KÖK HARFLER: أ ب ي
ANLAM:
أَبَى : Reddetmek, çekinmek, sakınmak, kendi hür iradesiyle kendini tutmak.
AÇIKLAMA:
إِبَاء : Aşırı derecede sakınma, uzak durma ya da kendini tutma. Her ibâ’ bir imtinâ’dır fakat her imtinâ bir ibâ’ değildir.
DİĞER BAZI TÜREVLER:
اَبَى (geniş zamanlı يَاْبَى) : Reddetti, çekindi, sakındı, kendini tuttu, razı olmadı, diretti, dayattı.
اَبَى الْاَمْرَ : İlişkiye rıza göstermeyi reddetti.
اَبَى الشَّىْءَ : Bu şeyi tasvip etmedi ya da bu şeyden nefret etti.
KUR’ÂN’DA GEÇEN TÜREVLERİ:
Aşağıdaki tabloda Kur’ân’da geçen ve bu kökten gelen kelime türevleri, bunların gramatik adlandırılışları, Kur’ân’da kaç kere geçmiş olduğu belirtilmiş ve örnek bir ayet için, sûre/âyet numarası verilmiştir.
| Tür | Adet | Anlam | Örnek |
أَبَى | fiil-I | 13 | Reddetti, çekindi, sakındı, kendini tuttu | 2/34 |
| Toplam | 13 |
|
|
TÜRKÇEYE GEÇEN KELİMELER:
Aşağıdaki tabloda bu kökten Türkçeye geçmiş olan kelimeler, bunların Arapça yazılışları, Türkçe anlamları verilmiştir. Bu kelimelere günümüz Türkçesinde pek rastlanmaz. Daha çok Osmanlıca metinlerde görülmektedir.
İbâ’ | إِبَاء | Çekinmek. Razı olmamak. | İbâ’ etmek |
İbâet | إِبَائَة | Red cevabı; isteksizlik. |
|
Teebbî | تَأَبِّي | İnkar etmek. |
|
ÂYETLER:
DİKKAT! İncelediğimiz kökten gelen kelimeleri, Kur’an-ı Kerim’deki yerlerinde, yakın çevresindeki kelimelerle ilişkilerini gösterecek şekilde listeliyoruz. Uzun ayetlerin sadece bir bölümünü ele aldık. Bazı ayetlerin sadece bir kısmını gördüğümüz için, ayetler hakkında yanlış bir hüküm verilmemesi gerekir. Tamamını ele aldığımız ayetlerin meallerinin sonuna bir yıldız (*) işareti konmuştur.
أَبَى : Fiil-I.
2:34 | فَسَجَدُوا إِلَّا إِبْلِيسَ أَبَىٰ وَاسْتَكْبَرَ وَكَانَ مِنَ الْكَافِرِينَ |
Diyanet Meali: | İblis hariç (bütün melekler) hemen saygı ile eğilmişler, İblis (bundan) kaçınmış, büyüklük taslamış ve kâfirlerden olmuştu. |
2:282 | وَلَا يَأْبَ كَاتِبٌ أَنْ يَكْتُبَ كَمَا عَلَّمَهُ اللَّهُ |
Diyanet Meali: | Yazıcı, Allah’ın kendisine öğrettiği şekilde yazmaktan kaçınmasın.. |
2:282 | وَلَا يَأْبَ الشُّهَدَاءُ إِذَا مَا دُعُوا |
Diyanet Meali: | Şahitler çağırıldıkları zaman (gelmekten) kaçınmasınlar. |
9:8 | يُرْضُونَكُمْ بِأَفْوَاهِهِمْ وَتَأْبَىٰ قُلُوبُهُمْ وَأَكْثَرُهُمْ فَاسِقُونَ |
Diyanet Meali: | Ağızlarıyla sizi hoşnut etmeye çalışıyorlar, oysa kalpleri buna karşı çıkıyor. Onların pek çoğu fasık kimselerdir. |
9:32 | وَيَأْبَى اللَّهُ إِلَّا أَنْ يُتِمَّ نُورَهُ وَلَوْ كَرِهَ الْكَافِرُونَ |
Diyanet Meali: | Oysa kâfirler hoşlanmasalar da Allah, nurunu tamamlamaktan başka bir şeye razı olmaz. |
15:31 | إِلَّا إِبْلِيسَ أَبَىٰ أَنْ يَكُونَ مَعَ السَّاجِدِينَ |
Diyanet Meali: | Ancak İblis, saygı ile eğilenlerle beraber olmaktan kaçındı. * |
17:89 | فِي هَٰذَا الْقُرْآنِ مِنْ كُلِّ مَثَلٍ فَأَبَىٰ أَكْثَرُ النَّاسِ إِلَّا كُفُورًا |
Diyanet Meali: | (Andolsun, biz) bu Kur’an’da her türlü misali (değişik şekillerde açıkladık). Yine de insanların çoğu ancak inkârda direttiler. |
17:99 | وَجَعَلَ لَهُمْ أَجَلًا لَا رَيْبَ فِيهِ فَأَبَى الظَّالِمُونَ إِلَّا كُفُورًا |
Diyanet Meali: | Allah onlar için, hakkında hiçbir şüphe bulunmayan bir ecel belirlemiştir. Fakat zalimler ancak inkârda direttiler. |
18:77 | حَتَّىٰ إِذَا أَتَيَا أَهْلَ قَرْيَةٍ اسْتَطْعَمَا أَهْلَهَا فَأَبَوْا أَنْ يُضَيِّفُوهُمَا |
Diyanet Meali: | Nihayet bir şehir halkına varıp onlardan yiyecek istediler. Halk onları konuk etmek istemedi. |
20:56 | وَلَقَدْ أَرَيْنَاهُ آيَاتِنَا كُلَّهَا فَكَذَّبَ وَأَبَىٰ |
Diyanet Meali: | Andolsun, biz ona (Firavun’a) bütün mucizelerimizi gösterdik de o bunları yalanladı ve reddetti. * |
20:116 | وَإِذْ قُلْنَا لِلْمَلَائِكَةِ اسْجُدُوا لِآدَمَ فَسَجَدُوا إِلَّا إِبْلِيسَ أَبَىٰ |
Diyanet Meali: | Hani meleklere, “Âdem için saygı ile eğilin” demiştik de, İblis’ten başka melekler hemen saygı ile eğilmişler; İblis bundan kaçınmıştı. * |
25:50 | وَلَقَدْ صَرَّفْنَاهُ بَيْنَهُمْ لِيَذَّكَّرُوا فَأَبَىٰ أَكْثَرُ النَّاسِ إِلَّا كُفُورًا |
Diyanet Meali: | Andolsun, biz bunu insanlar arasında, düşünüp ibret alsınlar diye tekrar tekrar açıkladık. Fakat insanların çoğu nankörlükte direttiler. * |
33:72 | إِنَّا عَرَضْنَا الْأَمَانَةَ عَلَى السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ وَالْجِبَالِ فَأَبَيْنَ |
Diyanet Meali: | Şüphesiz biz emaneti göklere, yere ve dağlara teklif ettik de (onlar onu yüklenmek istemediler, ondan) çekindiler. |