمَنْ كَانَ كُفِرَ |
Diyanet Meali: | Gemi, inkâr edilen kimseye (Nuh’a) bir mükâfat olarak gözetimimiz altında yüzüyordu. * |
54:37 | وَلَقَدْ رَاوَدُوهُ عَنْ ضَيْفِهِ فَطَمَسْنَا أَعْيُنَهُمْ |
Diyanet Meali: | Andolsun, onlar onun (meleklerden olan) misafirlerinden nefislerindeki kötü arzuları tatmin etmek istediler. Biz de onların gözlerini silme kör ettik. |
55:50 | فِيهِمَا عَيْنَانِ تَجْرِيَانِ |
Diyanet Meali: | İçlerinde akan iki pınar vardır. * |
55:66 | فِيهِمَا عَيْنَانِ نَضَّاخَتَانِ |
Diyanet Meali: | İçlerinde kaynayan iki pınar vardır. * |
76:6 | عَيْنًا يَشْرَبُ بِهَا عِبَادُ اللَّهِ يُفَجِّرُونَهَا تَفْجِيرًا |
Diyanet Meali: | Bir pınar ki Allah’ın kulları ondan içer, onu (istedikleri şekilde) fışkırtıp akıtırlar. * |
76:18 | عَيْنًا فِيهَا تُسَمَّىٰ سَلْسَبِيلًا |
Diyanet Meali: | Orada bir pınar ki ona “selsebil” adı verilir. * |
77:41 | إِنَّ الْمُتَّقِينَ فِي ظِلَالٍ وَعُيُونٍ |
Diyanet Meali: | Allah’a karşı gelmekten sakınanlar, gölgeler içinde ve pınar başlarındadırlar. * |
83:28 | عَيْنًا يَشْرَبُ بِهَا الْمُقَرَّبُونَ |
Diyanet Meali: | Bir pınar ki, Allah’a yakın olanlar ondan içerler. * |
88:5 | تُسْقَىٰ مِنْ عَيْنٍ آنِيَةٍ |
Diyanet Meali: | Son derece kızgın bir kaynaktan içirilirler. * |
88:12 | فِيهَا عَيْنٌ جَارِيَةٌ |
Diyanet Meali: | Orada akan bir kaynak vardır. * |
90:8 | أَلَمْ نَجْعَلْ لَهُ عَيْنَيْنِ |
Diyanet Meali: | Biz ona iki göz, (bir dil, iki dudak) vermedik mi? * |
102:7 | ثُمَّ لَتَرَوُنَّهَا عَيْنَ الْيَقِينِ |
Diyanet Meali: | Yine andolsun, onu gözünüzle kesin olarak göreceksiniz. * |