KÖK HARFLER: ح ي ن
ANLAM:
حَانَ : (Bir şey) gerçekleşmek, (bir şeyin) zamanı yaklaşmak, vakti gelmek.
AÇIKLAMA:
xx
DİĞER BAZI TÜREVLER:
حَانَ (geniş zamanlı يَحِينُ mastar ismi حَيْنٌ ve حِينٌ): O şey gerçekleşti.
حَانَ الشَّىْءُ : O şeyin zamanı yaklaştı.
حَانَتِ الصَّلٰوةُ : Namaz vakti geldi veya yaklaştı.
حَانَ لَهُ اَنْ يَفْعَلَ : Onun öyle bir şey yapma zamanı geldi.
حَانَ الرَّجُلُ (mastar ismi حَيْنٌ ) : Adam öldü veya yok oldu; bıktırıcı bir ıstırap çekti.
حِينٌ : Zaman, uzay veya bir zaman dilimi; herhangi bir zaman; dünyanın oluşumundan sonuna kadarki süre (دَهْرٌ) ; sürekli bir zaman; tayin edilen bir dönem; bütün yönleriyle zaman; bir olayın geçtiği zaman; göz açıp kapayana kadar geçen süre; sonsuz zaman; Kıyamet Günü.
حِينَئِذٍ : O zaman.
KUR’ÂN’DA GEÇEN TÜREVLERİ:
Aşağıdaki tabloda Kur’ân’da geçen ve bu kökten gelen kelime türevleri, bunların gramatik adlandırılışları, Kur’ân’da kaç kere geçmiş olduğu belirtilmiş ve örnek bir ayet için, sûre/âyet numarası verilmiştir.
| Tür | Adet | Anlam | Örnek |
حِينٌ | isim | 35 | Vakit, müddet | 2/36 |
| Toplam | 35 |
|
|
BENZERLİKLER VE FARKLILIKLAR:
Mahreci Benzeyen Kökler
Benzer Manada Kelimeler
- حَانَ
- حِينٌ
- حَيْنُونَةٌ
Zıt Manada Kelimeler
TÜRKÇEYE GEÇEN KELİMELER:
Aşağıdaki tabloda bu kökten Türkçeye geçmiş olan kelimeler, bunların Arapça yazılışları, Türkçe anlamları verilmiştir. Bu kelimelere günümüz Türkçesinde pek rastlanmaz. Daha çok Osmanlıca metinlerde görülmektedir.
Hîn | حِين | An, zaman. |
|
Ahyân | اَحْيَان | Zaman zaman, ara sıra. Vakitler, zamanlar. | Ahyânen |
Haynûnet | حَيْنُونَة | Yakın olmak. |
|
ÂYETLER:
DİKKAT! İncelediğimiz kökten gelen kelimeleri, Kur’an-ı Kerim’deki yerlerinde, yakın çevresindeki kelimelerle ilişkilerini gösterecek şekilde listeliyoruz. Uzun ayetlerin sadece bir bölümünü ele aldık. Bazı ayetlerin sadece bir kısmını gördüğümüz için, ayetler hakkında yanlış bir hüküm verilmemesi gerekir. Tamamını ele aldığımız ayetlerin meallerinin sonuna bir yıldız (*) işareti konmuştur.
حِينٌ : Zarf.
2:36 | وَلَكُمْ فِي الْأَرْضِ مُسْتَقَرٌّ وَمَتَاعٌ إِلَىٰ حِينٍ |
Diyanet Meali: | Sizin için yeryüzünde belli bir süre barınak ve yararlanma vardır. |
7:24 | وَلَكُمْ فِي الْأَرْضِ مُسْتَقَرٌّ وَمَتَاعٌ إِلَىٰ حِينٍ |
Diyanet Meali: | Size yeryüzünde bir zamana kadar yerleşme ve yararlanma vardır. |
10:98 | كَشَفْنَا عَنْهُمْ عَذَابَ الْخِزْيِ فِي الْحَيَاةِ الدُّنْيَا وَمَتَّعْنَاهُمْ إِلَىٰ حِينٍ |
Diyanet Meali: | Dünya hayatında (sürüklenebilecekleri) rezillik azabını onlardan uzaklaştırmış ve onları belli bir zamana kadar yararlandırmıştık. |
11:5 | أَلَا حِينَ يَسْتَغْشُونَ ثِيَابَهُمْ يَعْلَمُ مَا يُسِرُّونَ وَمَا يُعْلِنُونَ |
Diyanet Meali: | Yine iyi bilin ki, elbiselerine büründükleri zaman bile, Allah onların gizlediklerini de açığa vurduklarını da bilir. |
12:35 | ثُمَّ بَدَا لَهُمْ مِنْ بَعْدِ مَا رَأَوُا الْآيَاتِ لَيَسْجُنُنَّهُ حَتَّىٰ حِينٍ |
Diyanet Meali: | Sonra onlar, Yûsuf’un suçsuzluğunu ortaya koyan delilleri gördükten sonra yine de mutlaka onu bir süre zindana atmayı uygun buldular. * |
14:25 | تُؤْتِي أُكُلَهَا كُلَّ حِينٍ بِإِذْنِ رَبِّهَا |
Diyanet Meali: | Bu ağaç, Rabbinin izniyle her zaman meyvesini verir. |
16:6 | وَلَكُمْ فِيهَا جَمَالٌ حِينَ تُرِيحُونَ |
Diyanet Meali: | Onları akşamleyin getirirken, (sabahleyin salıverirken) de sizin için bir güzellik (ve zevk) vardır. |
16:6 | وَحِينَ تَسْرَحُونَ |
Diyanet Meali: | (Onları akşamleyin getirirken,) sabahleyin salıverirken de (sizin için bir güzellik (ve zevk) vardır). |
16:80 | وَمِنْ أَصْوَافِهَا وَأَوْبَارِهَا وَأَشْعَارِهَا أَثَاثًا وَمَتَاعًا إِلَىٰ حِينٍ |
Diyanet Meali: | Onların yünlerinden, yapağılarından ve kıllarından bir süreye kadar yararlanacağınız ev eşyası ve geçimlikler (meydana getirdi). |
21:39 | لَوْ يَعْلَمُ الَّذِينَ كَفَرُوا حِينَ لَا يَكُفُّونَ عَنْ وُجُوهِهِمُ النَّارَ |
Diyanet Meali: | İnkâr edenler, yüzlerinden ateşi savamayacakları vakti bir bilseler! |
21:111 | وَإِنْ أَدْرِي لَعَلَّهُ فِتْنَةٌ لَكُمْ وَمَتَاعٌ إِلَىٰ حِينٍ |
Diyanet Meali: | “Bilmem! Belki bu (mühlet) sizin için bir imtihan ve bir vakte kadar yararlanmadır.” * |
23:25 | إِنْ هُوَ إِلَّا رَجُلٌ بِهِ جِنَّةٌ فَتَرَبَّصُوا بِهِ حَتَّىٰ حِينٍ |
Diyanet Meali: | “Bu, ancak cinnet getirmiş bir adamdır. Öyle ise bir müddet onu gözetleyiniz.” * |
23:54 | فَذَرْهُمْ فِي غَمْرَتِهِمْ حَتَّىٰ حِينٍ |
Diyanet Meali: | Ey Muhammed! Sen onları bir zamana kadar, gaflet ve şaşkınlıklarıyla baş başa bırak! * |
24:58 | مِنْ قَبْلِ صَلَاةِ الْفَجْرِ وَحِينَ تَضَعُونَ ثِيَابَكُمْ مِنَ الظَّهِيرَةِ |
Diyanet Meali: | Sabah namazından önce, öğleyin elbiselerinizi çıkardığınız vakit .. (sizden izin istesinler). |
25:42 | وَسَوْفَ يَعْلَمُونَ حِينَ يَرَوْنَ الْعَذَابَ مَنْ أَضَلُّ سَبِيلًا |
Diyanet Meali: | Onlar yakında azabı gördükleri zaman, yolca kimin daha sapık olduğunu görecekler. |
26:218 | الَّذِي يَرَاكَ حِينَ تَقُومُ |
Diyanet Meali: | Namaza kalktığında, seni gören (Allah’a tevekkül et). * |
28:15 | وَدَخَلَ الْمَدِينَةَ عَلَىٰ حِينِ غَفْلَةٍ مِنْ أَهْلِهَا |
Diyanet Meali: | Musa, halkının haberi olmadığı bir zamanda, şehre girdi. |
30:17 | فَسُبْحَانَ اللَّهِ حِينَ تُمْسُونَ |
Diyanet Meali: | Öyle ise akşama girdiğinizde, (sabaha kavuştuğunuzda) Allah’ı tespih edin. |
30:17 | وَحِينَ تُصْبِحُونَ |
Diyanet Meali: | Öyle ise (akşama girdiğinizde,) sabaha kavuştuğunuzda, (Allah’ı tespih edin). |
30:18 | وَلَهُ الْحَمْدُ فِي السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ وَعَشِيًّا وَحِينَ تُظْهِرُونَ |
Diyanet Meali: | Göklerde ve yerde hamd O’na mahsustur. Gündüzün sonunda ve öğle vaktine girdiğinizde Allah’ı tespih edin. * |
36:44 | إِلَّا رَحْمَةً مِنَّا وَمَتَاعًا إِلَىٰ حِينٍ |
Diyanet Meali: | Ancak tarafımızdan bir rahmet olarak ve bir süreye kadar daha yaşasınlar diye kurtarılırlar. * |
37:148 | فَآمَنُوا فَمَتَّعْنَاهُمْ إِلَىٰ حِينٍ |
Diyanet Meali: | Nihayet onlar iman ettiler. Biz de onları bir süreye kadar geçindirdik. * |
37:174 | فَتَوَلَّ عَنْهُمْ حَتَّىٰ حِينٍ |
Diyanet Meali: | O hâlde, bir süreye kadar onlardan yüz çevir. * |
37:178 | وَتَوَلَّ عَنْهُمْ حَتَّىٰ حِينٍ |
Diyanet Meali: | Ey Muhammed! Bir süreye kadar onlardan yüz çevir. * |
38:3 | كَمْ أَهْلَكْنَا مِنْ قَبْلِهِمْ مِنْ قَرْنٍ فَنَادَوْا وَلَاتَ حِينَ مَنَاصٍ |
Diyanet Meali: | Biz onlardan önce nice nesilleri helâk ettik. Onlar da feryat ettiler, ama artık kurtuluş zamanı değildi. * |
38:88 | وَلَتَعْلَمُنَّ نَبَأَهُ بَعْدَ حِينٍ |
Diyanet Meali: | “Onun haberlerinin doğruluğunu bir süre sonra mutlaka öğreneceksiniz.” * |
39:42 | اللَّهُ يَتَوَفَّى الْأَنْفُسَ حِينَ مَوْتِهَا وَالَّتِي لَمْ تَمُتْ فِي مَنَامِهَا |
Diyanet Meali: | Allah, (ölen) insanların ruhlarını öldüklerinde, ölmeyenlerinkini de uykularında alır. |
39:58 | أَوْ تَقُولَ حِينَ تَرَى الْعَذَابَ لَوْ أَنَّ لِي كَرَّةً فَأَكُونَ مِنَ الْمُحْسِنِينَ |
Diyanet Meali: | Yahut azabı gördüğünde, “Keşke benim için dünyaya bir dönüş daha olsa da iyilik yapanlardan olsam” demesin. * |
51:43 | وَفِي ثَمُودَ إِذْ قِيلَ لَهُمْ تَمَتَّعُوا حَتَّىٰ حِينٍ |
Diyanet Meali: | Semûd kavminde de ibretler vardır. Hani onlara, “Bir süreye kadar faydalanın bakalım” denmişti. * |
52:48 | وَاصْبِرْ لِحُكْمِ رَبِّكَ فَإِنَّكَ بِأَعْيُنِنَا وَسَبِّحْ بِحَمْدِ رَبِّكَ حِينَ تَقُومُ |
Diyanet Meali: | Rabbinin hükmüne sabret. Çünkü sen gözlerimizin önündesin, kalktığında Rabbini hamd ile tespih et. * |
76:1 | هَلْ أَتَىٰ عَلَى الْإِنْسَانِ حِينٌ مِنَ الدَّهْرِ لَمْ يَكُنْ شَيْئًا مَذْكُورًا |
Diyanet Meali: | İnsan (henüz) anılır bir şey değilken (yaratılmamışken) üzerinden uzunca bir zaman geçti. * |
2:177 | وَالصَّابِرِينَ فِي الْبَأْسَاءِ وَالضَّرَّاءِ وَحِينَ الْبَأْسِ |
Diyanet Meali: | Zorda, hastalıkta ve savaşın kızıştığı zamanlarda (direnip) sabredenler… |
5:101 | وَإِنْ تَسْأَلُوا عَنْهَا حِينَ يُنَزَّلُ الْقُرْآنُ تُبْدَ لَكُمْ عَفَا اللَّهُ عَنْهَا |
Diyanet Meali: | Eğer Kur’an indirilirken bunlara dair soru sorarsanız size açıklanır. |
5:106 | شَهَادَةُ بَيْنِكُمْ إِذَا حَضَرَ أَحَدَكُمُ الْمَوْتُ حِينَ الْوَصِيَّةِ اثْنَانِ ذَوَا عَدْلٍ مِنْكُمْ |
Diyanet Meali: | Birinizin ölümü yaklaştığı zaman, vasiyet sırasında aranızda şahitlik (edecek olanlar) sizden adaletli iki kişidir. |
56:84 | وَأَنْتُمْ حِينَئِذٍ تَنْظُرُونَ |
Diyanet Meali: | Oysa siz o zaman bakıp durursunuz. * |