KÖK HARFLER: ق ر ن
ANLAM:
قَرَنَ : Bir şeyi diğerine bağlamak, birleştirmek, bağlantı kurmak, bitiştirmek.
AÇIKLAMA:
xx
DİĞER BAZI TÜREVLER:
xx
KUR’ÂN’DA GEÇEN TÜREVLERİ:
Aşağıdaki tabloda Kur’ân’da geçen ve bu kökten gelen kelime türevleri, bunların gramatik adlandırılışları, Kur’ân’da kaç kere geçmiş olduğu belirtilmiş ve örnek bir ayet için, sûre/âyet numarası verilmiştir.
| Tür | Adet | Anlam | Örnek | Açıklama |
قَرْنٌ | isim | 20 | Aynı çağın insanları, aynı nesil | 50/36 | Çoğul: قُرُونٌ |
ذُوالْقَرْنَيْنِ | özel isim | 3 | İki asır sahibi, iki boynuzlu | 18/86 |
|
قَرِينٌ | isim | 8 | Çok yakın dost | 4/38 | Çoğulu: قُرَنَاءُ |
مُقَرَّنٌ | isim | 3 | Bağlanmış | 25/13 |
|
مُقْرِنٌ | isim | 1 | Zabta alan, yanaştıran | 43/13 |
|
مُقْتَرِنٌ | isim | 1 | Biraraya gelen, yakınlık kuran şahıslardan her biri | 43/53 |
|
| Toplam | 36 |
|
|
|
TÜRKÇEYE GEÇEN KELİMELER:
Aşağıdaki tabloda bu kökten Türkçeye geçmiş olan kelimeler, bunların Arapça yazılışları, Türkçe anlamları verilmiştir. Bu kelimelerin bazılarına günümüz Türkçesinde pek rastlanmaz. Daha çok Osmanlıca metinlerde görülmektedir.
Karn | قَرْن | 1: Yüz yıllık zaman, asır. 2: Boynuz. |
|
Karneyn | قَرْنَيْن | İki boynuz. |
|
Karîn | قَرِين | Yakın. Hısım. Akraba. |
|
Kurûn | قُرُون | Yüzyıllar. Boynuzlar. | Karn’ın çoğulu |
Kurenâ’ | قُرَنَاء | Bir padişahın yakınında bulunan ve onun sohbetine iştirak edenler. Yakınlar. Arkadaşlar. |
|
Kurna | ——— | Hamam ve banyolarda musluk altında bulunan, içinde su biriktirilen, yuvarlak, mermer, taş veya plastik tekne. | Yunancadan |
Kârûn | قَارُون | Peygamber Musa (A.S.) devrinde yaşamış zengin kişi. |
|
Karîne | قَرِينَة | Bilinmeyen bir şeyin anlaşılmasına yarayan ip ucu. |
|
Akrân | أَقْرَان | Eş ve benzer olanlar. Yaşıtlar, yaşdaşlar. |
|
Takrîn | تَقْرِين | Birlikte bulundurma. Yaklaştırma. |
|
Mukarren | مُقَرَّن | Bağlanmış nesne. |
|
Mukârenet | مُقَارَنَة | Yakınlık. Yaklaşma, kavuşma, bitişme. |
|
Mukârin | مُقَارِن | Yakın olan. Bitişen. Ulaşan. Ulaşmış olan. |
|
Tekârün | تَقَارُن | Birbirinin yanına gelme. Birbirine yanaşma. |
|
Mütekârin | مُتَقَارِن | Birbirine birleşmiş, bitişmiş olan. Yaklaşmış. |
|
İktirân | اِقْتِرَان | Ulaşmak. Mukarin olmak. Yaklaşmak. |
|
Mukterin | مُقْتَرِن | Bağlanmış nesne. |
|
Zü’l-karneyn kelimesi, “İki boynuzlu” anlamındadır.
Kurna kelimesi Türkçeye Yunancadan geçmiştir. Arapçada da aynı kelime Aramcadan alınmıştır. (Nişanyan Sözlük)
ÂYETLER:
DİKKAT! İncelediğimiz kökten gelen kelimeleri, Kur’an-ı Kerim’deki yerlerinde, yakın çevresindeki kelimelerle ilişkilerini gösterecek şekilde listeliyoruz. Uzun ayetlerin sadece bir bölümünü ele aldık. Bazı ayetlerin sadece bir kısmını gördüğümüz için, ayetler hakkında yanlış bir hüküm verilmemesi gerekir. Tamamını ele aldığımız ayetlerin meallerinin sonuna bir yıldız (*) işareti konmuştur.
قَرْنٌ : İsim. Çoğulu: قُرُونٌ
6:6 | أَلَمْ يَرَوْا كَمْ أَهْلَكْنَا مِنْ قَبْلِهِمْ مِنْ قَرْنٍ مَكَّنَّاهُمْ فِي الْأَرْضِ |
Diyanet Meali: | Onlardan önce nice nesilleri helâk ettiğimizi görmediler mi? Yeryüzünde (size vermediğimiz) imkân ve iktidarı onlara vermiştik. |
6:6 | فَأَهْلَكْنَاهُمْ بِذُنُوبِهِمْ وَأَنْشَأْنَا مِنْ بَعْدِهِمْ قَرْنًا آخَرِينَ |
Diyanet Meali: | Sonra da günahları sebebiyle onları helâk ettik ve arkalarından başka bir nesil var ettik. |
10:13 | وَلَقَدْ أَهْلَكْنَا الْقُرُونَ مِنْ قَبْلِكُمْ لَمَّا ظَلَمُوا |
Diyanet Meali: | Andolsun, sizden önceki nice nesilleri zulmettikleri vakit helâk ettik. |
11:116 | فَلَوْلَا كَانَ مِنَ الْقُرُونِ مِنْ قَبْلِكُمْ أُولُو بَقِيَّةٍ يَنْهَوْنَ عَنِ الْفَسَادِ |
Diyanet Meali: | Sizden önceki nesillerden aklı başında kimseler (insanları) yeryüzünde bozgunculuk yapmaktan alıkoysalardı ya! |
17:17 | وَكَمْ أَهْلَكْنَا مِنَ الْقُرُونِ مِنْ بَعْدِ نُوحٍ |
Diyanet Meali: | Nûh’tan sonra da nice nesilleri helâk ettik. |
19:74 | وَكَمْ أَهْلَكْنَا قَبْلَهُمْ مِنْ قَرْنٍ هُمْ أَحْسَنُ أَثَاثًا وَرِئْيًا |
Diyanet Meali: | Biz onlardan önce, mal mülk ve görünümü daha güzel olan nice nesilleri helâk ettik. * |
19:98 | وَكَمْ أَهْلَكْنَا قَبْلَهُمْ مِنْ قَرْنٍ هَلْ تُحِسُّ مِنْهُمْ مِنْ أَحَدٍ |
Diyanet Meali: | Biz onlardan önce nice nesilleri helâk ettik. Onlardan hiçbirini hissediyor musun? |
20:51 | قَالَ فَمَا بَالُ الْقُرُونِ الْأُولَىٰ |
Diyanet Meali: | Firavun, “Ya geçmiş nesillerin hâli ne olacak?” dedi. * |
20:128 | أَفَلَمْ يَهْدِ لَهُمْ كَمْ أَهْلَكْنَا قَبْلَهُمْ مِنَ الْقُرُونِ يَمْشُونَ فِي مَسَاكِنِهِمْ |
Diyanet Meali: | Yurtlarında dolaşıp durdukları, kendilerinden önceki nice nesilleri helâk etmiş olmamız, onları doğru yola iletmedi mi? |
23:31 | ثُمَّ أَنْشَأْنَا مِنْ بَعْدِهِمْ قَرْنًا آخَرِينَ |
Diyanet Meali: | Sonra onların (Nûh kavminin) ardından başka bir nesil yarattık. * |
23:42 | ثُمَّ أَنْشَأْنَا مِنْ بَعْدِهِمْ قُرُونًا آخَرِينَ |
Diyanet Meali: | Sonra bunların arkalarından başka nesiller yarattık. * |
25:38 | وَعَادًا وَثَمُودَ وَأَصْحَابَ الرَّسِّ وَقُرُونًا بَيْنَ ذَٰلِكَ كَثِيرًا |
Diyanet Meali: | Âd ve Semûd kavimlerini, Ress halkını ve bunların arasında pek çok nesilleri de helâk ettik * |
28:43 | وَلَقَدْ آتَيْنَا مُوسَى الْكِتَابَ مِنْ بَعْدِ مَا أَهْلَكْنَا الْقُرُونَ الْأُولَىٰ |
Diyanet Meali: | Andolsun, ilk nesilleri yok ettikten sonra Mûsâ’ya Kitab’ı (Tevrat’ı) verdik. |
28:45 | وَلَٰكِنَّا أَنْشَأْنَا قُرُونًا فَتَطَاوَلَ عَلَيْهِمُ الْعُمُرُ |
Diyanet Meali: | Fakat biz (Mûsâ’dan sonra) birçok nesiller meydana getirdik. Üzerlerinden uzun çağlar geçti. |
28:78 | أَوَلَمْ يَعْلَمْ أَنَّ اللَّهَ قَدْ أَهْلَكَ مِنْ قَبْلِهِ مِنَ الْقُرُونِ مَنْ هُوَ أَشَدُّ مِنْهُ قُوَّةً وَأَكْثَرُ جَمْعًا |
Diyanet Meali: | O, Allah’ın kendinden önceki nesillerden, ondan daha kuvvetli ve daha çok mal biriktirmiş kimseleri helâk etmiş olduğunu bilmiyor muydu? |
32:26 | أَوَلَمْ يَهْدِ لَهُمْ كَمْ أَهْلَكْنَا مِنْ قَبْلِهِمْ مِنَ الْقُرُونِ يَمْشُونَ فِي مَسَاكِنِهِمْ |
Diyanet Meali: | Yurtlarında gezip dolaştıkları nice nesilleri helâk etmiş olmamız, onlar için yol gösterici olmadı mı? |
36:31 | أَلَمْ يَرَوْا كَمْ أَهْلَكْنَا قَبْلَهُمْ مِنَ الْقُرُونِ أَنَّهُمْ إِلَيْهِمْ لَا يَرْجِعُونَ |
Diyanet Meali: | Kendilerinden önce nice nesilleri helâk ettiğimizi; onların artık kendilerine dönmeyeceklerini görmediler mi? * |
38:3 | كَمْ أَهْلَكْنَا مِنْ قَبْلِهِمْ مِنْ قَرْنٍ فَنَادَوْا وَلَاتَ حِينَ مَنَاصٍ |
Diyanet Meali: | Biz onlardan önce nice nesilleri helâk ettik. Onlar da feryat ettiler, ama artık kurtuluş zamanı değildi. * |
46:17 | أُفٍّ لَكُمَا أَتَعِدَانِنِي أَنْ أُخْرَجَ وَقَدْ خَلَتِ الْقُرُونُ مِنْ قَبْلِي |
Diyanet Meali: | “Öf size! Benden önce nice nesiller gelip geçmiş iken, beni tekrar diriltilecek olmakla mı tehdit ediyorsunuz?” |
50:36 | وَكَمْ أَهْلَكْنَا قَبْلَهُمْ مِنْ قَرْنٍ هُمْ أَشَدُّ مِنْهُمْ بَطْشًا |
Diyanet Meali: | Biz onlardan önce, kendilerinden daha zorlu nice nesilleri helâk ettik. |
ذُوالْقَرْنَيْنِ : Özel isim.
18:83 | وَيَسْأَلُونَكَ عَنْ ذِي الْقَرْنَيْنِ قُلْ سَأَتْلُو عَلَيْكُمْ مِنْهُ ذِكْرًا |
Diyanet Meali: | (Ey Muhammed!) Bir de sana Zülkarneyn hakkında soru soruyorlar. De ki: “Size ondan bir anı okuyacağım.” * |
18:86 | قُلْنَا يَا ذَا الْقَرْنَيْنِ إِمَّا أَنْ تُعَذِّبَ وَإِمَّا أَنْ تَتَّخِذَ فِيهِمْ حُسْنًا |
Diyanet Meali: | “Ey Zülkarneyn! Ya (onları) cezalandırırsın ya da haklarında iyilik yolunu tutarsın” dedik. |
18:94 | قَالُوا يَا ذَا الْقَرْنَيْنِ إِنَّ يَأْجُوجَ وَمَأْجُوجَ مُفْسِدُونَ فِي الْأَرْضِ |
Diyanet Meali: | Dediler ki: “Ey Zülkarneyn! Ye’cüc ve Me’cüc (adlı kavimler) yeryüzünde bozgunculuk yapmaktadırlar.” |
قَرِينٌ : İsim. Çoğulu: قُرَنَاءُ
4:38 | وَمَنْ يَكُنِ الشَّيْطَانُ لَهُ قَرِينًا |
Diyanet Meali: | Şeytan kimin arkadaşı olursa, (o ne kötü arkadaştır). |
4:38 | فَسَاءَ قَرِينًا |
Diyanet Meali: | (Şeytan kimin arkadaşı olursa), o ne kötü arkadaştır. |
37:51 | قَالَ قَائِلٌ مِنْهُمْ إِنِّي كَانَ لِي قَرِينٌ |
Diyanet Meali: | İçlerinden biri der ki: “Benim bir arkadaşım vardı.” * |
41:25 | وَقَيَّضْنَا لَهُمْ قُرَنَاءَ فَزَيَّنُوا لَهُمْ مَا بَيْنَ أَيْدِيهِمْ وَمَا خَلْفَهُمْ |
Diyanet Meali: | Biz onların başına birtakım arkadaşlar sardık da bu arkadaşlar onlara geçmişlerini ve geleceklerini süslü gösterdiler. |
43:36 | وَمَنْ يَعْشُ عَنْ ذِكْرِ الرَّحْمَٰنِ نُقَيِّضْ لَهُ شَيْطَانًا فَهُوَ لَهُ قَرِينٌ |
Diyanet Meali: | Kim, Rahmân’ın Zikri’ni görmezlikten gelirse, biz onun başına bir şeytan sararız. Artık o, onun ayrılmaz dostudur. * |
43:38 | قَالَ يَا لَيْتَ بَيْنِي وَبَيْنَكَ بُعْدَ الْمَشْرِقَيْنِ فَبِئْسَ الْقَرِينُ |
Diyanet Meali: | “Keşke benimle senin aranda doğu ile batı arası kadar uzaklık olsaydı! Ne kötü arkadaşmışsın!” der. |
50:23 | وَقَالَ قَرِينُهُ هَٰذَا مَا لَدَيَّ عَتِيدٌ |
Diyanet Meali: | Beraberindeki (melek) şöyle der: “İşte bu yanımdaki hazır.” * |
50:27 | قَالَ قَرِينُهُ رَبَّنَا مَا أَطْغَيْتُهُ وَلَٰكِنْ كَانَ فِي ضَلَالٍ بَعِيدٍ |
Diyanet Meali: | Arkadaşı (olan şeytan) der ki: “Ey Rabbimiz! Onu ben azdırmadım, fakat kendisi derin bir sapıklık içinde idi.” * |
مُقَرَّنِينَ : İsim. İsm-i Mef’ûl. Tef’îl Bâbı (II. Bâb). Kurallı Erkek Çoğul. Nasb / Cerr Hali. Tekili: مُقَرَّنٌ
14:49 | وَتَرَى الْمُجْرِمِينَ يَوْمَئِذٍ مُقَرَّنِينَ فِي الْأَصْفَادِ |
Diyanet Meali: | O gün, suçluları zincirlere vurulmuş olarak görürsün. * |
25:13 | وَإِذَا أُلْقُوا مِنْهَا مَكَانًا ضَيِّقًا مُقَرَّنِينَ دَعَوْا هُنَالِكَ ثُبُورًا |
Diyanet Meali: | Elleri boyunlarına bağlanmış, çatılmış olarak cehennemin daracık bir yerine atıldıkları zaman orada, yok olup gitmeyi isterler. * |
38:38 | وَآخَرِينَ مُقَرَّنِينَ فِي الْأَصْفَادِ |
Diyanet Meali: | Bukağılara bağlı olarak diğerlerini de, (onun emrine verdik). |
مُقْرِنِينَ : İsim. İsm-i Fâil. İf’âl Bâbı (IV. Bâb). Kurallı Erkek Çoğul. Nasb / Cerr Hali. Tekili: مُقْرِنٌ
43:13 | سُبْحَانَ الَّذِي سَخَّرَ لَنَا هَٰذَا وَمَا كُنَّا لَهُ مُقْرِنِينَ |
Diyanet Meali: | “Bunu hizmetimize veren Allah’ın şanı yücedir. Bunlara bizim gücümüz yetmezdi.” |
مُقْتَرِنِينَ : İsim. İsm-i Fâil. İfti’âl Bâbı (VIII. Bâb). Kurallı Erkek Çoğul. Nasb / Cerr Hali. Tekili: مُقْتَرِنٌ
43:53 | أَوْ جَاءَ مَعَهُ الْمَلَائِكَةُ مُقْتَرِنِينَ |
Diyanet Meali: | “Yahut onunla beraber bulunmak üzere melekler gelmeli değil miydi?” |