KÖK HARFLER: ض ل ل
ANLAM:
ضلَّ : Sapmak, yanılgıya düşmek. Yoldan, doğru istikametten sapmak. Doğru yolu kaçırmak ya da kaybetmek. Yolunu kaybetmek.
AÇIKLAMA:
xx
DİĞER BAZI TÜREVLER:
ضَلَّ (geniş zaman يَضَلُّ ve يَضِلُّ mastar isim ضَلَالٌ ve ضَلَالَةٌ):
ضَلَّ او ضَلَلَ (zıt anlamlası: اِهْتَدَى) : Saptı, yanılgıya düştü, yoldan saptı; doğru istikametten saptı; doğru yolu kaçırdı ya da kaybetti; yolunu kaybetti.
ضَلَّ الطَّرِيقَ اَوْ عَنْهُ : Yoldan saptı ya da doğru yoldan saptı.
ضَلَّ : Şaşırmış veya kafası karışmıştı ve doğru yolunu görmekten acizdi ya da o hale geldi.
ضَلَّ : O şey kayboldu; helak oldu, ziyana uğradı.
ضَلَّ سَعْيُكَ : İşin boşa gitti.
ضَلَّ عَنِّى كَذَا : Böyle bir şey bizden uzaklaşıp gitti. Bizden saklandılar.
ضَلَّ öldü ve toza toprağa karıştı, manasına da gelmektedir. Unuttu ya da aklı ondan gitti, manasına da gelmektedir.
ضَلَلْتُ الشَّىْءَ اَوْ ضَلَّ الشَّىْءُ عَنِّى : O şeyi unuttum ya da o şey benden uzaklaşıp gitti.
ضَلَّ الْمَاءُ فِى اللَّبَنِ : Su sütün içinde kayboldu.
اَضَلَّ الرَّجُلَ : O kimseyi sapmış buldu.
اَضْلَلْتُ بَعِيرِى : Devemi kaybettim ve yerini bilmiyordum.
اَضَلَّهُ : Onu saptırdı; onu sapmış buldu.
اَضَلَّهُ اللّٰهُ : Allah (c.c.) onu yanılgıya düşmüş, sapmış veya kaybolmuş buldu; onun yanılgıya düştüğüne ya da yoldan sapmış olduğuna hükmetti; Allah (c.c.) onu terk etti ya da bıraktı.
اَضَلَّهُ onu gömdü, gizledi ya da sakladı, manasına da gelmektedir.
ضَلَّلَهُ (mastar isim تَضْلِيلٌ ) : Onu doğru istikametten ayırdı ya da saptırdı; onu kandırdı; ona suç isnat etti.
مُضِلٌّ : Yanlış yönlendiren ya da yoldan çıkaran kişi.
اِضْلَالٌ : Yanıltma, kandırma, saptırma, aldatma, yolunu kaybettirme, göz boyama.
طَرِيقٌ مُضِلٌّ : Bir kişinin doğru yoldan sapmasına neden olan bir yol.
اَلْمُضِلُّ bir serap, manasına da gelmektedir.
ضَلَالٌ ve ضَلَالَةٌ ve ضَلٌّ (zıt anlamlısı: هُدًى): Suç. اَلضَّلَالُ kelimesinin temel anlamı doğru istikametten veya yönden ayrılmadır, ya da aranılan nesneye götüren veya yönlendiren şeyin ziyanı veya kaybını ifade etmektedir. İmam Ragıp’a göre, doğru yoldan sapma. Doğru olandan, bilerek veya bilmeyerek, az veya çok her tür sapma olduğu söylenir.
ضَلَالٌ ayrım; heba olmuş bir şey, manasına da gelmektedir.
ضَالَّةٌ : Önemli bir arayış nesnesi olan kaybolmuş bir hayvan veya kaybolmuş bir şey.
ضَالٌّ : Yanılgıya düşme, sapma, doğru yolu kaybetme; doğru yolu kaybeden kişi.
اَضَلُّ (İsmi tafdil) En çok sapmış, daha çok sapmış, daha sapık.
KUR’ÂN’DA GEÇEN TÜREVLERİ:
Aşağıdaki tabloda Kur’ân’da geçen ve bu kökten gelen kelime türevleri, bunların gramatik adlandırılışları, Kur’ân’da kaç kere geçmiş olduğu belirtilmiş ve örnek bir ayet için, sûre/âyet numarası verilmiştir.
Tür | Adet | Anlam | Örnek | Açıklama | |
ضلَّ | fiil-I | 53 | Kayboldu, yanıldı, unuttu, hayrette kaldı, saptı | 2/108 | Meçhul Muzari: يُضَلُّ |
أَضَلَّ | fiil-IV | 64 | Saptırdı, sapmış buldu, sapık olarak gördü | 25/29 | |
ضَالٌّ | isim | 14 | Yanılan, sapan, sapıtan, dalalette olan | 1/7 | |
ضَلَالٌ | isim | 38 | Orta yoldan (itidalden) sapma | 36/24 | |
ضَلَالَةٌ | isim | 9 | Dalâlet, sapma, sapıklık | 2/16 | |
أَضَلُّ | isim | 9 | En çok sapmış, daha çok sapmış, daha sapık | 25/42 | |
مُضِلٌّ | isim | 3 | Saptırıcı, dalalette bırakan | 28/15 | |
تَضْلِيلٌ | isim | 1 | Saptırmak, boşa çıkarmak | 105/2 | |
Toplam | 191 |
BENZERLİKLER VE FARKLILIKLAR:
Mahreci Benzeyen Kökler
Benzer Manada Kelimeler
- ضَلَّ
- ضَالٌّ (a)
- زَائِغٌ > bak: ز ي غ
- ضَالٌّ (b)
Zıt Manada Kelimeler
TÜRKÇEYE GEÇEN KELİMELER:
Aşağıdaki tabloda bu kökten Türkçeye geçmiş olan kelimeler, bunların Arapça yazılışları, Türkçe anlamları verilmiştir. Bu kelimelerin bazılarına günümüz Türkçesinde pek rastlanmaz. Daha çok Osmanlıca metinlerde görülmektedir.
Dâll | ضَلّ | Azan. Azıcı, azdırıcı. |
Dalâl | ضَلَال | Sapıklık. Sapmak. |
Dalîl | ضَلِيل | Çok sapan. |
Dâllîn | ضَالِّينَ | Azıcılar, azdırıcılar. Delalete uğrayanlar. |
Dalâlet | ضَلَالَة | İman ve İslamiyetten ayrılmak. Azmak. |
Adall | أَضَلّ | Çok sapık, çok dalalette. |
Tadlîl | تَضْلِيل | Doğru yoldan sapıtmak. |
İdlâl (İzlâl) | إِضْلَال | Hak dinden, iman ve İslamiyet’ten saptırmak. |
Mudill | مُضِلّ | İdlal edici, yoldan çıkaran, eğri yola teşvik edici. |
İstidlâl | اِسْتِضْلَال | İman ve İslamiyet yolundan çıkarmaya, dalalete düşürmeye çalışmak. |
ÂYETLER:
DİKKAT! İncelediğimiz kökten gelen kelimeleri, Kur’an-ı Kerim’deki yerlerinde, yakın çevresindeki kelimelerle ilişkilerini gösterecek şekilde listeliyoruz. Uzun ayetlerin sadece bir bölümünü ele aldık. Bazı ayetlerin sadece bir kısmını gördüğümüz için, ayetler hakkında yanlış bir hüküm verilmemesi gerekir. Tamamını ele aldığımız ayetlerin meallerinin sonuna bir yıldız (*) işareti konmuştur.
ضَلَّ : Fiil-I. Meçhul Muzari: يُضَلُّ
2:108 | وَمَنْ يَتَبَدَّلِ الْكُفْرَ بِالْإِيمَانِ فَقَدْ ضَلَّ سَوَاءَ السَّبِيلِ |
Diyanet Meali: | Her kim imanı küfre değişirse, o artık doğru yoldan sapmış olur. |
2:282 | أَنْ تَضِلَّ إِحْدَاهُمَا فَتُذَكِّرَ إِحْدَاهُمَا الْأُخْرَىٰ |
Diyanet Meali: | Bu, onlardan biri unutacak olursa, diğerinin ona hatırlatması içindir. |
4:44 | يَشْتَرُونَ الضَّلَالَةَ وَيُرِيدُونَ أَنْ تَضِلُّوا السَّبِيلَ |
Diyanet Meali: | Onlar sapıklığı satın alıyorlar ve sizin de yoldan sapmanızı istiyorlar. |
4:116 | وَمَنْ يُشْرِكْ بِاللَّهِ فَقَدْ ضَلَّ ضَلَالًا بَعِيدًا |
Diyanet Meali: | Allah’a ortak koşan, kuşkusuz, derin bir sapıklığa düşmüştür. |
4:136 | وَمَنْ يَكْفُرْ بِاللَّهِ وَمَلَائِكَتِهِ وَكُتُبِهِ وَرُسُلِهِ وَالْيَوْمِ الْآخِرِ فَقَدْ ضَلَّ ضَلَالًا بَعِيدًا |
Diyanet Meali: | Kim Allah’ı, meleklerini, kitaplarını, peygamberlerini ve ahiret gününü inkâr ederse, derin bir sapıklığa düşmüş olur. |
4:167 | إِنَّ الَّذِينَ كَفَرُوا وَصَدُّوا عَنْ سَبِيلِ اللَّهِ قَدْ ضَلُّوا ضَلَالًا بَعِيدًا |
Diyanet Meali: | Şüphesiz inkâr edenler, insanları Allah yolundan alıkoyanlar derin bir sapıklığa düşmüşlerdir. * |
4:176 | يُبَيِّنُ اللَّهُ لَكُمْ أَنْ تَضِلُّوا وَاللَّهُ بِكُلِّ شَيْءٍ عَلِيمٌ |
Diyanet Meali: | Sapmayasınız diye Allah size (hükmünü) açıklıyor. Allah, her şeyi hakkıyla bilendir. |
5:12 | فَمَنْ كَفَرَ بَعْدَ ذَٰلِكَ مِنْكُمْ فَقَدْ ضَلَّ سَوَاءَ السَّبِيلِ |
Diyanet Meali: | “Ama bundan sonra sizden kim inkâr ederse, mutlaka o, dümdüz yoldan sapmıştır.” |
5:77 | وَلَا تَتَّبِعُوا أَهْوَاءَ قَوْمٍ قَدْ ضَلُّوا مِنْ قَبْلُ |
Diyanet Meali: | “Daha önce sapmış … bir milletin arzu ve keyiflerine uymayın.” |
5:77 | وَأَضَلُّوا كَثِيرًا وَضَلُّوا عَنْ سَوَاءِ السَّبِيلِ |
Diyanet Meali: | “(Daha önce sapmış), birçoklarını da saptırmış ve dümdüz yoldan da şaşmış (bir milletin arzu ve keyiflerine uymayın).” |
5:105 | يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا عَلَيْكُمْ أَنْفُسَكُمْ لَا يَضُرُّكُمْ مَنْ ضَلَّ إِذَا اهْتَدَيْتُمْ |
Diyanet Meali: | Ey iman edenler! Siz kendinizi düzeltin. Siz doğru yolda olursanız, yoldan sapan kimse size zarar veremez. |
6:24 | انْظُرْ كَيْفَ كَذَبُوا عَلَىٰ أَنْفُسِهِمْ وَضَلَّ عَنْهُمْ مَا كَانُوا يَفْتَرُونَ |
Diyanet Meali: | Bak, kendilerine karşı nasıl yalan söylediler ve iftira edip durdukları şeyler (uydurma ilâhları) onları nasıl yüzüstü bırakıp kayboluverdi? * |
6:56 | قُلْ لَا أَتَّبِعُ أَهْوَاءَكُمْ قَدْ ضَلَلْتُ إِذًا وَمَا أَنَا مِنَ الْمُهْتَدِينَ |
Diyanet Meali: | De ki: “Ben sizin arzularınıza uymam. (Uyarsam) o takdirde sapmış olurum, hidayete erenlerden olmam.” |
6:94 | لَقَدْ تَقَطَّعَ بَيْنَكُمْ وَضَلَّ عَنْكُمْ مَا كُنْتُمْ تَزْعُمُونَ |
Diyanet Meali: | Artık aranızdaki bağlar tamamen kopmuş ve (Allah’ın ortağı olduklarını) iddia ettikleriniz, sizi yüzüstü bırakıp kaybolmuşlardır. |
6:117 | إِنَّ رَبَّكَ هُوَ أَعْلَمُ مَنْ يَضِلُّ عَنْ سَبِيلِهِ |
Diyanet Meali: | Şüphesiz senin Rabbin, yolundan sapanı çok iyi bilir… |
6:140 | قَدْ ضَلُّوا وَمَا كَانُوا مُهْتَدِينَ |
Diyanet Meali: | Gerçekten onlar sapmışlardır. Doğru yolu bulmuş da değillerdir. |
7:37 | قَالُوا ضَلُّوا عَنَّا وَشَهِدُوا عَلَىٰ أَنْفُسِهِمْ أَنَّهُمْ كَانُوا كَافِرِينَ |
Diyanet Meali: | Onlar da, “Bizi yüzüstü bırakıp kayboldular” derler ve kâfir olduklarına dair kendi aleyhlerine şahitlik ederler. |
7:53 | قَدْ خَسِرُوا أَنْفُسَهُمْ وَضَلَّ عَنْهُمْ مَا كَانُوا يَفْتَرُونَ |
Diyanet Meali: | Gerçekten onlar kendilerine yazık etmişlerdir. (İlâh diye) uydurdukları (putlar) da onları yüzüstü bırakarak uzaklaşıp kaybolmuşlardır. |
7:149 | وَلَمَّا سُقِطَ فِي أَيْدِيهِمْ وَرَأَوْا أَنَّهُمْ قَدْ ضَلُّوا قَالُوا لَئِنْ لَمْ يَرْحَمْنَا رَبُّنَا وَيَغْفِرْ لَنَا لَنَكُونَنَّ مِنَ الْخَاسِرِينَ |
Diyanet Meali: | İsrailoğulları (yaptıklarına) pişman olup, gerçekten sapmış olduklarını görünce, “Eğer Rabbimiz bize acımaz ve bizi bağışlamazsa, mutlaka ziyana uğrayanlardan oluruz” dediler. * |
9:37 | إِنَّمَا النَّسِيءُ زِيَادَةٌ فِي الْكُفْرِ يُضَلُّ بِهِ الَّذِينَ كَفَرُوا |
Diyanet Meali: | Haram ayları ertelemek , ancak inkârda daha da ileri gitmektir ki bununla inkâr edenler saptırılır. |
10:30 | وَرُدُّوا إِلَى اللَّهِ مَوْلَاهُمُ الْحَقِّ وَضَلَّ عَنْهُمْ مَا كَانُوا يَفْتَرُونَ |
Diyanet Meali: | Hepsi de gerçek sahipleri olan Allah’a döndürülecekler ve (ilâh diye) uydurdukları şeyler (onları yüzüstü bırakıp) kendilerinden kaybolup gidecektir. |
10:108 | فَمَنِ اهْتَدَىٰ فَإِنَّمَا يَهْتَدِي لِنَفْسِهِ وَمَنْ ضَلَّ فَإِنَّمَا يَضِلُّ عَلَيْهَا |
Diyanet Meali: | “Artık kim doğru yola girerse, ancak kendisi için girer. Kim de saparsa ancak kendi aleyhine sapar.” |
10:108 | فَمَنِ اهْتَدَىٰ فَإِنَّمَا يَهْتَدِي لِنَفْسِهِ وَمَنْ ضَلَّ فَإِنَّمَا يَضِلُّ عَلَيْهَا |
Diyanet Meali: | “Artık kim doğru yola girerse, ancak kendisi için girer. Kim de saparsa ancak kendi aleyhine sapar.” |
11:21 | أُولَٰئِكَ الَّذِينَ خَسِرُوا أَنْفُسَهُمْ وَضَلَّ عَنْهُمْ مَا كَانُوا يَفْتَرُونَ |
Diyanet Meali: | İşte bunlar, kendilerini ziyana uğratan kimselerdir. Uydurmakta oldukları şeyler de kendilerini yüz üstü bırakıp kaybolup gitmiştir. * |
16:87 | وَأَلْقَوْا إِلَى اللَّهِ يَوْمَئِذٍ السَّلَمَ وَضَلَّ عَنْهُمْ مَا كَانُوا يَفْتَرُونَ |
Diyanet Meali: | Onlar o gün Allah’a teslim olurlar ve uydurdukları şeyler de onları yüzüstü bırakıp kaybolur. * |
16:125 | إِنَّ رَبَّكَ هُوَ أَعْلَمُ بِمَنْ ضَلَّ عَنْ سَبِيلِهِ وَهُوَ أَعْلَمُ بِالْمُهْتَدِينَ |
Diyanet Meali: | Şüphesiz senin Rabbin, kendi yolundan sapanları en iyi bilendir. O, doğru yolda olanları da en iyi bilendir. |
17:15 | مَنِ اهْتَدَىٰ فَإِنَّمَا يَهْتَدِي لِنَفْسِهِ وَمَنْ ضَلَّ فَإِنَّمَا يَضِلُّ عَلَيْهَا |
Diyanet Meali: | Kim doğru yolu bulmuşsa, ancak kendisi için bulmuştur; kim de sapıtmışsa kendi aleyhine sapıtmıştır. |
17:15 | مَنِ اهْتَدَىٰ فَإِنَّمَا يَهْتَدِي لِنَفْسِهِ وَمَنْ ضَلَّ فَإِنَّمَا يَضِلُّ عَلَيْهَا |
Diyanet Meali: | Kim doğru yolu bulmuşsa, ancak kendisi için bulmuştur; kim de sapıtmışsa kendi aleyhine sapıtmıştır. |
17:48 | انْظُرْ كَيْفَ ضَرَبُوا لَكَ الْأَمْثَالَ فَضَلُّوا فَلَا يَسْتَطِيعُونَ سَبِيلًا |
Diyanet Meali: | Bak, senin için ne türlü benzetmeler yaptılar da saptılar. Artık (doğru) yolu bulamazlar. * |
17:67 | وَإِذَا مَسَّكُمُ الضُّرُّ فِي الْبَحْرِ ضَلَّ مَنْ تَدْعُونَ إِلَّا إِيَّاهُ |
Diyanet Meali: | Denizde size bir sıkıntı dokunduğunda bütün taptıklarınız (sizi yüzüstü bırakıp) kaybolur, yalnız Allah kalır. |
18:104 | الَّذِينَ ضَلَّ سَعْيُهُمْ فِي الْحَيَاةِ الدُّنْيَا |
Diyanet Meali: | Dünya hayatındaki çabaları kaybolup giden kimseler… |
20:52 | قَالَ عِلْمُهَا عِنْدَ رَبِّي فِي كِتَابٍ لَا يَضِلُّ رَبِّي وَلَا يَنْسَى |
Diyanet Meali: | Mûsâ, şöyle dedi: “Onlar hakkındaki bilgi Rabbimin katında bir kitapta (Levh-i Mahfuz’da yazılı)dır. Rabbim, yanılmaz ve unutmaz.” * |
20:92 | قَالَ يَا هَارُونُ مَا مَنَعَكَ إِذْ رَأَيْتَهُمْ ضَلُّوا |
Diyanet Meali: | Mûsâ, (Tûr’dan dönünce) şöyle dedi: “Ey Hârûn! Saptıklarını gördüğün zaman (bana uymana) ne engel oldu?” * |
20:123 | فَإِمَّا يَأْتِيَنَّكُمْ مِنِّي هُدًى فَمَنِ اتَّبَعَ هُدَايَ فَلَا يَضِلُّ وَلَا يَشْقَىٰ |
Diyanet Meali: | “Eğer tarafımdan size bir yol gösterici (kitap) gelir de, kim benim yol göstericime uyarsa artık o, ne (dünyada) sapar ne de (ahirette) sıkıntı çeker.” |
25:9 | انْظُرْ كَيْفَ ضَرَبُوا لَكَ الْأَمْثَالَ فَضَلُّوا فَلَا يَسْتَطِيعُونَ سَبِيلًا |
Diyanet Meali: | (Ey Muhammed!) Senin hakkında bak nasıl da temsiller getirdiler de (haktan) saptılar. Artık onlar doğru yolu bulamazlar. * |
25:17 | أَأَنْتُمْ أَضْلَلْتُمْ عِبَادِي هَٰؤُلَاءِ أَمْ هُمْ ضَلُّوا السَّبِيلَ |
Diyanet Meali: | “Siz mi saptırdınız benim şu kullarımı, yoksa onlar kendileri mi yoldan saptılar?” |
27:92 | وَمَنْ ضَلَّ فَقُلْ إِنَّمَا أَنَا مِنَ الْمُنْذِرِينَ |
Diyanet Meali: | Kim de doğru yoldan saparsa, de ki: “Ben ancak uyarıcılardanım.” |
28:75 | فَعَلِمُوا أَنَّ الْحَقَّ لِلَّهِ وَضَلَّ عَنْهُمْ مَا كَانُوا يَفْتَرُونَ |
Diyanet Meali: | Onlar da gerçeğin Allah’a ait olduğunu bilirler ve (Allah’a ortak diye) uydurdukları şeyler kendilerini yüzüstü bırakıp kaybolup gitmişlerdir. |
32:10 | وَقَالُوا أَإِذَا ضَلَلْنَا فِي الْأَرْضِ أَإِنَّا لَفِي خَلْقٍ جَدِيدٍ |
Diyanet Meali: | (Kâfirler dediler ki:) “Biz toprakta yok olduktan sonra mı, biz mi yeniden yaratılacakmışız?” |
33:36 | وَمَنْ يَعْصِ اللَّهَ وَرَسُولَهُ فَقَدْ ضَلَّ ضَلَالًا مُبِينًا |
Diyanet Meali: | Kim Allah’a ve Resûlüne karşı gelirse, şüphesiz ki o apaçık bir şekilde sapmıştır. |
34:50 | قُلْ إِنْ ضَلَلْتُ فَإِنَّمَا أَضِلُّ عَلَىٰ نَفْسِي |
Diyanet Meali: | De ki: “Ben eğer sapmışsam, ancak kendi aleyhime sapmış olurum.” |
34:50 | قُلْ إِنْ ضَلَلْتُ فَإِنَّمَا أَضِلُّ عَلَىٰ نَفْسِي |
Diyanet Meali: | De ki: “Ben eğer sapmışsam, ancak kendi aleyhime sapmış olurum.” |
37:71 | وَلَقَدْ ضَلَّ قَبْلَهُمْ أَكْثَرُ الْأَوَّلِينَ |
Diyanet Meali: | Andolsun, onlardan önce, evvelkilerin çoğu da sapmıştı. * |
38:26 | إِنَّ الَّذِينَ يَضِلُّونَ عَنْ سَبِيلِ اللَّهِ لَهُمْ عَذَابٌ شَدِيدٌ |
Diyanet Meali: | “Allah’ın yolundan sapanlar için (hesap gününü unutmaları sebebiyle) şiddetli bir azap vardır.” |
39:41 | فَمَنِ اهْتَدَىٰ فَلِنَفْسِهِ وَمَنْ ضَلَّ فَإِنَّمَا يَضِلُّ عَلَيْهَا |
Diyanet Meali: | Kim doğru yola girerse, kendisi için girmiş olur. Kim de saparsa, ancak kendi aleyhine sapar. |
39:41 | فَمَنِ اهْتَدَىٰ فَلِنَفْسِهِ وَمَنْ ضَلَّ فَإِنَّمَا يَضِلُّ عَلَيْهَا |
Diyanet Meali: | Kim doğru yola girerse, kendisi için girmiş olur. Kim de saparsa, ancak kendi aleyhine sapar. |
40:74 | قَالُوا ضَلُّوا عَنَّا بَلْ لَمْ نَكُنْ نَدْعُو مِنْ قَبْلُ شَيْئًا |
Diyanet Meali: | Onlar da, “(Yüzüstü bırakıp) bizden uzaklaştılar. Hayır, demek ki, biz önceleri hiçbir şeye tapmıyormuşuz, (taptıklarımız bir hiçmiş)” derler. |
41:48 | وَضَلَّ عَنْهُمْ مَا كَانُوا يَدْعُونَ مِنْ قَبْلُ وَظَنُّوا مَا لَهُمْ مِنْ مَحِيصٍ |
Diyanet Meali: | Daha önce yalvardıkları (tanrılar) onları yüzüstü bırakıp uzaklaşmıştır. Kendileri için kaçacak bir yer olmadığını anlamışlardır. * |
46:28 | بَلْ ضَلُّوا عَنْهُمْ وَذَٰلِكَ إِفْكُهُمْ |
Diyanet Meali: | Aksine onları yüzüstü bırakarak uzaklaşıp kayboldular. Bu, onların yalanı (ve uydurmakta oldukları şeydir). |
53:2 | مَا ضَلَّ صَاحِبُكُمْ وَمَا غَوَىٰ |
Diyanet Meali: | Arkadaşınız (Muhammed haktan) sapmadı ve azmadı. * |
53:30 | إِنَّ رَبَّكَ هُوَ أَعْلَمُ بِمَنْ ضَلَّ عَنْ سَبِيلِهِ وَهُوَ أَعْلَمُ بِمَنِ اهْتَدَىٰ |
Diyanet Meali: | Şüphesiz senin Rabbin, yolundan sapanı daha iyi bilir. O, hidayete ereni de daha iyi bilir. |
60:1 | وَمَنْ يَفْعَلْهُ مِنْكُمْ فَقَدْ ضَلَّ سَوَاءَ السَّبِيلِ |
Diyanet Meali: | Sizden kim bunu yaparsa, mutlaka doğru yoldan sapmıştır. |
68:7 | إِنَّ رَبَّكَ هُوَ أَعْلَمُ بِمَنْ ضَلَّ عَنْ سَبِيلِهِ وَهُوَ أَعْلَمُ بِالْمُهْتَدِينَ |
Diyanet Meali: | Şüphesiz senin Rabbin, kendi yolundan sapan kişiyi daha iyi bilir. O, hidayete erenleri de daha iyi bilir. * |
أَضَلَّ : Fiil-IV.
2:26 | يُضِلُّ بِهِ كَثِيرًا وَيَهْدِي بِهِ كَثِيرًا |
Diyanet Meali: | (Allah) onunla birçoklarını saptırır, birçoklarını da doğru yola iletir. |
2:26 | وَمَا يُضِلُّ بِهِ إِلَّا الْفَاسِقِينَ |
Diyanet Meali: | Onunla ancak fasıkları saptırır. |
3:69 | وَدَّتْ طَائِفَةٌ مِنْ أَهْلِ الْكِتَابِ لَوْ يُضِلُّونَكُمْ |
Diyanet Meali: | Kitap ehlinden bir grup sizi saptırabilmeyi çok arzu etti. |
3:69 | وَمَا يُضِلُّونَ إِلَّا أَنْفُسَهُمْ وَمَا يَشْعُرُونَ |
Diyanet Meali: | Oysa sadece kendilerini saptırıyorlar, fakat farkına varmıyorlar. |
4:60 | وَيُرِيدُ الشَّيْطَانُ أَنْ يُضِلَّهُمْ ضَلَالًا بَعِيدًا |
Diyanet Meali: | Şeytan da onları derin bir sapıklığa düşürmek istiyor. |
4:88 | أَتُرِيدُونَ أَنْ تَهْدُوا مَنْ أَضَلَّ اللَّهُ |
Diyanet Meali: | Allah’ın saptırdığını yola getirmek mi istiyorsunuz? |
4:88 | وَمَنْ يُضْلِلِ اللَّهُ فَلَنْ تَجِدَ لَهُ سَبِيلًا |
Diyanet Meali: | Allah kimi saptırırsa, sen onun için asla bir çıkış yolu bulamazsın. |
4:113 | لَهَمَّتْ طَائِفَةٌ مِنْهُمْ أَنْ يُضِلُّوكَ وَمَا يُضِلُّونَ إِلَّا أَنْفُسَهُمْ |
Diyanet Meali: | (Ey Muhammed! Eğer Allah’ın sana lütuf ve merhameti olmasaydı), onlardan bir grup seni saptırmaya çalışırdı. Hâlbuki onlar, ancak kendilerini saptırırlar. |
4:113 | لَهَمَّتْ طَائِفَةٌ مِنْهُمْ أَنْ يُضِلُّوكَ وَمَا يُضِلُّونَ إِلَّا أَنْفُسَهُمْ |
Diyanet Meali: | (Ey Muhammed! Eğer Allah’ın sana lütuf ve merhameti olmasaydı), onlardan bir grup seni saptırmaya çalışırdı. Hâlbuki onlar, ancak kendilerini saptırırlar. |
4:119 | وَلَأُضِلَّنَّهُمْ وَلَأُمَنِّيَنَّهُمْ وَلَآمُرَنَّهُمْ فَلَيُبَتِّكُنَّ آذَانَ الْأَنْعَامِ |
Diyanet Meali: | “Onları mutlaka saptıracağım, mutlaka onları kuruntulara sokacağım ve onlara emredeceğim de (putlara adak için) hayvanların kulaklarını yaracaklar.” |
4:143 | وَمَنْ يُضْلِلِ اللَّهُ فَلَنْ تَجِدَ لَهُ سَبِيلًا |
Diyanet Meali: | Allah, kimi saptırırsa ona asla bir çıkar yol bulamazsın. |
5:77 | وَلَا تَتَّبِعُوا أَهْوَاءَ قَوْمٍ قَدْ ضَلُّوا مِنْ قَبْلُ وَأَضَلُّوا |
Diyanet Meali: | “Daha önce sapmış, birçoklarını da saptırmış (ve dümdüz yoldan da şaşmış) bir milletin arzu ve keyiflerine uymayın.” |
6:39 | مَنْ يَشَإِ اللَّهُ يُضْلِلْهُ وَمَنْ يَشَأْ يَجْعَلْهُ عَلَىٰ صِرَاطٍ مُسْتَقِيمٍ |
Diyanet Meali: | Allah, kimi dilerse onu şaşırtır. Kimi de dilerse onu dosdoğru yol üzere kılar. |
6:116 | وَإِنْ تُطِعْ أَكْثَرَ مَنْ فِي الْأَرْضِ يُضِلُّوكَ عَنْ سَبِيلِ اللَّهِ |
Diyanet Meali: | Eğer yeryüzündekilerin çoğuna uyarsan seni Allah yolundan saptırırlar. |
6:119 | وَإِنَّ كَثِيرًا لَيُضِلُّونَ بِأَهْوَائِهِمْ بِغَيْرِ عِلْمٍ |
Diyanet Meali: | Gerçekten birçokları nefislerinin arzularına uyarak bilmeden (halkı) saptırıyorlar. |
6:125 | وَمَنْ يُرِدْ أَنْ يُضِلَّهُ يَجْعَلْ صَدْرَهُ ضَيِّقًا حَرَجًا |
Diyanet Meali: | Kimi de saptırmak isterse, onun da göğsünü (göğe çıkıyormuşçasına) daraltır, sıkar. |
6:144 | فَمَنْ أَظْلَمُ مِمَّنِ افْتَرَىٰ عَلَى اللَّهِ كَذِبًا لِيُضِلَّ النَّاسَ بِغَيْرِ عِلْمٍ |
Diyanet Meali: | İnsanları bilgisizce saptırmak için Allah’a karşı yalan uyduran kimseden daha zalim kimdir? |
7:38 | رَبَّنَا هَٰؤُلَاءِ أَضَلُّونَا فَآتِهِمْ عَذَابًا ضِعْفًا مِنَ النَّارِ |
Diyanet Meali: | “Ey Rabbimiz! Şunlar bizi saptırdılar. Onlara bir kat daha ateş azabı ver.” |
7:155 | إِنْ هِيَ إِلَّا فِتْنَتُكَ تُضِلُّ بِهَا مَنْ تَشَاءُ وَتَهْدِي مَنْ تَشَاءُ |
Diyanet Meali: | “Bu, sırf senin bir imtihanındır. Onunla dilediğin kimseyi saptırırsın, dilediğini de doğruya iletirsin.” |
7:178 | مَنْ يَهْدِ اللَّهُ فَهُوَ الْمُهْتَدِي وَمَنْ يُضْلِلْ فَأُولَٰئِكَ هُمُ الْخَاسِرُونَ |
Diyanet Meali: | Allah, kimi doğru yola iletirse, odur doğru yolu bulan. Kimleri de saptırırsa, işte onlar, ziyana uğrayanların ta kendileridir. * |
7:186 | مَنْ يُضْلِلِ اللَّهُ فَلَا هَادِيَ لَهُ وَيَذَرُهُمْ فِي طُغْيَانِهِمْ يَعْمَهُونَ |
Diyanet Meali: | Allah, kimi saptırırsa artık onu doğru yola iletecek kimse yoktur. Allah, onları azgınlıkları içinde bırakır, bocalayıp dururlar. * |
9:115 | وَمَا كَانَ اللَّهُ لِيُضِلَّ قَوْمًا بَعْدَ إِذْ هَدَاهُمْ حَتَّىٰ يُبَيِّنَ لَهُمْ مَا يَتَّقُونَ |
Diyanet Meali: | Doğru yola ilettikten sonra, sakınacakları şeyleri kendilerine apaçık bildirmedikçe, Allah bir toplumu saptıracak değildir. |
10:88 | رَبَّنَا لِيُضِلُّوا عَنْ سَبِيلِكَ |
Diyanet Meali: | (Mûsâ, şöyle dedi: “Ey Rabbimiz! Gerçekten sen Firavun’a ve onun ileri gelenlerine, dünya hayatında nice zinet ve mallar verdin.) Ey Rabbimiz, yolundan saptırsınlar diye mi?” |
13:27 | قُلْ إِنَّ اللَّهَ يُضِلُّ مَنْ يَشَاءُ وَيَهْدِي إِلَيْهِ مَنْ أَنَابَ |
Diyanet Meali: | De ki: “Şüphesiz Allah dilediğini saptırır, kendisine yöneleni de doğru yola eriştirir.” |
13:33 | وَمَنْ يُضْلِلِ اللَّهُ فَمَا لَهُ مِنْ هَادٍ |
Diyanet Meali: | Allah, kimi saptırırsa artık onu doğru yola iletecek yoktur. |
14:4 | فَيُضِلُّ اللَّهُ مَنْ يَشَاءُ وَيَهْدِي مَنْ يَشَاءُ وَهُوَ الْعَزِيزُ الْحَكِيمُ |
Diyanet Meali: | Allah, dilediğini saptırır, dilediğini de doğru yola iletir. O, mutlak güç sahibidir, hüküm ve hikmet sahibidir. |
14:27 | وَيُضِلُّ اللَّهُ الظَّالِمِينَ وَيَفْعَلُ اللَّهُ مَا يَشَاءُ |
Diyanet Meali: | Allah, … zalimleri ise saptırır. Ve Allah dilediğini yapar. |
14:30 | وَجَعَلُوا لِلَّهِ أَنْدَادًا لِيُضِلُّوا عَنْ سَبِيلِهِ |
Diyanet Meali: | Allah’ın yolundan saptırmak için O’na ortaklar koştular. |
14:36 | رَبِّ إِنَّهُنَّ أَضْلَلْنَ كَثِيرًا مِنَ النَّاسِ |
Diyanet Meali: | “Rabbim! Çünkü o putlar insanlardan birçoğunu saptırdılar.” |
16:25 | وَمِنْ أَوْزَارِ الَّذِينَ يُضِلُّونَهُمْ بِغَيْرِ عِلْمٍ |
Diyanet Meali: | (Böylece kıyamet gününde kendi günahlarını tam olarak), bilgisizce saptırdıkları kimselerin günahlarının da bir kısmını (yüklenirler). |
16:37 | إِنْ تَحْرِصْ عَلَىٰ هُدَاهُمْ فَإِنَّ اللَّهَ لَا يَهْدِي مَنْ يُضِلّ |
Diyanet Meali: | Sen onların doğru yola erişmelerine aşırı istek göstersen de şüphesiz Allah saptırdığı kimseyi doğru yola iletmez. |
16:93 | وَلَٰكِنْ يُضِلُّ مَنْ يَشَاءُ وَيَهْدِي مَنْ يَشَاءُ |
Diyanet Meali: | Fakat O, dilediğini saptırır, dilediğini de doğru yola iletir. |
17:97 | وَمَنْ يُضْلِلْ فَلَنْ تَجِدَ لَهُمْ أَوْلِيَاءَ مِنْ دُونِهِ |
Diyanet Meali: | Kimi de saptırırsa, böyleleri için O’nun dışında dostlar bulamazsın. |
18:17 | مَنْ يَهْدِ اللَّهُ فَهُوَ الْمُهْتَدِ وَمَنْ يُضْلِلْ فَلَنْ تَجِدَ لَهُ وَلِيًّا مُرْشِدًا |
Diyanet Meali: | Allah, kime hidayet ederse işte o, doğru yolu bulandır. Kimi de şaşırtırsa, artık ona doğru yolu gösterecek bir dost bulamazsın. |
20:79 | وَأَضَلَّ فِرْعَوْنُ قَوْمَهُ وَمَا هَدَىٰ |
Diyanet Meali: | Firavun, halkını saptırdı, onlara doğru yolu göstermedi. * |
20:85 | قَالَ فَإِنَّا قَدْ فَتَنَّا قَوْمَكَ مِنْ بَعْدِكَ وَأَضَلَّهُمُ السَّامِرِيُّ |
Diyanet Meali: | Allah, “Şüphesiz, biz senden sonra halkını sınadık; Sâmirî onları saptırdı” dedi. * |
22:4 | كُتِبَ عَلَيْهِ أَنَّهُ مَنْ تَوَلَّاهُ فَأَنَّهُ يُضِلُّهُ وَيَهْدِيهِ إِلَىٰ عَذَابِ السَّعِيرِ |
Diyanet Meali: | Şeytan hakkında, “Her kim onu dost edinirse, mutlaka o kimseyi saptırır ve onu cehennem azabına sürükler” diye yazılmıştır. * |
22:9 | ثَانِيَ عِطْفِهِ لِيُضِلَّ عَنْ سَبِيلِ اللَّهِ |
Diyanet Meali: | Kibirlenerek insanları Allah’ın yolundan saptırmak için, (Allah hakkında tartışmaya kalkar). |
25:17 | أَأَنْتُمْ أَضْلَلْتُمْ عِبَادِي هَٰؤُلَاءِ أَمْ هُمْ ضَلُّوا السَّبِيلَ |
Diyanet Meali: | “Siz mi saptırdınız benim şu kullarımı, yoksa onlar kendileri mi yoldan saptılar?” |
25:29 | لَقَدْ أَضَلَّنِي عَنِ الذِّكْرِ بَعْدَ إِذْ جَاءَنِي |
Diyanet Meali: | “Andolsun, Kur’an bana geldikten sonra beni ondan o saptırdı.” |
25:42 | إِنْ كَادَ لَيُضِلُّنَا عَنْ آلِهَتِنَا لَوْلَا أَنْ صَبَرْنَا عَلَيْهَا |
Diyanet Meali: | “Biz, ilâhlarımıza sımsıkı sarılmasaydık neredeyse bizi ilâhlarımızdan uzaklaştıracaktı” (derler.) |
26:99 | وَمَا أَضَلَّنَا إِلَّا الْمُجْرِمُونَ |
Diyanet Meali: | “Bizi ancak (önderlerimiz olan) suçlular saptırdı.” * |
30:29 | فَمَنْ يَهْدِي مَنْ أَضَلَّ اللَّهُ |
Diyanet Meali: | Allah’ın (bu şekilde) saptırdığı kimseleri kim doğru yola iletir? |
31:6 | وَمِنَ النَّاسِ مَنْ يَشْتَرِي لَهْوَ الْحَدِيثِ لِيُضِلَّ عَنْ سَبِيلِ اللَّهِ |
Diyanet Meali: | İnsanlardan öylesi vardır ki, (bilgisizce) Allah yolundan saptırmak (ve o yolu eğlenceye almak) için, eğlencelik asılsız ve faydasız sözleri satın alır. |
33:67 | إِنَّا أَطَعْنَا سَادَتَنَا وَكُبَرَاءَنَا فَأَضَلُّونَا السَّبِيلَا |
Diyanet Meali: | “Biz önderlerimize ve büyüklerimize itaat ettik de bizi yoldan saptırdılar.” |
35:8 | فَإِنَّ اللَّهَ يُضِلُّ مَنْ يَشَاءُ وَيَهْدِي مَنْ يَشَاءُ |
Diyanet Meali: | Şüphesiz Allah dilediğini saptırır, dilediğini hidayete erdirir. |
36:62 | وَلَقَدْ أَضَلَّ مِنْكُمْ جِبِلًّا كَثِيرًا أَفَلَمْ تَكُونُوا تَعْقِلُونَ |
Diyanet Meali: | “Andolsun, o sizden pek çok nesli saptırmıştı. Hiç düşünmüyor muydunuz?” * |
38:26 | وَلَا تَتَّبِعِ الْهَوَىٰ فَيُضِلَّكَ عَنْ سَبِيلِ اللَّهِ |
Diyanet Meali: | “Nefis arzusuna uyma, yoksa seni Allah’ın yolundan saptırır.” |
39:8 | وَجَعَلَ لِلَّهِ أَنْدَادًا لِيُضِلَّ عَنْ سَبِيلِهِ |
Diyanet Meali: | Ve Allah’ın yolundan saptırmak için O’na eşler koşar. |
39:23 | وَمَنْ يُضْلِلِ اللَّهُ فَمَا لَهُ مِنْ هَادٍ |
Diyanet Meali: | Allah, kimi saptırırsa artık onun için hiçbir yol gösterici yoktur. |
39:36 | وَيُخَوِّفُونَكَ بِالَّذِينَ مِنْ دُونِهِ وَمَنْ يُضْلِلِ اللَّهُ فَمَا لَهُ مِنْ هَادٍ |
Diyanet Meali: | Seni O’ndan (Allah’tan) başkalarıyla korkutmaya çalışıyorlar. Allah, kimi saptırırsa artık onun için bir yol gösterici yoktur. |
40:33 | مَا لَكُمْ مِنَ اللَّهِ مِنْ عَاصِمٍ وَمَنْ يُضْلِلِ اللَّهُ فَمَا لَهُ مِنْ هَادٍ |
Diyanet Meali: | “(O gün) sizi, Allah'(ın azabın)dan kurtaracak kimse yoktur. Allah, kimi saptırırsa artık onu doğru yola iletecek de yoktur.” |
40:34 | كَذَٰلِكَ يُضِلُّ اللَّهُ مَنْ هُوَ مُسْرِفٌ مُرْتَابٌ |
Diyanet Meali: | İşte Allah, aşırı giden şüpheci kimseleri böyle saptırır. |
40:74 | كَذَٰلِكَ يُضِلُّ اللَّهُ الْكَافِرِينَ |
Diyanet Meali: | İşte Allah, inkârcıları böyle saptırır. |
41:29 | رَبَّنَا أَرِنَا اللَّذَيْنِ أَضَلَّانَا مِنَ الْجِنِّ وَالْإِنْسِ |
Diyanet Meali: | “Cinlerden ve insanlardan bizi saptıranları bize göster…” |
42:44 | وَمَنْ يُضْلِلِ اللَّهُ فَمَا لَهُ مِنْ وَلِيٍّ مِنْ بَعْدِهِ |
Diyanet Meali: | Allah, kimi saptırırsa artık bundan sonra onun hiçbir dostu yoktur. |
42:46 | وَمَنْ يُضْلِلِ اللَّهُ فَمَا لَهُ مِنْ سَبِيلٍ |
Diyanet Meali: | Allah, kimi saptırırsa artık onun için hiçbir çıkar yol yoktur. |
45:23 | أَفَرَأَيْتَ مَنِ اتَّخَذَ إِلَٰهَهُ هَوَاهُ وَأَضَلَّهُ اللَّهُ عَلَىٰ عِلْمٍ |
Diyanet Meali: | Nefsinin arzusunu ilâh edinen, Allah’ın; (hâlini) bildiği için saptırdığı … kimseyi gördün mü? |
47:1 | الَّذِينَ كَفَرُوا وَصَدُّوا عَنْ سَبِيلِ اللَّهِ أَضَلَّ أَعْمَالَهُمْ |
Diyanet Meali: | İnkâr edenler ve Allah yolundan alıkoyanlar var ya; işte, Allah onların bütün amellerini boşa çıkarmıştır. * |
47:4 | وَالَّذِينَ قُتِلُوا فِي سَبِيلِ اللَّهِ فَلَنْ يُضِلَّ أَعْمَالَهُمْ |
Diyanet Meali: | Allah yolunda öldürülenlere gelince, Allah onların amellerini asla boşa çıkarmayacaktır. |
47:8 | وَالَّذِينَ كَفَرُوا فَتَعْسًا لَهُمْ وَأَضَلَّ أَعْمَالَهُمْ |
Diyanet Meali: | İnkâr edenlere gelince, yıkım onlara! Allah, onların işlerini boşa çıkarmıştır. * |
71:24 | وَقَدْ أَضَلُّوا كَثِيرًا وَلَا تَزِدِ الظَّالِمِينَ إِلَّا ضَلَالًا |
Diyanet Meali: | “Onlar gerçekten birçoklarını saptırdılar. (Rabbim!) Sen de bu zalimlerin sadece sapıklıklarını artır.” * |
71:27 | إِنَّكَ إِنْ تَذَرْهُمْ يُضِلُّوا عِبَادَكَ وَلَا يَلِدُوا إِلَّا فَاجِرًا كَفَّارًا |
Diyanet Meali: | “Çünkü sen onları bırakırsan, kullarını saptırırlar; sadece ahlâksız ve kâfir kimseler yetiştirirler.” * |
74:31 | كَذَٰلِكَ يُضِلُّ اللَّهُ مَنْ يَشَاءُ وَيَهْدِي مَنْ يَشَاءُ |
Diyanet Meali: | İşte böyle. Allah, dilediğini saptırır, dilediğini doğru yola iletir. |
ضَالٌّ : İsim. İsm-i Fâil.
1:7 | صِرَاطَ الَّذِينَ أَنْعَمْتَ عَلَيْهِمْ غَيْرِ الْمَغْضُوبِ عَلَيْهِمْ وَلَا الضَّالِّينَ |
Diyanet Meali: | (Bizi doğru yola), kendilerine nimet verdiklerinin yoluna ilet; gazaba uğrayanlarınkine ve sapıklarınkine değil. * |
2:198 | وَاذْكُرُوهُ كَمَا هَدَاكُمْ وَإِنْ كُنْتُمْ مِنْ قَبْلِهِ لَمِنَ الضَّالِّينَ |
Diyanet Meali: | Onu, size gösterdiği gibi zikredin. Doğrusu siz onun yol göstermesinden önce yolunu şaşırmışlardan idiniz. |
3:90 | لَنْ تُقْبَلَ تَوْبَتُهُمْ وَأُولَٰئِكَ هُمُ الضَّالُّونَ |
Diyanet Meali: | (Şüphesiz iman ettikten sonra inkâr eden, sonra da inkârda ileri gidenlerin) tövbeleri asla kabul edilmeyecektir. İşte onlar sapıkların ta kendileridir. |
15:56 | قَالَ وَمَنْ يَقْنَطُ مِنْ رَحْمَةِ رَبِّهِ إِلَّا الضَّالُّونَ |
Diyanet Meali: | Dedi ki: “Rabbinin rahmetinden, sapıklardan başka kim ümit keser?” * |
26:20 | قَالَ فَعَلْتُهَا إِذًا وَأَنَا مِنَ الضَّالِّينَ |
Diyanet Meali: | Mûsâ, şöyle dedi: “Ben onu, o vakit kendimi kaybetmiş bir hâlde iken (istemeyerek) yaptım.” * |
26:86 | وَاغْفِرْ لِأَبِي إِنَّهُ كَانَ مِنَ الضَّالِّينَ |
Diyanet Meali: | “Babamı da bağışla. Çünkü o gerçekten yolunu şaşıranlardandır.” * |
37:69 | إِنَّهُمْ أَلْفَوْا آبَاءَهُمْ ضَالِّينَ |
Diyanet Meali: | Çünkü onlar babalarını sapık kimseler olarak buldular. * |
56:51 | ثُمَّ إِنَّكُمْ أَيُّهَا الضَّالُّونَ الْمُكَذِّبُونَ |
Diyanet Meali: | Sonra siz ey haktan sapan yalanlayıcılar! * |
68:26 | فَلَمَّا رَأَوْهَا قَالُوا إِنَّا لَضَالُّونَ |
Diyanet Meali: | Fakat bahçeyi o hâlde gördüklerinde, “Biz mutlaka yolumuzu şaşırmış olmalıyız!” dediler. * |
83:32 | وَإِذَا رَأَوْهُمْ قَالُوا إِنَّ هَٰؤُلَاءِ لَضَالُّونَ |
Diyanet Meali: | Mü’minleri gördükleri vakit, “Hiç şüphe yok, şunlar sapık kimselerdir” diyorlardı. * |
93:7 | وَوَجَدَكَ ضَالًّا فَهَدَىٰ |
Diyanet Meali: | Seni yolunu kaybetmiş olarak bulup da yola iletmedi mi? * |
6:77 | فَلَمَّا أَفَلَ قَالَ لَئِنْ لَمْ يَهْدِنِي رَبِّي لَأَكُونَنَّ مِنَ الْقَوْمِ الضَّالِّينَ |
Diyanet Meali: | Ay da batınca, “Andolsun ki, Rabbim bana doğru yolu göstermezse, mutlaka ben de sapıklardan olurum” dedi. |
23:106 | قَالُوا رَبَّنَا غَلَبَتْ عَلَيْنَا شِقْوَتُنَا وَكُنَّا قَوْمًا ضَالِّينَ |
Diyanet Meali: | Onlar da şöyle derler: “Ey Rabbimiz! Biz azgınlığımıza yenik düştük ve sapık bir toplum olduk.” * |
56:92 | وَأَمَّا إِنْ كَانَ مِنَ الْمُكَذِّبِينَ الضَّالِّينَ |
Diyanet Meali: | Ama haktan sapan yalancılardan ise…* |
ضَلَالٌ : İsim.
3:164 | وَإِنْ كَانُوا مِنْ قَبْلُ لَفِي ضَلَالٍ مُبِينٍ |
Diyanet Meali: | Oysa onlar, daha önce apaçık bir sapıklık içinde idiler. |
4:60 | وَيُرِيدُ الشَّيْطَانُ أَنْ يُضِلَّهُمْ ضَلَالًا بَعِيدًا |
Diyanet Meali: | Şeytan da onları derin bir sapıklığa düşürmek istiyor. |
4:116 | وَمَنْ يُشْرِكْ بِاللَّهِ فَقَدْ ضَلَّ ضَلَالًا بَعِيدًا |
Diyanet Meali: | Allah’a ortak koşan, kuşkusuz, derin bir sapıklığa düşmüştür. |
4:136 | وَمَنْ يَكْفُرْ بِاللَّهِ وَمَلَائِكَتِهِ وَكُتُبِهِ وَرُسُلِهِ وَالْيَوْمِ الْآخِرِ فَقَدْ ضَلَّ ضَلَالًا بَعِيدًا |
Diyanet Meali: | Kim Allah’ı, meleklerini, kitaplarını, peygamberlerini ve ahiret gününü inkâr ederse, derin bir sapıklığa düşmüş olur. |
4:167 | إِنَّ الَّذِينَ كَفَرُوا وَصَدُّوا عَنْ سَبِيلِ اللَّهِ قَدْ ضَلُّوا ضَلَالًا بَعِيدًا |
Diyanet Meali: | Şüphesiz inkâr edenler, insanları Allah yolundan alıkoyanlar derin bir sapıklığa düşmüşlerdir. * |
6:74 | إِنِّي أَرَاكَ وَقَوْمَكَ فِي ضَلَالٍ مُبِينٍ |
Diyanet Meali: | “Şüphesiz, ben seni de, kavmini de apaçık bir sapıklık içinde görüyorum.” |
7:60 | قَالَ الْمَلَأُ مِنْ قَوْمِهِ إِنَّا لَنَرَاكَ فِي ضَلَالٍ مُبِينٍ |
Diyanet Meali: | Kavminin ileri gelenleri, “Biz seni açıkça bir sapıklık içinde görüyoruz” dediler. * |
10:32 | فَذَٰلِكُمُ اللَّهُ رَبُّكُمُ الْحَقُّ فَمَاذَا بَعْدَ الْحَقِّ إِلَّا الضَّلَالُ |
Diyanet Meali: | İşte O, sizin gerçek Rabbiniz olan Allah’tır. Hak’tan sonra sadece sapıklık vardır. |
12:8 | إِنَّ أَبَانَا لَفِي ضَلَالٍ مُبِينٍ |
Diyanet Meali: | “Doğrusu babamız açık bir yanılgı içindedir.” |
12:30 | تُرَاوِدُ فَتَاهَا عَنْ نَفْسِهِ قَدْ شَغَفَهَا حُبًّا إِنَّا لَنَرَاهَا فِي ضَلَالٍ مُبِينٍ |
Diyanet Meali: | “(Aziz’in karısı, hizmetçisi olan) delikanlısından murad almak istemiş. Ona olan aşkı yüreğine işlemiş. Şüphesiz biz onu açık bir sapıklık içinde görüyoruz.” |
12:95 | قَالُوا تَاللَّهِ إِنَّكَ لَفِي ضَلَالِكَ الْقَدِيمِ |
Diyanet Meali: | Onlar da, “Allah’a yemin ederiz ki sen hâlâ eski şaşkınlığındasın” dediler. * |
13:14 | وَمَا دُعَاءُ الْكَافِرِينَ إِلَّا فِي ضَلَالٍ |
Diyanet Meali: | Kâfirlerin duası daima boşa çıkar. |
14:3 | وَيَبْغُونَهَا عِوَجًا أُولَٰئِكَ فِي ضَلَالٍ بَعِيدٍ |
Diyanet Meali: | (İnsanları Allah yolundan çevirip) onu eğri ve çelişkili göstermek isteyenler var ya, işte onlar derin bir sapıklık içindedirler. |
14:18 | لَا يَقْدِرُونَ مِمَّا كَسَبُوا عَلَىٰ شَيْءٍ ذَٰلِكَ هُوَ الضَّلَالُ الْبَعِيدُ |
Diyanet Meali: | (Dünyada) kazandıkları hiçbir şeyin (ahirette) yararını görmezler. İşte bu, derin sapıklıktır. |
19:38 | لَٰكِنِ الظَّالِمُونَ الْيَوْمَ فِي ضَلَالٍ مُبِين |
Diyanet Meali: | Ama zalimler bugün apaçık bir sapıklık içindedirler. |
21:54 | قَالَ لَقَدْ كُنْتُمْ أَنْتُمْ وَآبَاؤُكُمْ فِي ضَلَالٍ مُبِينٍ |
Diyanet Meali: | İbrahim, “Andolsun, siz de, atalarınız da apaçık bir sapıklık içindesiniz” dedi. * |
22:12 | ذَٰلِكَ هُوَ الضَّلَالُ الْبَعِيدُ |
Diyanet Meali: | Bu da derin sapıklığın ta kendisidir. |
26:97 | تَاللَّهِ إِنْ كُنَّا لَفِي ضَلَالٍ مُبِينٍ |
Diyanet Meali: | “Allah’a andolsun! Biz gerçekten apaçık bir sapıklık içindeymişiz.” * |
28:85 | قُلْ رَبِّي أَعْلَمُ مَنْ جَاءَ بِالْهُدَىٰ وَمَنْ هُوَ فِي ضَلَالٍ مُبِينٍ |
Diyanet Meali: | De ki: “Rabbim hidayetle geleni ve apaçık bir sapıklık içinde olanı daha iyi bilir.” |
31:11 | بَلِ الظَّالِمُونَ فِي ضَلَالٍ مُبِينٍ |
Diyanet Meali: | Hayır, zalimler açık bir sapıklık içindedirler. |
33:36 | وَمَنْ يَعْصِ اللَّهَ وَرَسُولَهُ فَقَدْ ضَلَّ ضَلَالًا مُبِينًا |
Diyanet Meali: | Kim Allah’a ve Resûlüne karşı gelirse, şüphesiz ki o apaçık bir şekilde sapmıştır. |
34:8 | بَلِ الَّذِينَ لَا يُؤْمِنُونَ بِالْآخِرَةِ فِي الْعَذَابِ وَالضَّلَالِ الْبَعِيدِ |
Diyanet Meali: | Hayır, öyle değil! Ahirete inanmayanlar azap ve derin sapıklık içindedirler. |
34:24 | وَإِنَّا أَوْ إِيَّاكُمْ لَعَلَىٰ هُدًى أَوْ فِي ضَلَالٍ مُبِينٍ |
Diyanet Meali: | “O hâlde, ya biz hidayet veya apaçık bir sapıklık üzereyiz, ya da siz!” |
36:24 | إِنِّي إِذًا لَفِي ضَلَالٍ مُبِينٍ |
Diyanet Meali: | “O taktirde ben mutlaka açık bir sapıklık içinde olurum.” * |
36:47 | أَنُطْعِمُ مَنْ لَوْ يَشَاءُ اللَّهُ أَطْعَمَهُ إِنْ أَنْتُمْ إِلَّا فِي ضَلَالٍ مُبِينٍ |
Diyanet Meali: | “Allah’ın, dilemiş olsa kendilerini doyurabileceği kimselere mi yedireceğiz? Siz ancak apaçık bir sapıklık içindesiniz.” |
39:22 | فَوَيْلٌ لِلْقَاسِيَةِ قُلُوبُهُمْ مِنْ ذِكْرِ اللَّهِ أُولَٰئِكَ فِي ضَلَالٍ مُبِينٍ |
Diyanet Meali: | Allah’ın zikrine karşı kalpleri katı olanların vay hâline! İşte onlar açık bir sapıklık içindedirler. |
40:25 | وَمَا كَيْدُ الْكَافِرِينَ إِلَّا فِي ضَلَالٍ |
Diyanet Meali: | Fakat kâfirlerin tuzağı hep boşa çıkmıştır. |
40:50 | وَمَا دُعَاءُ الْكَافِرِينَ إِلَّا فِي ضَلَالٍ |
Diyanet Meali: | Şüphesiz kâfirlerin duası boşunadır. |
42:18 | أَلَا إِنَّ الَّذِينَ يُمَارُونَ فِي السَّاعَةِ لَفِي ضَلَالٍ بَعِيدٍ |
Diyanet Meali: | İyi bilin ki, Kıyamet günü hakkında tartışanlar derin bir sapıklık içindedirler. |
43:40 | أَفَأَنْتَ تُسْمِعُ الصُّمَّ أَوْ تَهْدِي الْعُمْيَ وَمَنْ كَانَ فِي ضَلَالٍ مُبِينٍ |
Diyanet Meali: | Sağırlara sen mi duyuracaksın; yahut körleri ve apaçık bir sapıklık içinde olanları sen mi doğru yola ileteceksin? * |
46:32 | وَلَيْسَ لَهُ مِنْ دُونِهِ أَوْلِيَاءُ أُولَٰئِكَ فِي ضَلَالٍ مُبِينٍ |
Diyanet Meali: | Kendisi için Allah’tan başka dostlar da bulunmaz. İşte onlar apaçık bir sapıklık içindedirler. |
50:27 | قَالَ قَرِينُهُ رَبَّنَا مَا أَطْغَيْتُهُ وَلَٰكِنْ كَانَ فِي ضَلَالٍ بَعِيدٍ |
Diyanet Meali: | Arkadaşı (olan şeytan) der ki: “Ey Rabbimiz! Onu ben azdırmadım, fakat kendisi derin bir sapıklık içinde idi.” * |
54:24 | فَقَالُوا أَبَشَرًا مِنَّا وَاحِدًا نَتَّبِعُهُ إِنَّا إِذًا لَفِي ضَلَالٍ وَسُعُرٍ |
Diyanet Meali: | Ve şöyle demişlerdi: “İçimizden bir insana mı uyacağız? (Asıl) o takdirde biz apaçık bir sapıklık ve delilik içine düşmüş oluruz.” * |
54:47 | إِنَّ الْمُجْرِمِينَ فِي ضَلَالٍ وَسُعُرٍ |
Diyanet Meali: | Şüphesiz suçlular (müşrikler) sapıklık ve ateşler içindedirler. * |
62:2 | وَيُعَلِّمُهُمُ الْكِتَابَ وَالْحِكْمَةَ وَإِنْ كَانُوا مِنْ قَبْلُ لَفِي ضَلَالٍ مُبِينٍ |
Diyanet Meali: | (O) onlara kitabı ve hikmeti öğreten (bir peygamber gönderendir). Hâlbuki onlar, bundan önce apaçık bir sapıklık içinde idiler. |
67:9 | فَكَذَّبْنَا وَقُلْنَا مَا نَزَّلَ اللَّهُ مِنْ شَيْءٍ إِنْ أَنْتُمْ إِلَّا فِي ضَلَالٍ كَبِيرٍ |
Diyanet Meali: | “Fakat biz onu yalanlamış ve ‘Allah hiçbir şey indirmemiştir. Siz ancak büyük bir sapıklık içindesiniz’ demiştik.” |
67:29 | فَسَتَعْلَمُونَ مَنْ هُوَ فِي ضَلَالٍ مُبِينٍ |
Diyanet Meali: | “Siz, kimin apaçık bir sapıklık içinde olduğunu yakında öğreneceksiniz!” |
71:24 | وَقَدْ أَضَلُّوا كَثِيرًا وَلَا تَزِدِ الظَّالِمِينَ إِلَّا ضَلَالًا |
Diyanet Meali: | “Onlar gerçekten birçoklarını saptırdılar. (Rabbim!) Sen de bu zalimlerin sadece sapıklıklarını artır.” * |
ضَلَالَةٌ : İsim.
2:16 | أُولَٰئِكَ الَّذِينَ اشْتَرَوُا الضَّلَالَةَ بِالْهُدَىٰ فَمَا رَبِحَتْ تِجَارَتُهُمْ |
Diyanet Meali: | İşte onlar, hidayete karşılık sapıklığı satın almış kimselerdir. Bu yüzden alışverişleri onlara kâr getirmemiştir. |
2:175 | أُولَٰئِكَ الَّذِينَ اشْتَرَوُا الضَّلَالَةَ بِالْهُدَىٰ وَالْعَذَابَ بِالْمَغْفِرَةِ |
Diyanet Meali: | İşte bunlar hidayeti verip sapıklığı, bağışlanmayı verip azabı satın alanlardır. |
4:44 | يَشْتَرُونَ الضَّلَالَةَ وَيُرِيدُونَ أَنْ تَضِلُّوا السَّبِيلَ |
Diyanet Meali: | Onlar sapıklığı satın alıyorlar ve sizin de yoldan sapmanızı istiyorlar. |
7:30 | فَرِيقًا هَدَىٰ وَفَرِيقًا حَقَّ عَلَيْهِمُ الضَّلَالَةُ |
Diyanet Meali: | Allah, bir kısmına hidayet etti, bir kısmına da sapıklık lâyık oldu. |
7:61 | قَالَ يَا قَوْمِ لَيْسَ بِي ضَلَالَةٌ وَلَٰكِنِّي رَسُولٌ مِنْ رَبِّ الْعَالَمِينَ |
Diyanet Meali: | (Nûh onlara) şöyle dedi: “Ey kavmim! Bende herhangi bir sapıklık yok. Aksine ben, âlemlerin Rabbi tarafından gönderilmiş bir peygamberim.” * |
16:36 | فَمِنْهُمْ مَنْ هَدَى اللَّهُ وَمِنْهُمْ مَنْ حَقَّتْ عَلَيْهِ الضَّلَالَةُ |
Diyanet Meali: | Allah, onlardan kimini doğru yola iletti; onlardan kimine de (kendi iradeleri sebebiyle) sapıklık hak oldu. |
19:75 | قُلْ مَنْ كَانَ فِي الضَّلَالَةِ فَلْيَمْدُدْ لَهُ الرَّحْمَٰنُ مَدًّا |
Diyanet Meali: | (Ey Muhammed!) De ki: “Kim sapıklık içinde ise Rahmân onlara, istenildiği kadar süre versin!” |
27:81 | وَمَا أَنْتَ بِهَادِي الْعُمْيِ عَنْ ضَلَالَتِهِمْ |
Diyanet Meali: | Körleri sapıklıklarından vazgeçirip doğru yola getiremezsin. |
30:53 | وَمَا أَنْتَ بِهَادِ الْعُمْيِ عَنْ ضَلَالَتِهِمْ |
Diyanet Meali: | Sen, körleri sapkınlıklarından çıkarıp doğru yola iletemezsin. |
أَضَلُّ : İsim.
5:60 | أُولَٰئِكَ شَرٌّ مَكَانًا وَأَضَلُّ عَنْ سَوَاءِ السَّبِيلِ |
Diyanet Meali: | “İşte bunların yeri daha kötüdür ve onlar doğru yoldan daha çok sapmışlardır.” |
7:179 | أُولَٰئِكَ كَالْأَنْعَامِ بَلْ هُمْ أَضَلُّ أُولَٰئِكَ هُمُ الْغَافِلُونَ |
Diyanet Meali: | İşte bunlar hayvanlar gibi, hatta daha da aşağıdadırlar. İşte bunlar gafillerin ta kendileridir. |
17:72 | وَمَنْ كَانَ فِي هَٰذِهِ أَعْمَىٰ فَهُوَ فِي الْآخِرَةِ أَعْمَىٰ وَأَضَلُّ سَبِيلًا |
Diyanet Meali: | Kim bu dünyada körlük ettiyse ahirette de kördür, yolunu daha da şaşırmıştır. * |
25:34 | أُولَٰئِكَ شَرٌّ مَكَانًا وَأَضَلُّ سَبِيلًا |
Diyanet Meali: | İşte onlar konumları itibariyle daha kötü, tuttukları yol itibariyle daha sapıktırlar. |
25:42 | وَسَوْفَ يَعْلَمُونَ حِينَ يَرَوْنَ الْعَذَابَ مَنْ أَضَلُّ سَبِيلًا |
Diyanet Meali: | Onlar yakında azabı gördükleri zaman, yolca kimin daha sapık olduğunu görecekler. |
25:44 | إِنْ هُمْ إِلَّا كَالْأَنْعَامِ بَلْ هُمْ أَضَلُّ سَبِيلًا |
Diyanet Meali: | Onlar hayvanlar gibidirler, belki yolca onlardan daha da şaşkındırlar. |
28:50 | وَمَنْ أَضَلُّ مِمَّنِ اتَّبَعَ هَوَاهُ بِغَيْرِ هُدًى مِنَ اللَّهِ |
Diyanet Meali: | Kim, Allah’tan bir yol gösterme olmaksızın kendi nefsinin arzusuna uyandan daha sapıktır. |
41:52 | مَنْ أَضَلُّ مِمَّنْ هُوَ فِي شِقَاقٍ بَعِيدٍ |
Diyanet Meali: | “(Eğer o Kur’an Allah katından olup da siz de onu inkâr etmişseniz), o zaman derin bir ayrılık içinde bulunan kimseden daha sapık kim olabilir?” |
46:5 | وَمَنْ أَضَلُّ مِمَّنْ يَدْعُو مِنْ دُونِ اللَّهِ مَنْ لَا يَسْتَجِيبُ لَهُ إِلَىٰ يَوْمِ الْقِيَامَةِ |
Diyanet Meali: | Kim, Allah’ı bırakıp da, kıyamet gününe kadar kendisine cevap veremeyecek şeylere tapandan daha sapıktır? |
مُضِلٌّ : İsim. İsm-i Fâil. İf’âl Bâbı (IV. Bâb).
18:51 | وَمَا كُنْتُ مُتَّخِذَ الْمُضِلِّينَ عَضُدًا |
Diyanet Meali: | Saptıranları da hiçbir zaman yardımcı edinmiş değilim. |
28:15 | قَالَ هَٰذَا مِنْ عَمَلِ الشَّيْطَانِ إِنَّهُ عَدُوٌّ مُضِلٌّ مُبِينٌ |
Diyanet Meali: | Mûsâ, “Bu şeytanın işidir. O, gerçekten apaçık bir saptırıcı düşmandır” dedi. |
39:37 | وَمَنْ يَهْدِ اللَّهُ فَمَا لَهُ مِنْ مُضِلٍّ أَلَيْسَ اللَّهُ بِعَزِيزٍ ذِي انْتِقَامٍ |
Diyanet Meali: | Allah, kimi de doğru yola iletirse artık onu saptıracak hiç kimse yoktur. Allah mutlak güç sahibi, intikam sahibi değil midir? * |
تَضْلِيل : İsim. Mastar. Tef’îl Bâbı (II. Bâb).
105:2 | أَلَمْ يَجْعَلْ كَيْدَهُمْ فِي تَضْلِيلٍ |
Diyanet Meali: | Onların tuzaklarını boşa çıkarmadı mı? * |