KÖK HARFLER: م ت ع
ANLAM:
مَتَعَ : (Allah c.c.) bir kimseyi yaşatmak ya da faydalandırmak.
AÇIKLAMA:
xx
DİĞER BAZI TÜREVLER:
xx
KUR’ÂN’DA GEÇEN TÜREVLERİ:
Aşağıdaki tabloda Kur’ân’da geçen ve bu kökten gelen kelime türevleri, bunların gramatik adlandırılışları, Kur’ân’da kaç kere geçmiş olduğu belirtilmiş ve örnek bir ayet için, sûre/âyet numarası verilmiştir.
Tür | Adet | Anlam | Örnek | Açıklama | |
مَتَّعَ | fiil-II | 18 | Nimetlendirdi, uzun ömürler verdi, iyilikte bulundu | 43/29 | Meçhul Muzari: يُمَتَّعُ |
تَمَتَّعَ | fiil-V | 11 | Refah içerisinde yaşadı, lezzet aldı | 15/3 | |
اِسْتَمْتَعَ | fiil-X | 6 | Faydalandı, lezzet aldı | 6/128 | |
مَتَاعٌ | isim | 35 | Dünyalık, dünya hayatında nefse hoş gelen geçiçi şey | 13/26 | Çoğulu: أَمْتِعَةٌ |
Toplam | 70 |
BENZERLİKLER VE FARKLILIKLAR:
Mahreci Benzeyen Kökler
Benzer Manada Kelimeler
- تَمَتَّعَ
- مَتَاعٌ (a)
- مَتَاعٌ (b)
Zıt Manada Kelimeler
TÜRKÇEYE GEÇEN KELİMELER:
Aşağıdaki tabloda bu kökten Türkçeye geçmiş olan kelimeler, bunların Arapça yazılışları, Türkçe anlamları verilmiştir. Bu kelimelerin bazılarına günümüz Türkçesinde pek rastlanmaz. Daha çok Osmanlıca metinlerde görülmektedir.
Metâ’ | مَتَاع | Fayda. Menfaat. | Çoğulu: Emtia |
Mut’a | مُتَع | İntifa, faydalanma. Muta nikâhı. | |
Matah | ——— | İnsan, mal, eşya vb. için küçümseme yollu bir söz. | |
Temtî’ | تَمْتِيع | Faydalandırma, kar ettirme. | |
Temettu’ | تَمَتُّع | Kazanma, kar etme. | Çoğulu: Temettuât |
İstimtâ’ | اِسْتِمْتَاع | Faydalanma, menfaati olma. |
Matah kelimesi, “ticari eşya” anlamına gelen meta’ (متاع) sözcüğünden gelmektedir. Bu kelime meta sözcüğünün kısmen anlam ayrışmasına uğramış varyantıdır. (Nişanyan Sözlük)
ÂYETLER:
DİKKAT! İncelediğimiz kökten gelen kelimeleri, Kur’an-ı Kerim’deki yerlerinde, yakın çevresindeki kelimelerle ilişkilerini gösterecek şekilde listeliyoruz. Uzun ayetlerin sadece bir bölümünü ele aldık. Bazı ayetlerin sadece bir kısmını gördüğümüz için, ayetler hakkında yanlış bir hüküm verilmemesi gerekir. Tamamını ele aldığımız ayetlerin meallerinin sonuna bir yıldız (*) işareti konmuştur.
مَتَّعَ : Fiil-II. Meçhul Muzari: يُمَتَّعُ
2:126 | قَالَ وَمَنْ كَفَرَ فَأُمَتِّعُهُ قَلِيلًا ثُمَّ أَضْطَرُّهُ إِلَىٰ عَذَابِ النَّارِ |
Diyanet Meali: | Allah da, “İnkâr edeni bile az bir süre, (bu geçici kısa hayatta) rızıklandırır; sonra onu cehennem azabına girmek zorunda bırakırım.” demişti. |
2:236 | وَمَتِّعُوهُنَّ عَلَى الْمُوسِعِ قَدَرُهُ وَعَلَى الْمُقْتِرِ قَدَرُهُ |
Diyanet Meali: | (Bu durumda) -eli geniş olan gücüne göre, eli dar olan da gücüne göre olmak üzere- onlara müt’a verin. |
10:98 | وَمَتَّعْنَاهُمْ إِلَىٰ حِينٍ |
Diyanet Meali: | Ve onları belli bir zamana kadar yararlandırmıştık. |
11:3 | وَأَنِ اسْتَغْفِرُوا رَبَّكُمْ ثُمَّ تُوبُوا إِلَيْهِ يُمَتِّعْكُمْ مَتَاعًا حَسَنًا |
Diyanet Meali: | Rabbinizden bağışlanma dileyin, sonra da O’na tövbe edin ki sizi belirlenmiş bir süreye (ömrünüzün sonuna) kadar güzel bir şekilde yararlandırsın. |
11:48 | وَأُمَمٌ سَنُمَتِّعُهُمْ ثُمَّ يَمَسُّهُمْ مِنَّا عَذَابٌ أَلِيم |
Diyanet Meali: | “ Daha birtakım ümmetler de olacak ki, biz onları (dünyada) yararlandıracağız. Sonra da bizden kendilerine elem dolu bir azap dokunacak.” |
15:88 | لَا تَمُدَّنَّ عَيْنَيْكَ إِلَىٰ مَا مَتَّعْنَا بِهِ أَزْوَاجًا مِنْهُمْ وَلَا تَحْزَنْ عَلَيْهِمْ |
Diyanet Meali: | Kâfirlerden bir kısmını faydalandırdığımız şeylerde sakın gözün kalmasın. Onlara karşı mahzun olma… |
20:131 | وَلَا تَمُدَّنَّ عَيْنَيْكَ إِلَىٰ مَا مَتَّعْنَا بِهِ أَزْوَاجًا مِنْهُمْ |
Diyanet Meali: | Onlardan bazı kesimlere verdiğimiz şeylere gözünü dikme. |
21:44 | بَلْ مَتَّعْنَا هَٰؤُلَاءِ وَآبَاءَهُمْ حَتَّىٰ طَالَ عَلَيْهِمُ الْعُمُرُ |
Diyanet Meali: | Evet, biz onları da atalarını da, faydalandırdık. Öyle ki uzun süre yaşadılar. |
25:18 | وَلَٰكِنْ مَتَّعْتَهُمْ وَآبَاءَهُمْ حَتَّىٰ نَسُوا الذِّكْرَ وَكَانُوا قَوْمًا بُورًا |
Diyanet Meali: | “Fakat sen onlara ve atalarına o kadar bol nimet verdin ki, sonunda seni anmayı unuttular ve helâke giden bir toplum oldular.” |
26:205 | أَفَرَأَيْتَ إِنْ مَتَّعْنَاهُمْ سِنِينَ |
Diyanet Meali: | Ey Muhammed! Ne dersin; biz onları yıllarca (dünya nimetlerinden) yararlandırsak, * |
26:207 | مَا أَغْنَىٰ عَنْهُمْ مَا كَانُوا يُمَتَّعُونَ |
Diyanet Meali: | (Dünyada) yararlandırıldıkları şeyler onlara fayda sağlamazdı. * |
28:61 | أَفَمَنْ وَعَدْنَاهُ وَعْدًا حَسَنًا فَهُوَ لَاقِيهِ كَمَنْ مَتَّعْنَاهُ مَتَاعَ الْحَيَاةِ الدُّنْيَا |
Diyanet Meali: | Kendisine güzel bir vaadde bulunduğumuz ve o vaad edilen şeye kavuşacak olan kimse, dünya hayatının geçimliklerinden yararlandırdığımız, (sonra da kıyamet günü hesaba çekilmek için huzura getirilecek kimse) gibi midir? |
31:24 | نُمَتِّعُهُمْ قَلِيلًا ثُمَّ نَضْطَرُّهُمْ إِلَىٰ عَذَابٍ غَلِيظٍ |
Diyanet Meali: | Biz, onları (dünyada) biraz yararlandırırız. Sonra da onları ağır bir azaba sürükleriz. * |
33:16 | وَإِذًا لَا تُمَتَّعُونَ إِلَّا قَلِيلًا |
Diyanet Meali: | “O takdirde bile (hayatın zevklerinden) pek az yararlandırılırsınız.” |
33:28 | فَتَعَالَيْنَ أُمَتِّعْكُنَّ وَأُسَرِّحْكُنَّ سَرَاحًا جَمِيلًا |
Diyanet Meali: | (Ey Peygamber! Hanımlarına de ki: “Eğer dünya hayatını ve onun süsünü istiyorsanız), gelin size mut’a vereyim ve sizi güzelce bırakayım.” |
33:49 | فَمَتِّعُوهُنَّ وَسَرِّحُوهُنَّ سَرَاحًا جَمِيلًا |
Diyanet Meali: | Bu durumda onlara mut’a verin ve kendilerini güzel bir şekilde bırakın. |
37:148 | فَآمَنُوا فَمَتَّعْنَاهُمْ إِلَىٰ حِينٍ |
Diyanet Meali: | Nihayet onlar iman ettiler. Biz de onları bir süreye kadar geçindirdik. * |
43:29 | بَلْ مَتَّعْتُ هَٰؤُلَاءِ وَآبَاءَهُمْ حَتَّىٰ جَاءَهُمُ الْحَقُّ وَرَسُولٌ مُبِينٌ |
Diyanet Meali: | Doğrusu onları (Mekke müşriklerini) ve atalarını kendilerine hak olan Kur’an ve onu açıklayan bir peygamber gelinceye kadar (dünya nimetlerinden) yararlandırırım. * |
تَمَتَّعَ : Fiil-V.
2:196 | فَإِذَا أَمِنْتُمْ فَمَنْ تَمَتَّعَ بِالْعُمْرَةِ إِلَى الْحَجِّ |
Diyanet Meali: | Güvende olduğunuz zaman hacca kadar umreyle faydalanmak isteyen kimse, (kolayına gelen kurbanı keser). |
11:65 | فَعَقَرُوهَا فَقَالَ تَمَتَّعُوا فِي دَارِكُمْ ثَلَاثَةَ أَيَّامٍ |
Diyanet Meali: | Derken onu kestiler. Salih, dedi ki: “Yurdunuzda üç gün daha yaşayın.” |
14:30 | قُلْ تَمَتَّعُوا فَإِنَّ مَصِيرَكُمْ إِلَى النَّارِ |
Diyanet Meali: | De ki: “Bir süre daha faydalanın. Çünkü varışınız ateşedir.” |
15:3 | ذَرْهُمْ يَأْكُلُوا وَيَتَمَتَّعُوا وَيُلْهِهِمُ الْأَمَلُ فَسَوْفَ يَعْلَمُونَ |
Diyanet Meali: | Bırak onları yesinler (içsinler), yararlansınlar; emelleri onları oyalayadursun. İleride (gerçeği) bilecekler. * |
16:55 | لِيَكْفُرُوا بِمَا آتَيْنَاهُمْ فَتَمَتَّعُوا فَسَوْفَ تَعْلَمُونَ |
Diyanet Meali: | Kendilerine verdiğimiz nimetlere karşı nankörlük etmek için böyle yaparlar. Bir süre daha faydalanın bakalım! Yakında bileceksiniz! * |
29:66 | لِيَكْفُرُوا بِمَا آتَيْنَاهُمْ وَلِيَتَمَتَّعُوا فَسَوْفَ يَعْلَمُونَ |
Diyanet Meali: | Kendilerine verdiğimiz nimetlere nankörlük etsinler ve bir süre daha faydalansınlar bakalım! İleride bilecekler. * |
30:34 | لِيَكْفُرُوا بِمَا آتَيْنَاهُمْ فَتَمَتَّعُوا فَسَوْفَ تَعْلَمُونَ |
Diyanet Meali: | Kendilerine verdiğimiz nimetleri inkâr etsinler bakalım! Haydi (şimdilik) yararlanın, ama yakında bileceksiniz. * |
39:8 | قُلْ تَمَتَّعْ بِكُفْرِكَ قَلِيلًا إِنَّكَ مِنْ أَصْحَابِ النَّارِ |
Diyanet Meali: | De ki: “Küfrünle az bir süre yaşayıp geçin! Şüphesiz sen cehennemliklerdensin.” |
47:12 | وَالَّذِينَ كَفَرُوا يَتَمَتَّعُونَ وَيَأْكُلُونَ كَمَا تَأْكُلُ الْأَنْعَامُ |
Diyanet Meali: | İnkâr edenler ise (dünya zevklerinden) yararlanırlar ve hayvanların yediği gibi yerler. |
51:43 | وَفِي ثَمُودَ إِذْ قِيلَ لَهُمْ تَمَتَّعُوا حَتَّىٰ حِينٍ |
Diyanet Meali: | Semûd kavminde de ibretler vardır. Hani onlara, “Bir süreye kadar faydalanın bakalım” denmişti. * |
77:46 | كُلُوا وَتَمَتَّعُوا قَلِيلًا إِنَّكُمْ مُجْرِمُونَ |
Diyanet Meali: | Ey inkâr edenler! (Dünyada) yiyin ve birazcık yararlanın! Şüphesiz sizler suçlularsınız. * |
اِسْتَمْتَعَ : Fiil-X.
4:24 | فَمَا اسْتَمْتَعْتُمْ بِهِ مِنْهُنَّ فَآتُوهُنَّ أُجُورَهُنَّ فَرِيضَةً |
Diyanet Meali: | Onlardan (nikâhlanıp) faydalanmanıza karşılık sabit bir hak olarak kendilerine mehirlerini verin. |
6:128 | رَبَّنَا اسْتَمْتَعَ بَعْضُنَا بِبَعْضٍ وَبَلَغْنَا أَجَلَنَا الَّذِي أَجَّلْتَ لَنَا |
Diyanet Meali: | “Ey Rabbimiz! Bizler birbirimizden yararlandık ve bize belirlediğin süremizin sonuna ulaştık.” |
9:69 | فَاسْتَمْتَعُوا بِخَلَاقِهِمْ فَاسْتَمْتَعْتُمْ بِخَلَاقِكُمْ |
Diyanet Meali: | Onlar paylarına düşenden faydalanmışlardı. (Sizden öncekilerin, paylarına düşenden faydalandığı gibi) siz de payınıza düşenden öylece faydalandınız. |
9:69 | فَاسْتَمْتَعْتُمْ بِخَلَاقِكُمْ كَمَا اسْتَمْتَعَ الَّذِينَ مِنْ قَبْلِكُمْ بِخَلَاقِهِمْ |
Diyanet Meali: | Sizden öncekilerin, paylarına düşenden faydalandığı gibi siz de payınıza düşenden öylece faydalandınız. |
9:69 | فَاسْتَمْتَعْتُمْ بِخَلَاقِكُمْ كَمَا اسْتَمْتَعَ الَّذِينَ مِنْ قَبْلِكُمْ بِخَلَاقِهِمْ |
Diyanet Meali: | Sizden öncekilerin, paylarına düşenden faydalandığı gibi siz de payınıza düşenden öylece faydalandınız. |
46:20 | أَذْهَبْتُمْ طَيِّبَاتِكُمْ فِي حَيَاتِكُمُ الدُّنْيَا وَاسْتَمْتَعْتُمْ بِهَا |
Diyanet Meali: | “Dünyadaki hayatınızda güzelliklerinizi bitirdiniz, onların zevkini sürdünüz.” |
مَتَاعٌ : İsim. Çoğulu: أَمْتِعَةٌ
2:36 | وَلَكُمْ فِي الْأَرْضِ مُسْتَقَرٌّ وَمَتَاعٌ إِلَىٰ حِينٍ |
Diyanet Meali: | “Sizin için yeryüzünde belli bir süre barınak ve yararlanma vardır.” |
2:236 | وَمَتِّعُوهُنَّ عَلَى الْمُوسِعِ قَدَرُهُ وَعَلَى الْمُقْتِرِ قَدَرُهُ مَتَاعًا بِالْمَعْرُوفِ |
Diyanet Meali: | (Bu durumda) -eli geniş olan gücüne göre, eli dar olan da gücüne göre olmak üzere- onlara, aklın ve dinin gereklerine uygun olarak müt’a verin. |
2:240 | وَصِيَّةً لِأَزْوَاجِهِمْ مَتَاعًا إِلَى الْحَوْلِ غَيْرَ إِخْرَاجٍ |
Diyanet Meali: | (İçinizden ölüp geriye dul eşler bırakan erkekler), eşleri için, evden çıkarılmaksızın bir yıla kadar geçimlerinin sağlanmasını vasiyet etsinler. |
2:241 | وَلِلْمُطَلَّقَاتِ مَتَاعٌ بِالْمَعْرُوفِ حَقًّا عَلَى الْمُتَّقِينَ |
Diyanet Meali: | Boşanmış kadınların örfe göre geçimlerinin sağlanması onların hakkıdır. Bu, Allah’a karşı gelmekten sakınanlar üzerinde bir borçtur. * |
3:14 | ذَٰلِكَ مَتَاعُ الْحَيَاةِ الدُّنْيَا وَاللَّهُ عِنْدَهُ حُسْنُ الْمَآبِ |
Diyanet Meali: | Bunlar dünya hayatının geçimliğidir. Oysa asıl varılacak güzel yer ancak Allah’ın katındadır. |
3:185 | وَمَا الْحَيَاةُ الدُّنْيَا إِلَّا مَتَاعُ الْغُرُورِ |
Diyanet Meali: | Dünya hayatı, aldatıcı metadan başka bir şey değildir. |
3:197 | مَتَاعٌ قَلِيلٌ ثُمَّ مَأْوَاهُمْ جَهَنَّمُ وَبِئْسَ الْمِهَادُ |
Diyanet Meali: | (Onların bu refahı) az bir yararlanmadır. Sonra onların barınağı cehennemdir. Ne kötü bir yataktır orası! * |
4:77 | قُلْ مَتَاعُ الدُّنْيَا قَلِيلٌ وَالْآخِرَةُ خَيْرٌ لِمَنِ اتَّقَىٰ |
Diyanet Meali: | De ki: “Dünya geçimliği azdır. Ahiret, Allah’a karşı gelmekten sakınan kimse için daha hayırlıdır.” |
4:102 | وَدَّ الَّذِينَ كَفَرُوا لَوْ تَغْفُلُونَ عَنْ أَسْلِحَتِكُمْ وَأَمْتِعَتِكُمْ |
Diyanet Meali: | İnkâr edenler arzu ederler ki, silâhlarınızdan ve eşyanızdan bir gafil olsanız (da size ani bir baskın yapsalar). |
5:96 | أُحِلَّ لَكُمْ صَيْدُ الْبَحْرِ وَطَعَامُهُ مَتَاعًا لَكُمْ وَلِلسَّيَّارَةِ |
Diyanet Meali: | Sizin için de yolcular için de bir geçimlik olmak üzere deniz avı yapmak ve deniz ürünlerini yemek sizlere helâl kılındı. |
7:24 | وَلَكُمْ فِي الْأَرْضِ مُسْتَقَرٌّ وَمَتَاعٌ إِلَىٰ حِينٍ |
Diyanet Meali: | “Size yeryüzünde bir zamana kadar yerleşme ve yararlanma vardır.” |
9:38 | فَمَا مَتَاعُ الْحَيَاةِ الدُّنْيَا فِي الْآخِرَةِ إِلَّا قَلِيلٌ |
Diyanet Meali: | Oysa ahirete göre dünya hayatının yararı, pek az bir şeydir. |
10:23 | إِنَّمَا بَغْيُكُمْ عَلَىٰ أَنْفُسِكُمْ مَتَاعَ الْحَيَاةِ الدُّنْيَا |
Diyanet Meali: | Sizin taşkınlığınız, sırf kendi aleyhinizedir. (Bununla) sadece dünya hayatının yararını elde edersiniz. |
10:70 | مَتَاعٌ فِي الدُّنْيَا ثُمَّ إِلَيْنَا مَرْجِعُهُمْ ثُمَّ نُذِيقُهُمُ الْعَذَابَ الشَّدِيدَ |
Diyanet Meali: | Onlar için dünyada (geçici) bir yararlanma vardır. Sonra dönüşleri bizedir. Sonra da, (inkâr etmekte olduklarına karşılık) onlara şiddetli azabı tattıracağız. |
11:3 | ثُمَّ تُوبُوا إِلَيْهِ يُمَتِّعْكُمْ مَتَاعًا حَسَنًا إِلَىٰ أَجَلٍ مُسَمًّى |
Diyanet Meali: | Sonra da O’na tövbe edin ki sizi belirlenmiş bir süreye (ömrünüzün sonuna) kadar güzel bir şekilde yararlandırsın… |
12:17 | إِنَّا ذَهَبْنَا نَسْتَبِقُ وَتَرَكْنَا يُوسُفَ عِنْدَ مَتَاعِنَا فَأَكَلَهُ الذِّئْبُ |
Diyanet Meali: | “(Ey babamız!) Biz yarışa girmiştik. Yûsuf’u da eşyamızın yanında bırakmıştık. (Bir de ne görelim) onu kurt yemiş.” |
12:65 | وَلَمَّا فَتَحُوا مَتَاعَهُمْ وَجَدُوا بِضَاعَتَهُمْ رُدَّتْ إِلَيْهِمْ |
Diyanet Meali: | Yüklerini açıp zahire bedellerinin kendilerine geri verildiğini gördüler. |
12:79 | قَالَ مَعَاذَ اللَّهِ أَنْ نَأْخُذَ إِلَّا مَنْ وَجَدْنَا مَتَاعَنَا عِنْدَهُ |
Diyanet Meali: | Yûsuf, “Malımızı yanında bulduğumuz kimseden başkasını tutmaktan Allah’a sığınırız.” dedi. |
13:17 | وَمِمَّا يُوقِدُونَ عَلَيْهِ فِي النَّارِ ابْتِغَاءَ حِلْيَةٍ أَوْ مَتَاعٍ زَبَدٌ مِثْلُهُ |
Diyanet Meali: | Süs eşyası veya yararlanılacak bir şey elde etmek için ateşte erittikleri şeylerden de böyle köpük olur. |
13:26 | وَفَرِحُوا بِالْحَيَاةِ الدُّنْيَا وَمَا الْحَيَاةُ الدُّنْيَا فِي الْآخِرَةِ إِلَّا مَتَاعٌ |
Diyanet Meali: | Onlar ise dünya hayatı ile sevinmektedirler. Hâlbuki dünya hayatı, ahiretin yanında çok az bir yararlanmadan ibarettir. |
16:80 | وَمِنْ أَصْوَافِهَا وَأَوْبَارِهَا وَأَشْعَارِهَا أَثَاثًا وَمَتَاعًا إِلَىٰ حِينٍ |
Diyanet Meali: | Onların yünlerinden, yapağılarından ve kıllarından bir süreye kadar yararlanacağınız ev eşyası ve geçimlikler (meydana getirdi). |
16:117 | مَتَاعٌ قَلِيلٌ وَلَهُمْ عَذَابٌ أَلِيمٌ |
Diyanet Meali: | (Dünyada elde ettikleri) az bir yararlanmadır. Hâlbuki (ahirette) onlara acıklı bir azap vardır. * |
21:111 | وَإِنْ أَدْرِي لَعَلَّهُ فِتْنَةٌ لَكُمْ وَمَتَاعٌ إِلَىٰ حِينٍ |
Diyanet Meali: | “Bilmem! Belki bu (mühlet) sizin için bir imtihan ve bir vakte kadar yararlanmadır.” * |
24:29 | لَيْسَ عَلَيْكُمْ جُنَاحٌ أَنْ تَدْخُلُوا بُيُوتًا غَيْرَ مَسْكُونَةٍ فِيهَا مَتَاعٌ لَكُمْ |
Diyanet Meali: | İçinde size ait bir eşya olan, oturanı bulunmayan evlere girmenizde herhangi bir günah yoktur. |
28:60 | وَمَا أُوتِيتُمْ مِنْ شَيْءٍ فَمَتَاعُ الْحَيَاةِ الدُّنْيَا وَزِينَتُهَا |
Diyanet Meali: | (Dünyalık olarak) size verilen her şey, dünya hayatının geçimliği ve süsüdür. |
28:61 | أَفَمَنْ وَعَدْنَاهُ وَعْدًا حَسَنًا فَهُوَ لَاقِيهِ كَمَنْ مَتَّعْنَاهُ مَتَاعَ الْحَيَاةِ الدُّنْيَا |
Diyanet Meali: | Kendisine güzel bir vaadde bulunduğumuz ve o vaad edilen şeye kavuşacak olan kimse, dünya hayatının geçimliklerinden yararlandırdığımız, (sonra da kıyamet günü hesaba çekilmek için huzura getirilecek) kimse gibi midir? |
33:53 | وَإِذَا سَأَلْتُمُوهُنَّ مَتَاعًا فَاسْأَلُوهُنَّ مِنْ وَرَاءِ حِجَابٍ |
Diyanet Meali: | Peygamberin hanımlarından bir şey istediğiniz zaman perde arkasından isteyin. |
36:44 | إِلَّا رَحْمَةً مِنَّا وَمَتَاعًا إِلَىٰ حِينٍ |
Diyanet Meali: | Ancak tarafımızdan bir rahmet olarak ve bir süreye kadar daha yaşasınlar diye kurtarılırlar. * |
40:39 | يَا قَوْمِ إِنَّمَا هَٰذِهِ الْحَيَاةُ الدُّنْيَا مَتَاعٌ |
Diyanet Meali: | “Ey kavmim! Şüphesiz bu dünya hayatı ancak (geçici) bir yararlanmadır.” |
42:36 | فَمَا أُوتِيتُمْ مِنْ شَيْءٍ فَمَتَاعُ الْحَيَاةِ الدُّنْيَا |
Diyanet Meali: | (Dünyalık olarak) size her ne verilmişse, bu dünya hayatının geçimliğidir. |
43:35 | وَإِنْ كُلُّ ذَٰلِكَ لَمَّا مَتَاعُ الْحَيَاةِ الدُّنْيَا |
Diyanet Meali: | Bütün bunlar, sadece dünya hayatının geçimliğidir. |
56:73 | نَحْنُ جَعَلْنَاهَا تَذْكِرَةً وَمَتَاعًا لِلْمُقْوِينَ |
Diyanet Meali: | Biz onu bir ibret ve ıssız yerlerde yaşayanlara bir yarar kaynağı kıldık. * |
57:20 | وَمَا الْحَيَاةُ الدُّنْيَا إِلَّا مَتَاعُ الْغُرُورِ |
Diyanet Meali: | Dünya hayatı, aldanış metaından başka bir şey değildir. |
79:33 | مَتَاعًا لَكُمْ وَلِأَنْعَامِكُمْ |
Diyanet Meali: | Bunları sizin için ve hayvanlarınız için bir yarar kaynağı yaptı. * |
80:32 | مَتَاعًا لَكُمْ وَلِأَنْعَامِكُمْ |
Diyanet Meali: | Sizin ve hayvanlarınızın yararlanması için…* |