KÖK HARFLER: ث و ب
ANLAM:
ثَابَ : Asilikten Allah’a (c.c.) itaatkârlığa dönmek. Uyanık, sıhhatli veya selametli haline geri dönmek.
AÇIKLAMA:
Müfredât bu kök altında (ث و ب) ve (ث ي ب) köklerini birlikte ele almıştır. Biz (ث ي ب) köküne ait olan açıklamaları ilgili kök altında inceleyeceğiz.
ثَوْبٌ kelimesi temelde, “bir nesnenin önceden üzerinde bulunduğu ilk durumuna geri dönmesi” ya da “düşüncede amaçlanmış, düzenlenmiş veya hazırlanmış olan duruma geri dönmesi” anlamına gelir. Nitekim Arapların أوَّل الفكرة آخر العمل (önce düşünce sonra iş) sözüyle işaret edilen hal de budur. Arapların şu, ثَابَ فُلاَنٌ إِلَى دَارِهِ (Filan kişi evine geri döndü), ثاَبَتْ إِلَيَّ نَفْسِي (Nefsim, aklım bana geri döndü; kendime geldim) sözleri de ilk duruma dönme anlamındadır.
“Kuyunun ağzında su çekilen yere” de مَثَابَةٌ denmiştir.
“Düşüncede amaçlanmış, düzenlenmiş veya hazırlanmış olan duruma geri dönmekle” ilgili ثَوْبٌ (elbise) kelimesi örnek gösterilebilir çünkü elbisenin ثَوْبٌ diye adlandırılmasının nedeni şudur: Eğrilmiş ip elbise haline geldiğinde, düşüncede kendisi için düzenlenmiş veya hazırlanmış olan duruma da geri dönmüş olmaktadır.
ثَوَابُ الْعَمَل (Amelin sevabı) kullanımında da aynı durum geçerlidir. ثَوْبٌ kelimesinin çoğulu أَثْوَابٌ ve ثِيَابٌ şekillerinde gelir.
Yüce Allah’ın وَثِيَابَكَ فَطَهِّرْ Elbiselerini temizle (74/4) sözü, “elbiseyi temizleme” anlamına hamledilmiştir. Bir görüşe göre ise, buradaki ثِيَابٌ kelimesi “kişinin nefsinden” kinayedir.
Aslında bu, Yüce Allah’ın إِنَّماَ يُرِيدُ اللَّهُ لِيُذْهِبَ عَنْكُمُ الرِّجْسَ أَهْلَ الْبَيْتِ وَيُطَهِّرَكُمْ تَطْهِيراً Ey Ehl-i Beyt, şüphesiz Allah sizden pisliği giderip sizi tertemiz yapmak ister (33/33) sözünde zikr ettiği hususun emre dökülmüş halidir.
ثَوَابٌ : İnsana geri dönen, amellerinin karşılığı (جَزَاءٌ). Bu şekilde, ikisinin de aynı şey olduğu düşünülerek “ceza”, ثَوَابٌ olarak adlandırılmıştır. Nitekim bakılırsa Yüce Allah, فَمَنْ يَعْمَلْ مِثْقَالَ ذَرَّةٍ خَيْراً يَرَهُ Artık kim zerre ağırlığınca hayır yapmışsa onu görür (99/7) sözünde جَزَاءٌ’yı (karşılığı) amelin aynısı yapmıştır. Fakat burada جَزَائُهُ (onun karşılığını) dememiştir.
ثَوَابٌ kelimesi “hayırla” ilgili de, “şerle” ilgili de kullanılır. Fakat yaygın kullanımı daha çok “hayırla” ilgilidir. Yüce Allah’ın şu sözlerinde böyledir: ثَوَاباً مِنْ عِنْدِ اللّهِ وَاللّهُ عِنْدَهُ حُسْنُ الثَّوَابِ …tasavvur edemeyeceğiniz bir sevap ile Allah tarafından musab olacaklar (ödüllendirilecekler), sevabın da en güzeli Allah yanında (3/195); فَآتَاهُمُ اللّهُ ثَوَابَ الدُّنْيَا وَحُسْنَ ثَوَابِ اْلآخِرَةِ Allah da onlara hem dünya sevabını hem de âhiretin güzel sevabını verdi (3/148).
Yüce Allah’ın şu sözünde geçen مَثُوبَة kelimesi için de aynı durum geçerlidir: هَلْ أُنَبِّئُكُمْ بِشَرٍّ مِنْ ذَلِكَ مَثُوبَةً عِنْدَ اللهِ De ki: Size Allah katında cezaca, karşılıkça ondan daha fenasını haber vereyim mi? (5/60) Çünkü burada şerle, fenalıkla ilgili müsteâr olarak kullanılmıştır. Bu kullanımıyla, بَشَارَةٌ (müjdeleme) kelimesinin aynı konuda müsteâr olarak kullanılmasına benzer. Yüce Allah şöyle buyurmuştur: وَلَوْ أَنَّهُمْ آمَنُوا وَاتَّقَوْا لَمَثُوبَةٌ مِنْ عِنْدِ الله خَيْرٌ Eğer onlar iman edip Allah’ın yasaklarından sakınsalardı, Allah katında elde edecekleri sevap daha hayırlı idi (2/103).
إِثاَبَة kelimesi “sevilen, arzu edilen ya da hoşlanılan şeylerle” ilgili kullanılır. Örneğin, فَأَثَابَهُمُ اللّهُ بِمَا قَالُوا جَنَّاتٍ تَجْرِي مِنْ تَحْتِهَا اْلأَنْهَارُ Böyle demelerine mukabil Allah da kendilerine sevap olarak altından ırmaklar akan cennetleri verdi (5/85).
Ayrıca, zikri geçen müstear kullanıma benzer bir biçimde “kerih görülen, hoşlanılmayan şeylerle” ilgili de kullanılmıştır. Örneğin, فَأَثَابَكُمْ غَمَّاً بِغَمٍّ Size bir keder üzerine bir kederi ödül olarak verdi/sizi kederden kedere uğrattı (5/Mâide 153).
تَثْوِيبٌ kelimesi ise, Kur’an’da yalnızca “kerih görülen, hoşa gitmeyen şeylerle” ilgili kullanılmıştır örneğin, هَلْ ثُوِّبَ الْكُفَّارُ مَا كَانُوا يَفْعَلُونَُ Kâfirler, yaptıklarının cezasını gördüler mi? diye (83/36).
Yüce Allah’ın şu sözüne gelince: وَإِذْ جَعَلْنَا الْبَيْتَ مَثَابَةً لِلنَّاسِ وَأَمْناً Hani Ka’be’yi insanlar için sevap kazanma yeri ve güven yeri yapmıştık (2/Bakara 125):
- Bir görüşe göre, burada geçen مَثَابَة kelimesi “insanların vakit geçtikçe ya da zamanla kendisine geri dönecekleri bir yer” anlamındadır.
- Başka bir görüşe göre ise, “sevabın kazanılacağı bir yer” anlamındadır.
تَثْوِيبٌ : Tekrar tekrar seslenmek ya da ünlemek. Ezanda tesvib (تَثْوِيبٌ) de buradan gelir.
“İnsana arız olan esnemenin ثُوبَاء diye adlandırılmasının nedeni tekerrür etmesi, tekrarlanmasıdır. (Müfredât)
Sevb, siyâb, esvab kelimeleri “giysi” anlamında kullanılan kelimelerdir. Bu kelimelerin “dönmek, rücû etmek” anlamındaki kök mana ile ilişkisi şöyledir: Giysiler giyilir sonra tekrar giyilir ve aynı fiil sürekli tekrarlanır. (Sabri Türkmen 127)
DİĞER BAZI TÜREVLER:
ثَابَ (geniş zaman يَثُوبُ mastar isim ثَوْبٌ): Uyanık, sıhhatli veya selametli haline geri döndü.
ثَابَ اِلَى اللّٰهِ : Asilikten Allah’a (c.c.) itaatkârlığa döndü.
ثَابَ الْمَرِيضُ : Nekahet dönemine girdi.
ثَابَ اِلَيْهِ عَقْلُهُ : Sağduyusu yerine geldi.
ثَابَ النَّاسُ : İnsanlar toplanıp geldi.
ثَابَ الْمَاءُ : Su gölette toplandı.
ثَابَ الْحَوْضُ : Gölet doldu veya neredeyse dolu hale geldi.
ثَابَ الْمَالُ : Mallar bol ve toplu hale geldi.
ثَابَ التُّرَابُ : Tozlar kalktı, dağıldı ve çoğaldı.
اَثَابَ الرَّجُلُ : Sağlığını geri kazandı.
اَثَابَ الرَّجُلَ : Onu ödüllendirdi, tazmin etti, cezalandırdı veya mükâfatlandırdı.
اَثَابَ الثَّوْبَ : Giysiyi ikinci kere dikti.
ثَوَّبَ الدَّاعِى : Misafir, ihtiyacını giysisini (ثَوْبٌ) işaret ederek tekrarladı.
ثَوَّبَهُ : Onu ödüllendirdi, tazmin etti, cezalandırdı ve mükâfatlandırdı.
ثَوَابٌ ve مَثُوبَةٌ ve مَثْوَبَةٌ : Sevab: İnsana amellerinin karşılığı olarak dönen şeyler manasına gelirler. İkisi de hayırda ve şerde kullanılır. Ancak hayırda kullanılışları daha çoktur ve hayra tahsis edilmiş gibidirler. Ödül, bedel, iyi veya kötü için verilen karşılık ya da mükafat; bal; yağmur (bulutlardan gelen bereket); arılar (çünkü onlar kovanlarına döner).
مَثَابَةٌ : İnsanların defalarca geri döndüğü yer; insanların ayrıldıktan sonra toplandığı yer; mesken; ev; çadır.
مَثَابَةُ الْبِئْرِ : Kuyuda suyun toplandığı yer; avcının tuzağını kurduğu yer.
ثَوْبٌ : Giysi. (çoğul hali ثِيَابٌ: Giysiler; evin perdeleri).
تَعَلَّقَ بِثِيَابِ اللّٰهِ : İbadethanenin perdelerine tutundu.
ثِيَابٌ : Silahlar; giyen kişinin vücudu veya kendisi; bir insanın amelleri.
اُسْلُلْ ثِيَابَكَ مِنْ ثِيَابِى : Kendini benden geri çek veya ayır.
اِنَّ الْمَيِّتَ يُبْعَثُ فِى ثِيَابِهِ الَّتِى يَمُوتُ فِيهَا : Hayatı sonra erdiğinde yapmış olduğu ameller doğrultusunda; ölüler öldükleri giysiler içerisinde diriltilecektir. (Aynı zamanda kişinin kalbi için kullanılır.)
ثِيَابَكَ فَطَهِّرْ : Giysilerini temizle; kalbini temiz tut; ahlakını düzelt.
فُلَانٌ نَقِىُّ الثَّوْبِ : Böyle biri temiz kalpli, iyi ahlaklı veya itibarlıdır.
دَنِسُ الثِّيَابِ : Fena veya hain.