ج ن د

KÖK HARFLER:  ج ن د

ANLAM: 

جَنَدَ : Ordular, askeri birlikler toplamak.

AÇIKLAMA:

Kelimenin kökünde “taşlık olan sert yer” manası vardır. Askere, orduya, sertliği baz alınarak “cünd” adı verilmiştir. (Müfredât 267)

DİĞER BAZI TÜREVLER:

جَنَدَ (geniş zamanlı يَجْنُدُ mastar isim جُنُودٌ): Topladı.

جُنُودٌ : Ordular, askeri birlikler; vb.

جُنْدٌ (çoğul hali جُنُودٌ) : Bir ordu; askeri bir birlik; alay; birlikler ya da askerlerden oluşan bir topluluk; destekler; her tür yaratık.

جُنْدٌ : Bir şehir, vilayet ya da ilçe; askeri başkent (çoğul hali: اَجْنَادُ).

KUR’ÂN’DA GEÇEN TÜREVLERİ: 

Aşağıdaki tabloda Kur’ân’da geçen ve bu kökten gelen kelime türevleri, bunların gramatik adlandırılışları, Kur’ân’da kaç kere geçmiş olduğu belirtilmiş ve örnek bir ayet için, sûre/âyet numarası verilmiştir.


Tür Adet Anlam Örnek Açıklama
جُنْدٌ isim 29 Ordu, yardımcı, avane  51/40 Çoğulu: جُنُودٌ

Toplam 29


BENZERLİKLER VE FARKLILIKLAR: 

Kök Harflerinin Yer Değişimi

TÜRKÇEYE GEÇEN KELİMELER: 

Aşağıdaki tabloda bu kökten Türkçeye geçmiş olan kelimeler, bunların Arapça yazılışları, Türkçe anlamları verilmiştir. Bu kelimelerin bazılarına günümüz Türkçesinde pek rastlanmaz. Daha çok Osmanlıca metinlerde görülmektedir.

Cünd  جُنْد Er, asker. Ordu. Çoğul: Cünûd
Cündî جُنْدِيّ 1: Ata iyi binen, binici; süvari. 2: Asker. Cündîlik
Ecnâd أَجْنَاد Cündler, askerler, erler, neferler, taburlar.
Tecnîd تَجْنِيد Askerleri sıraya koyma, sıralama.
Tecennüd تٓجَنُّد Bir yere toplanıp asker olmak.
Cüneyd جُنٓيْد Küçük asker. Askercik.

ÂYETLER:

DİKKAT! İncelediğimiz kökten gelen kelimeleri, Kur’an-ı Kerim’deki yerlerinde, yakın çevresindeki kelimelerle ilişkilerini gösterecek şekilde listeliyoruz. Uzun ayetlerin sadece bir bölümünü ele aldık. Bazı ayetlerin sadece bir kısmını gördüğümüz için, ayetler hakkında yanlış bir hüküm verilmemesi gerekir. Tamamını ele aldığımız ayetlerin meallerinin sonuna bir yıldız (*) işareti konmuştur.

جُنْدٌ : İsim. Çoğulu: جُنُودٌ

2:249 فَلَمَّا فَصَلَ طَالُوتُ بِالْجُنُودِ قَالَ إِنَّ اللَّهَ مُبْتَلِيكُمْ بِنَهَرٍ
Diyanet Meali: Tâlût, ordu ile hareket edince, “Şüphesiz Allah, sizi bir ırmakla imtihan edecektir.” dedi. 
2:249 لَا طَاقَةَ لَنَا الْيَوْمَ بِجَالُوتَ وَجُنُودِهِ
Diyanet Meali: Bugün bizim Câlût’a ve askerlerine karşı koyacak gücümüz yok.
2:250 وَلَمَّا بَرَزُوا لِجَالُوتَ وَجُنُودِهِ قَالُوا رَبَّنَا أَفْرِغْ عَلَيْنَا صَبْرًا
Diyanet Meali: (Tâlût’un askerleri) Câlût ve askerleriyle karşı karşıya gelince şöyle dediler: “Ey Rabbimiz! Üzerimize sabır yağdır…”
9:26 وَأَنْزَلَ جُنُودًا لَمْ تَرَوْهَا وَعَذَّبَ الَّذِينَ كَفَرُوا
Diyanet Meali: Bir de sizin göremediğiniz ordular indirdi ve inkâr edenlere azap verdi.
9:40 فَأَنْزَلَ اللَّهُ سَكِينَتَهُ عَلَيْهِ وَأَيَّدَهُ بِجُنُودٍ لَمْ تَرَوْهَا
Diyanet Meali: Allah da onun üzerine güven duygusu ve huzur indirmiş, sizin kendilerini görmediğiniz birtakım ordularla onu desteklemişti.
10:90 فَأَتْبَعَهُمْ فِرْعَوْنُ وَجُنُودُهُ بَغْيًا وَعَدْوًا
Diyanet Meali: Firavun da, askerleriyle birlikte zulmetmek ve saldırmak üzere, derhal onları takibe koyuldu.
19:75 فَسَيَعْلَمُونَ مَنْ هُوَ شَرٌّ مَكَانًا وَأَضْعَفُ جُنْدًا
Diyanet Meali: Nihayet (kendilerine vaad olunan azabı, ya da kıyameti gördüklerinde) kimin yeri daha kötüymüş, kimin taraftarları daha zayıfmış bilecekler.
20:78 فَأَتْبَعَهُمْ فِرْعَوْنُ بِجُنُودِهِ فَغَشِيَهُمْ مِنَ الْيَمِّ مَا غَشِيَهُمْ
Diyanet Meali: Bunun üzerine Firavun askerleriyle birlikte onların peşine düştü de, deniz onları görülmedik bir şekilde kuşatıp yuttu. *
26:95 وَجُنُودُ إِبْلِيسَ أَجْمَعُونَ
Diyanet Meali: (Artık onlar ve o azgınlar ile) İblis’in askerleri hepsi birden (tepetakla oraya atılırlar). *
27:17 وَحُشِرَ لِسُلَيْمَانَ جُنُودُهُ مِنَ الْجِنِّ وَالْإِنْسِ وَالطَّيْرِ فَهُمْ يُوزَعُونَ
Diyanet Meali: Süleyman’ın, cinlerden, insanlardan ve kuşlardan meydana gelen orduları onun önünde toplandı. Hep birlikte düzenli olarak sevk ediliyorlardı. *
27:18 ادْخُلُوا مَسَاكِنَكُمْ لَا يَحْطِمَنَّكُمْ سُلَيْمَانُ وَجُنُودُهُ وَهُمْ لَا يَشْعُرُونَ
Diyanet Meali: Yuvalarınıza girin, Süleyman ve ordusu farkına varmadan sizi ezmesinler.
27:37 ارْجِعْ إِلَيْهِمْ فَلَنَأْتِيَنَّهُمْ بِجُنُودٍ لَا قِبَلَ لَهُمْ بِهَا
Diyanet Meali: Sen onlara dön. Andolsun, biz onlara, karşı koyamayacakları ordularla geliriz.
28:6 وَنُرِيَ فِرْعَوْنَ وَهَامَانَ وَجُنُودَهُمَا مِنْهُمْ مَا كَانُوا يَحْذَرُونَ
Diyanet Meali: Firavun’a, Hâmân’a ve ordularına, çekinegeldikleri şeyleri gösterelim.
28:8 إِنَّ فِرْعَوْنَ وَهَامَانَ وَجُنُودَهُمَا كَانُوا خَاطِئِينَ
Diyanet Meali: Şüphesiz Firavun, (veziri) Hâmân ve onların askerleri hata yapıyorlardı.
28:39 وَاسْتَكْبَرَ هُوَ وَجُنُودُهُ فِي الْأَرْضِ بِغَيْرِ الْحَقِّ
Diyanet Meali: O ve askerleri yeryüzünde haksız yere büyüklük tasladılar.
28:40 فَأَخَذْنَاهُ وَجُنُودَهُ فَنَبَذْنَاهُمْ فِي الْيَمِّ
Diyanet Meali: Biz de onu ve askerlerini yakaladık ve onları denize attık (Orada boğuldular). 
33:9 اذْكُرُوا نِعْمَةَ اللَّهِ عَلَيْكُمْ إِذْ جَاءَتْكُمْ جُنُودٌ فَأَرْسَلْنَا عَلَيْهِمْ رِيحًا وَجُنُودًا لَمْ تَرَوْهَا
Diyanet Meali: Allah’ın size olan nimetini hatırlayın. Hani (düşman) ordular üzerinize gelmişti de biz onların üzerine bir rüzgâr ve göremediğiniz ordular göndermiştik. 
33:9 إِذْ جَاءَتْكُمْ جُنُودٌ فَأَرْسَلْنَا عَلَيْهِمْ رِيحًا وَجُنُودًا لَمْ تَرَوْهَا
Diyanet Meali: Hani (düşman) ordular üzerinize gelmişti de biz onların üzerine bir rüzgâr ve göremediğiniz ordular göndermiştik. 
36:28 وَمَا أَنْزَلْنَا عَلَىٰ قَوْمِهِ مِنْ بَعْدِهِ مِنْ جُنْدٍ مِنَ السَّمَاءِ وَمَا كُنَّا مُنْزِلِينَ
Diyanet Meali: Kendisinden sonra kavmi üzerine (onları cezalandırmak için) gökten hiçbir ordu indirmedik. İndirecek de değildik. *
36:75 لَا يَسْتَطِيعُونَ نَصْرَهُمْ وَهُمْ لَهُمْ جُنْدٌ مُحْضَرُونَ
Diyanet Meali: Onlar, ilâhlar için (hizmete) hazır asker oldukları hâlde, ilâhlar onlara yardım edemezler. *
37:173 وَإِنَّ جُنْدَنَا لَهُمُ الْغَالِبُونَ
Diyanet Meali: “Şüphesiz ordularımız galip gelecektir.” *
38:11 جُنْدٌ مَا هُنَالِكَ مَهْزُومٌ مِنَ الْأَحْزَابِ
Diyanet Meali: Onlar, çeşitli gruplardan oluşmuş ve şuracıkta bozguna uğrayacak derme çatma bir ordudur. *
44:24 وَاتْرُكِ الْبَحْرَ رَهْوًا إِنَّهُمْ جُنْدٌ مُغْرَقُونَ
Diyanet Meali: “Denizi açık hâlde bırak.”  Çünkü onlar boğulacak bir ordudur. *
48:4 وَلِلَّهِ جُنُودُ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ وَكَانَ اللَّهُ عَلِيمًا حَكِيمًا
Diyanet Meali: Göklerin ve yerin orduları Allah’ındır. Allah, hakkıyla bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir. *
48:7 وَلِلَّهِ جُنُودُ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ وَكَانَ اللَّهُ عَزِيزًا حَكِيمًا
Diyanet Meali: Göklerin ve yerin orduları Allah’ındır. Allah, mutlak güç sahibidir, hüküm ve hikmet sahibidir.
51:40 فَأَخَذْنَاهُ وَجُنُودَهُ فَنَبَذْنَاهُمْ فِي الْيَمِّ وَهُوَ مُلِيمٌ
Diyanet Meali: Bunun üzerine biz de kendisini ve ordularını yakalayıp denize attık. O ise (pişman olmuş), kendini kınıyordu. *
67:20 أَمَّنْ هَٰذَا الَّذِي هُوَ جُنْدٌ لَكُمْ يَنْصُرُكُمْ مِنْ دُونِ الرَّحْمَٰنِ
Diyanet Meali: Yahut Rahmân’dan başka size yardım edecek şu ordunuz (taraftarlarınız) kimlerdir? 
74:31 وَمَا يَعْلَمُ جُنُودَ رَبِّكَ إِلَّا هُوَ
Diyanet Meali: Rabbini yücelt.
85:17 هَلْ أَتَاكَ حَدِيثُ الْجُنُودِ
Diyanet Meali: Orduların, Firavun ve Semûd’un haberi sana geldi mi? *