KÖK HARFLER: أ م ر
ANLAM:
أَمَرَ : Emretmek. Komuta etmek, buyurmak, emir vermek.
AÇIKLAMA:
xx
DİĞER BAZI TÜREVLER:
اَمَرَ (geniş zamanlı يَاْمُرُ mastar isim اَمْرٌ ve اِمَارٌ ve اَمُرَ geniş zamanlı يَاْمُرُ mastar isim اِمْرَةٌ ve اِمَارَةٌ ) : emretti.
اَمَرَهُ : Onu komuta etti, ona emir verdi, ona buyurdu.
اَمَرَهُ بِهِ veya اَمَرَهُ اِيَّاهُ : O şeyi yapması için ona komuta veya emir verdi.
اٰمِرٌ (eylem eki): Emreden.
مَاْمُورٌ (Pasif eki): Emredilen.
اَمَرَ ve اَمِرَ (geniş zamanlı يَاْمَرُ mastar isim اِمَارَةٌ) : Komutayı ele aldı veya komutan ya da yönetici oldu.
اَمِرَ عَلَى الْقَوْمِ : İnsanlar üzerinde bir اَمِيرٌ (komutan) haline geldi.
اَمَّرَهُ عَلَى الْقَوْمِ : Onu insanlar üzerinde bir yönetici veya lider haline getirdi.
اَمِيرٌ (çoğul اُمَرَاءُ) : Yönetici, lider, kral, vb.
اَمِرَ geniş zamanlı يَاْمَرُ : O (birisinin mal varlığı) arttı.
اَمِرَ الْاَمْرُ : Durum veya olay sıkıntılı, zor ya da ciddi bir hal aldı.
اٰمَرَهُ فِى اَمْرِهِ veya اِئْتَمَرَهُ : Durumunu ona danıştı.
ائْتَمَرَ (geniş zaman يَاْتَمِرُ): Birbirine emretmek, tavsiyede bulunmak; istişare etmek, danışmak.
اٰمِرُوا النِّسَاءَ فِى اَنْفُسِهِنَّ : Kadınlara kendileriyle ilgili hususları danışın.
اَمْرٌ (çoğul: اَوَامِرٌ ve اُمُورٌ ) : Komuta; emir; teklif; ihtar; karar; buyruk, vb.; hüküm, davranış biçimi; seçenek; önlem; yetki; yönetim veya idare; bir olay; iş; konu; mesele; vaka; amaç; bir şey; durum veya hal; önemli bir olay; olay veya hal.
اُولُوا الْاَمْرِ : Komuta ve yetkiyi elinde tutanlar.
اَمَّارٌ (dişi hali اَمَّارَةٌ ) Şiddetle emreden.
اَلنَّفْسُ الْاَمَّارَةُ : Kötülüğü emreden ruh.
اِمْرٌ : Ciddi, sıkıntılı veya üzücü bir şey; berbat, kötü, çok kötü veya korkunç bir şey; olağanüstü bir şey. Büyük, acayip, tuhaf.
KUR’ÂN’DA GEÇEN TÜREVLERİ:
Aşağıdaki tabloda Kur’ân’da geçen ve bu kökten gelen kelime türevleri, bunların gramatik adlandırılışları, Kur’ân’da kaç kere geçmiş olduğu belirtilmiş ve örnek bir ayet için, sûre/âyet numarası verilmiştir.
Tür | Adet | Anlam | Örnek | Açıklama | |
أَمَرَ | fiil-I | 77 | Emretti | 96/12 | Meçhulü: أُمِرَ Meçhul Muzari: يُؤْمَرُ |
اِئْتَمَرَ | fiil-VIII | 2 | Birbirine emretti, tavsiyede bulundu, istişare etti | 28/20 | |
أَمَّارَةٌ | isim | 1 | Şiddetle emreden | 12/53 | |
أَمْرٌ | isim | 166 | Emir | 97/4 | |
إِمْرٌ | isim | 1 | Büyük, acaip, tuhaf | 18/71 | Çoğulu: أُمُورٌ |
آمِرٌ | isim | 1 | Emreden | 9/112 | |
Toplam | 248 |
BENZERLİKLER VE FARKLILIKLAR:
Kök Harflerinin Yer Değişimi
Mahreci Benzeyen Kökler
Benzer Manada Kelimeler
- أَمَرَ
- أَمْرٌَ
Zıt Manada Kelimeler
- أَمَرَ
- (نَهَى (عَنْ > bak: ن ه ي
TÜRKÇEYE GEÇEN KELİMELER:
Aşağıdaki tabloda bu kökten Türkçeye geçmiş olan kelimeler, bunların Arapça yazılışları, Türkçe anlamları verilmiştir. Bu kelimelerin bazılarına günümüz Türkçesinde pek rastlanmaz. Daha çok Osmanlıca metinlerde görülmektedir.
E M R | Arapça | Anlam | Açıklama |
Emr (Emir) | أَمْر |
İş buyurma. Buyrulan şey.
| Çoğul: Umûr, Evâmir |
Emâre | أَمَارَة |
Belirti, iz, ipucu.
| Çoğul: Emârât |
Emmâr | أَمَّار | *Emreden. Zorlayan. | Müennes: Emmâre |
Emîr | أَمِير | Bir kavim, şehir veya ülkenin başı. Kumandan. | Çoğul: Ümerâ’ |
Âmir | آمِر | Buyuran, emreden iş gösteren kimse. Büyük me’mur. |
|
Me’mûr | مَأْمُور | Devlet hizmetinde aylıkla çalışan kimse, görevli. Kendi istediği gibi değil, başka emre göre çalışan. Bir emir alan. Bir işe tayin olunmuş adam. |
|
İmâret | إِمَارَة | Emirlik. Beylik. |
|
Te’mîr | تَأْمِير | Âmir, vâli, kumandan yapmak. Emretmek. |
|
Teemmür | تَأَمُّر | Amirlik taslama. |
|
Müteemmir | مُتَأَمِّر | Amirlik yapan kişi. Emreden kimse. |
|
Mîr | ——— | Baş, kumandan, amir |
|
Umursamak | ——— | Aldırış etmek, önem vermek. |
|
Emr (Emir) | أَمْر |
İş buyurma. Buyrulan şey.
| Çoğul: Umûr, Evâmir |
Emâre | أَمَارَة |
Belirti, iz, ipucu.
| Çoğul: Emârât |
Emmâr | أَمَّار | *Emreden. Zorlayan. | Müennes: Emmâre |
Emîr | أَمِير | Bir kavim, şehir veya ülkenin başı. Kumandan. | Çoğul: Ümerâ’ |
Âmir | آمِر | Buyuran, emreden iş gösteren kimse. Büyük me’mur. |
|
Me’mûr | مَأْمُور | Devlet hizmetinde aylıkla çalışan kimse, görevli. Kendi istediği gibi değil, başka emre göre çalışan. Bir emir alan. Bir işe tayin olunmuş adam. |
|
İmâret | إِمَارَة | Emirlik. Beylik. |
|
Te’mîr | تَأْمِير | Âmir, vâli, kumandan yapmak. Emretmek. |
|
Teemmür | تَأَمُّر | Amirlik taslama. |
|
Müteemmir | مُتَأَمِّر | Amirlik yapan kişi. Emreden kimse. |
|
Mîr | ——— | Baş, kumandan, amir |
|
Umursamak | ——— | Aldırış etmek, önem vermek. | Arapça + Tr. ek |
Mîr kelimesi Farsça’dan dilimize geçmiştir, “bey, egemen kişi” anlamındadır. Farsça sözcük Arapça aynı anlama gelen emîr (أمير) sözcüğünden alıntıdır. (Nişanyan Sözlük)
Umursamak kelimesi, Arapça umûr “işler” sözcüğüne Türkçe “sa” eki eklenerek türetilmiştir. (Nişanyan Sözlük)
ÂYETLER:
DİKKAT! İncelediğimiz kökten gelen kelimeleri, Kur’an-ı Kerim’deki yerlerinde, yakın çevresindeki kelimelerle ilişkilerini gösterecek şekilde listeliyoruz. Uzun ayetlerin sadece bir bölümünü ele aldık. Bazı ayetlerin sadece bir kısmını gördüğümüz için, ayetler hakkında yanlış bir hüküm verilmemesi gerekir. Tamamını ele aldığımız ayetlerin meallerinin sonuna bir yıldız (*) işareti konmuştur.
أَمَرَ : Fiil-I. Meçhulü: أُمِرَ Meçhul Muzari: يُؤْمَرُ
2:27 | وَيَقْطَعُونَ مَا أَمَرَ اللَّهُ بِهِ أَنْ يُوصَلَ وَيُفْسِدُونَ فِي الْأَرْضِ |
Diyanet Meali: | (Onlar, Allah’a verdikleri sözü, pekiştirilmesinden sonra bozan), Allah’ın korunmasını emrettiği bağları (iman, akrabalık, beşerî ve ahlâkî bütün ilişkileri) koparan ve yeryüzünde bozgunculuk yapan kimselerdir. |
2:44 | أَتَأْمُرُونَ النَّاسَ بِالْبِرِّ وَتَنْسَوْنَ أَنْفُسَكُمْ |
Diyanet Meali: | (Siz Kitab’ı, Tevrat’ı okuyup durduğunuz hâlde), kendinizi unutup başkalarına iyiliği mi emrediyorsunuz? |
2:67 | وَإِذْ قَالَ مُوسَىٰ لِقَوْمِهِ إِنَّ اللَّهَ يَأْمُرُكُمْ أَنْ تَذْبَحُوا بَقَرَةً |
Diyanet Meali: | Hani Mûsâ kavmine, “Allah, size bir sığır kesmenizi emrediyor” demişti. |
2:68 | لَا فَارِضٌ وَلَا بِكْرٌ عَوَانٌ بَيْنَ ذَٰلِكَ فَافْعَلُوا مَا تُؤْمَرُونَ |
Diyanet Meali: | “O, ne yaşlı, ne körpe, ikisi arası bir sığırdır. Haydi, emrolunduğunuz işi yapın.” |
2:93 | قُلْ بِئْسَمَا يَأْمُرُكُمْ بِهِ إِيمَانُكُمْ إِنْ كُنْتُمْ مُؤْمِنِينَ |
Diyanet Meali: | Onlara de ki: (Tevrat’a beslediğinizi iddia ettiğiniz) imanınızın size emrettiği şey ne kötüdür, eğer inanan kimselerseniz! |
2:169 | إِنَّمَا يَأْمُرُكُمْ بِالسُّوءِ وَالْفَحْشَاءِ |
Diyanet Meali: | O, size ancak kötülüğü, hayâsızlığı … emreder. |
2:222 | فَإِذَا تَطَهَّرْنَ فَأْتُوهُنَّ مِنْ حَيْثُ أَمَرَكُمُ اللَّهُ |
Diyanet Meali: | “Temizlendikleri vakit, Allah’ın size emrettiği yerden onlara yaklaşın.” |
2:268 | الشَّيْطَانُ يَعِدُكُمُ الْفَقْرَ وَيَأْمُرُكُمْ بِالْفَحْشَاءِ |
Diyanet Meali: | Şeytan sizi fakirlikle korkutur ve size, çirkinliği ve hayâsızlığı emreder. |
3:21 | وَيَقْتُلُونَ الَّذِينَ يَأْمُرُونَ بِالْقِسْطِ مِنَ النَّاسِ |
Diyanet Meali: | İnsanlardan adaleti emredenleri öldürenler var ya… |
3:80 | وَلَا يَأْمُرَكُمْ أَنْ تَتَّخِذُوا الْمَلَائِكَةَ وَالنَّبِيِّينَ أَرْبَابًا |
Diyanet Meali: | (Onun size), “Melekleri ve peygamberleri ilâhlar edinin.” diye emretmesi de (düşünülemez). |
3:80 | أَيَأْمُرُكُمْ بِالْكُفْرِ بَعْدَ إِذْ أَنْتُمْ مُسْلِمُونَ |
Diyanet Meali: | Siz müslüman olduktan sonra, o size hiç inkârı emreder mi? |
3:104 | وَلْتَكُنْ مِنْكُمْ أُمَّةٌ يَدْعُونَ إِلَى الْخَيْرِ وَيَأْمُرُونَ بِالْمَعْرُوفِ |
Diyanet Meali: | Sizden, hayra çağıran, iyiliği emreden (ve kötülükten men eden) bir topluluk bulunsun. |
3:110 | تَأْمُرُونَ بِالْمَعْرُوفِ وَتَنْهَوْنَ عَنِ الْمُنْكَرِ وَتُؤْمِنُونَ بِاللَّهِ |
Diyanet Meali: | İyiliği emreder, kötülükten men eder ve Allah’a iman edersiniz. |
3:114 | يُؤْمِنُونَ بِاللَّهِ وَالْيَوْمِ الْآخِرِ وَيَأْمُرُونَ بِالْمَعْرُوفِ |
Diyanet Meali: | Onlar, Allah’a ve ahiret gününe inanırlar. İyiliği emrederler. |
4:37 | الَّذِينَ يَبْخَلُونَ وَيَأْمُرُونَ النَّاسَ بِالْبُخْلِ وَيَكْتُمُونَ مَا آتَاهُمُ اللَّهُ مِنْ فَضْلِهِ |
Diyanet Meali: | Bunlar cimrilik eden, insanlara da cimriliği emreden ve Allah’ın, lütfundan kendilerine verdiği nimeti gizleyen kimselerdir. |
4:58 | إِنَّ اللَّهَ يَأْمُرُكُمْ أَنْ تُؤَدُّوا الْأَمَانَاتِ إِلَىٰ أَهْلِهَا |
Diyanet Meali: | Allah, size, emanetleri mutlaka ehline vermenizi … emrediyor. |
4:60 | وَقَدْ أُمِرُوا أَنْ يَكْفُرُوا بِهِ |
Diyanet Meali: | Tâğût’u tanımamaları kendilerine emrolunduğu hâlde, (onun önünde muhakeme olmak istiyorlar). |
4:114 | لَا خَيْرَ فِي كَثِيرٍ مِنْ نَجْوَاهُمْ إِلَّا مَنْ أَمَرَ بِصَدَقَةٍ أَوْ مَعْرُوفٍ |
Diyanet Meali: | Bir sadaka vermeyi, yahut iyilik yapmayı … emredenleri hariç, onların aralarındaki gizli konuşmaların çoğunda hiçbir hayır yoktur. |
4:119 | وَلَآمُرَنَّهُمْ فَلَيُبَتِّكُنَّ آذَانَ الْأَنْعَامِ |
Diyanet Meali: | “Onlara emredeceğim de (putlara adak için) hayvanların kulaklarını yaracaklar.” |
4:119 | وَلَآمُرَنَّهُمْ فَلَيُغَيِّرُنَّ خَلْقَ اللَّهِ |
Diyanet Meali: | “Yine onlara emredeceğim de Allah’ın yarattığını değiştirecekler.” |
5:117 | مَا قُلْتُ لَهُمْ إِلَّا مَا أَمَرْتَنِي بِهِ أَنِ اعْبُدُوا اللَّهَ رَبِّي وَرَبَّكُمْ |
Diyanet Meali: | “Ben onlara, sadece bana emrettiğin şeyi söyledim: Benim de Rabbim, sizin de Rabbiniz olan Allah’a kulluk edin (dedim.)” |
6:14 | قُلْ إِنِّي أُمِرْتُ أَنْ أَكُونَ أَوَّلَ مَنْ أَسْلَمَ |
Diyanet Meali: | De ki: “Bana, (Allah’a) teslim olanların ilki olmam emredildi.” |
6:71 | قُلْ إِنَّ هُدَى اللَّهِ هُوَ الْهُدَىٰ وَأُمِرْنَا لِنُسْلِمَ لِرَبِّ الْعَالَمِينَ |
Diyanet Meali: | De ki: “Hiç şüphesiz asıl doğru yol Allah’ın yoludur. Bize âlemlerin Rabbine boyun eğmek emrolundu.” |
6:163 | لَا شَرِيكَ لَهُ وَبِذَٰلِكَ أُمِرْتُ وَأَنَا أَوَّلُ الْمُسْلِمِينَ |
Diyanet Meali: | “O’nun hiçbir ortağı yoktur. İşte ben bununla emrolundum. Ben müslümanların ilkiyim.” * |
7:12 | قَالَ مَا مَنَعَكَ أَلَّا تَسْجُدَ إِذْ أَمَرْتُكَ |
Diyanet Meali: | Allah, “Sana emrettiğim zaman seni saygı ile eğilmekten ne alıkoydu?” dedi. |
7:28 | وَإِذَا فَعَلُوا فَاحِشَةً قَالُوا وَجَدْنَا عَلَيْهَا آبَاءَنَا وَاللَّهُ أَمَرَنَا بِهَا |
Diyanet Meali: | Çirkin bir iş işledikleri vakit, “Biz atalarımızı bunun üzerinde bulduk, Allah da bize bunu emretti” derler. |
7:28 | إِنَّ اللَّهَ لَا يَأْمُرُ بِالْفَحْشَاءِ أَتَقُولُونَ عَلَى اللَّهِ مَا لَا تَعْلَمُونَ |
Diyanet Meali: | De ki: “Şüphesiz, Allah çirkin işleri emretmez. Siz bilmediğiniz şeyleri Allah’ın üzerine mi atıyorsunuz?” |
7:29 | قُلْ أَمَرَ رَبِّي بِالْقِسْطِ وَأَقِيمُوا وُجُوهَكُمْ عِنْدَ كُلِّ مَسْجِدٍ |
Diyanet Meali: | De ki: “Rabbim adaleti emretti. Her secde yerinde yüzlerinizi (O’na) doğrultun.” |
7:110 | يُرِيدُ أَنْ يُخْرِجَكُمْ مِنْ أَرْضِكُمْ فَمَاذَا تَأْمُرُونَ |
Diyanet Meali: | “Sizi yerinizden çıkarmak istiyor.” Firavun, ileri gelenlere, “Öyle ise siz ne düşünüyorsunuz?” dedi. * |
7:145 | فَخُذْهَا بِقُوَّةٍ وَأْمُرْ قَوْمَكَ يَأْخُذُوا بِأَحْسَنِهَا |
Diyanet Meali: | “Şimdi onları kuvvetle tut, kavmine de emret. Onları en güzeliyle alsınlar (uygulasınlar).” |
7:157 | يَأْمُرُهُمْ بِالْمَعْرُوفِ وَيَنْهَاهُمْ عَنِ الْمُنْكَرِ |
Diyanet Meali: | O, onlara iyiliği emreder, onları kötülükten alıkoyar. |
7:199 | خُذِ الْعَفْوَ وَأْمُرْ بِالْعُرْفِ وَأَعْرِضْ عَنِ الْجَاهِلِينَ |
Diyanet Meali: | Sen af yolunu tut, iyiliği emret, cahillerden yüz çevir. * |
9:31 | وَمَا أُمِرُوا إِلَّا لِيَعْبُدُوا إِلَٰهًا وَاحِدًا لَا إِلَٰهَ إِلَّا هُوَ |
Diyanet Meali: | Oysa, bunlar da ancak, bir olan Allah’a ibadet etmekle emrolunmuşlardır. O’ndan başka hiçbir ilâh yoktur. |
9:67 | يَأْمُرُونَ بِالْمُنْكَرِ وَيَنْهَوْنَ عَنِ الْمَعْرُوفِ وَيَقْبِضُونَ أَيْدِيَهُمْ |
Diyanet Meali: | Kötülüğü emredip iyiliği yasaklarlar, ellerini de sıkı tutarlar. |
9:71 | يَأْمُرُونَ بِالْمَعْرُوفِ وَيَنْهَوْنَ عَنِ الْمُنْكَرِ وَيُقِيمُونَ الصَّلَاةَ |
Diyanet Meali: | İyiliği emreder, kötülükten alıkoyarlar. Namazı dosdoğru kılar… |
10:72 | إِنْ أَجْرِيَ إِلَّا عَلَى اللَّهِ وَأُمِرْتُ أَنْ أَكُونَ مِنَ الْمُسْلِمِينَ |
Diyanet Meali: | “Benim ücretim, ancak Allah’a aittir. Bana müslümanlardan olmam emredildi.” |
10:104 | وَأُمِرْتُ أَنْ أَكُونَ مِنَ الْمُؤْمِنِينَ |
Diyanet Meali: | “Bana mü’minlerden olmam emrolundu.” |
11:87 | قَالُوا يَا شُعَيْبُ أَصَلَاتُكَ تَأْمُرُكَ أَنْ نَتْرُكَ مَا يَعْبُدُ آبَاؤُنَا |
Diyanet Meali: | Dediler ki: “Ey Şu’ayb! Babalarımızın taptığını terk etmemizi sana namazın mı emrediyor?” |
11:112 | فَاسْتَقِمْ كَمَا أُمِرْتَ وَمَنْ تَابَ مَعَكَ |
Diyanet Meali: | Öyle ise emrolunduğun gibi dosdoğru ol. Beraberindeki tövbe edenler de dosdoğru olsunlar. |
12:32 | وَلَئِنْ لَمْ يَفْعَلْ مَا آمُرُهُ لَيُسْجَنَنَّ وَلَيَكُونًا مِنَ الصَّاغِرِينَ |
Diyanet Meali: | “Andolsun, eğer emrettiğimi yapmazsa, mutlaka zindana atılacak ve zillete uğrayanlardan olacak.” |
12:40 | إِنِ الْحُكْمُ إِلَّا لِلَّهِ أَمَرَ أَلَّا تَعْبُدُوا إِلَّا إِيَّاهُ |
Diyanet Meali: | “Hüküm ancak Allah’a aittir. O, kendisinden başka hiçbir şeye tapmamanızı emretmiştir.” |
12:68 | وَلَمَّا دَخَلُوا مِنْ حَيْثُ أَمَرَهُمْ أَبُوهُمْ مَا كَانَ يُغْنِي عَنْهُمْ مِنَ اللّٰهِ مِنْ شَيْءٍ |
Diyanet Meali: | Babalarının emrettiği şekilde (ayrı kapılardan) girdiklerinde (bile) bu, Allah’tan gelecek hiçbir şeyi onlardan uzaklaştıracak değildi. |
13:21 | وَالَّذِينَ يَصِلُونَ مَا أَمَرَ اللَّهُ بِهِ أَنْ يُوصَلَ وَيَخْشَوْنَ رَبَّهُمْ |
Diyanet Meali: | Onlar, Allah’ın riâyet edilmesini emrettiği haklara riâyet eden, Rablerine saygı besleyen (ve kötü hesaptan korkan)lardır. |
13:25 | وَيَقْطَعُونَ مَا أَمَرَ اللَّهُ بِهِ أَنْ يُوصَلَ وَيُفْسِدُونَ فِي الْأَرْضِ |
Diyanet Meali: | Allah’ın korunmasını emrettiği şeyleri (akrabalık bağlarını) koparanlar ve yeryüzünde fesat çıkaranlar… |
13:36 | قُلْ إِنَّمَا أُمِرْتُ أَنْ أَعْبُدَ اللَّهَ وَلَا أُشْرِكَ بِهِ |
Diyanet Meali: | De ki: “Ben ancak Allah’a kulluk etmek ve O’na ortak koşmamakla emrolundum.” |
15:65 | وَلَا يَلْتَفِتْ مِنْكُمْ أَحَدٌ وَامْضُوا حَيْثُ تُؤْمَرُونَ |
Diyanet Meali: | “Hiçbiriniz arkaya bakmasın. Emrolunduğunuz yere (doğru) geçin gidin.” |
15:94 | فَاصْدَعْ بِمَا تُؤْمَرُ وَأَعْرِضْ عَنِ الْمُشْرِكِينَ |
Diyanet Meali: | Ey Muhammed! Şimdi sen, sana emrolunanı açıkça ortaya koy ve Allah’a ortak koşanlara aldırış etme. * |
16:50 | يَخَافُونَ رَبَّهُمْ مِنْ فَوْقِهِمْ وَيَفْعَلُونَ مَا يُؤْمَرُونَ |
Diyanet Meali: | Üzerlerinde hâkim ve üstün olan Rablerinden korkarlar ve emrolundukları şeyleri yaparlar. * |
16:76 | هَلْ يَسْتَوِي هُوَ وَمَنْ يَأْمُرُ بِالْعَدْلِ وَهُوَ عَلَىٰ صِرَاطٍ مُسْتَقِيمٍ |
Diyanet Meali: | Bu, adaletle emreden ve doğru yol üzere olan kimse ile eşit olur mu? |
16:90 | إِنَّ اللَّهَ يَأْمُرُ بِالْعَدْلِ وَالْإِحْسَانِ وَإِيتَاءِ ذِي الْقُرْبَىٰ |
Diyanet Meali: | Şüphesiz Allah, adaleti, iyilik yapmayı, yakınlara yardım etmeyi emreder… |
17:16 | وَإِذَا أَرَدْنَا أَنْ نُهْلِكَ قَرْيَةً أَمَرْنَا مُتْرَفِيهَا فَفَسَقُوا فِيهَا |
Diyanet Meali: | Biz bir memleketi helâk etmek istediğimizde, onun refah içinde yaşayan şımarık elebaşlarına (itaati) emrederiz de onlar orada kötülük işlerler. |
19:55 | وَكَانَ يَأْمُرُ أَهْلَهُ بِالصَّلَاةِ وَالزَّكَاةِ وَكَانَ عِنْدَ رَبِّهِ مَرْضِيًّا |
Diyanet Meali: | Ailesine namaz ve zekâtı emrederdi. Rabb’inin katında da hoşnutluğa ulaşmıştı. * |
20:132 | وَأْمُرْ أَهْلَكَ بِالصَّلَاةِ وَاصْطَبِرْ عَلَيْهَا |
Diyanet Meali: | Ailene namazı emret ve kendin de ona devam et. |
22:41 | أَقَامُوا الصَّلَاةَ وَآتَوُا الزَّكَاةَ وَأَمَرُوا بِالْمَعْرُوفِ |
Diyanet Meali: | Namazı dosdoğru kılar, zekâtı verir, iyiliği emreder (ve kötülüğü yasaklar)lar. |
24:21 | وَمَنْ يَتَّبِعْ خُطُوَاتِ الشَّيْطَانِ فَإِنَّهُ يَأْمُرُ بِالْفَحْشَاءِ وَالْمُنْكَرِ |
Diyanet Meali: | Kim şeytanın adımlarına uyarsa, bilsin ki o hayâsızlığı ve kötülüğü emreder. |
24:53 | وَأَقْسَمُوا بِاللَّهِ جَهْدَ أَيْمَانِهِمْ لَئِنْ أَمَرْتَهُمْ لَيَخْرُجُنَّ |
Diyanet Meali: | Münâfıklar, sen kendilerine emrettiğin takdirde mutlaka savaşa çıkacaklarına dair en ağır bir şekilde Allah’a yemin ettiler. |
25:60 | قَالُوا وَمَا الرَّحْمَٰنُ أَنَسْجُدُ لِمَا تَأْمُرُنَا وَزَادَهُمْ نُفُورًا |
Diyanet Meali: | (Onlara, “Rahmân’a secdeye kapanın” denildiğinde) “Rahmân da nedir? Senin bize emrettiğine mi secde edeceğiz?” derler ve bu onların nefretini artırır. |
26:35 | يُرِيدُ أَنْ يُخْرِجَكُمْ مِنْ أَرْضِكُمْ بِسِحْرِهِ فَمَاذَا تَأْمُرُونَ |
Diyanet Meali: | “Sizi, yaptığı sihirle, yurdunuzdan çıkarmak istiyor. Ne dersiniz?” * |
27:33 | وَالْأَمْرُ إِلَيْكِ فَانْظُرِي مَاذَا تَأْمُرِينَ |
Diyanet Meali: | “Emir senin. Ne emredeceğini düşün.” |
27:91 | إِنَّمَا أُمِرْتُ أَنْ أَعْبُدَ رَبَّ هَٰذِهِ الْبَلْدَةِ الَّذِي حَرَّمَهَا وَلَهُ كُلُّ شَيْءٍ |
Diyanet Meali: | “Bana ancak, bu beldenin (Mekke’nin); onu mukaddes kılan ve her şey kendisine ait olan Rabbine kulluk yapmam emredildi.” |
27:91 | وَلَهُ كُلُّ شَيْءٍ وَأُمِرْتُ أَنْ أَكُونَ مِنَ الْمُسْلِمِينَ |
Diyanet Meali: | Ve her şey kendisine ait (olan Rabbine kulluk yapmam emredildi). Yine bana, müslümanlardan olmam (ve Kur’an’ı okumam) emredildi.” |
31:17 | يَا بُنَيَّ أَقِمِ الصَّلَاةَ وَأْمُرْ بِالْمَعْرُوفِ وَانْهَ عَنِ الْمُنْكَرِ |
Diyanet Meali: | “Yavrum! Namazı dosdoğru kıl. İyiliği emret. Kötülükten alıkoy.” |
34:33 | إِذْ تَأْمُرُونَنَا أَنْ نَكْفُرَ بِاللَّهِ وَنَجْعَلَ لَهُ أَنْدَادًا |
Diyanet Meali: | “Çünkü siz bize Allah’ı inkâr etmemizi ve O’na eşler koşmamızı emrediyordunuz.” |
37:102 | قَالَ يَا أَبَتِ افْعَلْ مَا تُؤْمَرُ سَتَجِدُنِي إِنْ شَاءَ اللَّهُ مِنَ الصَّابِرِينَ |
Diyanet Meali: | O da, “Babacığım, emrolunduğun şeyi yap. İnşaallah beni sabredenlerden bulacaksın” dedi. |
39:11 | قُلْ إِنِّي أُمِرْتُ أَنْ أَعْبُدَ اللَّهَ مُخْلِصًا لَهُ الدِّينَ |
Diyanet Meali: | De ki: “Şüphesiz bana, dini Allah’a has kılarak O’na ibadet etmem emredildi.” * |
39:12 | وَأُمِرْتُ لِأَنْ أَكُونَ أَوَّلَ الْمُسْلِمِينَ |
Diyanet Meali: | “Bana, müslümanların ilki olmam da emredildi.” * |
39:64 | قُلْ أَفَغَيْرَ اللَّهِ تَأْمُرُونِّي أَعْبُدُ أَيُّهَا الْجَاهِلُونَ |
Diyanet Meali: | De ki: “Ey cahiller! Siz bana Allah’tan başkasına ibadet etmemi mi emrediyorsunuz?” * |
40:66 | وَأُمِرْتُ أَنْ أُسْلِمَ لِرَبِّ الْعَالَمِينَ |
Diyanet Meali: | “Ve bana, âlemlerin Rabbine teslim olmam emredildi.” |
42:15 | وَاسْتَقِمْ كَمَا أُمِرْتَ وَلَا تَتَّبِعْ أَهْوَاءَهُمْ |
Diyanet Meali: | Ve emrolunduğun gibi dosdoğru ol. Onların hevâ ve heveslerine uyma. |
42:15 | وَأُمِرْتُ لِأَعْدِلَ بَيْنَكُمُ اللَّهُ رَبُّنَا وَرَبُّكُمْ |
Diyanet Meali: | “Ve aranızda adaleti gerçekleştirmekle emrolundum. Allah bizim de Rabbimiz, sizin de Rabbinizdir.” |
52:32 | أَمْ تَأْمُرُهُمْ أَحْلَامُهُمْ بِهَٰذَا أَمْ هُمْ قَوْمٌ طَاغُونَ |
Diyanet Meali: | Bunu kendilerine akılları mı emrediyor, yoksa onlar azgın bir topluluk mudur? * |
57:24 | الَّذِينَ يَبْخَلُونَ وَيَأْمُرُونَ النَّاسَ بِالْبُخْلِ |
Diyanet Meali: | Onlar cimrilik edip insanlara da cimriliği emreden kimselerdir. |
66:6 | عَلَيْهَا مَلَائِكَةٌ غِلَاظٌ شِدَادٌ لَا يَعْصُونَ اللَّهَ مَا أَمَرَهُمْ |
Diyanet Meali: | O ateşin başında gayet katı, çetin, Allah’ın kendilerine verdiği emirlere karşı gelmeyen (ve kendilerine emredilen şeyi yapan) melekler vardır. |
66:6 | لَا يَعْصُونَ اللَّهَ مَا أَمَرَهُمْ وَيَفْعَلُونَ مَا يُؤْمَرُونَ |
Diyanet Meali: | (O ateşin başında gayet katı, çetin), Allah’ın kendilerine verdiği emirlere karşı gelmeyen ve kendilerine emredilen şeyi yapan (melekler vardır). |
80:23 | كَلَّا لَمَّا يَقْضِ مَا أَمَرَهُ |
Diyanet Meali: | Hayır, hayır o, Allah’ın kendisine emrettiğini yerine getirmedi. (İman etmedi.) * |
96:12 | أَوْ أَمَرَ بِالتَّقْوَىٰ |
Diyanet Meali: | Ya da takvayı (Allah’a karşı gelmekten sakınmayı) emrediyorsa? |
98:5 | وَمَا أُمِرُوا إِلَّا لِيَعْبُدُوا اللَّهَ مُخْلِصِينَ لَهُ الدِّينَ حُنَفَاءَ |
Diyanet Meali: | Hâlbuki onlara, ancak dini Allah’a has kılarak, hakka yönelen kimseler olarak O’na kulluk etmeleri … emredilmişti. |
اِئْتَمَرَ : Fiil-VIII.
28:20 | قَالَ يَا مُوسَىٰ إِنَّ الْمَلَأَ يَأْتَمِرُونَ بِكَ لِيَقْتُلُوكَ |
Diyanet Meali: | “Ey Mûsâ! İleri gelenler seni öldürmek için aralarında senin durumunu görüşüyorlar.” dedi. |
65:6 | وَأْتَمِرُوا بَيْنَكُمْ بِمَعْرُوفٍ |
Diyanet Meali: | Ve aranızda uygun bir şekilde anlaşın. |
أَمَّارَةٌ : İsim.
12:53 | وَمَا أُبَرِّئُ نَفْسِي إِنَّ النَّفْسَ لَأَمَّارَةٌ بِالسُّوءِ |
Diyanet Meali: | “Ben nefsimi temize çıkarmam, çünkü (Rabbimin merhamet ettiği hariç), nefis aşırı derecede kötülüğü emreder.” |
أَمْرٌ : İsim. Çoğulu: أُمُورٌ
2:109 | فَاعْفُوا وَاصْفَحُوا حَتَّىٰ يَأْتِيَ اللَّهُ بِأَمْرِهِ |
Diyanet Meali: | Siz şimdilik, Allah onlar hakkındaki emrini getirinceye kadar affedin, hoşgörün. |
2:117 | وَإِذَا قَضَىٰ أَمْرًا فَإِنَّمَا يَقُولُ لَهُ كُنْ فَيَكُونُ |
Diyanet Meali: | Bir işe hükmetti mi ona sadece “ol” der, o da hemen oluverir. |
2:210 | وَقُضِيَ الْأَمْرُ وَإِلَى اللَّهِ تُرْجَعُ الْأُمُورُ |
Diyanet Meali: | Ve işin bitirilmesini mi (bekliyorlar)? Hâlbuki bütün işler Allah’a döndürülür. |
2:210 | وَقُضِيَ الْأَمْرُ وَإِلَى اللَّهِ تُرْجَعُ الْأُمُورُ |
Diyanet Meali: | Ve işin bitirilmesini mi (bekliyorlar)? Hâlbuki bütün işler Allah’a döndürülür. |
2:275 | فَلَهُ مَا سَلَفَ وَأَمْرُهُ إِلَى اللَّهِ |
Diyanet Meali: | (Bundan böyle kime Rabbinden bir öğüt gelir de, o öğüte uyarak faizden vazgeçerse), artık önceden aldığı onun olur. Durumu da Allah’a kalmıştır. |
3:47 | إِذَا قَضَىٰ أَمْرًا فَإِنَّمَا يَقُولُ لَهُ كُنْ فَيَكُونُ |
Diyanet Meali: | “O, bir şeyin olmasını dilediğinde ona sadece “ol” der, o da hemen oluverir.” |
3:109 | وَلِلَّهِ مَا فِي السَّمَاوَاتِ وَمَا فِي الْأَرْضِ وَإِلَى اللَّهِ تُرْجَعُ الْأُمُورُ |
Diyanet Meali: | Göklerdeki her şey, yerdeki her şey Allah’ındır. Bütün işler ancak Allah’a döndürülür. * |
3:128 | لَيْسَ لَكَ مِنَ الْأَمْرِ شَيْءٌ أَوْ يَتُوبَ عَلَيْهِمْ أَوْ يُعَذِّبَهُمْ |
Diyanet Meali: | Bu işte senin yapacağın bir şey yoktur. Allah, ya tövbelerini kabul edip onları affeder, ya da (zalim olduklarından dolayı) onlara azap eder. |
3:147 | رَبَّنَا اغْفِرْ لَنَا ذُنُوبَنَا وَإِسْرَافَنَا فِي أَمْرِنَا وَثَبِّتْ أَقْدَامَنَا |
Diyanet Meali: | “Rabbimiz! Bizim günahlarımızı ve işimizdeki taşkınlıklarımızı bağışla ve (yolunda) ayaklarımızı sağlam tut.” |
3:152 | حَتَّىٰ إِذَا فَشِلْتُمْ وَتَنَازَعْتُمْ فِي الْأَمْرِ |
Diyanet Meali: | (Nihayet sevdiğiniz şeyi, zaferi size gösterdikten sonra), za’f gösterdiniz. (Peygamber’in verdiği) emir konusunda tartıştınız (ve emre karşı geldiniz). |
3:154 | يَقُولُونَ هَلْ لَنَا مِنَ الْأَمْرِ مِنْ شَيْءٍ |
Diyanet Meali: | “Bu işte bizim hiçbir dahlimiz yok” diyorlardı. |
3:154 | قُلْ إِنَّ الْأَمْرَ كُلَّهُ لِلَّهِ يُخْفُونَ فِي أَنْفُسِهِمْ مَا لَا يُبْدُونَ لَكَ |
Diyanet Meali: | De ki: “Bütün iş, Allah’ındır.” Onlar sana açıklayamadıklarını içlerinde saklıyorlardı. |
3:154 | يَقُولُونَ لَوْ كَانَ لَنَا مِنَ الْأَمْرِ شَيْءٌ مَا قُتِلْنَا هَاهُنَا |
Diyanet Meali: | Diyorlar ki: “Bu konuda bizim elimizde bir şey olsaydı, burada öldürülmezdik.” |
3:159 | فَاعْفُ عَنْهُمْ وَاسْتَغْفِرْ لَهُمْ وَشَاوِرْهُمْ فِي الْأَمْرِ |
Diyanet Meali: | Artık sen onları affet. Onlar için Allah’tan bağışlama dile. İş konusunda onlarla müşavere et. |
3:186 | وَإِنْ تَصْبِرُوا وَتَتَّقُوا فَإِنَّ ذَٰلِكَ مِنْ عَزْمِ الْأُمُورِ |
Diyanet Meali: | Eğer sabreder ve Allah’a karşı gelmekten sakınırsanız bilin ki, bunlar (yapmaya değer) azmi gerektiren işlerdendir. |
4:47 | وَكَانَ أَمْرُ اللَّهِ مَفْعُولًا |
Diyanet Meali: | Allah’ın emri mutlaka yerine gelecektir. |
4:59 | أَطِيعُوا اللَّهَ وَأَطِيعُوا الرَّسُولَ وَأُولِي الْأَمْرِ مِنْكُمْ |
Diyanet Meali: | Allah’a itaat edin. Peygamber’e itaat edin ve sizden olan ulu’l-emre (idarecilere) de. |
4:83 | وَإِذَا جَاءَهُمْ أَمْرٌ مِنَ الْأَمْنِ أَوِ الْخَوْفِ أَذَاعُوا بِهِ |
Diyanet Meali: | Kendilerine güvenlik (barış) veya korku (savaş) ile ilgili bir haber geldiğinde onu yayarlar. |
4:83 | وَلَوْ رَدُّوهُ إِلَى الرَّسُولِ وَإِلَىٰ أُولِي الْأَمْرِ مِنْهُمْ لَعَلِمَهُ الَّذِينَ يَسْتَنْبِطُونَهُ مِنْهُمْ |
Diyanet Meali: | Hâlbuki onu peygambere ve içlerinden yetki sahibi kimselere götürselerdi, elbette bunlardan, onu değerlendirip sonuç (hüküm) çıkarabilecek nitelikte olanları onu anlayıp bilirlerdi. |
5:52 | فَعَسَى اللَّهُ أَنْ يَأْتِيَ بِالْفَتْحِ أَوْ أَمْرٍ مِنْ عِنْدِهِ |
Diyanet Meali: | Ama Allah, yakın bir fetih veya katından bir emir getirir… |
5:95 | أَوْ عَدْلُ ذَٰلِكَ صِيَامًا لِيَذُوقَ وَبَالَ أَمْرِهِ |
Diyanet Meali: | Yahut onun dengi oruç tutmaktır. (Bu) yaptığı işin kötü sonucunu tatması içindir. |
6:8 | وَلَوْ أَنْزَلْنَا مَلَكًا لَقُضِيَ الْأَمْرُ ثُمَّ لَا يُنْظَرُونَ |
Diyanet Meali: | (Bir de dediler ki: “Ona (açıktan göreceğimiz) bir melek indirilse ya!”) Eğer (öyle) bir melek indirseydik artık iş bitirilmiş olurdu, sonra da kendilerine göz açtırılmazdı. (Hemen helâk edilirlerdi.) |
6:58 | قُلْ لَوْ أَنَّ عِنْدِي مَا تَسْتَعْجِلُونَ بِهِ لَقُضِيَ الْأَمْرُ بَيْنِي وَبَيْنَكُمْ |
Diyanet Meali: | De ki: “Sizin acele istediğiniz azap şayet benim elimde olsaydı, benimle sizin aranızda iş elbette bitirilmiş olurdu.” |
6:159 | إِنَّمَا أَمْرُهُمْ إِلَى اللَّهِ ثُمَّ يُنَبِّئُهُمْ بِمَا كَانُوا يَفْعَلُونَ |
Diyanet Meali: | Onların işi ancak Allah’a kalmıştır. Sonra (O), yapmakta olduklarını kendilerine haber verecektir. |
7:54 | وَالشَّمْسَ وَالْقَمَرَ وَالنُّجُومَ مُسَخَّرَاتٍ بِأَمْرِهِ |
Diyanet Meali: | Güneşi, ayı ve bütün yıldızları da buyruğuna tabi olarak (yaratan Allah’tır). |
7:54 | أَلَا لَهُ الْخَلْقُ وَالْأَمْرُ تَبَارَكَ اللَّهُ رَبُّ الْعَالَمِينَ |
Diyanet Meali: | Dikkat edin, yaratmak da, emretmek de yalnız O’na mahsustur. Âlemlerin Rabbi olan Allah’ın şanı yücedir. |
7:77 | فَعَقَرُوا النَّاقَةَ وَعَتَوْا عَنْ أَمْرِ رَبِّهِمْ |
Diyanet Meali: | Nihayet deveyi kestiler, Rablerinin emrine karşı geldiler… |
7:150 | بِئْسَمَا خَلَفْتُمُونِي مِنْ بَعْدِي أَعَجِلْتُمْ أَمْرَ رَبِّكُمْ |
Diyanet Meali: | “Benden sonra arkamdan ne kötü işler yaptınız! Rabbinizin emrini beklemeyip acele mi ettiniz?” |
8:42 | وَلَٰكِنْ لِيَقْضِيَ اللَّهُ أَمْرًا كَانَ مَفْعُولًا |
Diyanet Meali: | Fakat Allah, olacak bir işi (mü’minlerin zaferini) gerçekleştirmek için böyle yaptı… |
8:43 | وَلَوْ اَرٰيكَهُمْ كَثِيرًا لَفَشِلْتُمْ وَلَتَنَازَعْتُمْ فِي الْأَمْرِ |
Diyanet Meali: | (Hani Allah sana onları uykunda az gösteriyordu). Eğer sana onları çok gösterseydi elbette gevşerdiniz ve o iş hakkında birbirinizle çekişirdiniz. |
8:44 | وَيُقَلِّلُكُمْ فِي أَعْيُنِهِمْ لِيَقْضِيَ اللَّهُ أَمْرًا كَانَ مَفْعُولًا |
Diyanet Meali: | (Hani karşılaştığınız zaman onları gözlerinize az gösteriyor), sizi de onların gözlerinde azaltıyordu ki Allah, olacak bir işi gerçekleştirsin. |
8:44 | لِيَقْضِيَ اللَّهُ أَمْرًا كَانَ مَفْعُولًا وَإِلَى اللَّهِ تُرْجَعُ الْأُمُورُ |
Diyanet Meali: | (Hani karşılaştığınız zaman onları gözlerinize az gösteriyor, sizi de onların gözlerinde azaltıyordu ki) Allah, olacak bir işi gerçekleştirsin. Bütün işler Allah’a döndürülür. |
9:24 | فَتَرَبَّصُوا حَتَّىٰ يَأْتِيَ اللَّهُ بِأَمْرِهِ وَاللَّهُ لَا يَهْدِي الْقَوْمَ الْفَاسِقِينَ |
Diyanet Meali: | Artık Allah’ın emri gelinceye kadar bekleyin! Allah, fasık topluluğu doğru yola erdirmez.” |
9:48 | لَقَدِ ابْتَغَوُا الْفِتْنَةَ مِنْ قَبْلُ وَقَلَّبُوا لَكَ الْأُمُورَ |
Diyanet Meali: | Andolsun, bunlar daha önce de fitne çıkarmak istemişler ve sana karşı türlü türlü işler çevirmişlerdi. |
9:48 | حَتَّىٰ جَاءَ الْحَقُّ وَظَهَرَ أَمْرُ اللَّهِ وَهُمْ كَارِهُونَ |
Diyanet Meali: | Nihayet hak geldi ve onlar istemedikleri hâlde, Allah’ın dini galip geldi. |
9:50 | وَإِنْ تُصِبْكَ مُصِيبَةٌ يَقُولُوا قَدْ أَخَذْنَا أَمْرَنَا مِنْ قَبْلُ |
Diyanet Meali: | Eğer başına bir musîbet gelirse, “Biz tedbirimizi önceden almıştık” derler… |
9:106 | وَآخَرُونَ مُرْجَوْنَ لِأَمْرِ اللَّهِ إِمَّا يُعَذِّبُهُمْ وَإِمَّا يَتُوبُ عَلَيْهِمْ |
Diyanet Meali: | (Sefere katılmayanlardan) diğer bir kısmı da, Allah’ın emrine bırakılmışlardır. Bunlara ya azap eder ya da tövbelerini kabul eder. |
10:3 | ثُمَّ اسْتَوَىٰ عَلَى الْعَرْشِ يُدَبِّرُ الْأَمْرَ |
Diyanet Meali: | (Şüphesiz ki Rabbiniz, gökleri ve yeri altı gün içinde yaratan), sonra da Arş’a kurulup işleri yerli yerince düzene koyan Allah’tır. |
10:24 | أَتَاهَا أَمْرُنَا لَيْلًا أَوْ نَهَارًا فَجَعَلْنَاهَا حَصِيدًا |
Diyanet Meali: | Geceleyin veya güpegündüz ansızın ona emrimiz (afetimiz) geliverir de, bunları, kökünden yolunmuş bir hâle getiririz. |
10:31 | وَمَنْ يُدَبِّرُ الْأَمْرَ فَسَيَقُولُونَ اللَّهُ |
Diyanet Meali: | İşleri kim yürütüyor?” “Allah” diyecekler. |
10:71 | فَعَلَى اللَّهِ تَوَكَّلْتُ فَأَجْمِعُوا أَمْرَكُمْ وَشُرَكَاءَكُمْ |
Diyanet Meali: | (Biliniz ki) ben sadece Allah’a dayanıp güvenmişim. Artık siz de (bana) ne yapacağınızı ortaklarınızla beraber kararlaştırın… |
10:71 | ثُمَّ لَا يَكُنْ أَمْرُكُمْ عَلَيْكُمْ غُمَّةً ثُمَّ اقْضُوا إِلَيَّ وَلَا تُنْظِرُونِ |
Diyanet Meali: | İşiniz size dert olmasın! Bundan sonra bana hükmünüzü uygulayın; bana mühlet de vermeyin! |
11:40 | حَتَّىٰ إِذَا جَاءَ أَمْرُنَا وَفَارَ التَّنُّورُ قُلْنَا احْمِلْ فِيهَا |
Diyanet Meali: | Nihayet emrimiz gelip, tandır kaynamaya başlayınca (sular coşup taşınca) Nûh’a dedik ki: “… ona yükle.” |
11:43 | قَالَ لَا عَاصِمَ الْيَوْمَ مِنْ أَمْرِ اللَّهِ إِلَّا مَنْ رَحِمَ |
Diyanet Meali: | Nûh, “Bugün Allah’ın rahmet ettikleri hariç, O’nun azabından korunacak hiç kimse yoktur” dedi. |
11:44 | وَغِيضَ الْمَاءُ وَقُضِيَ الْأَمْرُ وَاسْتَوَتْ عَلَى الْجُودِيِّ |
Diyanet Meali: | Su çekildi, iş bitirildi. Gemi de Cûdî’ye oturdu… |
11:58 | وَلَمَّا جَاءَ أَمْرُنَا نَجَّيْنَا هُودًا وَالَّذِينَ آمَنُوا مَعَهُ |
Diyanet Meali: | Helâk emrimiz gelince, Hûd’u ve beraberindeki iman etmiş olanları, (tarafımızdan bir rahmetle) kurtardık. |
11:59 | وَعَصَوْا رُسُلَهُ وَاتَّبَعُوا أَمْرَ كُلِّ جَبَّارٍ عَنِيدٍ |
Diyanet Meali: | O’nun peygamberlerine karşı geldiler ve inatçı her zorbanın emrine uydular! |
11:66 | فَلَمَّا جَاءَ أَمْرُنَا نَجَّيْنَا صَالِحًا وَالَّذِينَ آمَنُوا مَعَهُ |
Diyanet Meali: | (Helâk) emrimiz geldiğinde Salih’i ve beraberindeki iman etmiş olanları (tarafımızdan bir rahmetle helâktan ve o günün rezilliğinden) kurtardık. |
11:73 | قَالُوا أَتَعْجَبِينَ مِنْ أَمْرِ اللَّهِ رَحْمَتُ اللَّهِ وَبَرَكَاتُهُ عَلَيْكُمْ اَهْلَ الْبَيْتِ |
Diyanet Meali: | Melekler, “Allah’ın emrine mi şaşıyorsun? Allah’ın rahmeti ve bereketi size olsun ey (peygamber ocağının) ev halkı!” dediler. |
11:76 | إِنَّهُ قَدْ جَاءَ أَمْرُ رَبِّكَ وَإِنَّهُمْ آتِيهِمْ عَذَابٌ غَيْرُ مَرْدُودٍ |
Diyanet Meali: | “Çünkü Rabbinin emri kesin olarak gelmiştir. Şüphesiz onlara geri döndürülemeyecek bir azap gelecektir.” |
11:82 | فَلَمَّا جَاءَ أَمْرُنَا جَعَلْنَا عَالِيَهَا سَافِلَهَا وَأَمْطَرْنَا عَلَيْهَا حِجَارَةً مِنْ سِجِّيلٍ مَنْضُودٍ |
Diyanet Meali: | (Azap) emrimiz gelince oranın altını üstüne getirdik. Üzerine de Rabbinin katında işaretlenmiş pişirilmiş balçıktan taşlar yağdırdık. * |
11:94 | وَلَمَّا جَاءَ أَمْرُنَا نَجَّيْنَا شُعَيْبًا وَالَّذِينَ آمَنُوا مَعَهُ |
Diyanet Meali: | (Azap) emrimiz gelince, Şu’ayb’ı ve onunla birlikte iman edenleri, (katımızdan bir rahmetle) kurtardık. |
11:97 | إِلَىٰ فِرْعَوْنَ وَمَلَئِهِ فَاتَّبَعُوا أَمْرَ فِرْعَوْنَ |
Diyanet Meali: | (Andolsun, biz Mûsâ’yı âyetlerimizle ve apaçık bir mucize ile) Firavun’a ve onun ileri gelen adamlarına (peygamber gönderdik de) ileri gelenler Firavun’un emrine uydular. |
11:97 | وَمَا أَمْرُ فِرْعَوْنَ بِرَشِيدٍ |
Diyanet Meali: | Hâlbuki Firavun’un emri doğru değildi. |
11:101 | لَمَّا جَاءَ أَمْرُ رَبِّكَ وَمَا زَادُوهُمْ غَيْرَ تَتْبِيبٍ |
Diyanet Meali: | Rabbinin azap emri gelince, (Allah’ı bırakıp da taptıkları ilâhları kendilerine hiçbir fayda sağlamadı). İlâhları onların sadece ziyanlarını artırdı. |
11:123 | وَلِلَّهِ غَيْبُ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ وَإِلَيْهِ يُرْجَعُ الْأَمْرُ كُلُّهُ |
Diyanet Meali: | Göklerin ve yerin gaybını bilmek Allah’a mahsustur. Bütün işler O’na döndürülür. |
12:15 | وَأَوْحَيْنَا إِلَيْهِ لَتُنَبِّئَنَّهُمْ بِأَمْرِهِمْ هَٰذَا وَهُمْ لَا يَشْعُرُونَ |
Diyanet Meali: | (Yûsuf’u götürüp kuyunun dibine bırakmaya karar verdikleri zaman) biz de ona, “Andolsun, (senin Yûsuf olduğunun) farkında değillerken onların bu işlerini sen kendilerine haber vereceksin” diye vahyettik. |
12:18 | قَالَ بَلْ سَوَّلَتْ لَكُمْ أَنْفُسُكُمْ أَمْرًا فَصَبْرٌ جَمِيلٌ |
Diyanet Meali: | Yakub dedi ki: “Hayır! Nefisleriniz sizi aldatıp böyle bir işe sürükledi. Artık bana düşen, güzel bir sabırdır.” |
12:21 | وَاللَّهُ غَالِبٌ عَلَىٰ أَمْرِهِ وَلَٰكِنَّ أَكْثَرَ النَّاسِ لَا يَعْلَمُونَ |
Diyanet Meali: | Allah, işinde galiptir, fakat insanların çoğu bunu bilmezler. |
12:41 | قُضِيَ الْأَمْرُ الَّذِي فِيهِ تَسْتَفْتِيَانِ |
Diyanet Meali: | “Yorumunu sorduğunuz iş böylece kesinleşmiştir.” |
12:83 | قَالَ بَلْ سَوَّلَتْ لَكُمْ أَنْفُسُكُمْ أَمْرًا فَصَبْرٌ جَمِيلٌ |
Diyanet Meali: | Yakub, “Nefisleriniz sizi bir iş yapmağa sürükledi. Artık bana düşen, güzel bir sabırdır.” dedi. |
12:102 | وَمَا كُنْتَ لَدَيْهِمْ إِذْ أَجْمَعُوا أَمْرَهُمْ وَهُمْ يَمْكُرُونَ |
Diyanet Meali: | Yoksa onlar tuzak kurarak işlerine karar verdikleri zaman sen onların yanında değildin. |
13:2 | يُدَبِّرُ الْأَمْرَ يُفَصِّلُ الْآيَاتِ لَعَلَّكُمْ بِلِقَاءِ رَبِّكُمْ تُوقِنُونَ |
Diyanet Meali: | O, her işi (hakkıyla) düzenler, yürütür, âyetleri ayrı ayrı açıklar ki Rabbinize kavuşacağınıza kesin olarak inanasınız. |
13:11 | لَهُ مُعَقِّبَاتٌ مِنْ بَيْنِ يَدَيْهِ وَمِنْ خَلْفِهِ يَحْفَظُونَهُ مِنْ أَمْرِ اللَّهِ |
Diyanet Meali: | İnsanı önünden ve ardından takip eden melekler vardır. Allah’ın emriyle onu korurlar. |
13:31 | بَلْ لِلَّهِ الْأَمْرُ جَمِيعًا |
Diyanet Meali: | Fakat bütün emir yalnız Allah’ındır. |
14:22 | لَمَّا قُضِيَ الْأَمْرُ إِنَّ اللَّهَ وَعَدَكُمْ وَعْدَ الْحَقِّ |
Diyanet Meali: | İş bitirilince şeytan da diyecek ki: “Şüphesiz Allah, size gerçek olanı söz verdi…” |
14:32 | وَسَخَّرَ لَكُمُ الْفُلْكَ لِتَجْرِيَ فِي الْبَحْرِ بِأَمْرِهِ |
Diyanet Meali: | Allah, emri gereğince denizde yüzmek üzere gemileri emrinize verendir. |
15:66 | وَقَضَيْنَا إِلَيْهِ ذَٰلِكَ الْأَمْرَ أَنَّ دَابِرَ هَٰؤُلَاءِ مَقْطُوعٌ مُصْبِحِينَ |
Diyanet Meali: | Ona şu durumu kesin olarak bildirdik: “Sabaha çıkarken onların sonu kesilmiş olacak.” * |
16:1 | أَتَىٰ أَمْرُ اللَّهِ فَلَا تَسْتَعْجِلُوهُ سُبْحَانَهُ وَتَعَالَىٰ عَمَّا يُشْرِكُونَ |
Diyanet Meali: | Allah’ın emri gelecektir. Artık onun acele gelmesini istemeyin. Allah, onların ortak koştukları şeylerden uzaktır, yücedir. * |
16:2 | يُنَزِّلُ الْمَلَائِكَةَ بِالرُّوحِ مِنْ أَمْرِهِ عَلَىٰ مَنْ يَشَاءُ مِنْ عِبَادِهِ |
Diyanet Meali: | (Allah, … diye insanları uyarmaları için) emrini içeren vahiy ile melekleri kullarından dilediğine indirir. |
16:12 | وَالنُّجُومُ مُسَخَّرَاتٌ بِأَمْرِهِ إِنَّ فِي ذَٰلِكَ لَآيَاتٍ لِقَوْمٍ يَعْقِلُونَ |
Diyanet Meali: | Bütün yıldızlar da O’nun emri ile sizin hizmetinize verilmiştir. Şüphesiz bunlarda aklını kullanan bir millet için ibretler vardır. |
16:33 | هَلْ يَنْظُرُونَ إِلَّا أَنْ تَأْتِيَهُمُ الْمَلَائِكَةُ أَوْ يَأْتِيَ أَمْرُ رَبِّكَ |
Diyanet Meali: | (O kâfirler) kendilerine ancak meleklerin veya senin Rabbinin helâk emrinin gelmesini bekliyorlar. |
16:77 | وَمَا أَمْرُ السَّاعَةِ إِلَّا كَلَمْحِ الْبَصَرِ أَوْ هُوَ أَقْرَبُ |
Diyanet Meali: | Kıyamet’in kopması, bir göz kırpması gibi veya daha az bir zamandır. |
17:85 | وَيَسْأَلُونَكَ عَنِ الرُّوحِ قُلِ الرُّوحُ مِنْ أَمْرِ رَبِّي |
Diyanet Meali: | Sana ruh hakkında soru soruyorlar. De ki: “Ruh, Rabbimin bileceği bir şeydir.” |
18:10 | رَبَّنَا آتِنَا مِنْ لَدُنْكَ رَحْمَةً وَهَيِّئْ لَنَا مِنْ أَمْرِنَا رَشَدًا |
Diyanet Meali: | “Ey Rabbimiz! Bize katından bir rahmet ver ve içinde bulunduğumuz şu durumda bize kurtuluş yolu hazırla.” |
18:16 | يَنْشُرْ لَكُمْ رَبُّكُمْ مِنْ رَحْمَتِهِ وَيُهَيِّئْ لَكُمْ مِنْ أَمْرِكُمْ مِرْفَقًا |
Diyanet Meali: | “Rabbiniz size rahmetini yaysın ve içinde bulunduğunuz durumda yararlanacağınız şeyler hazırlasın.” |
18:21 | إِذْ يَتَنَازَعُونَ بَيْنَهُمْ أَمْرَهُمْ فَقَالُوا ابْنُوا عَلَيْهِمْ بُنْيَانًا |
Diyanet Meali: | Hani onlar (olayın mucizevî tarafını ve asıl hikmetini bırakmışlar da) aralarında onların durumunu tartışıyorlardı. (Bazıları), “Onların üstüne bir bina yapın…” dediler. |
18:21 | قَالَ الَّذِينَ غَلَبُوا عَلَىٰ أَمْرِهِمْ لَنَتَّخِذَنَّ عَلَيْهِمْ مَسْجِدًا |
Diyanet Meali: | Duruma hâkim olanlar ise, “Üzerlerine mutlaka bir mescit yapacağız” dediler. |
18:28 | وَاتَّبَعَ هَوَاهُ وَكَانَ أَمْرُهُ فُرُطًا |
Diyanet Meali: | Boş arzularına uymuş ve işi hep aşırılık olmuş (kimselere boyun eğme). |
18:50 | فَسَجَدُوا إِلَّا إِبْلِيسَ كَانَ مِنَ الْجِنِّ فَفَسَقَ عَنْ أَمْرِ رَبِّهِ |
Diyanet Meali: | İblis’ten başka hepsi saygı ile eğilmişlerdi. İblis ise cinlerdendi de Rabbinin emri dışına çıktı. |
18:69 | قَالَ سَتَجِدُنِي إِنْ شَاءَ اللَّهُ صَابِرًا وَلَا أَعْصِي لَكَ أَمْرًا |
Diyanet Meali: | Mûsâ, “İnşaallah beni sabırlı bulacaksın. Hiçbir işte de sana karşı gelmeyeceğim” dedi. * |
18:73 | قَالَ لَا تُؤَاخِذْنِي بِمَا نَسِيتُ وَلَا تُرْهِقْنِي مِنْ أَمْرِي عُسْرًا |
Diyanet Meali: | Mûsâ, “Unuttuğum için bana çıkışma ve bu işimde bana güçlük çıkarma!” dedi. * |
18:82 | وَمَا فَعَلْتُهُ عَنْ أَمْرِي ذَٰلِكَ تَأْوِيلُ مَا لَمْ تَسْطِعْ عَلَيْهِ صَبْرًا |
Diyanet Meali: | “Bunları ben kendi görüşüme göre yapmadım. İşte senin, sabredemediğin şeylerin içyüzü budur.” |
18:88 | فَلَهُ جَزَاءً الْحُسْنَىٰ وَسَنَقُولُ لَهُ مِنْ أَمْرِنَا يُسْرًا |
Diyanet Meali: | “(Her kim de iman eder ve salih amel işlerse), ona mükâfat olarak daha güzeli var. (Üstelik) ona emrimizden kolay olanı söyleyeceğiz.” |
19:21 | وَلِنَجْعَلَهُ آيَةً لِلنَّاسِ وَرَحْمَةً مِنَّا وَكَانَ أَمْرًا مَقْضِيًّا |
Diyanet Meali: | “Onu insanlara bir mucize, katımızdan bir rahmet kılmak için böyle takdir ettik. Bu, zaten (ezelde) hükme bağlanmış bir iştir.” |
19:35 | سُبْحَانَهُ إِذَا قَضَىٰ أَمْرًا فَإِنَّمَا يَقُولُ لَهُ كُنْ فَيَكُونُ |
Diyanet Meali: | (Allah’ın çocuk edinmesi düşünülemez). O, bundan yücedir, uzaktır. Bir işe hükmettiği zaman ona sadece “ol!” der ve o da oluverir. |
19:39 | وَأَنْذِرْهُمْ يَوْمَ الْحَسْرَةِ إِذْ قُضِيَ الْأَمْرُ |
Diyanet Meali: | İşin bitirileceği o pişmanlık günüyle uyar. |
19:64 | وَمَا نَتَنَزَّلُ إِلَّا بِأَمْرِ رَبِّكَ لَهُ مَا بَيْنَ أَيْدِينَا وَمَا خَلْفَنَا |
Diyanet Meali: | (Cebrail, şöyle dedi:) “Biz ancak Rabbinin emriyle ineriz. Önümüzdekiler, arkamızdakiler (ve bunlar arasındakiler) hep O’nundur.” |
20:26 | وَيَسِّرْ لِي أَمْرِي |
Diyanet Meali: | “İşimi bana kolaylaştır.” * |
20:32 | وَأَشْرِكْهُ فِي أَمْرِي |
Diyanet Meali: | “Onu işime ortak et.” * |
20:62 | فَتَنَازَعُوا أَمْرَهُمْ بَيْنَهُمْ وَأَسَرُّوا النَّجْوَىٰ |
Diyanet Meali: | Sihirbazlar, işlerini kendi aralarında tartıştılar ve gizli gizli konuştular. * |
20:90 | وَإِنَّ رَبَّكُمُ الرَّحْمَٰنُ فَاتَّبِعُونِي وَأَطِيعُوا أَمْرِي |
Diyanet Meali: | “Doğrusu sizin Rabbiniz ancak Rahmân’dır. Öyleyse bana uyun ve emrime itaat edin.” |
20:93 | أَلَّا تَتَّبِعَنِ أَفَعَصَيْتَ أَمْرِي |
Diyanet Meali: | “(Ey Hârûn! Saptıklarını gördüğün zaman) bana uymana (ne engel oldu)? Yoksa emrime karşı mı geldin?” * |
21:27 | لَا يَسْبِقُونَهُ بِالْقَوْلِ وَهُمْ بِأَمْرِهِ يَعْمَلُونَ |
Diyanet Meali: | Onlar Allah’tan önce söz söylemezler ve hep O’nun emriyle iş görürler. * |
21:73 | وَجَعَلْنَاهُمْ أَئِمَّةً يَهْدُونَ بِأَمْرِنَا وَأَوْحَيْنَا إِلَيْهِمْ |
Diyanet Meali: | Onları bizim emrimizle doğru yolu gösteren önderler yaptık ve kendilerine (hayırlar işlemeyi, namazı dosdoğru kılmayı, zekâtı vermeyi) vahyettik. |
21:81 | وَلِسُلَيْمَانَ الرِّيحَ عَاصِفَةً تَجْرِي بِأَمْرِهِ |
Diyanet Meali: | Süleyman’ın hizmetine de güçlü esen rüzgârı verdik. Rüzgâr, onun emriyle (içinde bereketler yarattığımız yere) eser giderdi. |
21:93 | وَتَقَطَّعُوا أَمْرَهُمْ بَيْنَهُمْ كُلٌّ إِلَيْنَا رَاجِعُونَ |
Diyanet Meali: | (İnsanlar) işlerini kendi aralarında parça parça ettiler. Hepsi de ancak bize dönecekler. * |
22:41 | وَأَمَرُوا بِالْمَعْرُوفِ وَنَهَوْا عَنِ الْمُنْكَرِ وَلِلَّهِ عَاقِبَةُ الْأُمُورِ |
Diyanet Meali: | (Onlar öyle kimselerdir ki), … iyiliği emreder ve kötülüğü yasaklarlar. Bütün işlerin âkıbeti Allah’a aittir. |
22:65 | سَخَّرَ لَكُمْ مَا فِي الْأَرْضِ وَالْفُلْكَ تَجْرِي فِي الْبَحْرِ بِأَمْرِهِ |
Diyanet Meali: | Allah bütün yerdekileri ve emri uyarınca denizde akıp gitmekte olan gemileri sizin hizmetinize vermiştir. |
22:67 | لِكُلِّ أُمَّةٍ جَعَلْنَا مَنْسَكًا هُمْ نَاسِكُوهُ فَلَا يُنَازِعُنَّكَ فِي الْأَمْرِ |
Diyanet Meali: | Biz her ümmet için uygulayacağı bir ibadet yolu verdik. O hâlde, din işinde seninle asla çekişmesinler. |
22:76 | يَعْلَمُ مَا بَيْنَ أَيْدِيهِمْ وَمَا خَلْفَهُمْ وَإِلَى اللَّهِ تُرْجَعُ الْأُمُورُ |
Diyanet Meali: | Onların önlerindekini de (yaptıklarını da), arkalarındakini de (yapacaklarını da) bilir. Bütün işler hep Allah’a döndürülür. * |
23:27 | فَإِذَا جَاءَ أَمْرُنَا وَفَارَ التَّنُّورُ فَاسْلُكْ فِيهَا مِنْ كُلٍّ زَوْجَيْنِ اثْنَيْنِ |
Diyanet Meali: | Bizim emrimiz gelip de tandır kaynamaya başlayınca, (sular coşup taştığında Nûh’a) dedik ki: “Her cins canlıdan (erkekli dişili) birer çift … gemiye al.” |
23:53 | فَتَقَطَّعُوا أَمْرَهُمْ بَيْنَهُمْ زُبُرًا كُلُّ حِزْبٍ بِمَا لَدَيْهِمْ فَرِحُونَ |
Diyanet Meali: | (İnsanlar ise, din) işlerini kendi aralarında parça parça ettiler. Her grup kendinde bulunan ile sevinmektedir. * |
24:62 | وَإِذَا كَانُوا مَعَهُ عَلَىٰ أَمْرٍ جَامِعٍ لَمْ يَذْهَبُوا حَتَّىٰ يَسْتَأْذِنُوهُ |
Diyanet Meali: | (Mü’minler ancak Allah’a ve peygamberine inanan), onunla beraber toplumu ilgilendiren bir iş üzerindeyken ondan izin almadan çekip gitmeyen kimselerdir. |
24:63 | فَلْيَحْذَرِ الَّذِينَ يُخَالِفُونَ عَنْ أَمْرِهِ أَنْ تُصِيبَهُمْ فِتْنَةٌ |
Diyanet Meali: | Artık onun emrine muhalefet edenler, başlarına bir belânın gelmesinden … sakınsınlar. |
26:151 | وَلَا تُطِيعُوا أَمْرَ الْمُسْرِفِينَ |
Diyanet Meali: | “Haddi aşmışların emrine itaat etmeyin.” * |
27:32 | قَالَتْ يَا أَيُّهَا الْمَلَأُ أَفْتُونِي فِي أَمْرِي |
Diyanet Meali: | “Ey ileri gelenler! Durumum hakkında bana görüş bildirin.” dedi. |
27:32 | أَفْتُونِي فِي أَمْرِي مَا كُنْتُ قَاطِعَةً أَمْرًا حَتَّىٰ تَشْهَدُونِ |
Diyanet Meali: | “Durumum hakkında bana görüş bildirin. Sizler yanımda bulunmadıkça hiçbir işe kesin olarak karar vermem.” |
27:33 | قَالُوا نَحْنُ أُولُو قُوَّةٍ وَأُولُو بَأْسٍ شَدِيدٍ وَالْأَمْرُ إِلَيْكِ |
Diyanet Meali: | Dediler ki: “Biz güçlü kimseleriz ve çetin savaşçılarız. Emir senin.” |
28:44 | وَمَا كُنْتَ بِجَانِبِ الْغَرْبِيِّ إِذْ قَضَيْنَا إِلَىٰ مُوسَى الْأَمْرَ |
Diyanet Meali: | (Ey Muhammed!) Mûsâ’ya o emri verdiğimiz zaman sen (vadinin) batı tarafında değildin. |
30:4 | لِلَّهِ الْأَمْرُ مِنْ قَبْلُ وَمِنْ بَعْدُ وَيَوْمَئِذٍ يَفْرَحُ الْمُؤْمِنُونَ |
Diyanet Meali: | Önce de, sonra da emir Allah’ındır. O gün Allah’ın (Rumlara) zafer vermesiyle mü’minler sevinecektir. |
30:25 | وَمِنْ آيَاتِهِ أَنْ تَقُومَ السَّمَاءُ وَالْأَرْضُ بِأَمْرِهِ |
Diyanet Meali: | Emriyle göğün ve yerin (kendi düzenlerinde) durması da O’nun (varlığının ve kudretinin) delillerindendir. |
30:46 | وَلِتَجْرِيَ الْفُلْكُ بِأَمْرِهِ وَلِتَبْتَغُوا مِنْ فَضْلِهِ وَلَعَلَّكُمْ تَشْكُرُونَ |
Diyanet Meali: | (Rüzgârları, yağmurun müjdecileri olarak göndermesi, Allah’ın varlık ve kudretinin delillerindendir. O, bunu, size rahmetinden tattırmak için), emriyle gemilerin yol alması için, O’nun lütfundan rızkınızı aramanız ve şükretmeniz için yapar. |
31:17 | وَاصْبِرْ عَلَىٰ مَا أَصَابَكَ إِنَّ ذَٰلِكَ مِنْ عَزْمِ الْأُمُورِ |
Diyanet Meali: | “Başına gelen musibetlere karşı sabırlı ol. Çünkü bunlar kesin olarak emredilmiş işlerdendir.” |
31:22 | فَقَدِ اسْتَمْسَكَ بِالْعُرْوَةِ الْوُثْقَىٰ وَإِلَى اللَّهِ عَاقِبَةُ الْأُمُورِ |
Diyanet Meali: | (Kim iyilik yaparak kendini Allah’a teslim ederse), şüphesiz en sağlam kulpa tutunmuştur. İşlerin sonu ancak Allah’a varır. |
32:5 | يُدَبِّرُ الْأَمْرَ مِنَ السَّمَاءِ إِلَى الْأَرْضِ ثُمَّ يَعْرُجُ إِلَيْهِ |
Diyanet Meali: | Gökten yere kadar bütün işleri Allah yürütür. Sonra (bu işler, süresi sizin hesabınızla bin yıl olan bir günde) O’na yükselir. |
32:24 | وَجَعَلْنَا مِنْهُمْ أَئِمَّةً يَهْدُونَ بِأَمْرِنَا لَمَّا صَبَرُوا وَكَانُوا بِاٰيَاتِنَا يُوقِنُونَ |
Diyanet Meali: | Sabredip âyetlerimize kesin olarak inandıkları zaman, içlerinden emrimizle doğru yola ileten önderler çıkardık. * |
33:36 | إِذَا قَضَى اللَّهُ وَرَسُولُهُ أَمْرًا أَنْ يَكُونَ لَهُمُ الْخِيَرَةُ مِنْ أَمْرِهِمْ |
Diyanet Meali: | Allah ve Resûlü bir iş hakkında hüküm verdikleri zaman, hiçbir mü’min erkek ve hiçbir mü’min kadın için kendi işleri konusunda tercih kullanma hakları yoktur. |
33:36 | إِذَا قَضَى اللَّهُ وَرَسُولُهُ أَمْرًا أَنْ يَكُونَ لَهُمُ الْخِيَرَةُ مِنْ أَمْرِهِمْ |
Diyanet Meali: | Allah ve Resûlü bir iş hakkında hüküm verdikleri zaman, hiçbir mü’min erkek ve hiçbir mü’min kadın için kendi işleri konusunda tercih kullanma hakları yoktur. |
33:37 | إِذَا قَضَوْا مِنْهُنَّ وَطَرًا وَكَانَ أَمْرُ اللَّهِ مَفْعُولًا |
Diyanet Meali: | (Zeyd, eşinden yana isteğini yerine getirince, eşini boşayınca, onu seninle evlendirdik ki), eşlerinden yana isteklerini yerine getirdiklerinde (onları boşadıklarında, evlatlıklarının eşleriyle evlenmeleri konusunda mü’minlere bir zorluk olmasın). Allah’ın emri mutlaka yerine getirilmiştir. |
33:38 | وَكَانَ أَمْرُ اللَّهِ قَدَرًا مَقْدُورًا |
Diyanet Meali: | Allah’ın emri, kesinleşmiş bir hükümdür. |
34:12 | وَمَنْ يَزِغْ مِنْهُمْ عَنْ أَمْرِنَا نُذِقْهُ مِنْ عَذَابِ السَّعِيرِ |
Diyanet Meali: | İçlerinden kim bizim emrimizden çıkarsa, ona alevli ateş azabını tattırırız. |
35:4 | فَقَدْ كُذِّبَتْ رُسُلٌ مِنْ قَبْلِكَ وَإِلَى اللَّهِ تُرْجَعُ الْأُمُورُ |
Diyanet Meali: | Senden önce de nice peygamberler yalancı sayılmıştır. Bütün işler ancak Allah’a döndürülür. |
36:82 | إِنَّمَا أَمْرُهُ إِذَا أَرَادَ شَيْئًا أَنْ يَقُولَ لَهُ كُنْ فَيَكُونُ |
Diyanet Meali: | Bir şeyi dilediği zaman, O’nun emri o şeye ancak “Ol!” demektir. O da hemen oluverir. * |
38:36 | فَسَخَّرْنَا لَهُ الرِّيحَ تَجْرِي بِأَمْرِهِ رُخَاءً حَيْثُ أَصَابَ |
Diyanet Meali: | Biz de rüzgârı onun buyruğuna verdik. Rüzgâr, onun emriyle dilediği yere hafif hafif eserdi. * |
40:15 | ذُو الْعَرْشِ يُلْقِي الرُّوحَ مِنْ أَمْرِهِ عَلَىٰ مَنْ يَشَاءُ مِنْ عِبَادِهِ |
Diyanet Meali: | Arş’ın sahibidir. (Buluşma günü hakkında insanları uyarmak için), irâdesiyle ilgili vahyi kullarından dilediğine, kendi indirir. |
40:44 | وَأُفَوِّضُ أَمْرِي إِلَى اللَّهِ إِنَّ اللَّهَ بَصِيرٌ بِالْعِبَادِ |
Diyanet Meali: | “Ben işimi Allah’a havale ediyorum. Şüphesiz Allah, kullarını hakkıyla görendir.” |
40:68 | فَإِذَا قَضَىٰ أَمْرًا فَإِنَّمَا يَقُولُ لَهُ كُنْ فَيَكُونُ |
Diyanet Meali: | Bir şeye karar verdiğinde, ona sadece “ol” der, o da oluverir. |
40:78 | فَإِذَا جَاءَ أَمْرُ اللَّهِ قُضِيَ بِالْحَقِّ وَخَسِرَ هُنَالِكَ الْمُبْطِلُونَ |
Diyanet Meali: | Allah’ın emri gelince de hak yerine getirilir. İşte o zaman bunu batıl sayanlar hüsrana uğrarlar. |
41:12 | وَأَوْحَىٰ فِي كُلِّ سَمَاءٍ أَمْرَهَا |
Diyanet Meali: | Ve her göğe kendi işini bildirdi. |
42:38 | وَأَمْرُهُمْ شُورَىٰ بَيْنَهُمْ وَمِمَّا رَزَقْنَاهُمْ يُنْفِقُونَ |
Diyanet Meali: | İşleri, aralarında şûrâ (danışma) ile olanlar, kendilerine verdiğimiz rızıktan Allah yolunda harcayanlar… |
42:43 | وَلَمَنْ صَبَرَ وَغَفَرَ إِنَّ ذَٰلِكَ لَمِنْ عَزْمِ الْأُمُورِ |
Diyanet Meali: | Her kim de sabreder ve bağışlarsa, işte bu elbette azmedilecek işlerdendir. * |
42:52 | وَكَذَٰلِكَ أَوْحَيْنَا إِلَيْكَ رُوحًا مِنْ أَمْرِنَا |
Diyanet Meali: | İşte sana da, emrimizle, bir ruh (kalpleri dirilten bir kitap) vahyettik. |
42:53 | لَهُ مَا فِي السَّمَاوَاتِ وَمَا فِي الْأَرْضِ أَلَا إِلَى اللَّهِ تَصِيرُ الْأُمُورُ |
Diyanet Meali: | Göklerdeki ve yerdeki her şeyin sahibi (olan Allah’ın yoluna). İyi bilin ki, bütün işler sonunda Allah’a döner. |
43:79 | أَمْ أَبْرَمُوا أَمْرًا فَإِنَّا مُبْرِمُونَ |
Diyanet Meali: | Yoksa (gerçeği kabul etmeme konusunda) bir işe kesin karar mı verdiler? Şüphesiz biz de (onları cezalandırmakta) kararlıyız.* |
44:4 | فِيهَا يُفْرَقُ كُلُّ أَمْرٍ حَكِيمٍ |
Diyanet Meali: | (Katımızdan bir emirle) her hikmetli iş o gecede ayırt edilir. * |
44:5 | أَمْرًا مِنْ عِنْدِنَا إِنَّا كُنَّا مُرْسِلِينَ |
Diyanet Meali: | Katımızdan bir emirle (her hikmetli iş o gecede ayırt edilir.) … biz peygamberler göndermekteyiz. * |
45:12 | اللَّهُ الَّذِي سَخَّرَ لَكُمُ الْبَحْرَ لِتَجْرِيَ الْفُلْكُ فِيهِ بِأَمْرِهِ |
Diyanet Meali: | Allah, içinde gemilerin, emriyle akıp gitmesi için denizi sizin hizmetinize verendir. |
45:17 | وَآتَيْنَاهُمْ بَيِّنَاتٍ مِنَ الْأَمْرِ |
Diyanet Meali: | Onlara din işi konusunda açık deliller verdik. |
45:18 | ثُمَّ جَعَلْنَاكَ عَلَىٰ شَرِيعَةٍ مِنَ الْأَمْرِ فَاتَّبِعْهَا |
Diyanet Meali: | Sonra da seni din işi konusunda açık bir yola koyduk. Sen ona uy… |
46:25 | تُدَمِّرُ كُلَّ شَيْءٍ بِأَمْرِ رَبِّهَا فَأَصْبَحُوا لَا يُرَىٰ إِلَّا مَسَاكِنُهُمْ |
Diyanet Meali: | “O, Rabbimin emriyle her şeyi yerle bir eder.” Derken evlerinden başka hiçbir şeyleri görünmez hâle geldiler. |
47:21 | فَإِذَا عَزَمَ الْأَمْرُ فَلَوْ صَدَقُوا اللَّهَ لَكَانَ خَيْرًا لَهُمْ |
Diyanet Meali: | İş ciddileşince Allah’a verdikleri söze bağlı kalsalardı, elbette kendileri için daha iyi olurdu. |
47:26 | سَنُطِيعُكُمْ فِي بَعْضِ الْأَمْرِ وَاللَّهُ يَعْلَمُ إِسْرَارَهُمْ |
Diyanet Meali: | (Bu, münafıkların, Allah’ın indirdiğini beğenmeyen kimselere), “Bazı işlerde size itaat edeceğiz” (demelerindendir). Allah, onların gizlice konuşmalarını bilir. |
49:7 | لَوْ يُطِيعُكُمْ فِي كَثِيرٍ مِنَ الْأَمْرِ لَعَنِتُّمْ |
Diyanet Meali: | (Bilin ki, aranızda Allah’ın elçisi bulunmaktadır). Eğer o, birçok işlerde size uysaydı, sıkıntıya düşerdiniz. |
49:9 | فَقَاتِلُوا الَّتِي تَبْغِي حَتَّىٰ تَفِيءَ إِلَىٰ أَمْرِ اللَّهِ |
Diyanet Meali: | (Eğer inananlardan iki grup birbirleriyle savaşırlarsa aralarını düzeltin. Eğer biri ötekine karşı haddi aşarsa), Allah’ın buyruğuna dönünceye kadar haddi aşan tarafa karşı savaşın. |
50:5 | بَلْ كَذَّبُوا بِالْحَقِّ لَمَّا جَاءَهُمْ فَهُمْ فِي أَمْرٍ مَرِيجٍ |
Diyanet Meali: | Hatta gerçek kendilerine gelince onu yalanladılar. Artık onlar kararsız bir hâldedirler. * |
51:4 | فَالْمُقَسِّمَاتِ أَمْرًا |
Diyanet Meali: | İş bölüştürenlere andolsun ki…* |
51:44 | فَعَتَوْا عَنْ أَمْرِ رَبِّهِمْ فَأَخَذَتْهُمُ الصَّاعِقَةُ وَهُمْ يَنْظُرُونَ |
Diyanet Meali: | Derken Rablerinin emrinden uzaklaşıp azmışlardı. Bu yüzden bakınıp dururken kendilerini yıldırım çarpıvermişti. * |
54:3 | وَكَذَّبُوا وَاتَّبَعُوا أَهْوَاءَهُمْ وَكُلُّ أَمْرٍ مُسْتَقِرٌّ |
Diyanet Meali: | Peygamberi yalanladılar, nefislerinin arzularına uydular. Hâlbuki her iş, (Allah nasıl takdir ettiyse öylece) gerçekleşecek (değişmeyecek)tir. * |
54:12 | وَفَجَّرْنَا الْأَرْضَ عُيُونًا فَالْتَقَى الْمَاءُ عَلَىٰ أَمْرٍ قَدْ قُدِرَ |
Diyanet Meali: | Yeryüzünü pınar pınar fışkırttık. Derken sular takdir edilmiş bir iş için birleşti. * |
54:50 | وَمَا أَمْرُنَا إِلَّا وَاحِدَةٌ كَلَمْحٍ بِالْبَصَرِ |
Diyanet Meali: | Emrimiz ancak bir tek emirdir. Göz kırpması gibidir. (Anında gerçekleşir.) * |
57:5 | لَهُ مُلْكُ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ وَإِلَى اللَّهِ تُرْجَعُ الْأُمُورُ |
Diyanet Meali: | Göklerin ve yerin hükümranlığı O’nundur. Bütün işler ancak O’na döndürülür. * |
57:14 | وَغَرَّتْكُمُ الْأَمَانِيُّ حَتَّىٰ جَاءَ أَمْرُ اللَّهِ وَغَرَّكُمْ بِاللَّهِ الْغَرُورُ |
Diyanet Meali: | “Allah’ın emri gelinceye kadar kuruntular sizi aldattı. O çok aldatıcı (şeytan) Allah hakkında da sizi aldattı.” |
59:15 | كَمَثَلِ الَّذِينَ مِنْ قَبْلِهِمْ قَرِيبًا ذَاقُوا وَبَالَ أَمْرِهِمْ |
Diyanet Meali: | (Onların durumu), kendilerinden az öncekilerin (Mekkeli müşriklerin) durumu gibidir. Onlar (Bedir’de) yaptıklarının cezasını tatmışlardır. |
64:5 | فَذَاقُوا وَبَالَ أَمْرِهِمْ وَلَهُمْ عَذَابٌ أَلِيمٌ |
Diyanet Meali: | (Daha önce inkâr edip de) inkârlarının cezasını tadanlar(ın haberi size gelmedi mi)? Onlar için elem dolu bir azap da vardır. |
65:1 | لَا تَدْرِي لَعَلَّ اللَّهَ يُحْدِثُ بَعْدَ ذَٰلِكَ أَمْرًا |
Diyanet Meali: | Bilemezsin, olur ki Allah, sonra yeni bir durum ortaya çıkarır. |
65:3 | وَمَنْ يَتَوَكَّلْ عَلَى اللَّهِ فَهُوَ حَسْبُهُ إِنَّ اللَّهَ بَالِغُ أَمْرِهِ |
Diyanet Meali: | Kim Allah’a tevekkül ederse, O kendisine yeter. Şüphesiz Allah, emrini yerine getirendir. |
65:4 | وَمَنْ يَتَّقِ اللَّهَ يَجْعَلْ لَهُ مِنْ أَمْرِهِ يُسْرًا |
Diyanet Meali: | Kim Allah’a karşı gelmekten sakınırsa, Allah ona işinde bir kolaylık verir. |
65:5 | ذَٰلِكَ أَمْرُ اللَّهِ أَنْزَلَهُ إِلَيْكُمْ وَمَنْ يَتَّقِ اللَّهَ يُكَفِّرْ عَنْهُ سَيِّئَاتِهِ |
Diyanet Meali: | İşte bu, Allah’ın size indirdiği emridir. Kim Allah’a karşı gelmekten sakınırsa, Allah onun kötülüklerini örter.. |
65:8 | وَكَأَيِّنْ مِنْ قَرْيَةٍ عَتَتْ عَنْ أَمْرِ رَبِّهَا وَرُسُلِهِ فَحَاسَبْنَاهَا حِسَابًا شَدِيدًا |
Diyanet Meali: | Nice kentlerin halkı Rablerinin ve O’nun elçilerinin emrinden uzaklaşıp azdılar. Bu yüzden kendilerini çetin bir hesaba çektik… |
65:9 | فَذَاقَتْ وَبَالَ أَمْرِهَا |
Diyanet Meali: | Böylece yaptıklarının cezasını tattılar… |
65:9 | وَكَانَ عَاقِبَةُ أَمْرِهَا خُسْرًا |
Diyanet Meali: | Ve işlerinin sonu tam bir hüsran oldu. |
65:12 | يَتَنَزَّلُ الْأَمْرُ بَيْنَهُنَّ لِتَعْلَمُوا أَنَّ اللَّهَ عَلَىٰ كُلِّ شَيْءٍ قَدِيرٌ |
Diyanet Meali: | Allah’ın emri bunlar arasından inip durmaktadır ki, Allah’ın her şeye kadir olduğunu … bilesiniz. |
79:5 | فَالْمُدَبِّرَاتِ أَمْرًا |
Diyanet Meali: | Nihayet işi çekip çevirenlere (ki, mutlaka tekrar diriltileceksiniz). * |
82:19 | يَوْمَ لَا تَمْلِكُ نَفْسٌ لِنَفْسٍ شَيْئًا وَالْأَمْرُ يَوْمَئِذٍ لِلَّهِ |
Diyanet Meali: | O gün kimse kimseye hiçbir fayda sağlayamayacaktır. O gün buyruk, yalnız Allah’ındır. * |
97:4 | تَنَزَّلُ الْمَلَائِكَةُ وَالرُّوحُ فِيهَا بِإِذْنِ رَبِّهِمْ مِنْ كُلِّ أَمْرٍ |
Diyanet Meali: | Melekler ve Ruh (Cebrail) o gecede, Rablerinin izniyle her türlü iş için iner de iner. * |
إِمْرٌ : İsim. Sıfat.
18:71 | قَالَ أَخَرَقْتَهَا لِتُغْرِقَ أَهْلَهَا لَقَدْ جِئْتَ شَيْئًا إِمْرًا |
Diyanet Meali: | Mûsâ, “Sen onu içindekileri boğmak için mi deldin? Doğrusu, şaşılacak bir iş yaptın.” dedi. |
آمِرُونَ : İsim. İsm-i Fâil. Kurallı Erkek Çoğul. Tekili: آمِرٌ
9:112 | الْآمِرُونَ بِالْمَعْرُوفِ وَالنَّاهُونَ عَنِ الْمُنْكَرِ |
Diyanet Meali: | İyiliği emredip kötülükten alıkoyanlar… |