ب ي ض

KÖK HARFLER:  ب ي ض

ANLAM: 

بَاضَ : Birisini saflıkta (terbiyede) cebinden çıkarmak.

AÇIKLAMA:

xx

DİĞER BAZI TÜREVLER:

بَاضَ (geniş zamanlı يَبِيضُ mastar isim بَيْضًا):

بَاضَهُ : Onu saflıkta (terbiyede) cebinden çıkardı.

بَاضَ الطَّائِرُ : Kuş, yumurtalarını bıraktı.

بَاضَ الْمَكَانَ : Evde kaldı (çıkmadı).

بَاضَ الْحَرُّ : Sıcaklık kavurucu bir hal aldı.

بَيَّضَهُ : Onu ağarttı.

اِبْيَضَّ : O, beyazdı veya ağardı.

اِبْيَضَّ وَجْهُهُ : Yüzü ağardı, neşeli bir ifade aldı; keyiflendi; durumu aydınlığa kavuştu.

بَيْضَةٌ (çoğul hali: بِيْضٌ ) : Yumurta; kask; haya; Taif’te bulunan bir tür üzüm, beyaz ve geniş; devenin hörgücündeki yağ; yuva; güzel kadın.

بَيْضَةُ الدَّارِ : Evin ana kısmı.

اَرْضٌ بَيْضَاءُ : Yeşilliği olmayan toprak.

بَيْضَةُ الصَّيْفِ : Yaz mevsiminin ana bölümü veya yazın kavurucu sıcağı.

بَيْضَةُ الْعُقْرِ : Çocuklardan son doğanı.

بَيْضَةُ الْمَلِكِ : Kralın tahtı.

اَبْيَضُ (çoğul بِيضٌ ve بَيْضَاءُ dişi hali) : Beyaz; teni beyaz.

بَيْضَاءُ : Felaket; istenmeden yapılan iyilik; kıtlık yılı.

فُلَانٌ اَبْيَضُ الْوَجْهِ : Böyle birinin yüzü temiz veya beyazdır; kusurlardan ari ve gönlü zengindir.

بَيْضَاءُ : Beyaz yüzlü; iffeti lekesiz bir kadın.

بَيْضَاءُ : Üzerinde hiçbir şey yazılı olmayan kağıt parçası.

اَلْاَبْيَضُ : Kılıç; gümüş.

اَلْبَيْضَاءُ : Beyazlığından ötürü güneş.

اَلْخَيْطُ الْاَبْيَضُ : Beyaz iplik (2:187).

بَيَاضٌ : beyazlık; süt; yumurta akı.

اَلْمَوْتُ الْاَبْيَضُ : Ani ölüm.

KUR’ÂN’DA GEÇEN TÜREVLERİ: 

Aşağıdaki tabloda Kur’ân’da geçen ve bu kökten gelen kelime türevleri, bunların gramatik adlandırılışları, Kur’ân’da kaç kere geçmiş olduğu belirtilmiş ve örnek bir ayet için, sûre/âyet numarası verilmiştir.


Tür Adet Anlam Örnek Âyet Açıklama
اِبْيَضَّ fiil-IX 3 Beyaz oldu, beyazlaştı 3/107
أَبْيَضُ isim 8 Beyaz 2/187 Müennes: بَيْضَاءُ  Çoğul: بِيضٌ
بَيْضٌ isim 1 Yumurta 37/49

Toplam: 12


BENZERLİKLER VE FARKLILIKLAR: 

Mahreci Benzeyen Kökler

TÜRKÇEYE GEÇEN KELİMELER: 

Aşağıdaki tabloda bu kökten Türkçeye geçmiş olan kelimeler, bunların Arapça yazılışları, Türkçe anlamları verilmiştir. Bu kelimelerin bazılarına günümüz Türkçesinde pek rastlanmaz. Daha çok Osmanlıca metinlerde görülmektedir.

Beyz بَيْض Yumurta. Çoğul: Büyûz
Beyzî بَيْضِيّ Yumurta biçiminde, söbe, oval.
Beyâz بَيَاض Ak; kara, siyah karşıtı. Beyâzî
Beyzâ’ بَيَضَاء Çok beyaz, daha ak; çok temiz, lekesiz.
Ebyaz أَبْيَض Beyaz. Akça. Parlak. Daha parlak. Sefid olan.
Tebyîz تَبْيِيض Beyazlatma. Temize çekme.
Mübeyyiz مُبَيِّض Yazıları temize çeken kimse. Çoğul: Mübeyyizîn
Mübeyyez مُبَيَّض Meydana çıkarılmış, açıklanmış açıkça söylenmiş. Bildiren, açıklıyan.
Mübîz مُبِيض Yumurtalık.
İbyizâz اِبْيِضَاض Beyazlama, ağarma.

ÂYETLER:

DİKKAT! İncelediğimiz kökten gelen kelimeleri, Kur’an-ı Kerim’deki yerlerinde, yakın çevresindeki kelimelerle ilişkilerini gösterecek şekilde listeliyoruz. Uzun ayetlerin sadece bir bölümünü ele aldık. Bazı ayetlerin sadece bir kısmını gördüğümüz için, ayetler hakkında yanlış bir hüküm verilmemesi gerekir. Tamamını ele aldığımız ayetlerin meallerinin sonuna bir yıldız (*) işareti konmuştur.

اِبْيَضَّ : Fiil-IX. 

3:106 يَوْمَ تَبْيَضُّ وُجُوهٌ وَتَسْوَدُّ وُجُوهٌ
Diyanet Meali: O gün bazı yüzler ağarır, bazı yüzler kararır. 
3:107 وَأَمَّا الَّذِينَ ابْيَضَّتْ وُجُوهُهُمْ فَفِي رَحْمَةِ اللَّهِ
Diyanet Meali: Yüzleri ağaranlar ise Allah’ın rahmeti içindedirler. 
12:84 وَابْيَضَّتْ عَيْنَاهُ مِنَ الْحُزْنِ فَهُوَ كَظِيمٌ
Diyanet Meali: Üzüntüden iki gözüne ak düştü. O artık acısını içinde saklıyordu.

أَبْيَضُ : İsim. Müennes: بَيْضَاءُ  Çoğul: بِيضٌ

7:108 وَنَزَعَ يَدَهُ فَإِذَا هِيَ بَيْضَاءُ لِلنَّاظِرِينَ
Diyanet Meali: Elini (koynundan) çıkardı. Bir de ne görsünler o, bakanlar için, bembeyaz olmuş.*
20:22 وَاضْمُمْ يَدَكَ إِلَىٰ جَنَاحِكَ تَخْرُجْ بَيْضَاءَ مِنْ غَيْرِ سُوءٍ آيَةً أُخْرَىٰ
Diyanet Meali: “Elini koynuna sok ki bir başka mucize olarak, (alaca hastalığı gibi) bir hastalık sebebiyle olmaksızın bembeyaz bir hâlde çıksın.”*
26:33 وَنَزَعَ يَدَهُ فَإِذَا هِيَ بَيْضَاءُ لِلنَّاظِرِينَ
Diyanet Meali: Elini koynundan çıkardı, bir de ne görsünler, bakanlara bembeyaz olmuş.*
27:12 وَأَدْخِلْ يَدَكَ فِي جَيْبِكَ تَخْرُجْ بَيْضَاءَ مِنْ غَيْرِ سُوءٍ
Diyanet Meali: “Elini koynuna sok, kusursuz bembeyaz olarak çıksın.”
28:32 اسْلُكْ يَدَكَ فِي جَيْبِكَ تَخْرُجْ بَيْضَاءَ مِنْ غَيْرِ سُوءٍ
Diyanet Meali: “Elini koynuna sok. (Alaca hastalığı gibi) bir hastalık sebebiyle olmaksızın bembeyaz bir hâlde çıksın.”
2:187 وَكُلُوا وَاشْرَبُوا حَتَّىٰ يَتَبَيَّنَ لَكُمُ الْخَيْطُ الْأَبْيَضُ مِنَ الْخَيْطِ الْأَسْوَدِ
Diyanet Meali: Şafağın aydınlığı gecenin karanlığından ayırt edilinceye (tan yeri ağarıncaya) kadar yiyin, için.
35:27 وَمِنَ الْجِبَالِ جُدَدٌ بِيضٌ وَحُمْرٌ مُخْتَلِفٌ أَلْوَانُهَا وَغَرَابِيبُ سُودٌ
Diyanet Meali: Dağlardan da beyaz, kırmızı (birbirinden farklı) çeşitli renklerde yollar (katmanlar) var, simsiyah taşlar da var.
37:46 بَيْضَاءَ لَذَّةٍ لِلشَّارِبِينَ
Diyanet Meali: Berraktır, içenlere lezzet verir.*

بَيْضٌ : İsim. 

37:49 كَأَنَّهُنَّ بَيْضٌ مَكْنُونٌ
Diyanet Meali: Sanki onlar (beyazlıklarıyla), saklanmış (gün yüzü görmemiş) yumurtalardır.*