KÖK HARFLER: ذ و ق
ANLAM:
ذَاقَ: Bir şeyi tatmak, denemek, onun tadını biliyor olmak. (Esasen, bir şeyden az miktar alındığında kullanılır; çok alındığında, اَكَلَ sözcüğü kullanılmaktadır.)
Zevk: Tat alma, diğer tüm duyulara ve durumlara veya koşullara yönelik nesnelerin yanı sıra algıyı ifade etmek için kullanılmıştır; ağzın duyusu ile sınırlı değildir.
Tadın: yani deneyimleyin, hissedin!
AÇIKLAMA:
xx
DİĞER BAZI TÜREVLER:
ذَاقَ (geniş zaman يَذُوقُ mastar isim ذَوْقٌ ve مَذَاقٌ):
ذَاقَهُ : O şeyi tattı, denedi ya da onun tadını biliyordu. Esasen, bir şeyden az miktar alındığında kullanılır; çok alındığında, اَكَلَ kelimesi kullanılmaktadır. Güçlendirmek suretiyle اَلذَّوْقُ tat alma, diğer tüm duyulara ve durumlara veya koşullara yönelik nesnelerin yanı sıra algıyı ifade etmek için kullanılmıştır; ağzın duyusu ile sınırlı değildir.
ذُقْتُ الشَّىْءَ : O şeyi denedim ya da tattım.
ذَاقَ فُلَانٌ اَلْبَاْسَ : Biri o şeyi tattı ya da deneyimledi, yani düşüşüyle biliyordu.
ذَاقَ طَعْمَ الْاِيمَانِ : İnancın tadını aldı ya da deneyimledi.
ذَاقَ الْقَوْسَ : Denemek amacıyla yay kirişini çekti ki direncinin ne olduğunu görebilsin.
ذُقْتُ مَا عِنْدَ فُلَانٍ : Böyle birinin ne gibi özelliklere sahip olduğunu biliyordum ya da denedim ya da test ettim.
اَذَاقَهُ الشَّىْءَ : O şeyi ona tattırdı.
ذَائِقَةٌ kelimesi ذَائِقٌ kelimesinin dişil halidir (ismi fail).
ذَائِقٌ : Tadan kişi; ya da tatma vb.
اَلذَّوْقُ ve الذَّائِقَةُ : Tat duyusu veya gücü.
KUR’ÂN’DA GEÇEN TÜREVLERİ:
Aşağıdaki tabloda Kur’ân’da geçen ve bu kökten gelen kelime türevleri, bunların gramatik adlandırılışları, Kur’ân’da kaç kere geçmiş olduğu belirtilmiş ve örnek bir ayet için, sûre/âyet numarası verilmiştir.
Tür | Adet | Anlam | Örnek | Açıklama | |
ذَاقَ | fiil-I | 36 | Tattı, hissetti | 78/30 | |
أَذَاقَ | fiil-IV | 22 | Tattırdı, hissettirdi | 39/26 | |
ذَائِقٌ | isim | 5 | Tadan, hisseden | 37/31 | Müennes: ذَائِقَةٌ |
Toplam | 63 |
BENZERLİKLER VE FARKLILIKLAR:
Kök Harflerinin Yer Değişimi
Benzer Manada Kelimeler
- ذَاقَ
- أَذَاقَ
- ذَوْقٌ (a)
- طَعْمٌ > bak: ط ع م
- ذَوْقٌ (b)
- أَدَبٌ
- لِيَاقَةٌ
- كَيَاسَةٌ
- فِطْنَةٌ
Zıt Manada Kelimeler
TÜRKÇEYE GEÇEN KELİMELER:
Aşağıdaki tabloda bu kökten Türkçeye geçmiş olan kelimeler, bunların Arapça yazılışları, Türkçe anlamları verilmiştir. Bu kelimelerin bazılarına günümüz Türkçesinde pek rastlanmaz. Daha çok Osmanlıca metinlerde görülmektedir.
Zevk | ذَوْق | Lezzet alma, hoşa gitme, tatma. |
|
Zâika | ذَائِقَة | Tatma, tat alma. |
|
Mezâk | مَذَاق | Tatmak. |
|
Tezvîk | تَذْوِيق | Tattırma, zevk aldırma. |
|
Tezevvuk | تَذَوُّق | Tad alma, zevk alma. Tatma. | Çoğul: Tezevvukât |
Mütezevvik | مُتَذَوِّق | Tadını tadan. Zevk ve safa eden. |
|
ÂYETLER:
DİKKAT! İncelediğimiz kökten gelen kelimeleri, Kur’an-ı Kerim’deki yerlerinde, yakın çevresindeki kelimelerle ilişkilerini gösterecek şekilde listeliyoruz. Uzun ayetlerin sadece bir bölümünü ele aldık. Bazı ayetlerin sadece bir kısmını gördüğümüz için, ayetler hakkında yanlış bir hüküm verilmemesi gerekir. Tamamını ele aldığımız ayetlerin meallerinin sonuna bir yıldız (*) işareti konmuştur.
ذَاقَ : Fiil-I.
3:106 | أَكَفَرْتُمْ بَعْدَ إِيمَانِكُمْ فَذُوقُوا الْعَذَابَ بِمَا كُنْتُمْ تَكْفُرُونَ |
Diyanet Meali: | “İmanınızdan sonra inkâr ettiniz, öyle mi? Öyle ise inkâr etmenize karşılık azabı tadın.” |
3:181 | وَنَقُولُ ذُوقُوا عَذَابَ الْحَرِيقِ |
Diyanet Meali: | Ve “Tadın yangın azabını!” diyeceğiz. |
4:56 | كُلَّمَا نَضِجَتْ جُلُودُهُمْ بَدَّلْنَاهُمْ جُلُودًا غَيْرَهَا لِيَذُوقُوا الْعَذَابَ |
Diyanet Meali: | Derileri yanıp döküldükçe, azabı tatmaları için onların derilerini yenileyeceğiz. |
5:95 | أَوْ عَدْلُ ذَٰلِكَ صِيَامًا لِيَذُوقَ وَبَالَ أَمْرِهِ |
Diyanet Meali: | Yahut onun dengi oruç tutmaktır. (Bu) yaptığı işin kötü sonucunu tatması içindir. |
6:30 | قَالَ فَذُوقُوا الْعَذَابَ بِمَا كُنْتُمْ تَكْفُرُونَ |
Diyanet Meali: | (Allah), “Öyleyse inkâr etmekte olduğunuzdan dolayı tadın azabı!” diyecek. |
6:148 | كَذَٰلِكَ كَذَّبَ الَّذِينَ مِنْ قَبْلِهِمْ حَتَّىٰ ذَاقُوا بَأْسَنَا |
Diyanet Meali: | Onlardan öncekiler de (peygamberlerini) böyle yalanlamışlardı da sonunda azabımızı tatmışlardı. |
7:22 | فَلَمَّا ذَاقَا الشَّجَرَةَ بَدَتْ لَهُمَا سَوْآتُهُمَا |
Diyanet Meali: | Ağaçtan tattıklarında kendilerine avret yerleri göründü. |
7:39 | فَمَا كَانَ لَكُمْ عَلَيْنَا مِنْ فَضْلٍ فَذُوقُوا الْعَذَابَ بِمَا كُنْتُمْ تَكْسِبُونَ |
Diyanet Meali: | “Sizin bize karşı bir üstünlüğünüz yoktur. Artık kazanmış olduğunuz şeylere karşılık, azabı tadın.” |
8:14 | ذَٰلِكُمْ فَذُوقُوهُ وَأَنَّ لِلْكَافِرِينَ عَذَابَ النَّارِ |
Diyanet Meali: | İşte şimdi siz tadın onu! Kâfirlere bir de cehennem azabı vardır. * |
8:35 | فَذُوقُوا الْعَذَابَ بِمَا كُنْتُمْ تَكْفُرُونَ |
Diyanet Meali: | Öyle ise (ey müşrikler) inkâr etmekte olduğunuzdan dolayı tadın azabı. |
8:50 | يَضْرِبُونَ وُجُوهَهُمْ وَأَدْبَارَهُمْ وَذُوقُوا عَذَابَ الْحَرِيقِ |
Diyanet Meali: | Melekler, kâfirlerin yüzlerine ve artlarına vura vura ve “haydi tadın yangın azabını” (diyerek canlarını alırken bir görseydin). |
9:35 | هَٰذَا مَا كَنَزْتُمْ لِأَنْفُسِكُمْ فَذُوقُوا مَا كُنْتُمْ تَكْنِزُونَ |
Diyanet Meali: | “İşte bu, kendiniz için biriktirip sakladığınız şeylerdir. Haydi tadın bakalım, biriktirip sakladıklarınızı!” |
10:52 | ثُمَّ قِيلَ لِلَّذِينَ ظَلَمُوا ذُوقُوا عَذَابَ الْخُلْدِ |
Diyanet Meali: | Sonra da zulmedenlere, “Ebedî azabı tadın!” denilecektir. |
16:94 | وَتَذُوقُوا السُّوءَ بِمَا صَدَدْتُمْ عَنْ سَبِيلِ اللَّهِ |
Diyanet Meali: | Allah yolundan sapmanız sebebiyle kötü azabı tadarsınız. |
22:22 | كُلَّمَا أَرَادُوا أَنْ يَخْرُجُوا مِنْهَا مِنْ غَمٍّ أُعِيدُوا فِيهَا وَذُوقُوا عَذَابَ الْحَرِيقِ |
Diyanet Meali: | Her ne zaman cehennemden, o ızdıraptan çıkmak isteseler, oraya geri döndürülürler ve onlara, “Tadın yangın azabını” denilir. * |
29:55 | وَيَقُولُ ذُوقُوا مَا كُنْتُمْ تَعْمَلُونَ |
Diyanet Meali: | Allah, onlara, “Yapmakta olduklarınızın cezasını tadın” diyecektir. |
32:14 | فَذُوقُوا بِمَا نَسِيتُمْ لِقَاءَ يَوْمِكُمْ هَٰذَا |
Diyanet Meali: | (Onlara şöyle denilecek:) “O hâlde, bu gününüze kavuşmayı unutmanıza karşılık azabı tadın.” |
32:14 | وَذُوقُوا عَذَابَ الْخُلْدِ بِمَا كُنْتُمْ تَعْمَلُونَ |
Diyanet Meali: | “Yapmakta olduklarınıza karşılık ebedî azabı tadın.” |
32:20 | وَقِيلَ لَهُمْ ذُوقُوا عَذَابَ النَّارِ الَّذِي كُنْتُمْ بِهِ تُكَذِّبُونَ |
Diyanet Meali: | Ve onlara, “Yalanlamakta olduğunuz ateş azabını tadın” denir. |
34:42 | وَنَقُولُ لِلَّذِينَ ظَلَمُوا ذُوقُوا عَذَابَ النَّارِ الَّتِي كُنْتُمْ بِهَا تُكَذِّبُونَ |
Diyanet Meali: | Zulmedenlere, “Yalanlamakta olduğunuz cehennem azabını tadın” deriz. |
35:37 | فَذُوقُوا فَمَا لِلظَّالِمِينَ مِنْ نَصِيرٍ |
Diyanet Meali: | “Öyle ise tadın azabı. Çünkü zalimler için hiçbir yardımcı yoktur.” |
38:8 | بَلْ هُمْ فِي شَكٍّ مِنْ ذِكْرِي بَلْ لَمَّا يَذُوقُوا عَذَابِ |
Diyanet Meali: | Hayır, onlar benim Zikrimden (Kur’an’dan) şüphe içindedirler. Hayır, henüz azabımı tatmadılar. |
38:57 | هَٰذَا فَلْيَذُوقُوهُ حَمِيمٌ وَغَسَّاقٌ |
Diyanet Meali: | İşte (azap), onu tatsınlar: Bir kaynar su ve bir irin. * |
39:24 | وَقِيلَ لِلظَّالِمِينَ ذُوقُوا مَا كُنْتُمْ تَكْسِبُونَ |
Diyanet Meali: | Zalimlere, “Kazandıklarınızı tadın” denir. |
44:49 | ذُقْ إِنَّكَ أَنْتَ الْعَزِيزُ الْكَرِيمُ |
Diyanet Meali: | (Deyin ki:) “Tat bakalım! Hani sen güçlüydün, şerefliydin!?” * |
44:56 | لَا يَذُوقُونَ فِيهَا الْمَوْتَ إِلَّا الْمَوْتَةَ الْأُولَىٰ |
Diyanet Meali: | Orada ilk ölümden başka bir ölüm tatmazlar. |
46:34 | قَالُوا بَلَىٰ وَرَبِّنَا قَالَ فَذُوقُوا الْعَذَابَ بِمَا كُنْتُمْ تَكْفُرُونَ |
Diyanet Meali: | Onlar, “Evet, Rabbimize andolsun ki (gerçekmiş)” derler. Allah, “Öyle ise inkâr etmekte olduğunuzdan dolayı azabı tadın!” der. |
51:14 | ذُوقُوا فِتْنَتَكُمْ هَٰذَا الَّذِي كُنْتُمْ بِهِ تَسْتَعْجِلُونَ |
Diyanet Meali: | “Azabınızı tadın! İşte acele isteyip durduğunuz şey budur.” * |
54:37 | وَلَقَدْ رَاوَدُوهُ عَنْ ضَيْفِهِ فَطَمَسْنَا أَعْيُنَهُمْ فَذُوقُوا عَذَابِي وَنُذُرِ |
Diyanet Meali: | Andolsun, onlar onun (meleklerden olan) misafirlerinden nefislerindeki kötü arzuları tatmin etmek istediler. Biz de onların gözlerini silme kör ettik. “Haydi azabımı ve uyarılarımı tadın!” dedik. * |
54:39 | فَذُوقُوا عَذَابِي وَنُذُرِ |
Diyanet Meali: | “Haydi azabımı ve uyarılarımı tadın!” dedik. * |
54:48 | يَوْمَ يُسْحَبُونَ فِي النَّارِ عَلَىٰ وُجُوهِهِمْ ذُوقُوا مَسَّ سَقَرَ |
Diyanet Meali: | Yüzüstü ateşe sürüklendikleri gün kendilerine, “Cehennemin dokunuşunu tadın!” denecek. * |
59:15 | كَمَثَلِ الَّذِينَ مِنْ قَبْلِهِمْ قَرِيبًا ذَاقُوا وَبَالَ أَمْرِهِمْ |
Diyanet Meali: | (Onların durumu), kendilerinden az öncekilerin (Mekkeli müşriklerin) durumu gibidir. Onlar (Bedir’de) yaptıklarının cezasını tatmışlardır. |
64:5 | أَلَمْ يَأْتِكُمْ نَبَأُ الَّذِينَ كَفَرُوا مِنْ قَبْلُ فَذَاقُوا وَبَالَ أَمْرِهِمْ |
Diyanet Meali: | Daha önce inkâr edip de inkârlarının cezasını tadanların haberi size gelmedi mi? |
65:9 | فَذَاقَتْ وَبَالَ أَمْرِهَا وَكَانَ عَاقِبَةُ أَمْرِهَا خُسْرًا |
Diyanet Meali: | Böylece yaptıklarının cezasını tattılar ve işlerinin sonu tam bir hüsran oldu. * |
78:24 | لَا يَذُوقُونَ فِيهَا بَرْدًا وَلَا شَرَابًا |
Diyanet Meali: | Orada ne bir serinlik ve ne de içecek bir şey tadacaklar! * |
78:30 | فَذُوقُوا فَلَنْ نَزِيدَكُمْ إِلَّا عَذَابًا |
Diyanet Meali: | Kâfirlere şöyle denilir: “Şimdi tadın. Artık bundan sonra yalnızca azabınızı artıracağız.” * |
أَذَاقَ : Fiil-IV.
6:65 | أَوْ يَلْبِسَكُمْ شِيَعًا وَيُذِيقَ بَعْضَكُمْ بَأْسَ بَعْضٍ |
Diyanet Meali: | “Ya da sizi grup grup birbirinize düşürmeğe ve kiminizin şiddetini kiminize tattırmaya (gücü yetendir).” |
10:21 | وَإِذَا أَذَقْنَا النَّاسَ رَحْمَةً مِنْ بَعْدِ ضَرَّاءَ مَسَّتْهُمْ إِذَا لَهُمْ مَكْرٌ فِي آيَاتِنَا |
Diyanet Meali: | Kendilerine dokunan bir sıkıntıdan sonra, insanlara bir rahmet (ferahlık ve mutluluk) tattırdığımız zaman, bir de bakarsın ki âyetlerimiz hakkında onların bir tuzakları (birtakım tertipleri ve asılsız iddiaları) vardır. |
10:70 | ثُمَّ نُذِيقُهُمُ الْعَذَابَ الشَّدِيدَ بِمَا كَانُوا يَكْفُرُونَ |
Diyanet Meali: | Sonra da, inkâr etmekte olduklarına karşılık onlara şiddetli azabı tattıracağız. |
11:9 | وَلَئِنْ أَذَقْنَا الْإِنْسَانَ مِنَّا رَحْمَةً ثُمَّ نَزَعْنَاهَا مِنْهُ إِنَّهُ لَيَئُوسٌ كَفُورٌ |
Diyanet Meali: | Eğer insana tarafımızdan bir rahmet (nimet) tattırır da, sonra bunu ondan çekip alırsak, şüphesiz o ümitsiz ve nankör oluverir. * |
11:10 | وَلَئِنْ أَذَقْنَاهُ نَعْمَاءَ بَعْدَ ضَرَّاءَ مَسَّتْهُ لَيَقُولَنَّ ذَهَبَ السَّيِّئَاتُ عَنِّي |
Diyanet Meali: | Ama kendisine dokunan bir sıkıntıdan sonra, ona bir nimet tattırırsak mutlaka, “Kötülükler benden gitti” diyecektir. |
16:112 | فَكَفَرَتْ بِأَنْعُمِ اللَّهِ فَأَذَاقَهَا اللَّهُ لِبَاسَ الْجُوعِ وَالْخَوْفِ |
Diyanet Meali: | Fakat Allah’ın nimetlerine nankörlük ettiler; bu yüzden (yaptıklarına karşılık), Allah onlara şiddetli açlık ve korku ızdırabını tattırdı. |
17:75 | إِذًا لَأَذَقْنَاكَ ضِعْفَ الْحَيَاةِ وَضِعْفَ الْمَمَاتِ |
Diyanet Meali: | İşte o zaman sana, hayatın da, ölümün de katmerli acılarını tattırırdık. |
22:9 | لَهُ فِي الدُّنْيَا خِزْيٌ وَنُذِيقُهُ يَوْمَ الْقِيَامَةِ عَذَابَ الْحَرِيقِ |
Diyanet Meali: | Ona dünyada bir rezillik vardır. Ona kıyamet gününde de yangın azabını tattıracağız. |
22:25 | وَمَنْ يُرِدْ فِيهِ بِإِلْحَادٍ بِظُلْمٍ نُذِقْهُ مِنْ عَذَابٍ أَلِيمٍ |
Diyanet Meali: | Kim de orada zulmederek haktan sapmak isterse, biz ona elem dolu bir azaptan tattıracağız. |
25:19 | وَمَنْ يَظْلِمْ مِنْكُمْ نُذِقْهُ عَذَابًا كَبِيرًا |
Diyanet Meali: | Sizden kim de zulüm ve haksızlık ederse, ona büyük bir azap tattırırız. |
30:33 | ثُمَّ إِذَا أَذَاقَهُمْ مِنْهُ رَحْمَةً إِذَا فَرِيقٌ مِنْهُمْ بِرَبِّهِمْ يُشْرِكُونَ |
Diyanet Meali: | Sonra Allah, onlara kendinden bir rahmet tattırınca da, bir bakarsın ki içlerinden bir grup, Rablerine ortak koşuyorlar. |
30:36 | وَإِذَا أَذَقْنَا النَّاسَ رَحْمَةً فَرِحُوا بِهَا |
Diyanet Meali: | İnsanlara bir rahmet tattırdığımız zaman ona sevinirler. |
30:41 | لِيُذِيقَهُمْ بَعْضَ الَّذِي عَمِلُوا لَعَلَّهُمْ يَرْجِعُونَ |
Diyanet Meali: | Dönmeleri için Allah, yaptıklarının bazı (kötü) sonuçlarını (dünyada) onlara tattıracaktır. |
30:46 | وَمِنْ آيَاتِهِ أَنْ يُرْسِلَ الرِّيَاحَ مُبَشِّرَاتٍ وَلِيُذِيقَكُمْ مِنْ رَحْمَتِهِ |
Diyanet Meali: | Rüzgârları, yağmurun müjdecileri olarak göndermesi, Allah’ın (varlık ve kudretinin) delillerindendir. O, bunu, size rahmetinden tattırmak … için yapar. |
32:21 | وَلَنُذِيقَنَّهُمْ مِنَ الْعَذَابِ الْأَدْنَىٰ دُونَ الْعَذَابِ الْأَكْبَرِ لَعَلَّهُمْ يَرْجِعُونَ |
Diyanet Meali: | Andolsun, dönsünler diye biz onlara (ahiretteki) en büyük azaptan önce (dünyadaki) yakın azabı elbette tattıracağız. * |
34:12 | وَمَنْ يَزِغْ مِنْهُمْ عَنْ أَمْرِنَا نُذِقْهُ مِنْ عَذَابِ السَّعِيرِ |
Diyanet Meali: | İçlerinden kim bizim emrimizden çıkarsa, ona alevli ateş azabını tattırırız. |
39:26 | فَأَذَاقَهُمُ اللَّهُ الْخِزْيَ فِي الْحَيَاةِ الدُّنْيَا وَلَعَذَابُ الْآخِرَةِ أَكْبَرُ |
Diyanet Meali: | Böylece Allah dünya hayatında onlara zilleti tattırdı. Elbette ki ahiret azabı daha büyüktür. |
41:16 | فَأَرْسَلْنَا عَلَيْهِمْ رِيحًا صَرْصَرًا فِي أَيَّامٍ نَحِسَاتٍ لِنُذِيقَهُمْ عَذَابَ الْخِزْيِ فِي الْحَيَاةِ الدُّنْيَا |
Diyanet Meali: | Biz de onlara dünya hayatında zillet azabını tattırmak için o mutsuz kara günlerde üzerlerine dondurucu bir rüzgâr gönderdik. |
41:27 | فَلَنُذِيقَنَّ الَّذِينَ كَفَرُوا عَذَابًا شَدِيدًا |
Diyanet Meali: | İnkâr edenlere mutlaka şiddetli bir azabı tattıracağız. |
41:50 | وَلَئِنْ أَذَقْنَاهُ رَحْمَةً مِنَّا مِنْ بَعْدِ ضَرَّاءَ مَسَّتْهُ لَيَقُولَنَّ هَٰذَا لِي |
Diyanet Meali: | Andolsun! Başına gelen bir zarardan sonra kendisine tarafımızdan bir rahmet tattırsak mutlaka “Bu benim hakkımdır” der. |
41:50 | فَلَنُنَبِّئَنَّ الَّذِينَ كَفَرُوا بِمَا عَمِلُوا وَلَنُذِيقَنَّهُمْ مِنْ عَذَابٍ غَلِيظٍ |
Diyanet Meali: | Andolsun, biz inkâr edenlere yaptıklarını mutlaka haber vereceğiz ve andolsun, onlara mutlaka ağır azaptan tattıracağız. |
42:48 | وَإِنَّا إِذَا أَذَقْنَا الْإِنْسَانَ مِنَّا رَحْمَةً فَرِحَ بِهَا |
Diyanet Meali: | Gerçekten biz insana katımızdan bir rahmet tattırdığımızda ona sevinir. |
ذَائِقُونَ : İsim. İsm-i Fâil. Kurallı Erkek Çoğul. Tekili: ذَائِقٌ
37:31 | فَحَقَّ عَلَيْنَا قَوْلُ رَبِّنَا إِنَّا لَذَائِقُونَ |
Diyanet Meali: | “Artık Rabbimizin sözü (azap) bizim hakkımızda gerçekleşti. Biz onu mutlaka tadacağız.” * |
37:38 | إِنَّكُمْ لَذَائِقُو الْعَذَابِ الْأَلِيمِ |
Diyanet Meali: | Şüphesiz siz mutlaka elem dolu azabı tadacaksınız. * |
ذَائِقَةٌ : İsim. İsm-i Fâil. Müennes.
3:185 | كُلُّ نَفْسٍ ذَائِقَةُ الْمَوْتِ وَإِنَّمَا تُوَفَّوْنَ أُجُورَكُمْ يَوْمَ الْقِيَامَةِ |
Diyanet Meali: | Her canlı ölümü tadacaktır. Ancak kıyamet günü yaptıklarınızın karşılığı size tastamam verilecektir. |
21:35 | كُلُّ نَفْسٍ ذَائِقَةُ الْمَوْتِ وَنَبْلُوكُمْ بِالشَّرِّ وَالْخَيْرِ فِتْنَةً |
Diyanet Meali: | Her nefis ölümü tadacaktır. Sizi bir imtihan olarak hayır ile de şer ile de deniyoruz. |
29:57 | كُلُّ نَفْسٍ ذَائِقَةُ الْمَوْتِ ثُمَّ إِلَيْنَا تُرْجَعُونَ |
Diyanet Meali: | Her can ölümü tadacaktır. Sonra bize döndürüleceksiniz. * |